..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Türkiye > Funda BİLGİLİ




4 Ağustos 2004
Bir Sarayda Kayboldu Ruhum...  
Funda BİLGİLİ
Sarayın beni en çok büyüleyen bölümüyle başladım gezintime. Harem. Yüzlerce kadının kaderinin şekillendiği dünayının en güçlü adamı kabul edilen Sultanın hayatüında bir şekilde yer alan kadınların gizemli dünyası...Bir cariye olarak geldikleri bu taş duva


:BADI:
Osmanlı İmparatorluğu'nun asırlara hakim gücünü hissettim demir bir kapının koruduğu Topkapı Sarayının sınırlarında...İhtişamı imparatorluğa yakışan dev yeşil ağaçların gölgesi düşmüştü zamana. İlk anda, yüzyıllar boyunca şu anda ayak bastığım topraklarda, yaşam hamurları yoğrulan insanları düşündüm. Cinsiyetleri, yaşları, ırkları önemli değildi. Zamanın karanlığına gömülen anıydılar belki şimdi ama toprağa sinmiş buram buram yaşanmışlık kokusunun özüydü bu insanlar.

Sarayın beni en çok büyüleyen bölümüyle başladım gezintime. Harem. Yüzlerce kadının kaderinin şekillendiği dünayının en güçlü adamı kabul edilen Sultanın hayatüında bir şekilde yer alan kadınların gizemli dünyası...Bir cariye olarak geldikleri bu taş duvarların arasında, yaşama dair pek çok şeyden uzaklaşıp padişaha kilitlenen kadınlar...Bir şehzade dünyaya getirip Valide Sultan olma hayalini yüreğinde büyüten kadınlar. Hatta bu iktidar hırsıyla gözleri kör olup, minicik bebeklerin, gencecik hemcinslerinin canına kasteden kadınlar...Onlar harem kadınlarıydı. Gözde ve ikbal olabilmek üzerine kurulan yaşam çarkının dişlilerinde, kalabalıkların içindeki yalnız kadınlar. Havanın sıcak teması ter damlaları olmuşken bedenimde, mangalların sıcak esintisiyle birlikte kavrulduğum kadınlar...Öyle büyülü bir dünyaydı ki içinde kaybolduğum, okuduğum onlarca romanın kahramanı olan harem kadınlarının hayatlarını yaşadım yarım saat içinde. Altın yolda bayram sabahı padişahın attığı altınları avucumda sımsıkı tuttum, göbektaşının üzerinde mis kokulu sularla gün boyu yıkandım, hatta belki yeni gelen bir gözdeyi kıskandım...Mavinin, turkuazın inanılmaz bir ahenkle kaynaştığı iznik çinileri esir aldı gözlerimi. Sadece kadınlara ait bir dünyada, bir kadındım o an sadece. Harem ve ben bir bütün olduk bedenim ve benliğimle...

Arz odasındaki demir parmaklıklar perdeleyemedi hayallerimi. Çini panolar ve tuğra biçimli kabartma yazıların soyut gözleri dikilmişti bağlılıklarını sunmaya gelen elçilerin üzerine...Onlar sultanın eteğini öperken hayallerimi alıp, elbiselerin bulunduğu bölüme süzüldüm sessizce.

Cem Sultan için 3 yılda hazırlanan fakat hiç tenine değemeyen tılsımlı gömleğine takıldı gözlerim. Padişahların hemen hepsi ayetlerin gücünü üzerlerinde hissetmek istemişlerdi bu giysiler aracılığıyla. Şifa tasıyla yıkanan bedenleri düşündüm. Sultan II. Bayezid'in içi kürklü kemha kaftanı, Sultan IV. Murad'ın ipekli kumaştan maşlahı asırlar öncesinin Osmanlı saraylarına götürdü beni. Haşmet vardı tüm giysilerde, iddia vardı, güç vardı. Bir kumaş parçasına bu ruhu yükleyebilen insanlar nefes almışlardı bir zamanlar bu topraklarda.

Hazine...Bu altı harf Osmanlı İmparatorluğu ile birleşince akıl almaz boyutlara taşınmıştı gözlerimin önündeki bu küçük salonda. Yavuz Sultan Selim'in mührü ile yeni bir yolculuğa çıktım tarihte. Necef yazı kutusunun ışıltısına takıldı gözlerim. Sorguçların her biri zenginliğin ve dünya üzerindek pek çok ülkeye hakimiyetin mührü gibiydi. Culus ve bayram törenlerinde kullanılan altın tahtın üzerindeki imparatorun gücüyle sarsıldım adeta. Yeşim paftalı aynanın kimbilir hangi güzellikleri yansıttığını düşündüm yeşilin kalbinde...Altın, yakut ve zümrütlerle bezeli kupa, herat taşından yapılmış maşrapa, IV. Mehmet'in som zümrüt kaplı hançeri. Hepsi muhteşem ısıltılarıyla gözümü almıştı. Ta ki Kaşıkçı Elmasının 86 karatlık eşsiz parlaklığı gözbebeklerimle buluşana dek. 49 iri pırlanta ile çevrili, bir zamanlar bir yüzüğü ardından da bir sorguu süsleyen bu taştan yansıyan büyüye kapılmamak mümkün değildi. Eğrikapıda bir mezbelelekte bulunup, bir yaymacı tarafından 3 kaşık karşılığında alınan bir taş. Pembe topaz, mavi safir taşlı yüzüklerin süslediği parmaklar cağlandı gözlerimin önünde.

Has Odanın kutsal havasını solumak manevi anlamda inanılmaz bir yolculuğa çıkardı beni. kutsal Emanetler, Kabe'de bulunan Hacer' Ül Esved'in Altın Mahfazası, Kabenin Anahtarları uçsuz bucaksız uhrevi bir dünyanın içine kattı ruhumu Kur'an ' ın huzur veren ayetleri eşliğinde...

Pembe ortancaların ruhumda estirdiği bahar rüzgarıyla Lale Bahçesine uzandı adımlarım. Boğazın doyumsuz manzarasını kazıdım hafızama bir sarayın evsahipliği yaptığı bahçede...

Böylesi bir iktidara sahip olan insanların siluetlerini merak etmemek mümkün değildi elbette. Tüm Osmanlı Padişahlarının Portrelerinin ve soyağacının olduğu bölüm, hayallerime gerçeklik kavramını kattı. Neye benzedikleri konusunda hayaller kurduğum adamlar, kaşları gözleriyle karşımdaydılar. Her bir portre esir aldı beni dakikalarca.

Silah Seksiyonu yorgun ayaklarımın son durağı oldu. Migfer, kalkan, topuz, balta, zırh, yay, ok ve tüfeklerin tarihe vurduğu damgayı gördüm bu bölümde. Hiçbirşey kolay kazanılmamıştı. Camların arkasından çelik gülümsememler gönderen bu seksiyonun sahipleri aynaydılar zaferlere. savaşın kanlı yüzü ve kazanmanın dayanılmaz büyüsü içiçeydi bu çelik grisi gözlü savaşçı yüzlerde.

Üçbuçuk saate sığdırmaya çalıştığım koca bir tarihin dokusu, inanılmaz renkli mozaiklerin birleşiminden doğan bir yaşanmışlık kokusu. Bedenim geceye kavuşmaya çalışan günde, ruhum binlerce hayata evsahipliği yapmış bu tarihi sarayın tam göbeğinde...Karıştım yeniden Şehr-i İstanbul'un 2004 yılındakı Temmuz ayının 22 nci gününe...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın türkiye kümesinde bulunan diğer yazıları...
14 Nisan Bir Ulusun Kendinin ve Gücünün Farkına Vardığını Gösterdiği Gün Olacak!

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Seni, Seninle Paylaşamayacak Kadar Çok Seviyorum...
Tensiz Sevişmeleri Bilir misin Birtanem?
Otuzlarında Bir Kadın...
Hangi Kışın Karını Haziran'a Sakladın?
Sakın Seni Seviyorum Deme Bana!
Ben Seni Hiç Sevmedim Ki…
İyi ki Doğdun Üzüm Gözlüm
Aşkı Tanıyan Bir Kadın Asla Aşktan Azına Razı Olmaz
Hesapsız Aşkların Kadını
Eksik Sevdaların Sabıkalısı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sana Uyandım Bu Sabah [Şiir]
Nasıl Borçluysan Beni Yaşamaya, Öyle Mecburum Seni Yaşamaya [Şiir]
Konuşulmayan Bir Dil Gibisin Coğrafyamda... [Şiir]
İzmir'e Sığmayan Aşk... [Şiir]
Rüya Kaçkınım [Şiir]
Sökmüyor Çivi Çiviyi... [Şiir]
Aşk Doğdu [Şiir]
İki Gülücüğün Kırmızı İzi [Şiir]
Darmadağın [Şiir]
Şehirlere de Aşık Olunurmuş Hesapsızca / İzmir'im Özlemim Sana... [Şiir]


Funda BİLGİLİ kimdir?

www. fundabilgili. com fundabilgili@hotmail. com MİNİK BEBEĞİM “İMZAMI BIRAKTIM TENİNDE” KİTAPÇILARDA! Yazan insanların yazmaktan aldıkları en büyük haz; okuyan insanların yüreklerine dokunmayı başarabildiğini düşünmektir. İzedebiyat’ta yıllardır yazıyorum. Her yazı eklediğimde aynı heyecanı yeni baştan yaşıyorum. Yeni paylaşımlar, yeni yorumlar, dokunulan yeni yürekler… Türkiye’nin en iyi yazar ve okur kitlesinin buluştuğu bu site benim bir parçam haline geldi zamanla. Eksik hissettim kendimi satırlarım buradaki gözlerle buluşmayınca. Şimdi yeni bir gündoğumunda kelimelerim. İki kızımdan sonraki üçüncü çocuğumun doğum sevincini yaşar gibiyim. “İmzamı Bıraktım Teninde” adını verdiğim minik bebeğim artık kucağımda. Bu güzel doğumu paylaşmak istedim sizlerle. Çünkü beni destekleyen, bana yazma gücü veren dostlar sayesinde kavuştum bu kitaba. Okuduğum, beni okuyan, yorum yapan, yazılarımı kütüphanesine alan tüm İzedebiyat dostlarına teşekkürler!


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Funda BİLGİLİ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.