Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
HIÇ GELMIYORSUN…" Yarınsızdık. Hileli bir sevdaydı bizimkisi. Kimler inanırdı, kimler kaçardı böylesinden. Kandan ve kızıl boyalardan bir yarınsız sevdanın elindeydik. Ay, tek yaz açısının saçmasapan ışığıyla kehribar renkli tenine düşerdi. Etrafta bütün sokak lambaları sönene dek alnındaki çizgilerin duruşunu seyrederdim. Başka, yeni bir şehir yansırdı alnından; o yeni şehrin mektup uzaklığıyla tek günlük bir iadeli taahütlü olması beklenirdi. Sonra sen gittin, mektupların bir geldi, Arkası kesildi. Bu kez bir ıslak sonbahar günü. Sırılsıklam ve eski bir aşktan yadigâr bir akşam. Platonik bir bankın üzerine uzanmışım, seni özlüyorum. Yalan sevdalar geçiyor gözlerimin ufkundan; üzerimde bir palto, bir sonbahar gecesinin ıslaklığında üşüyorum. Küçük, arsız bir kızın, küçük elleriyle yazdığı mektupların ardının ve arkasının kesildiğini hatırlıyorum. Bir kaç dostça sözcük ve yalan bir sevgi ibaresiyle biten mektuplar… Yazılmak için yazılmış, hileli bir sevdanın mühürlü ve imzalı belgeleri… Senden yadigâr kalan koskoca acıların yanında küçük bir gönül alma gibi… Yağmur yağıyor şimdi. Vakit çok geç oldu. Yağmur bulutları her yanımda, damlalar yere düşüyor, sen canlanıyorsun. Kimbilir nerdesin, hangi kimliklerle, hangi suçları işledin, hangi anlamsız adamlarla seviştin? Bilmiyorum. Gözlerim bağlı, ellerim soğuk… Bilmiyorum. Mektupların eskidi. Adresin değiştiyse değişti. Ben yazıyorum, ben devam ediyorum, ben basmıyorum kronometreye, ben ha babam yazıyorum. Ben ha babam yaşıyorum, yaşlanıyorum. Ben artık açık açık söylüyorum! O saygın ve gerçek yüzüne karşı konuşamadıklarımı, sürekli kapattıklarımı açıyorum. Artık kelimeleri açık anlamlara davet ediyorum. En gayri erotik sözcükleri seçerek, olabileceğim en açık adam haline gelmek için gayret ediyorum. Farkında olmadan yürümeye başlamışım. Kendi kendime bir parkın ortasında dolanıyorum. Birileri peşimde. Suçlu muyum? Ya da sorunsuz? Yalnızım, evet alenen ve göz göre göre yalnız bırakıldım. Aklımda yeni sözcükler oturuyor, yalnızlık yürürlüğe giriyor. Suçum var, hakkın var am bilmiyorum suçumu. Gecelerle aynı lügattan konuşuyorum yalnızca. Gece Virtüözü yanına çağırıyor beni, gitmiyorum. Sabaha kadar çöpçülerle konuşuyorum. Konuştuğum hiçbir şeyi anlatamıyorum. Kelimeler, sınır tanımaz bir kıvraklıkla geçiyorlar aklımdan. Geçişleriyle dudaklarımdan çıkışları bir oluyor. Koskocaman, şiire yakın mısralar dökülüyor dudaklarımdan. Çöpçüler beni anlıyorlar mı dersin? Bilmiyorum. Yalnızlığın ve sensizliğin içime düştüğü vakitler bunlar. Kaçıyorum. Birileri peşimde. Bir kaç yüzyıldır, hiç kimsenin olmadığı kadar yalnızım. Suçum yalnızlık mı? Yalnızlığımla başbaşa kalmak isteğim mi suçum? Bilmiyorum. Bir tarih yazılıyor her gece bu sokaklarda. Sen yoksun, özel olan hiçbir şey yok! Koca ve subjektif bir tarih yazılıyor. Her gece yazılıyor “YALNIZLIĞIN ALENİ TARİHİ”. Sana anlatırım, yalnız sana bugün ne olduğunu… Belki anlatacağım başkaları da olur yarın, ama bugün yalnız sana anlatırım: Bugün sana yeniden aşık oldum, yatak odamın camını değiştirdi gelen “cam üstadı”, aşık oldum, sonra arkadaşlarımla dolaştım, aşık oldum, sensizlikle kavga edip durdum, sessiz film oynamadık (oynasaydık senin bana hediye ettiğin kitabı sorardım.), aşık oldum, bol bol çay içtim, sigara içtim, çok sigara içtim, aşık oldum öyle bir anda, seni düşündüm, seni unuttum, aşık oldum, düşümdeki kadınla kavga üstüne kavga ettik, hareketlerim karıştı, doğru düşünme derslerimi unuttum, seni seviyorum, seni seviyorum, artık bir başkadını sevebilir miyim bilmiyorum ama bir gerçek var: Seni galiba seviyorum. Belki son kez sana bir yazı yazıyorum bak; posta kutunu aç, gözlerini kapat, yazıyı yanında olması olağan adama ver, o açsın, okusun, bana küfretsin, sana versin, sen yırt at ve bitsin. Bir yalnızlık, bin ölüm ve bir nihavent şarkı… Sonbahara nedense yalnızca nihavend yakışıyor değil mi sevgilim? Köşe Kapmaca oynuyorum hayatla. Birileri beni izliyor, alenen ve kerhen “KAÇAK” filminde ben oynuyorum. Ama bir doktor değilim. Richard Kimble hiç değilim. Birileri beni takip ediyor, kaçıyorum. Tek kollu aşkı arıyorum ben. Suçluyum sevgili düşüm, çünkü seni bir gerçekle aldatıyorum. 650 kilometre uzakta bir gerçekle… Yıllarımı verdiğim bir gerçekle aldatıyorum seni düşüm. Zamana aldırış etmeden. Ebru yapan bir kadının ellerini okşuyorum. Beni duymuyorsun, olsun. Ben konuşuyorum. Karanlık sokaklardaki dumanların arasından geçip seni özlüyorum. Seni arıyorum, bulamıyorum. Hayır, bırakamıyorum bir türlü seni. Eski fotoğraflarını çıkarıyorum saklandıkları yerlerden. Kendi infazımı kendim yapamıyorum sevgilim. Hasretim durulmuyor. Kelimeler dokunuyor. Resimler eskidikçe eskiyor. Yalnızlık, bir türlü bitmiyor…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |