Matematiğe, yalnızca yaratıcı bir sanat olduğu sürece ilgi duyarım. -Godfrey Hardy |
|
||||||||||
|
Düz ve kaygan bir yolda, anlamsız bir haziran yağmuru yağarken, kafam otobüsün camında ve bir gece yolculuğu şiddetinde gidiyoruz. Omzuma yaslanmışsın - ilk başbaşa kaldığımız zamanki gibi- uyuyorsun öylece. Bu şehri terkediyorum yine her gece yaptığım gibi, yanımda tek anlamını da götürüyorum. Anlam; anlamanı sağlayan söylevlerde gizlidir diyorum her zaman. Bir kamyon geçiyor yanımızdan, sen omzumu daha da yastıklaştırıyorsun. Demek ki senin de hayatındaki belirsizlik keskin! Demek senin de benim gibi ruhun var! Demek birbirimize o denli benziyoruz. Otobüs hızlanıyor, zaman geçiyor... Bense - otobüse inat - kedi gözlerinden asfalt yapıyorum; barikatlardan yol çizgisi: (hepimizin hayatındaki ince belirsizlik!!! İntihar süsü verilen bir cinayet!!! Süratli araba kullananların felaketi!!! Yol çizgileri!!! Yol çizgileri!!! Yol çizgileri!!! Ölü bir otoyol!!!!!!!!!!!) Öldürülmesi gereken aslında ne? Yaşaması gereken? Ağlamak? Bu Çocuk neden ağlıyor şimdi? Onun da mı kangren yaraları var kapanması mümkün olmayan? Otobüs mola veriyor, ben seni uyandırmamak için yerimden bile kıpırdamıyorum. Arka 5lide oturanlarla tek kalıyoruz otobüste...Zaman sürekli yürüyor!!! Yeniden kalkıyor otobüs; ben de uyuyorum senin güzel yüzüne bakarken. Bir kabus görüyorum, anlayamıyorum: “yatakta yatıyoruz birlikte... Ben, çizgili pijamamla kalkıp duşa giriyorum: SOĞUK!!!! Çok soğuk... Üzerimdekileri çıkarmadan, kurulanmadan tutup, bu kez pencereyi açıp orada oturuyorum. Rüzgâr? Evet, derinden, ayazdan, soğuktan!!! Rüzgâr uğultusu ve ben kardeş, - ölümle burun buruna bir intihar komandosu - kendimi bırakacakmış gibi oluyorum aşağıya. Birden bir yağmur başlıyor, üzerini ıslatıyor. Rüzgâr ahlaksızca üzerini açıyor ve çıplak bedenin ortaya çıkıyor... Üşüyorsun... Donuyorsun... Bir battaniye oluyorum o vakit. Bırakamıyorum kendimi aşağılara doğru. Bir damla yağmur düşüyor hep üzerime, sırılsıklam oluyor her yanım! Üstünü açıyor gelip ahlâksız rüzgâr düşlerimin. Derinden esiyor şimdi rüzgâr; bir fırtına!!! Fırtına alıp götürüyor seni. Varlığın siliniyor yatağımdan, hiçliğin geliyor gözlerimin önüne. Daktilonun paslı tuşları, yine bunalım edebiyatı yapıyor. O sırılsıklam halimle çıkıp seni arıyorum koca bir metropolün düşlerinde. Sınır tanımaz bir hayat için, sınırsız bir şehir mi arıyorsun? Öyle bir yer yok!!! Seni sınır kapısında buluyorum şehrin: Bırakmıyorlar bir türlü dışarı. Sen sınırı aşmışsın, erimiş asfaltın üzerinde kendinden geçmiş bir vaziyette üç beş serseri gelip tecavüz ediyorlar. Gözlerin kör, sesin duyulmuyor, kulakların duymuyor, kokusunu alamıyorsun kötülüğün. Bir tek etin var, etin var, etin var!!! Et için seninle yatıyorlar. Yürekleriyle hissedemiyorlar hiçbirşeyi. Çünkü hissetmek, sana çok şeyler verebilmek demektir aslında. Herşeyimi sana verirken, senin sınırlarda sabahlaman senin kahpeliğindir!” (Bu bir rüya veya düş değil; olamayacak kadar kötü!!! Ben bir yalancıyım böyle bir şey olmadı! Söylediğim herşeyin arkasında dururum ama bu tırnak içindeki kısmın değil!!! Sevgili okur, bu kısmı herhangi bir insan gibi düşün; çünkü “o” bana asla böyle bir şey yapmaz; kimse de “o”na yapamaz!”) - Ulaş... - Efendim... - Bana kahpe mi dedin şimdi sen? - Hayır, bir aşkı anlatırken omzuma yaslanmanın, benim için ne kadar önemli olduğunu belirtiyorum! - Bunun bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Bilmiyordun tabii... Belki sen de ders alıyorsun durmadan. Senin de benden öğreneceğin çok şey var (!), benim senden öğrendiğim gibi. (ne öğrendiğimi sorma; bu, gerçek aşkı üç gecede bulup, kalan üçünde kaybetmemek için çırpınmaktan başka bir şey değil çünkü!!!) Sana, “bazı şeyler” için değer veren bir herifin peşinde geçirdiğin zamanın ne kadar haybeye geçmiş olduğunu görüyorsun. Aslolanın “herşeyi vermek” olduğunu öğreniyorsun. Bu dünya üzerinde yaşadıkça sürekli olarak, her yaşta yapacağın eylemi tekrarlıyorsun sevgilim: Öğreniyorsun. Bak, Otobüs yeni bir şehrin otogarına doğru yanaşıyor. Her garda benim için yeni bir hayat başlıyor! Kaybedecek bir şey yok ki... Çünkü yollara ömür boyu biletler taşıyorum ben; öyle parayla pulla ölçülemeyecek kadar çok! Belki yeniden başlayabiliriz biz de bazı şeylere... dostluğa başlayabiliriz en azından diye umuyorum... Yeniden... Her otogarda benim yeniden yaptığım gibi... Belki sen de inebilirsin bu durakta. Ama şimdi değil! Bu şehirde değil! Bu durakta değil sevgilim, bu durakta olmamalı!!! Biraz zaman geçmeli üzerinden, zamansızlık üzerimizden atılmalı ikimizin de. Bu zamanda değil sevgilim, bu zamansızlıkta olmamalı!!! Çünkü, bu zamansız pencerelerden baktığında sen hep, ulaşılmaz bir karanlık ormanın gizemine bürünüyorsun... - Kapat artık şu pencereyi Ulaş.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |