..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Bahattin YILDIZ




16 Ağustos 2004
Istakoz Büyüsü/1. Sh.  
1 sayfa

Bahattin YILDIZ


Yemek istiyordu... Şişe suyu istiyordu... Sigara istiyordu... Rakı istiyordu... Eğlenmek, efkar dağıtmak istiyordu. Gördüğü dekolte giyimli kadın bedenleri, cinsel dürtülerini harekete geçirmişti... Birde seks yapmak istiyordu.


:BGIC:
ISTAKOZ BÜYÜSÜ

      1


Yorulan bacaklarına rağmen yağmurun ıslattığı kaldırımları inadına adımlıyordu.
Arada banklarda dinlenerek, öğleden beri sürdürdüğü bu eylemle, ayakkabıları estetik yapısını biraz daha bozacak kadar kabarmıştı.

Taksim’i, Beşiktaş’ı dolaştıktan sonra yeniden dönmüştü, ‘Gece uyumaya ayrılmış gün dilimidir’ savını; sakinlerine ve konuklarına geçersiz kılan Beyoğlu sokaklarına...

Gece; burada temsil etmezdi karanlığı...
Eğlence merkezlerine, barlara, restoranlara, ufak otellere ev sahipliği yapan cadde ve sokaklar, -bilinçli veya bilinçsiz- gecenin çabucak bitmemesi için dua eden insanları barındırırdı…

Tek başına ya da birkaç arkadaşıyla birlikte eğlenenler...

‘Dertliyim’ yazısı okunabilecek kadar belirgin ve derin çizgilerle kaplı yüzleriyle, küplerinde biriktirdikleri zehirleri karşısındakilere akıta-rak efkar dağıtma çabası içinde olanlar...

Bedenlerini veya zulalarında bulunan uyuşturucuyu satarak para kazanmaya çalışanlar...

Ve daha birçok değişik güdülerle hareket eden insanlar...

Sınıflandırmak zordu onları...

Yorgunluk ve Açlıktan oluşan çifte acının ağır yüküyle inadına yürüyen adamı, anılan ya da anılmayan genel sınıflandırmalardan herhan-gi birine girdirmek olası mıydı?...
Bilinmiyordu…
     
'Özdal,' isimli gencin bu gece; barındığı evin dışında, Beyoğlu'nda zaman geçirmesini sıra dışı bir olgu gerektirmişti...
Arkadaşı Gazi'nin özel bir işi nedeniyle, onla birlikte kaldıkları daireye kuşluk vaktine kadar geri dönmesi yasaklıydı.
Gazi’nin her hafta sonunda güpegündüz birlikte olduğu kız arkadaşı, her nasılsa yatılı kalmak istemişti bu gece.
Gerçi bu durumu olağan karşılamıştı. Çünkü, bugün nisan ayının on biriydi. Nisan ayı ve on bir sayısı kendi için hep uğursuzlukları temsil ediyordu...
Hafta sonları kolay oluyordu onları yalnız bırakmak.
Gazi’de zorlanmazdı, mahcubiyet duymazdı kendisine karşı.
Ya bu gece?...
Sevgilisi gelmeden önce sözcükler nasılda yuvarlanmıştı Gazi’nin ağzında.
Demek istediğini açıklıkla sunamamanın verdiği gerginlikle nasılda terlemişti, soğuğa yakın ılık odada...

Evini kendine kullandıran, tüm gereksinimlerini –sigara parası dahil- karınca kararınca karşılayan Gazi’yi zor durumda bırakacak kadar anlayışsız değildi.
Barınabileceği başka bir yer olmamasına karşın ‘Bir arkadaşında kalabileceğini’ belirterek rahatlatmıştı…
Aksi durumda, bir geceliğine de olsa soğuk sokaklarda zaman geçirmesine neden olmadan sızlayacak vicdanıyla baş başa bırakmış olacaktı onu.

İyi bir insandı Gazi.
Ama, iyiliğinde bir sınırı vardı. Yaşamının tüm alanlarını kendine göre ayarlamasını beklemek olmazdı ondan. Gazi’de taşabilirdi bir gün ve o bir gün geldiğinde işin ucunda sadece evden değil, İstanbul’dan da olmak vardı.
O, annesi veya babası değildi. Akrabası da değildi. Sadece Basın-Yayın Fakültesinde aynı dönemleri ve amfileri paylaşmış iki arkadaştılar.
Okuldayken de çok yararını görmüştü.
Ondan az mı kopya çekmişti?...
Çalışkan olanların bencilliğini sergilemeyerek ve tüm riskleri göz önüne alarak sınav kağıtlarını neredeyse çarşaf çarşaf önüne sermemiş miydi?...

Akşam karanlığından, gece yarılarına kadar Lalelide açtığı ve çoğu müşterilerinin Romen turistler olduğu işporta tezgahında, yüzünü güldüren terlik satışları yapamadığı günlerde, bu durumu somurtkan suratından anlayan Gazi, az mı teselli vermişti?...
Bazen ihtiyacı olmadığı halde alışveriş yaptığı gibi, yurttaki öğrencilere satılmasında aracılık yapmıştı. Verimli satışları olmuştu. Sevilen biriydi ve sevenleri onu kırmıyordu.
Terlik satışını, bir zabıta memuruna son yakalanışıyla noktalamıştı.
Bıkan ve bıktıran kovalanmalardan iyice tiksinmişti. Zabıta Bölge Sorumlusu bir daha satış yaptırmayacağına, 'namusu ve şerefi üzerine' yemin etmişti. Mimlenmişti. Bu olay işportacılığı bırakma isteğinin tuzu ve biberi olmuştu.
İşporta işini, son sınıfın ikinci döneminde bırakmıştı.
Kaldığı öğrenci yurdundan ise, iki ay sonra ayrılmak zorunda kalacaktı.

Basın-Yayın Fakültesinden mezun olup, çıkış belgesi eline tutuşturulduktan iki gün sonraydı. Devlet yurdunda kalmasının yönetmeliğe aykırı olduğuna dair tekrarlı anlatımlarla çıkması istenmişti.
"Kalacak yerim yok!..."
"Parklarda mı yatayım?...
"İş buluncaya kadar idare etseniz?..."
yalvarmalarını dinleyen kulakların sahipleri anlamsız gözlerle bakmışlardı kendine...
Zorla atılmıştı... Karşı koymak bu sonucu engelleyememişti.

Otelde bir gecelik kalacak kadar bile parası yokken, imdadına yine Gazi yetişmişti.
Beyoğlu’nun arka sokaklarının birinde bulunan derme çatma dört katlı bir binanın üst dairesindeki evine kabul etmekle, yardımını görmüştü bu kez…
Gazi; ailesinin desteğiyle kiralamıştı burayı.
Yine, ailesinin desteğiyle Körebe Medyasında iş bulmuştu.
Körebe gazetesinde, alt düzeyde muhabirlik, küçük çapta sokak gösterilerinin haber ve yorumlarını yapıyordu.
Yine aynı medyaya ait Körebe Televizyonunda beğenilen haberleri kullanılıyordu.
Yükselebileceğine iyi bir yere gelebileceğine olan ümidini, sürekli Özdal'la da paylaşıyordu.
Azimliydi, yetenekliydi, gözünü budaktan sakınmayan doğal bir yapısı vardı. Onun mesleğinde yükselmesi ve ilerlemesi Özdal içinde yararlı olacaktı.

"Lan!..." derdi, gözünü kısarak Gazi. "İyi bir yere geleyim, seni bizim holdinge aldırmazsam şerefsizim!"
İstanbul’da kalabilmesinin tek dayanağı Gazi olmuştu.
Bırakın ortak giderlere katkı sunmayı, öznel giderleri dahi Gazi tarafından karşılanmaktaydı.
'İş bulduğunda giderlere katkıda bulunacağına' dair vaadinden bu yana, beş aya yakın bir süre geçmişti...
Bu durumu daha ne kadar devam ettirebileceklerdi?...
Gazi, daha ne kadar sessiz kalacaktı?...

Gazi'nin son zamanlarda merakın ötesinde bir edayla, "İş bulamadın mı?..." sorusundaki üslubu; kırmızı ışıktan önceki sarı ışık gibi geliyordu…
"İnsan istediği işi bulamadığında, bulduğu bir işle idare etmeli..." eklemesi ise sarı rengi olanca netliğiyle gösteriyordu.
Böyle giderse bir gün kendisini idare etmeyi bırakacak mıydı?...
Onunla yol ayrımına gelecekler miydi?...
Kim bilir?...
     
Bu olasılığın gerçekleşmesi cehennemi bir yaşamın başlangıcı olacaktı.
Çok sevdiği babasının ölümünün daha kırkı dolmadan, annesinin ekonomik nedenle evlenmek zorunda kaldığı magandayla aynı çatıyı paylaşmak üzere Bursa’ya gitmekten başka çare kalmayacaktı.

Bir başka seçenek daha vardı.
Parklarda yatmak!...
Soğuk havaya hiç dayanıklı değildi.
Gazetelere geçebilecek, "Basın-Yayın Fakültesi mezunu bir genç, parkta yatarken donarak öldü!" sür manşeti gözlerinin önüne geldi.
Bu haberi, ölü halinin dahi hazmedebileceğini sanmıyordu.
     
Bir omuz darbesi düşüncelerinden sıyrılmasına neden oldu.
Vuran taraf kendiymiş gibi, "Pardon!..." dedi.
Vuran omuzun sahibi ukalaydı. " ‘Pardon’ çıktı çıkalı ayılar çoğaldı!" diye bağırdı.
Özdal, duymazlıktan geldi ve adamdan iyice uzaklaşıncaya kadar adımlarını hızlandırdı.
     
Çevreyi gözlemeyi yeniden sürdürmeye başladı…

Restoranların, barların, meyhanelerin açık kapı ve pencerelerinden gelen değişik türde müzik sesleri ile insan ve araç sesleri birbirine karışıyor, bira, rakı, şarap kokuları bu karışıma ikincil katkıda bulunuyor,
yanıp sönen panoların farklı ışıkları, ‘bana gelin’ vurgulaması yapıyor-du…
Hassas kulaklar, seçici gözler ve iyi koku alan burunlar; bunların çıkış kaynağını oluşturan yerlerde bulunan müşterilerin beyin yapıları, kültür ve zevkleri, hatta giyim kuşam tarzları konusunda isabetli yorumlarda bulunabiliyordu...
Tabi ki, ekonomik yetersizliği nedeniyle öznel tercihini kullanamayacak konumda bulunan kişiler bu yorumların hata payı olacaktı.

Bu sokakta; eğlenme, efkar dağıtma, alkol alma, aşk yapma, müzik dinleme ve daha birçok yönden her kesimden insanları karşılayacak işyerleri mevcuttu.
Özdal, kendi zevkine uygun bir mekanı bulmakta acemilik çekmeyecek kadar iyi bilirdi bu sokakları...
Ama, yeme içme hala paralıydı ve cebinde ise hiç para yoktu.
Şu anda bulunduğu konuma o kadar çok kinlenmişti ki; üzerinde bulunan pardösü, Gazi’nin emaneti olmasaydı, oracıkta çıkarıp, "Satılık Pardösü var!" diye bağıracak, müşteri çıktığında ise satacaktı.
Hiç müşteri çıkmaması durumunda bir şiş kuşbaşı ile iki duble rakıya dahi takas edebilirdi…
'Satsam!' ne kadar çok kızardı, Gazi...
İstanbul’da kalabilmesinin tek dayanağı olan Gazi’ninde, bir tahammül sınırı olmalıydı.
Onu kızdırmamalıydı...

Buzdolabında bulunan az salamı yarım ekmekle götürdüğü sabahın 9.30’un dan beri ağzına yiyecek namına bir şey girmemişti.
Masa üzerinde bulunan, Gazi’ye ait bir sigara paketinden aldığı dört adet sigarayı ise, yak-söndür metoduyla içerek bir süre idare etmişti.

‘Param var!’ demişti, Gazi’nin ‘Paran var mı?’ sorusuna.
Önceki gün aldığı parayı, tutumlu harcayamadığı gerçeğini saklaya-rak…
     
Yemek istiyordu...
Şişe suyu istiyordu...
Sigara istiyordu...
Rakı istiyordu...
Eğlenmek, efkar dağıtmak istiyordu.
Gördüğü dekolte giyimli kadın bedenleri, cinsel dürtülerini harekete geçirmişti...
Birde seks yapmak istiyordu.

İstediği çok şey vardı.
Ama birini dahi elde edebilecek parası yoktu.
Gereksinimlerinin en azından birinin karşılanmasıyla; gerginleşen bedeninin, sinir tellerinin, mide gurultularının, beyin ağrımasının ve feri sönen gözbebeklerinin az da olsa normalleşmesi sağlanabilecekti.
Üste vuran arzu, açlığını bastırmaktı. Beyoğlu’nun arka ve ön sokaklarından yayılan her çeşit ızgara kokusu, kokoreç, sakatat, balık kokuları; burnundan beynine, beyninden midesine vuruyordu. Mide asitlerinin aşırı ve boşa çalışması hafifçe göbeğini bile şişirmişti.
Gördüğü yiyecek türünden her şey, gözlerini yuvasından çıkaracak derecede çeperlerini zorluyordu…

Üniversite yıllarında edindiği toplumcu düşünceleri nüksetti. Geldiği noktayı, bir kez de bu bakışla irdeledi bir süre…
     
Merhum babaannesinin, sürekli tekrarladığı bir atasözü kulaklarında çınladı.
"Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar!"
Hüzünlü bir gülümseme yansıdı yüzüne...
Kendisi 'Aç'tı!...
Lakin gördüğü herkes ve hatta sokak aralarında başıboş gezinen kediler ve köpekler dahi bir şeyler yemiş, yiyor veya yemeye hazırlanıyor-lardı.
Hele, dişlerinin arasında kalan yemek artıklarını yeni icat olmuş kalın kürdanlarla temizleye çalışanlar yok mu; şayet atasözü doğruysa kıyametin açık ve kesin tahrikçileri olmalıydılar...
Ah Babaanne!!!...
Yüzlerce kez kıyamet kopmalıydı, ama kopmuyordu. Açlık kıyametini yaşayan ise, görünürde sadece kendisiydi.

Hassas burnu, yemek ve içki kokuları armonisine gizlenmiş kenef kokusunu ayrıştırdı. Çişinin olduğunu anımsatmıştı bu koku... Kasıkları-nın ağrımasının yorgunluk dışında bir nedeni de bu olmalıydı.
     
Ufak ve salaş bir meyhaneye, omuzlarını kalkık tutarak, göğüslerini dikleştirerek müşteri görüntüsü verip girdi.
     ‘WC’ yazılı kapıyı bulmakta zorlanmadı.
İhtiyacını giderdi. Elini yüzünü, köpürttüğü sabunla yıkadı. Bol suyla duruladı. Avucuna akıttığı sudan, -tadı hoşuna gitmese de- kana kana içti.
Lavabonun bulunduğu yerden dış kapıya yönelirken; boyca uzun, kiloca iri bir garson boş masalardan birini işaret ederek buyur ettiğinde, "Kontak anahtarını arabada unuttum," diyerek sıvıştı meyhaneden.
Zor anlarda ağzından dökülen ani yalanlara bayılırdı. ‘Bu da ayrı bir yetenek olmalı,’ diye geçirdi içinden.

Başı dönüyordu. Kokular, görgüler ve duyumlar sarhoş etmişti...
Civardakiler, yedikleri ve içtiklerinden sarhoş olurken, kendi bu eylemleri gerçekleştiremeden sarhoş olmuş gibiydi.
Açlık, nefes alışverişlerini doyurucu kılmıştı. Neyse ki, aldığı hava bedavaydı. Kimse hesap pusulası uzatmıyordu.
Kahkaha ve yüksek oktavlı insan sesleri iğrenç uğultulardı, kulaklarında.
Bulunmak istediği bir koroda, korist olamayan bir sanatçının hüznündeydi...
Kendine gülüyorlar gibi gelmişti bir an.

Aralarında ilköğretimi bile tamamlamamış insanlar da olmalıydı...
Onların kendinden üstünlüğü bir şekilde elde etmiş oldukları maddiyatlarıydı.
Kültür ve eğitimdeki düzeyi, beyninin iyi çalışması, yoğun bir bilgi birikimine sahip olmasına rağmen, cebinde bir çeyrek ekmeklik kokoreç veya midye alacak parası dahi yoktu...
Eğitim tek başına karın doyurmuyordu...

Boş bir bira şişesine ayakkabısının ucuyla vurdu.
Bira şişesi, önde yürüyen bir kişinin ayakkabısının terkine hafiften dokundu.
Geriye dönen adam, Özdal’a kibarca bakıp, mırıldandı. "Bu sokağın sarhoşları bazen çekilmez oluyorlar!" dedi ve yoluna devam etti.

Özdal, bulunduğu sokağın sonuna gelmişti. Yan sokağa saptı. Bu sokağın da kalabalığı öncekinden az değildi.

Bireyler, küçüklü büyüklü gruplar yine üzerine geliyordu sanki.
Çalmakta olan müzik parçalarına karışan bu insan selinden çıkan sesler, açlıktan kaynaklı kulak çınlamasına ekleniyordu.
Ömrü boyunca hiçbir şey yememişçesine açlık çekiyordu.
Karnını doyurma karşılığında, kalan ömrünün yarısını bile vermeye razıydı.
Dikkatini kalabalığı yararak, aralarından sıyrılarak, hızlı adımlarla bulunduğu yöne doğru gelmekte olan bir kadın çekti.
Siyah renkli bir pelerin ve blucin giymişti.
Kapüşonluydu.
Gözlerini seçememesine rağmen kendisine baktığı hissi uyanmıştı.
Ortama uymayan bir yürüyüş sergiliyordu.
Sanki yürümüyor, kayarcasına ilerliyordu...
Çevresine göz gezdirdi.
Kendisi dışında ona dikkat eden yoktu.
Aralarındaki mesafe git gide kısaldı...
Kısaldı...
‘Özdal!... Özdal!...’ seslenişini duydu.
Arkasına baktı…
Aynı adı taşıyan başka birine mi seslenilmişti acaba?…
Başını yeniden kadına döndürdü.
O, omuz hizasına yaklaşmıştı...
Onun, ‘gel’ mimikli el işaretini gördüğünde, ‘beni takip et’ fısıltısını duyduğunda dizlerinin bağı çözülmüştü.
Hemen toparlandı. Geri dönerek onu takibe başladı.
Davet eden kadın hızını azaltmamıştı.
Özdal’da hızlandı.

Devamı: Istakoz Büyüsü/2 sh. da



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik roman kümesinde bulunan diğer yazıları...
Istakoz Büyüsü / 14. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 10. Sayfa
Kimlik No 666 / Kontes Princ - 1
Kimlik No 666 / Arka Kapak Yazısı
Kimlik No 666 / Kont Drakula - 1
Istakoz Büyüsü /6 Sh.
Istakoz Büyüsü / 13. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 16. Sayfa
Kimlik No 666 / Başlangıç Bölümü
Istakoz Büyüsü / 15. Sayfa

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Saddam, kızı Irak ve tecavüzcü Bush... [Eleştiri]


Bahattin YILDIZ kimdir?

Soyutlamaları seviyorum. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Asimov, King, Kafka, Dostoyevsky...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.