İnsandaki gerçek güzelliği ancak yaşlandıkça görebilirsiniz. -Anouk Aimee |
|
||||||||||
|
Adem ve Havva’nın yartılışı ile birlikte dünyamızın yaşamı da içgüdüsellikten arındırılarak kader rotasına oturtulmuş oluyordu; yani bir değişle akıl devreye giriyordu. Tanrının lütfu olan bu ayrıcalık zaman içinde acaba geri tepen bir silah mıydı? Her neyse, yaratılan bu sınav ortamında gözardı edilen müthiş bir mücadele söz konusu olmaktaydı. İlginç olan şuydu. Ta tepeden yani çok yukarılardan; kara deliklerin ötesindan baktığınızda bu mücadelenin sonu bir hiç olmaktaydı. Zaman denilen ölçünün nasıl değerlendirme yaptığını, her şeyi nasıl hallettiğini ibretle anlıyoruz ama yine de çabuk unutuyoruz. Nicelerimiz soy-sop takıntısı içerisinde yoğunlaşıp buhar oluyor, moda diye sanal alemlerde telef oluyor, şatafat diye maneviyatı eriyor, hırs ile kan döküyor; yok oluyor, ağaç kesip ekolojik erozyona uğruyor, teknoloji adı altında atmosferi yırtıp sonunu hazırlıyor, neticede büyük bir hiç elde ediyor. Nostalji diye avunuyor; zira gelen gideni hep aratıyor! Hiçbir zaman eski tatları bulamayacağız. Hep birbirimize anılarımızı aktarıp iç geçireceğiz. Çünkü sona hızla yaklaşıyoruz. Kıyameti hazırlayan bizleriz; bilerek ya da bilmeyerek bir *hiç’i kovalıyoruz. Yaşamak çok güzel çok zevkli ama kuralları doğru uygularsak; bu büyük hiç’e ta yukarılardan tanrı gözüyle bakabilirsek. Bizzat kendimizin rol aldığı bu öyküde her şeyi keşfedip rahatladığımızı sanıyoruz ama hiçbir şeyi de tam bilemediğimizi hep biliyoruz. İşte büyük hiç’in traji-komik öyküsü... İçgüdüselliğin bitimi ve akılcılığın başlangıç çizgisi Adem ile başlar. “Allah Adem’i kumlu toprak ve pis kokan çamurdan yarattı ve meleklere Adam’in önünde secde etmelerini buyurdu; bütün melekler bu emri yerine getirirken İblis (yani şeytan) bu emre uymadı. Allah Adem’in eşi Havva’yı Adem’in sol kaburga kemiğinden yaratarak, onlara bir ağaç dışında cennetteki bütün ağaçların meyvelerini yiyebileceklerini söyledi. Fakat onler, şeytana aldanarak yasak meyveyi yediler ve şeytanla birlikte cennetten kovuldular.” (Bakara suresi.36) Bu kovulmada aklın payını gözardı edemeyiz. O meyve Adem’in Allah’a imanının bir sınavı idi ve de şeytan’ın aklını yanlış yere yönlendirmesi ile ilk yanlışını yaptı. O bir uyarı idi. Allah’ın insana ilk kudret gösterisiydi. Allah daha sonra bir çok kez peygamberler aracılığı ile uyarılarını sürdürdü; ve hiç’in varlığını hep sıcak tuttu. Güneş sisteminin dengesi inanılmaz matematik ve fizik harikasıdır. Ürküten bie dahilik ve bilinmeyenin dayanılmaz ve korkutucu bir çekiciliği vardır. İnanılmaz buluşlar bizler için muhteşem, kainat için önemsizdir; aya gitmek insanlığın dönüm noktasıdır ama ona ulaşabilmek asırlar almıştır. Ulaştığımız yer ise kainata oranla fark edilemeyecek bir uzaklıktır. Dünyamız bir nokta bile değildir. Bu kadar önemsiz bir alanda verilen mücadelenin biz ölümlüler için anlamı bir başka olsa gerek. Ölüden fayda ummak da işin diğer trajedisi. Anmanın amacını aşıp tapınma derecelerine gelmekle neye hizmet ediyoruz anlaşılmaz. Fikri savunup ideal edinme başka, kendisine bile, ölerek getiri sağlayamamış birinden yardım talep etmek başkadır. Korkunun ecele faydası yok ama korkuyu pozitif enerjiye çevirmenin getirisi çok. Varoluş süreci içerisinde nice değerli fani var, hepsi de belli bir amaca hizmet etmiş ve bu sürecin devamı için yönlendirilmiş. Bunların hepsi de bir çeşit sınav ve çıkış kapısının bulunması için gerekli hareketlerdir. Hiç’e ulaşmanın mücadelesi biteviye sürmektedir ve de sürecektir. İnsan vücudu bir çok özellikler taşımaktadır. Genetik bilimi bu mucizelerle uğraşmakta ve de her yeni buluşla daha inanılmaza ulaşmaktadır. İnanılmaz bir tasarım, ruhun kontrolünde bir beyinle kendini araştırmaktadır. Düşünün, Allah tarafından bahşedilen akıl kendini bulmak için daha doğrusu çözmek için çalışıyor. Mükemmelcilik ötesi bir oluşum. Bu arada mevcut bedeni inanılmaz derecede koruyup tedbirini alıyor. Bütün organlar en ufak hücre yapısına kadar kendi savunma mekanizmasını geliştirmiştir. Büyük üzüntüleri unutma, sevinçlerdeki vücut salgıları, korku anlarındaki koruyucu şok; olay anını hatırlayamama, yaraların kapanması, derinin inanılmaz özellikleri, refleksler, kalp, beyin, kaslar vs., vs. bu mekanizma kusursuz bozulmadan çalışıyor. Ama bir noktada tükenmek zorunda kalıyor çünkü ilahi emir öyle. Öleceğimizi bilmemize karşın ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. Bir arzu bizi bunu düşünmekten alıkoyuyor. Peki bizi yaratan Allah niye bizi bir hiç uğruna ömür boyu uğraştırıyor? Meleklerine secde ettirecek kadar değer verdiği biz kullarını ne amaçla koşuşturuyor? Dünyanın dengesini bozabileceğimizi, birbirimizi yiyip bitirebileceğimizi bilemiyor mu? Böyle bir mantıksızlık olamıyacağına, dünyanın da kimseye kalmayacağına göre; gittiğimiz “hiç” hedefi bizi aşar! Belki bir ruh arındırma işleminden geçiyoruz; bir kaç kere gelip giderek, belki de daha dağişik enerji boyutlarına; kimbilir. Biz bilebildiğimiz, asırlarca izlediğimiz boş hayallerin kahramanlarını inceleyelim; gerisi yorum, insaf, izan! Dünya sanal bir alem; ama çok gerçek... _____________________________________________ * Adem, Aristoteleste’ki steresis (bulunmayış, yokluk) teriminin çevirisidir ve varlığın ya da varoluşun yokluğu anlamına gelir. İslam düşünürleri var olmayanı ya da hiçliği, bu kavramın çerçevesi içinde ele aldılar. Özellikle de Stoa felsefesinin (kurucusu Kıbrıslı Zenon - Okulunu resimlerle süslü direkli bir galeride açtığı için böyle anılır; stoa, direkli galeri demektir.) hiçliğin varlığı konusundaki tartışmalardan etkilendiler. Mütezile düşünürlerine (islam dünyasında kuramsal kelam biliminin ortaya çıkmasına yol açan düşünce akımı, mezhap) göre hiç’lik bir şey’dir; soyut bir gerçekliktir ve olumluluk taşır. Dünyanın yaratılmasından önceTanrı; yaratacağı soyut gerçeklikleri biliyordu ve bilmesinden ötürü de bunların belli bir gerçekliği vardı. Ayrıca Tanrı dünyayı yaratarak bu soyut gerçekliklere varoluş niteliği kazandırdı. Tasavvuf anlayışına göre Allah’ın varlığının bir başlangıcı yoktur. Onun dışındaki bütün varlıklar sonradan yaratılmıştır. Bu varlıkları yok edecek ve yaniden yaratacak olan da Allah’tır. Yokluk Allah için hiçbir zaman düşünülmez, fakat yaratıklar için daima düşünülebilir. Varlıklar, bir varoluş ve yokoluş ikilemi içindedir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Y. Kemal Erener, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |