Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Nasıl bir olay bu? Ben’in etrafında kurulmuş bir dünya var. Nasıl bir düzen? Etrafıma soyutluktan bedene düşmüş bir yabancı gibi bakıyorum. Kim bu insanlar? Ben neden bu evdeyim? Ben kimim? Nereden geldim? Nasıl geldim? Ne zaman gideceğim? Nereye gideceğim? Algılıyorum. Tenimi çarptığımda tenim acıyor? Peki ruhumu çarpabilir miyim? Neden iki kişiymişim gibi hissediyorum? Bu bedeni kim seçti bu ruh için? Neden bu ikinin üzerinde tek bir Ben var? Neden ben varım? Düşünüyorum. Evet, neden ve nasıl sorularını soruyorum. Oysa cevap yok. Cevaplar bilinse taşınır mıydı bizimle? Bilmek ağır gelmez miydi? Bu soruların ardı arkası kesilmiyor? Peki ben nasıl oldum? Nasıl varım ve nasıl yok olacağım? Bu kimin eseri? Aynaya bakıyorum… Soyutlandım bedenimden ve bir yabancı gibi bakıyorum bedenime, ona alışmaya çalışıyorum. Bedenimden nasıl düştüm? Nasıl soyutlandım? Ne sevgi var, ne nefret, sadece iki duygu: Algılayış zorluğunun verdiği şaşkınlık ve ne olacağını bilmemenin verdiği korku. Gözlerimi kapıyorum, aralıyorum. Lavabonun önündeyim. Uzanıp çeşmeyi açıyorum. Su akıyor. Avuçlarıma aldığım su kümesini yüzüme atıyorum. Evet, serinlik hissi. Bu güzel bir duygu. Algılıyorum. Ellerimin yüzüme değişini, suyun ıslatışını hissediyorum. Bu ruhta neler gizli? “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğim” sözü geliyor aklıma. Nereden ve nereye. Bize katılanlar, bizden alınanlar.. Ben yaratıldım. Bu benim tercihim değildi. Ne farkeder, tercihim ya da değil, işte buradayım. Bu bedenin içinde. Algılamayı ben seçmedim. Bu göz rengini, bu saçları, bu elleri. Peki yaşadıklarımı ve yaşayacaklarımı? Sevinçlerimi, hüzünlerimi? Bilmiyorum. Bakıyorum… Düşünüyorum. Sevgiyi, nefreti; yaşanmışlıkları. Geçmiş geliyor aklıma. Andan sıyrılmadan geriye dönüp bakıyorum. Genç bir kızdım, saflığımın içinde gerçeklerle tanıştım, kaldıramadım, hatalar yaptım. Bu, ben miyim? Hatalarıyla, doğrularıyla, karşımda duran bu beden ben miyim? Garip bir yolculuk bu. Varlığımı sorguluyorum. Bir anlık bir algılayış bozukluğu mu acaba? Yoksa algılayışım boyut mu değiştiriyor? Ya da ruhum bedenimden mi soyutlandı? Madde ile mananın çatışması mı oluyor? Varlık ile Yokluk gerçeğinin sorgulanması mı? Kavrayamadığım: Varlık - Yokluk. Kavrayabildiğim tek bir şey: bunları Yaradan. Duruyorum. Soluk alışlarımı duyuyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Nefes alıyor, ve veriyorum. Kavrayamıyorum. Dayanamıyorum. Cevapsız sorular çileden çıkarıyor beni. Tüm bu sorgulamaları bir kenara itiyorum. Ve lavaboyu terk edip televizyon odasına geçiyorum. Çerçevelerde duran fotoğraflara yüzümü dönüyorum. Onlar kim diye sormak istemiyorum. Elime televiyon kumandasını alıp televizyonu açıyorum. Oturup seyrediyorum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Dervişe Kutlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |