..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sanat doğaya eklenmiş insandır. -Bacon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Öyküsel > Ayşe Keskin




28 Ağustos 2004
Papatya  
Doğanın içinde

Ayşe Keskin



:BIEC:
Doğanın içinde
yol ince asfalt kaymak gibip
değilse de taşsız uzanıyor yerde
pedalı ağır bisiklet güç kesiyor
bacak kasları gergin, seğiriyor
duruyor kadın.

Selesinde katlanmış örtü içinde birkaç yiyecek
bir parça ekmek, peynirin sarısı
üç domates kızarmış kokusu buraya geliyor.
sepeti indiriyor.

Tarla kenarında yetişir güneş, bir uçtan en tepeye dikilir.
patates toprak altı yumru …ateş!
çalı çırpı bir aleve bakar tutuşma
sarılır közle kendini bırakır kava
soyulur kabuk mis gibi ban tuza akan sular durur..
kırda mükellef bir tat hislerle yarışır


Uzanır otlara ,bir çıtırtı.
döner arkasına bembeyaz bir papatya
-ah yapma!
doğrulur;dile gelen safiyetle ilk bakışma.
- yeni açtım ve kimse geçmemişti buradan daha.
ezme ama istersen tak beni saçlarına
kopart korkma el değmemiş bir yürekle kalmak istemiyorum hayatta.

şaşırır kadın
ama!
ama!

Ayşe Keskin/ Trabzon

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Papatya
Gönderen: Merâl Özcan / İstanbul/Türkiye
20 Ocak 2008
görenen görünmeyen dokularla görselliğe yansıyan... bir nefes alış... farklı iki bakışın resmini okudum...tebrikler Ayşe Hanım...daim başarılar...

:: Bukadar mı?
Gönderen: Hüseyin kaya / İzmir/Türkiye
1 Eylül 2004
Merhaba.Bir şiirin en can alıcı kafiyesinden önce sana şunu söylemek isterim,bu canı kolay almadık ki bir kafiye zıpkınının ucuna asalım.Bir melodi yakmadı ki biz yaralarımızdan nameler sızdıralım.Bir göz ucuyla resmedelim bunalımımızın fırça darbelerini,efkare bir yitiklikti bizimkisi ve birbirimize sarıldık uçurum öncesi.Hangi dostane el uzanmamıştır ki, aşağıda kuru yosunlar ile bezenmiş keskin kayalıkların soluğunda ve uçurumun tepesinde yüzümüzü sıvazlayan rüzgar gerçekten hayatın nefesimiydi,hayat zalim bir yar gibi bize acılar çektirip sonrada tam kapıya varıp gideceğimiz sırada,uçurumun ucunda iken arkamızdan seslenip ’Aaaa aşk olsun,ben o kadar kötü müyüm? ‘der gibi cilvekar bir fısıltıyla seslenir gibi.Eğer ben hala uçurumun kenarında uçmaya akıl erdirememiş bir fizikci gibi çakılı kalmışsam,bu hayatın seslenişinden değil,dost elleri yüzünden. Sana diyecek sözüm yoktur,varsa kendimedir sözüm.yangınım yüreğimde nahoş bir diyarı barındırır ve ben umutlar içinde bir damla seninle süzülürüm yanaklarından.Avuçlarında bir ter vardır,sevdanda bir aşinalık,genzimde bir buruk tat vardır,sigaramda bir nefes vardır.işte beni ışığın oyunlarında ara,gölgelerin simasından,dumanın efkarından sor.Ben sen diye feryadı figanın peşine saldım,efkarı umudun peşine saldım ve yüreğimi senin avuçlarında küllendirdim.Bir çığlığa bürünürüm,bakışlarının altında bir suçlu edasıyla içime bürünürüm, günahlarımı tek tek sahiplenirim,senin cennet yüreğinde günahkar edasıyla pişmanlık çarşafına sarınırım.Karanlık bu akşam gözlerime çöktü,odama değil.Sen yüreğime çöktün,hayallerime değil.Ben bu dünyada göçtüm,ahrette değil ve beni yıkan özlemin oldu,sevdan değil.Yüreğimin teline vur ve dinle sana bestelediğim yalnızlığımı,vur ki titresin bu bedenim,yansın alev menekşelerim,sarmaşıklarıyla sarsın ana rahminde kimsesiz kalabilmiş bu bedenimi,vur yüzüme sevdamı ki utanayım bu sana olan zaafımdan,ben unuttum cehennemi,senin cennetinde yanmaya başladığımdan beri.Sonsuza dek susmayı yeğledim,sana sevdamı söyleyemediğimden beri ve ben,kemanın sanat tacirlerinin elinde nasıl can verdiklerini dinledim çığlıklarla.Canı nasıl yanıyordu bilemezsin bir sevda notasına.Yüz sürdüm senin ağlanası ellerine,af buldum ellerinde günahlarıma layık,çünkü ben tevbelerimi günahlarıma emanet edecek kadar acemi bir kullum.Yüreğimi sana emanet edecek kadar acemi bir aşık olduğum gibi.Artık emanet değil yüreğim sana,çünkü artık benim değil,senin yüreğin,istediğini yap ona,yakınmayacağım,karışmayacağım ,söylenmiyeceğim ,yani hiç umursamıyacağım kadar senin oldu bu yürek.Ona bir şey yaparsan sen acı çekeceksin,çünkü sen o kadar benim oldun,benim yüreğimin o kadar senin olduğu gibi.Tek sihirli fasulye olmak isterim kimi zaman avuçlarında.Parmaklarının arasından kayıp,ayaklarının dibine düşsem ve bir anda büyüyüp senin her yerini sarsam,bulutların üstünde sevsem isterim seni,çünkü bulutlar bile örtemez artık sevgimi.Ben içime atarım,kalemim kazar çıkarır sevdanın,ben inkar ederim,kalemim itiraf eder her gece sevgimi.Artık kalemimin siyah çizgilerinde soluklanıyor bu yürek müptelası ve kenevir tohumlarında çimlenir oldu kaçış molaları.Oysa hiç esrar içmedim ben senden gayrı.Hayal mayal hatırlıyorum,huzurlu ve deliksiz uykularım vardı benim bir zamanlar,senin geride bıraktığın,sinekler gibi beni uyutmayan hatıralarından önce. Nasıl seviyorsun böyle,kırıntılarını dökerek ve sevda sofrasını bile toplamadan kayboluveriyorsun.Her işi yine bana bırakıyorsun,kelime kelime toplamak gördüğün gibi yine bana kalıyor.Yarım kalmış sevdayı kemirmek,ondan yeni sevdalar üretmek yine beni buluyor.Ben ise hala seni arıyorum. Altın sarısı kurumuş bir tütünü sarar gibi,hayatı bir parça beyaz kağıtta parmaklarımın arasında sıkıştırıp kurumuş dudaklarımın arasına aldım ve kederimle yaktım.Derin bir nefes çaktim ve duman duman hayat içime daldı.Ciğerlerimin şekline bürünen bu hayatı benim hayatım diye benimsedim.Çünki hayatın belli bir şekli yoktu,herkes hayatı kendi kalıpları içinde yaşıyordu.Eğer bir insan 'Ben bu hayattan sıkıldım' diyorsa o kendi kalıplarından sıkılmıştır aslında.Çünki sen çeşmeden suyu yalnızca bidonunun büyüklüğü kadar alabilirsin.Belkide benim bir bidonum yoktu,avuç avuç içiyorum hayat pnarından suyu.Bazan sen diyorum içim içime sığmıyor,bazan sen diyorum ve öyle bir esiyorsun ki,bir anda yıkılıyorum.Belkide ne sen varsın nede ben varım desemde,ortada bir sevda var,bunu inkar edemiyorum.Hayal mayal hatırlar gibiyim yüzünü, fakat bıraktığın yara hala ilk günkü gibi taptaze,dokunuversen hafifce,hala parmağının ucuna kan bulaşacak,belki oradan avucuna sızasızacak,yalnızca bir damla kan seni bana bağlayacak,yanımdan hiç ayırmayacak,tüm zamansız aksi olaylara baş kaldırıp,tüm tatlı tesadüfleri birbirine ulayacak.Bir yüzüm ak,bir yüzüm kara çıkacağım karşına. Umursamıyacaksın,yüzünü yüzümün karasına süreceksin,çünki beni orada bulacaksın,yüzümün akı hikaye,sadece bir vitrin o.Kaç insanın yüzü ak ki?Seni gördüğümde karşımda belki bir an konuşmayacağım,çünki ben o anı anlatabilecek bir alfabeyi daha bulamadım.Aslında anlatılacak pek fazla birşey olacağınıda sanmıyorum zaten, o an herhalde seni doyasıya seyretmek ve bir anda sarılıp saatlerce tek kelime konuşmadan kollarında demlenmek ile yetinirdim.Belki ölüm suskunluğuna bürünürdüm. Birbirimizin sıcaklığında belki hiç anlamadan bir anda uyuya kalırdık kucak kucağa.İnan bana o uykuyu üzerinde nilüferlerin kolgezdiği küçük bir göletin kıyısındaki, salkım söğütün altında yeşil bir halı gibi tüm kıyıya serilmiş çimlerin üzerinde ve esen her meltem rüzgarında taptaze sümbüllerin kokusunu duyduğun bir cennet bahçesinde bile uyuyamazsın.Terlemiş yüzüne çapraz düşen düz siyah saçlarında sanki bir ilahi güzelliğin kordinatları gizlidir.Tütünün sararttığı hafif nasırlı parmaklarımla yüzünün coğrafyasında gezinmek isterim.Bir ağma misali,seni ellerimle bile tüm güzelliğini tanıyıp kodlamak isterim belleğime.Çünki ben seni altı duyu organımla özlüyorum yokluğunda.Ve işte asıl güzel olan şey,senin yanında uyanmak,sana açmak gözlerimi ve güneşin ışığını o gün ilk senin yüzünden yansıması benim içime.Karşı karşıya bağdaş kuralım kuş seslerinin bezediği,sabahın alaca karanlığına bürünmüş bir bahçede.Ben batıya döneyim,sen doğuya ve ben,tan yerinin ağarmasını,gökyüzünün kızarmasını,bulutların kül renginden vazgeçipte pembeye kaçmasını,bir günün doğuşunu yüzünde seyredeyim,çiçekler sana açsın o sabah tüm güzelliklerini,gözlerindeki aksinde hayranlık duyayım doğanın güzelliğine tekrar.Sende benim yüzümde seyter bir günün batışını,karanlığın örtü örtü sahneyi kapatışını,benim sahnemdir işte burası,güneşin yalancı ışıklarının tükendiği vakit benim gerçek ve ebedi karanlığktır bu ve dikkat et,karanlık ilk önce benim gözlerime düşer,gölgelerin barınamadığı bir dünyadır birtanem benim dünyam,güneşi çevrende arama,güneş yüreğimde,sıcaklığı tenimde,parıltısı zihnimde,ışığı ise karanlığın özüne bürünmüş gözümde. Yazılarım,mektuplarım senin için,ben senin için sevdim hayatı,umutları senin için besledim hayal kırıntılarıyla.Yağmuru sana damlattım ve ben ıslandım.Gözlerimi sana açtım,yüreğimi,avuçlarımı,efkarımı sana açtım.Bunaldım,dört işlemin gazabıyla karşılaştım ve bucak bucak seni aradım.İstanbul’u solumak istedim kimi zaman,senin soluğuna bürünmek için.Yalnız kalmak istedim,yalnlığın keyfine dalabilmek için.Umutlara inanasım geldi seni sevdiğim vakitlerde.Ölümden korktum,yarını düşündüm,tanrıyla konuştum seni sevdiğim vakitlerde.Sustum konuşulması gereken yerlerde,özledim zamanlarca,unutamadım,bende alıştım yokluğuna.Sen yokken büyük işler yapmayı hiç düşünmedim.Sen yokken bende yoktum,kapımı kimseye açmadım,kendimi bile kapı önüne bıraktım,güneşin ışıklarına bile penceremi açmadım,parmaklarıma bile kalem sürmedim,kendime hiç acı vermedim.Aç kaldım,beslenmedim. BİR KADIN SEVDİM Bir kadın tanıdım,kızıl kısa saçlarından tutunamamış hayatın çirkefi,baharını yitirmemiş besbelli ve çıldırım çiçek açmış umutları,soldurmamış onları,rüyalara destan olası bir sır gizliydi sanki yanında.Satırlarına birer kafiye iliştirmiş,buğulu gözleriyle hayatın seyir aleminde girdaplara kürek çeker gibiydi. Hangi vaktin içinde bir serabın kederine bürünse,hep aynı boşluğun sızısını yadeder.İçim dolu fırtınalarla,gözlerim dolu,yüreğim seninle dolu,avuçlarım düş kırıklıklarıyla dolu.Sanki sarhoşum,beynim bulanık efeklerin izlerini taşıyor,hiçbir şeyi seçemiyorum,gözlerim kapanıyor,karanlığıma bürünesim geliyor yine,sana bürünmek varken. Düş üstüne düş görmekten bunaldım,fakat yinede uyandırma sen beni,gel yinede en güzel düşüm ol.Sevda yalancısının en tatlı perisi ol,gözlerin gafletle sarsın beni,en tembel bezginliğim ol.Avuçlarında bir serce olsaydım,kanatlarım kanser olsaydı,çırpınacak halim olmasaydı,sen içimde çırpınmaya gerek duymayacağım kadar umut olsaydın,ben susasaydım ve sen su olsaydın.Ben elimi uzatacak kadar cesur,sende elini verecek kadar cömert olsaydın..Bir kadına sığındım ben İzmir’in taze deniz kokusunda,başımı göğsüne yaslayıp ona sığındığımda annem oldu,şefkati içimi doldurdu ve gözlerini hiç kırpmadan umut umut sevdi beni, sanki bir zamanlar en huzurlu uykuyu rahminde tatmışım gibi,belki bunun içindi ona sığınışım,dönüşü yasaklanmış bir çıkışın ardından yeniden yuvama sığınma çabalarım. Sen beni seyrederken,ben kısık gözlerinde define avcılarının telaşına düşüyorum.Hilal kaşlarına bıraktığım düşlerimin düşmemesi için dualara inanıyorum.Gözlerini her kırpışında damla damla kalıyorum.Gürleyerek,kükreyerek akamıyorum.Ne olur eğme boynunu,Ölüm bile olsam,sarıl boynuma. Nereye bakıyorsun öyle dalgın dalgın.Yanımdan nereye uzaklaşıyorsun ,fikrini hangi diyarlarda arayayım, seni yanımda görenlere ne diyeyim.Söyle bitanem,yüreğini ser işporta tezgahına karşımda.Sen yanımdasın ama ben fikrini okul sıralarının hangi sevda yazılarında bulayım,hangi rüzgarı kovalayayım aklının takıldığı diyarlara varabilmek için..Bir kadın sevdim akşam üstünün kızılca kıyamet deminde, başını göğsüme yaslayıp bana sığındığında onu tanrılardan bile korumaya kalkışımla doğdu bu yüce cesaretim,ona cennetten en ışıltılı huzuru koparmak istedim,karım oldu,sevgilim oldu ,kardeşim oldu ve kendisini onun güvenliğine adamış bir savaşcı,ona huzuru getiren bir peygamber, sevdasıyla okşayan ve için için yanan bir aşık oldum. Yalnızca susuyorum... Seni soluyor... Senin sesini hisediyorum gırtlagımda...Gücümün yettiği kadar,tüm çabamla savunmasız bırakıyorum kendimi sana karşı... Senin oklarını,hançerlerini yüreğimde istiyorum... Sana diyecek sözüm yoktur,varsa kendimedir sözüm.yangınım yüreğimde nahoş bir diyarı barındırır ve ben umutlar içinde bir damla seninle süzülürüm yanaklarından.Avuçlarında bir ter vardır,sevdanda bir aşinalık,genzimde bir buruk tat vardır,sigaramda bir nefes vardır.işte beni ışığın oyunlarında ara,gölgelerin simasından,dumanın efkarından sor.Ben sen diye feryadı figanın peşine saldım,efkarı umudun peşine saldım ve yüreğimi senin avuçlarında küllendirdim.Bir çığlığa bürünürüm,bakışlarının altında bir suçlu edasıyla içime bürünürüm, günahlarımı tek tek sahiplenirim,senin cennet yüreğinde günahkar edasıyla pişmanlık çarşafına sarınırım.Karanlık bu akşam gözlerime çöktü,odama değil.Sen yüreğime çöktün,hayallerime değil.Ben bu dünyada göçtüm,ahrette değil ve beni yıkan özlemin oldu,sevdan değil.Yüreğimin teline vur ve dinle sana bestelediğim yalnızlığımı,vur ki titresin bu bedenim,yansın alev menekşelerim,sarmaşıklarıyla sarsın ana rahminde kimsesiz kalabilmiş bu bedenimi,vur yüzüme sevdamı ki utanayım bu sana olan zaafımdan,ben unuttum cehennemi,senin cennetinde yanmaya başladığımdan beri.Kemanın sanat tacirlerinin elinde nasıl can verdiklerini dinledim çığlıklarla.Canı nasıl yanıyordu bilemezsin bir sevda notasına.Yüz sürdüm senin ağlanası ellerine,af buldum ellerinde günahlarıma layık,çünkü ben tevbelerimi günahlarıma emanet edecek kadar acemi bir kullum.Yüreğimi sana emanet edecek kadar acemi bir aşık olduğum gibi. .Bir kadına verdim dostluğumu,güvenin karaborsada bile yok sattığı bir zamanda,yaşamın en rezil olasılık sayıldığı bir zamanda ve toprağı kendine en yakın bulduğun anda ben bir kadına güvendim.Ablam kadar dosttu bana,bir sigaranın dumanını paylaştığımızda anladım ki,zaten her şey çoktan paylaşılmıştı,bizimkisi bir ekmeği ikiye bölmek gibi değildi,bir ekmeğin iki sahibi olması gibiydi,sanki kişi iki değil de,dert ikiz di.Bir diken batsa senin parmağına,benimki kanar.Artık kalemimin siyah çizgilerinde soluklanıyor bu yürek müptelası ve kenevir tohumlarında çimlenir oldu kaçış molaları.Oysa hiç esrar içmedim ben senden gayrı. .Bir kadınım vardı benim,İzmir’in anason kokan akşamında.Muhabbet tellallığı yapardı kırlangıçlar,bardaklar bembeyaz efkar kokardı bir mey sofrasında ve iki ses hep aynı türkülerin hicran notalarında buluşurdu,etraf sanki cam buğusu,ayyaş tebessümlerdi başımızı döndüren.Birbirimizin koynunda sızıp kalmamız dertten,kederden değil,masum çocukluğumuzdandı.Bir kadın vardı İzmir’in en kutu,karanlık köşelerinde unuttuğu ruhu şeytanın avuçlarında kıvranırdı.Yatağı alev alev yanardı,hiç bitmeyen bir bahara dalmıştı,elleri,dudakları,teni,bedeni cehennemden bir kor parçasıydı.Şeytan fısıltı fısıltı,birbirimize kenetlenmiş bedenlerimizi sarardı.Kaygısını unuttuğum,ışıklarının karardığı,çekiciliğini yitirmiş bir yerdi artık cennet. Bir kadına ,bir kadınla yandım ben İzmir günahında. ( bu yazımda diğer yazılarımdan alıntı vardır) Hangi vaktin içinde bir serabın kederine bürünsem,hep aynı boşluğun sızısını yadederim.içim dolu fırtınalarla,gözlerim dolu,yüreğim seninle dolu,avuçlarım düş kırıklıklarıyla dolu.Sanki sarhoşum,beynim bulanık efeklerin izlerini taşıyor,hiçbir şeyi seçemiyorum,gözlerim kapanıyor,karanlığıma bürünesim geliyor yine.Uyuşturucu daha fazla uyuşturamaz beynimi, boşluğumun acısının uyuşturduğundan başka.Kaşlarımın üzerine sanki bir cin oturmuş,keşke bilse ne yapmak istediğini,benim şu halimle nasıl dalga geçebileceğini keşke bilse.Eliyle kafa tasımı sardığını hiseder gibiyim,belki hafiften sıkıyorduda.Belki saçlarım gibi,ayaklarını enseme dayayıp,kollarıyla alnımı sarar gibi.Düş üstüne düş görmekten bunaldım,fakat yinede uyandırma sen beni,gel yinede en güzel düşüm ol.Sevda yalancısının en tatlı perisi ol,gözlerin gafletle sarsın beni,en tembel bezginliğim ol.Avuçlarında bir serce olsaydım,kanatlarım kanser olsaydı,çırpınacak halim olmasaydı,sen içimde çırpınmaya gerek duymayacağım kadar umut olsaydın,ben susasaydım ve sen su olsaydın.Ben elimi uzatacak kadar cesur,sende elini verecek kadar cömert olsaydın.Tek istemediğim şey,hayatın daha yumuşak davranması olacaktı bana veya bize.Hayatın sertliği duygularımı güçlendiriyor ve beni şimdi sen değil,o duygularım ayakta tutuyor.İşin en güzel yönü,sen olmasanda ben seni gerine gerine sevebilmem.İçimde sıkışmış bir hava,su,duygu veya düşünce var,bilmiyorum.Fakat bunu harf harf kağıtlara aktarıyorum.Sen beni seyrederken,ben kısık gözlerinde define avcılerının telaşına düşüyorum.Hilal kaşlarına bıraktığım düşlerimin düşmemesi için dualara inanıyorum.Gözlerini her kırpışında damla damla kalıyorum.Gürleyerek,kükreyerek akamıyorum.Ne olur eğme boynunu,Ölüm bile olsam,sarıl boynuma. Nereye bakıyorsun öyle dalgın dalgın.Yanımdan nereye uzaklaşıyorsun,fikrini hangi diyarlarda arayayım, seni yanımda görenlere ne diyeyim.Söyle bitanem,yüreğini ser işporta tezgahına karşımda.Sen yanımdasın ama ben fikrini okul sıralarının hangi sevda yazılarında bulayım,hangi rüzgaraı kovalayayım aklının takıldığı diyarlara varabilmek için.Karşımda elini yüzüne yaslayıpta beni tatlı tatlı seyretmen yok mu, işte ben cenneti ilk zamanlar o sanırdım,bundan daha uçuk bir hayal olduğunu öğrenmeden önce.Ben cehennemi yokluğun sanırdım,devasa bir ocak gibi,ateşler ülkesi olduğunu bilmeden önce.Neyse ki artık cehennem tüylerimi ürpertmiyor ve senin yanındayken cennet telaşına düşmüyorum. Yalnızca susuyorum... Seni soluyor... Senin sesini hisediyorum gırtlagımda... Gücümün yettiği kadar,tüm çabamla savunmasız bırakıyorum kendimi sana karşı... Senin oklarını,hançerlerini yüreğimde istiyorum... Sana söylemiştim,ben birisini sevmeye ilk önce kusurlarından başlarım... Sen diyorum ve susuyorum, çünkü söyleyecek başka bir şeyim kalmıyor,bende olan her şey bu kadar ve benim olmayan tek şey.Sen diyorum ve yeni cümlelere temel atıyorum,çünkü sensiz hiçbir şeyim yok,seni bulaştırmadığım tekbir konu kalmamış belleğimde,gözlerinde yelken açmadığım tek bir rüzgar esintisi yok,seni sevmediğim tekbir gün bile yok, seni unuttuğum biran bile yok, yok üstüne yok,sen bile yoksun,belki ben bile yokum sensiz.Karnaval havasında geçiyor senin yokluğunu anlatan acılar,işte senin en çok bu yönünü seviyorum, acılarında bile,yokluğunda bile bir başka ahenk var.İçinde senin olduğun acı,tatlı her şey güzel.Korkuyorum bazen sana olan sevdamdan şüphe etmekten,çünkü yokluğunu sevmek tuhaf geliyor bana,fakat olmayan kişi bile sen olunca bir başka oluyor,sen yanımdayken de güzelsin,bensiz başka bir yerde de güzelsin.Yani seni güzel yapan şey ben değilim,yanımda olman veya benimle olman değil,sen her yerde güzelsin. Gök yüzü gibi parlayan yüzünden yağan yağmurlarla çalkalanan umutlarım,türkü kokar başaklar gibi yaldızlı saçların.Bense gülüm,sana layık bir diken olmakla yetiniyorum şu fani bedenimde,iyi ki yoksun,yoksa çok acı çekerdin benim yanımda,ben ki başarısızlıklarımı başarı bilen,onlara bin bir lakaplar takan ve belki buna kendini de inandıran bir hiçliğin hükümdarı,sen ise suların akışkanlığı kadar berrak güzelliklerin sultanı.Senin varlığın mı iyi olurdu,yoksa yokluğun mu daha iyi,hiçbir fikrim yok.Elbette ki bu iyilik kavramı görecelidir, senin açından mı,benim açımdan mı,yoksa beraberliğimiz veya aramızdaki bu sönmek kavramından bihaber sevda bozuntusu,alevler hükümdarlığın acısından mı iyi olurdu bilemem.Tek bildiğim,şu an senin olmadığın. ‘Sen olsaydın’ diye başlıyorum tüm sözlerime, daha sonrada cümlelerimin bel kemiğini inşa ediyorum ‘belki’ tuğlalarından.Dedim ya,şu an sen olmadığın için daha cesur konuşuyor olabilirim, tüm umutlarımı küllükteki artık izmarit gibi söndürmeyi ihmal etmiş,kor halinde bırakmış olabilirim,belki hiç umulmadık bir anda sen karşıma çıkıverirsin de,o umutlarımın izmariti bitip tükenmeden külünü silkip,kor alevler içinde sönmeye yüz tutmuş umutlarımdan birkaç nefes daha çekerim fikriyle beklemede kaldım.Bilmiyorum şimdide yanımda olsan dünyamı yine bu kadar çok kaplayacak mıydın, yoksa bu dünyamı kaplayan sen değil de senden arta kalan karanlık boşluğun mu? Ben senden geride kalan kırıntılardan bir dünya yaptım sen geri dönünceye kadar kendime,tek kişilik bir dünya tasarısıydı lakin şimdi tek kişi için büyük,iki kişi için küçük oldu bu dünya,senden arta kalanlarda var yanımda,şimdi ne yalnız kalabiliyorum bu dünyamda,nede bir başkasıyla paylaşabiliyorum. Sen den arta kalanları da karantinaya aldığımda,ikinci kişiye pek fazla bir şey kalmıyor dünyamda. Bir insan yazarken ne hisedebilir ki? Veya daha gerilere gidelim,bir insan neden yazar? Biz hırsız bir varlığız,lakin ilk tanrı yazmıştır kaderlerimizi ve biz ondan kopya çekiyoruz,yani oyunu ilk tanrı başlattı.Tanrının yazdıkları bizim kaderimiz olabiliyorsa,iyi yazabildiğimiz taktirde bizim yazılarımız da birilerin kaderi olabilir mi? Artı düzeltme konusunda sana katılıyorum,çünki düzeltmediğim kadar o benden,yazımda düzeltilmesi gereken birşey varsa bu benim.Fakat bu konudada bıkkınlık var üstümde,değişmekten bıktım,Yanlış anlamayın,kendimi yenilemekten bahsetmiyorum,bulunduğum,girip çıktığım ortamlardan bahsediyorum,neden sanki herkes beni değiştirmek ister ki? Pek az kişi kendini yeterince tanıyor,belki kendisinide sevmiyor fakat seni kendisine benzetmeye çabalıyor,maksat ortak noktaların artması,aynı fikir ve zevklere sahip olarak daha iyi vakit geçireceğini sanan insanlar acaba kendilerini nekadar tanıyorlar,kendi kopyaları olsa nekadar anlaşabilirler,eğer anlaşabiliyorlarsa kendileriyle,neden birbaşına kalmıyorlar.Önce seni değiştirip,sonrada nefret edilecek bir halde bırakıp gidiyorlar.Sana kalan iş ise,seni değiştirmek için boyamaktan palyaçoya çeviren insanların arkasından aynanın karşısında birbaşına ıslak pamukla,kendini netleştirinceye kadar temizlemek,o boyalardan kurtulmak. Aşkı yanlış yaşadığımızı düşünüyorum veya yanlış tanıdığımızı.Çünki önce seviyoruz,sonrada değiştirmeye çalışıyoruz,değişincede sevmemeye başlıyoruz yani sevdiğimiz kişinin birkaç küçük huylarına takılıyoruz ve onu sevmediğimiz bir kişiye benzetiyoruz.Belkide kendimize benzetmeye çalışıyoruz,onu olduğu gibi sevip,ona hiç dokunmadan bir aşkı yeşertmeyi beceremiyoruz.Teoman'ın dediği gibi daha sonrada üstümüze olmuyor güzeli çirkin yapmakta.Belkide o büyük güzellikler,küçük çirkinliklerden besleniyordur.Neden herkesi kendimize benzetmeye çalışırız ki? Belkide kendimizide pek sevmiyoruz,karşımızdaki insan bize ayak uydurmaya çalışırken sevmediğimiz bir insana dönüşecek,hangimiz yaptığımız hataları irdeleyipte kendisine sacmaladığını,aptalca davrandığını söylemedi.Yani kendimizle olmak istediğimiz kişi,beğendiğimiz kişilikler aslında çok farklı birbirinden,neden sanki bunu anlamak istemiyoruz? İşte bir körpe sevdalarımızı bu şekilde seveceğim derken kanatlarımızının altında boğarak öldürüyoruz. Bu sadece bir deneme yazısıdır,hazırlıksız oturdum bilgisayarın başına,ne yazacağımı bilmiyorum,aslında herşey bundan beşyıl önce başladı,bunu size anlatamam,yüreklere sıgmayan bir dizi yanık lekesi bu,damarımdan enjektör ile kan çekip divit uçlu kalemimle sayfalara yazmak istediğim vakitti kaderimi,yangınımı yazmaya başladığım vakit,aşık olduğum vakit.Hayatı hep uç noktalarda yaşamak gerek,düşmekten korkmamak gerek,çünki sevmek gerek.Çırılçıplak bir kadının bedenini,sayfa sayfa tenini şiirlerle motiflendirimek gerek,mürekkebin yapışkanlığına bürünmek gerek.çırıl çıplak dakdilonun başına oturup yazmak gerek herşeyi.Bembeyaz sayfaları kefenim bildiğim zamanlarda,mezar taşı gibi diktim kalemi baş ucuma.Ben bu hayata o dilberin güzel saçlarından tutunuyorum.Ona şimdi diyorum ki; ne seni unuturum,nede bu acılardan bıkarım.Biz yaralarımızdan yakınmayız,sızan kan damlalarınıda baş tacı yaparız.Şafak ağacından dökülür takvimin,üşümüş eller bir baraka içerisinde tutuşur,efkar ekilir bu tarlalara,suskunluk içerisinde bir çığlık çiçek açar ve biz türkülerin nakaratlarında,cam buğusunda yitirilen sevdaları yadederiz.Benim cennetim,senin olduğun yerdir dilberim.Keskin uçlu çam ağaçlarının gölgelediği çimenlerin üzerinde adım adım cennetin kapısına uzanır yolum.Ne ihanetim oldu can alıcı sevdalarıma,nede can verdim yaralarımın pençesinde.Bir sürgündür benim ızdırabım,süresiz kafes himayesinde,unutkan bir örtüdür gökyüzü efsanesinde,oysa bilmezler beton üzerinde beyaz kağıtlara karalanan mürekkep kokulu umutlar,ezber gücüne dayanır tüm hatıralar.Ard arda basar toprağa ayaklar,lakin hiçbir yere götüremez bedenim kasaba altyapılı yaralarımı,çünki nüfusu milyon olsada,kentleşemez acılar.Bir yosun gibi hayatın azgın dalgalarından kaçıp,senin kayalıklarına tutundum.Senin için ölmek sevdama hakarettir,senin için sensiz bir ömür daha çekerim bu hayat denilen zulmü.Kayıplarda dolaşan dolgunluğu göz yakan güzellik misali,karanlıkta bir bilinmezim aslında.Sigara dumanına boğulmuş,çay sıcaklığında ıslanmış,gece erkarımda ay ışığını yüzüme tutup soruyorlar birbiri ardına tüm suvalleri.Sevda gibi oldu biraz,Öyle değilmidir sevdalar; hep biryerlere sıkıştırılmazlar mı? Mesela kaşla göz arasına.Çıldırmanın anaforunda yakalıyor bu tutkuya dönüşen kelimeler.Ki her ardıma bakışımda,bir başkalaşımın izlerini görüyorum,o izlere gömülüyorum.Görüş alanımı aşıyor,boyumdan büyük sevdalar.Küçüğüde zaten beni açmıyor,açılan yaraları kapatmıyor.Ne bileyim ben,Böyle birşey dir herhalde bir duyguyu kelimelere sığdırmak,yada yada sığası bir duygu bulmak.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın öyküsel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Günaydın Hayat
Oyunun Sonu

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ne Aşk Ne!..
Alkış Çok Alkışlı Pandomima
Seslenişim Sanadır Dost
Kesinlikle!
Kamyoncu Kardeş
Koyu Yar!
Bir Çift Ayakkabı
Ben Kimim?
Kıyamam!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Uzun Bir Sorudan - Lirik Bir Öyküye [Öykü]
İnsanı İnsan Anlar... Peki Ya Martıları? [Deneme]
Yuvası Acı Çocukları [Deneme]
Hayata Hoş (Mu) Geldin [Deneme]
Arap Kızı Kimdi Sahi? [Deneme]


Ayşe Keskin kimdir?

Şiirle büyüyen. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Gelmiş geçmiş tüm yazarlar


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ayşe Keskin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.