..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Pop Kültür > Ozan Önen




7 Ağustos 2005
Limon Bardan Şaşaalı Sahnelere: Manga  
Ozan Önen'in, Ünlü Nu-Metal Grubu maNga'yla yaptığı edebi içerikli röportaj...

Ozan Önen


Ünlü yazar Yakup Kadri, "Ankara" adlı romanında, "O milli ateşin hararetinden bu buzdan şehir maketi nasıl çıkmıştı?" diye veryansın eder. Şair dostum küçük İskender, Ankara'yı "En kara" diye tanımlar.


:ECIB:
Ozan Önen: Ünlü yazar Yakup Kadri, "Ankara" adlı romanında, "O milli ateşin hararetinden bu buzdan şehir maketi nasıl çıkmıştı?" diye veryansın eder. Şair dostum küçük İskender, Ankara'yı "En kara" diye tanımlar. Çoğunluğunu üniversitelilerin doldurduğu başkentin bar ortamlarında, özellikle de sizleri Limon'dan bu yana takip edenler, "Manga" isminin bu buzdan şehrin gece hayatı için bir "Cumartesi Gecesi Ateşi" olduğunu iyi bilir. Ancak, Manga'nın merkezi, şehr-i İstanbul'a kaydığından bu yana, başkentteki müzikseverler sizi birkaç konseriniz dışında dinleme fırsatı bulamıyorlar. Barlarda çalma geleneğinizi yitirmemenizi diliyorum. Çünkü, gerçek dinleyiciniz orada ve sizleri oradayken kendilerine çok çok yakın hissediyorlar, içsel yalnızlıklarını hafifletiyorlar, nefretlerine belki de sizlerle bir ivme kazandırıp yön veriyorlar. Sevgilisinden ayrılan da orada, yeni sevgilsini bardan bulan da...Sınıfta kalan da orada, sınıfını geçen de... Yakınını kaybeden de orada, doğum gününü kutlayan da...Garip bir yakın olma drumu var ortada yani, değişik paylaşımlar...Yakınlık hadisesine temas etmişken, cover'ladığınız şarkılar dahil, Manga'nın çalıp söylediği şarkıların sözlerinde "isyan" ve "hüzünlü bir hayat özeti" olduğu için de çok tutulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ama, bunalım ve hüzün arasındaki ince çizgiye de dikkat ediyorsunuz, bunalmış gençliğe taviz vermeden onlara net çizgileri de işaret edebiliyorsunuz. Tam da buradan baktığımızda, Manga'nın birincil derdinin tam olarak ne olduğunu sormak isterim. Yani, sağır sultan bile biliyor artık "Manga" isminin manasını; eminim ki size en az bin defa sormuşlardır "Manga" ismi nereden geliyor, diye. Ya da Nu-Metal'i anlattırmışlardır muhakkak. Rutin bir rportaj olsun istemiyorum. Ama, beni asıl ilgilendiren, siz grup üyelerini rahatsız eden, kışkırtan, acıtan şeyler... Nedir müziğinizin, sözlerinizin, sahnedeki hareketinizin kaynağı? Ankara'daki depresif günler mi? Sokaklar mı? Kaygılarınız mı? Kayıplarınız mı? Kazanmak istedikleriniz mi?

Özgür ( maNga ): Bizim en başından beri kendi müziğimizi yapma konusunda kesinlikle ve kesinlikle etkilendiğimiz ana unsur kendi hissettiklerimiz. Manga'da gitar ve vokal görevlerinde olan Yağmur ve Ferman hem beste konusunda hem de sözler konusunda grubun baskın elemanları... Ama onların yaşadıkları ve hissettikleri şeyler bir şekilde zaten hepimizin insan olarak genelde yaşadığı ve hissettiği şeyler. Bir şeyler üretilirken de, bu yaşanılan şeylerden yola çıkarak bireyden bireye bir anlatım ve beraberinde çözümlemeler, çözülmeler ve bireysel sorunları çözüp yeni önermeler getirme durumumuz var. Bizi kışkırtan, acıtan şeylere örnekler verebiliriz: Herhangi bir siyasi duruma, ülkelerin veya dünyanın genel gidişatındaki herhangi bir probleme genel bir bakış açısı olabilir. Sonuçta bunları kendi aramızda konuşuyoruz. Bunların arasında etkilendiklerimiz var, etkilenmediklerimiz de. Ayrılıklarımız da var, kayıplarımız da ve daha birçok şey...Bizi etkileyen şeyler müzik haline geliyor, şarkı sözü haline geliyor. Nihayetinde, bireysel etkilenmelerin dile getirilmiş halleri şarkılarımız aracılığıyla ortak bir dil haline geliyor.

Ozan Önen: Biraz da şarkı sözlerinizden gidelim... Şarkılarınızdan "Bir Kadın Çizeceksin"de, "Bak sen ne yazık ki klasik bir tablosun dostum, ne yaparsan yap; boşsun.Tamam okumuşsun, ama yetmez, sadece bununla dertler bitmez. Çıkacaksın kabuğundan, bunalımdan kurtaracaksın kendini, ona göre yaşamayı bırakıp döneceksin gerçeklere. Ama önce, bir kadın çizeceksin..." diyorsunuz; büyük bir kesime atıfta bulunduğunuz aşikar. Bir diğer şarkınız "Kapkaç"ta "Kimler bekliyor son nefesimizi? Ya da kimlere sattılar acaba bizi? Soracağız artık, hesap verecekler. Buradan ileriye gidemeyecekler; kapmaya kaçmaya son verecekler: Manga geliyor..." şeklindeki iddialı sözlerinizi duyuyoruz. Müzikal altyapıyla beslenen bu sözler oldukça etkili olmuşa benziyor ve siz sahnede çalarken sizi dinleyenler sizi kendileriyle daha kolay özdeşleştiriyorlar, nefret ettikleri durumlara laf geçiren sizin gibi adamları dinlediklerinde müthiş keyif alıyorlar. Şimdi, sizi şaşırtabilirim ama bunu sormak zorundayım: Türk Edebiyatı'na ve musıkisine üflediği neyle ve nefesinden yükselttiği sözleriyle damga vurmuş gerçek bir deli olarak Neyzen Tevfik, 1901 yılında, İstanbul Çukurçeşme'de yazdığı bir metinde şöyle diyor: " Bana yoktur lüzumu gülşeninin/ Şeb-i tarik ü ruz-ı ruşeninin/ Ne gulammanın, ne de zenninin, / Hepsinin ta mezarını sikeyim." İsyan, yeryüzünde hep vardı ve her zaman da olmaya devam edecek. Heyecan da öyle. Osmanlı eşkıyalarından, Fransız Devrimi'ni yapanlara; delirmiş şairlerden, başkaldıran asilere... Hep vardı. Ama, ben sizin isyanınızın ve heyecanınızın samimiyetine gerçekten inanan birisi olarak soruyorum: Şarkı sözlerinizdeki sertliği neye göre dengeliyorsunuz? Neyzen Tevfik kadar sert bir ironi kullanmaya cesaretiniz var mı? Bundan sonraki albümünüzde yer alacak parçaların sözlerini ve Türk müzik tarihinde bırakacağınız izi çok merak ediyorum doğrusu. Yani belki siz, ödeyemediğiniz faturalar ve birikmiş borçlarınız nedeniyle de şarkı sözü yazmış olabilirsiniz yakın bir zamanda, ama, popüleritenizin ve kazancınızın yükselişe geçmesiyle birlikte, hayat memat durumları sözlerinize ne kadar samimi şekilde yansıyacak? Üstelik "Yalan" diye de bir şarkı yapmışken...Limon'da çıktığınız günlerde, sizi dinleyenler adeta bir yeraltı cemaati gibi görünürdü gözüme, Dövüş Kulübü gibi hatta. Pogo yapan arkadaşlar içtikten sonra deli gibi kusarlardı sizi dinleyip... Mesela ben ev arkadaşımla sizin sahne aldığınız bir gecede tanışmıştım. Benzer frekansların insanları var yani o ortamlarda....Tüm bu söylediklerime atfen neler anlatmak istiyorsanız anlatın. Kusuruma bakmayın; abuk ve kısa soruları sevmiyorum. Hadi söyleyin; cemaatinizin size olan inancını nasıl koruyacaksınız?

Özgür ( maNga ): Öncelikle Neyzen Tevfik'in o sözlerine biraz değinelim: Orada bireysel bir yaklaşım var; senden gelecek mutluluğu da, senden gelecek üzüntüyü de bu saatten sonra istemiyorum. Ben zaten çekmişim çekeceğimi, diye sövüyor Neyzen Tevfik. Bizler deyim yerindeyse laf sokma babında Neyzen Tevfik kadar üstad değiliz elbette ki. Bizim şarkılarımızda da anlık öfkelerin, ani sinirlenmelerin yeri kesinlikle var; o anlarda çok sakin bir insan olsanız dahi o duyguyu ifade etme ihtiyacı hissedersiniz. Şarkı da zaten hayat gibi, o olay gibi; her şey sakin gidiyor ve bir anda bir patlama ihtiyacı duyuyorsunuz. Böyle anlarda, "Aman abi bu kadar sert olmayalım." gibi durumlar söz konusu değil bizim için. Tanımlamalar yapılırken küfür edilmesine de karşı bir duruşumuz yok. Ama, önemli olan şey akıllı ve mantıklı cümlelerle olayı ifade etmek. Burada elbette ki Neyzen Tevfik'in duruşuna karşı bir duruşumuz da var demek istemiyorum. Yanlış anlaşılmasın.

Ferman ( maNga ): Cemaatimizin bize olan inancı konusunda söyleyeceğim şey biraz klişe de olsa şu söz olabilir: Nereden geldiğini bilirsin ve gittiğin yere de o bilinçle gidersin. O cemaati kaybetme korkumuz yok. Bizi bilen adamlar her zaman bize önceden olduğu gibi bakacaktır. Bazı insanların görüşleri va bakışları hakikaten de değişebiliyor ama: Vay; şöhret olmak! Vay; ünlü olmak! Biz zaten bunları takmıyoruz; hiçbirisi de umrumuzda değil. Bizim umrumuzda olan şey albüm yapıp konserler vermekti ve biz de şu an bunu yapıyoruz. Tabi ki bir popülerleşme hadisesi oluyor etrafınızda ister istemez: Gittiğiniz her yerde "Yok şu oldunuz, yok bu oldunuz." diyorlar, hakikaten de bunlar umrumuzda değil. Çünkü biz hala Limon'da çıkan o adamlarız, Limon'da çalan Manga gibi çalıyoruz her yerde, sahnelerin hepsinde o günlerdeki hislerimizi taşıyoruz. Limon'da ben sahnedeyken gözlerimi kapayarak söylerdim şarkıları, hala da gözümü kapatarak söylüyorum tüm şarkıları. Değişen bir şey olmadı. Geçen gün, Öykü'nün bir yazısında çok güzel bir şey vardı: Popüler kültürün içine sızarak, kendi amaçların için onun araçlarını kullanarak popüler kültüre saldırmak. Mor ve Ötesi'ni örnek veriyordu buna örnek olarak.

Özgür (maNga): Zaten, popülerleşme hadisesi bizi yapmak istediklerimize daha da yaklaştıracaksa, biz bunu kullanmaktan çekinmeyiz. Mesela bu konuda başımıza çok ilginç olaylar da geldi. Ferman'ın başına Diyarbakır'da gelmiş. Benim Niğde'de... Niğde'ye gittik mesela; orada baktık hayranlarımız geldi yanımıza; böyle bol pantolonlu, bereli, küpeli genç kerdeşlerimiz. Kendi hip-hop grupları falan da varmış orada. "Biz normalde bu tarzda giyinemiyorduk buradaki insanların tepkileri yüzünden, sizin konsere gelmeniz bahanesiyle biz böyle rahat giyinebildik bugün, istediğimiz gibi davranıyoruz bugün." dediler. Bizim sayemizde kendilerini ifade edecek ortam da bulmuş oluyorlar yani bizim gelişimizle birlikte. Türkiye'de eksik olan şey egemen müzik kültürleri olarak pop ve arabeskin oluşu nedeniyle farklı tarzda müzik yapanların popüler olmaya fırsat bulamayışları. İşte bu yüzden biz bir şeyler yapmaya, bir şeyleri değiştirmeye çalışıyoruz. Popüler olmanın bizi derinden etkileyecek, bizi değiştirecek bir şey olacağı kanısında değiliz. Bizim zaten sistemle belli bir sorunumuz var. Çok profesyonel anlamda olmasa da Kapkaç şarkısında da ifade ettiğimiz gibi tüm sistemlerle sorunumuz var. Bizim Irak Savaşı'yla değil; bütün savaşlarla sorunumuz var. Belli bir otoriteyle değil; bütün otoritelerle sorunumuz var. Bunlar okulda öğretmendir, evde anne babadır; bunlar çok genel şeylerdir ve zaten bu konulara da genel olarak bakılması lazım. Ama, tam bu noktada da insanın bireysel bir şekilde kendini anlaması, algılaması gerkiyor. Bireysel bir kurtuluş olunca da, birey kendini değiştirdikçe de toplumun tümü kendisini değiştiriyor. Limon günlerine de dönecek olursak; şimdi yeni yeni anladığımız şey Limon'un bizim için çok çok özel bir yer olduğu. Özel bir kitle vardı orada, öyle değişik bir eküri vardı; bizimle birlikte eğleniyorlardı, her hafta düzenli olarak geliyorlardı, böyle yirmi otuz kişilik bir güruh bir yerden bir yere sürekli olarak hareket ediyordu, kavgalar çıkıyordu; biz çalmaya devam ediyorduk falan... Gerçekten de özel bir yerdi yani orası.

Ferman (maNga): Oradaki olay gerçekten de önemli bir eğlence kültürüydü. Açık konuşayım; ben Türkiye'nin hiçbir yerinde öyle bir bar kültürü görmedim. Türkiye'nin hemen hemen her yerinde bar programları yaptık; Limon'daki gibi bir bar kültürüne hiçbir yerde rastlamadık. Hep eleştiriliyordu mesela son zamanlarda; iyi tipler gelmiyor falan filan diye... Aslında, sahibinden barmenine kadar, dinleyicisinden güvenliğine kadar hep böyle "N'aber abi?" der, sahneye çıkıp çalar, sahneden iner ve muhabbetinize yine devam ederdik tekrar. Öyle bir şey olmayacak Türkiye'de bir daha; yok çünkü.

Ozan Önen: Başkent Ankara'dan bir eski başkente; İstanbul'a gittiniz albümünüz çıkmadan evvel. Bunu bilenlerin kulağına, şarkılarınızdan "Bitti Rüya"daki şu sözler takıldı çok: "Bir köprüden geçiyorum; mutlu gibiyim sanki. Geride bir kent bıraktım; bir de sevgili. Rüya mı bu gerçek mi, inan anlamıyorum. Bu şehir beni içine çekiyor; kendimi alamıyorum. Olanlar yetmez gibi, bir de mesaj geliyor: Mutluluktan hoşça kal, birer birer zırvalanıyor. İyice dağıtmak için biraz daha içiyorum. Sonra oturmuş mal gibi zırıl zırıl ağlıyorum." Bu sözler postmodern bir hayatı yansıtıyor, cep telefonu var şarkıda; "dağıtmak" ve "mal" gibi gençliğin çokça rağbet ettiği argovari sözler var. Türkçe'ye özen gösterenler biraz kızsalar da ben bu sözleri çok sevdim, durumunuza cuk oturmuş yani. Anlam itibarıyla da bir "şaşkınlık" ve "yükselişten önceki yıkımın heyecanı"nı görüyorum. Kaçışı ve kadın kokusunu... Kaosu görüyorum. Çamurun ortasındaki yeniyetme ruhu görüyorum. Bu şansı yakaladığınız için mutlu gibisiniz sanki, yani; oldukça ünlüsünüz artık. Daha dün Bahçeli'de sırtınızda gitarla "Ne olacağız?" kaygısıyla yürüyorken, şimdiki "Ne olacağız?"ınızın içinde hangi renkler var; merak ediyorum. Ve, soruyorum: Bu noktadan itibaren, kendinizi tekrar etme korkusuna kapılıyor musunuz? Ya da çıktığınız turnelerden, TV programlarından, konserlerden, verdiğiniz yüzlerce röportajdan sonra kişiliklerinizde bir erozyona uğrama kaygısı yok mu? Kurt Cobain, "Smells Like Teen Spirits" adlı şarkılarını konserlerinde söyledikleri zaman kendilerinden nefret etmeye başladıklarını söylemişti Nirvana grubu adına. Bıkmıştılar yani. Robert Pinget, "Yazamamak" adlı "nouveau" romanvari kitabında, şöyle yazıyor: "Bay Rüya yazamıyordu...Bay Rüya yazamıyordu...Bay Rüya yazamıyordu..." Ve Pinget, aynen böyle devam ediyor ama yazıyor da. Aynen Kurt Cobain gibi, Robert Pinget gibi; zirveyi gördükten sonra dibe vurup da dibi anlatabilecek kadar cesur olacağınıza inanıyor musunuz? Ya da Dostoyevski gibi? Hiç konuşuyor musunuz bu konuları?

Özgür (maNga): İlk önce Türkçe hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Sonuç olarak bizler yaşadığımız zamanın müziğini yapıyoruz, kentsoylu bir müzik yapıyoruz, yaşadığımız zamanın lisanını kullanıyoruz. Eskiden türkülerde kullanılan sözcükleri bizim şimdi de aynı söylenişleriyle söylememizi kimse bekleyemez. Kentte yaşadığımız ve de çeşme başında kimseyi görüp de aşık olmadığımız için kendi yaşadığımız şeylerde birebir kendi kullandığımız kelimelerden söz çıkartıyoruz. Çok da tezat bir duruş sergilemiyoruz yani, zaten söz yazma işinin böyle de olması gerekir. "Ne olacağız?" mevzusuna gelince; geçenlerde ilk konserimizin kayıtlarını izliyorduk, ODTÜ Rock Şenliği'nde 2002 Mart'ında çıkmıştık. Hakikaten, senin de dediğin gibi bir "Ne olacağız?" durumu vardı. ODTÜ konserinde Ferman, Yağmur'a "Olacak mı lan?" diyor mesela. Hala da bu soru var kafamızda. Ünlü oldunuz, falan diyorsun ya; "Hakikaten de mi?" falan diyorum ben de kendi kendime.

Ferman (maNga): Sonuç olarak güzel söz yazalım diye bir kaygımız yok, o an ne hissediyorsak ve hangi kelimeleri kullanıyorsak o sözleri taşıyoruz şarkılara da. Bu Türkçe'yi kötü kullanmak değil bence. Dilin kendi akışı, kendi doğası. Kendimizi tekrar etme konusunda da hiçbir sıkıntımız yok. Zaten daha birkaç ay oldu ilk albüm çıkalı, daha çok yapacak şeyimiz var yani. Korkumuz yok.

Ozan Önen: Jim Morrison'un şu sözlerini hepiniz biliyorsunuzdur: "There are things known and things unknown. And in between, are the doors." Zaten, The Doors grubunun adına ilham veren kitap olarak da filozof Aldous HUXLEY'in "The Doors of Perception" (Algı Kapıları) kitabı gösterilir. Birçok ünlü müzisyenin, nitelikli işlerini çıkartmadan önce edebiyattan ve felsefeden beslendiği görülmüştür. Eski şarkıları cover'lamak gibi, ünlü şiirlerden şarkı sözü yapmak aklınızdan geçti mi hiç; bunu da merak ediyorum çok. Mesela bir Can Yücel'den, Ece Ayhan'dan, Neyzen Tevfik'ten, Nilgün Marmara'dan, küçük İskender'den, Altay Öktem'den ya da ne bileyim; Charles Bukowski'den, Sylvia Plath'ten? Var mıdır beslendiğiniz, sizi yerinizden hop oturtup hop kaldırtan şeyler; isimler, şehirler, hayvanlar, şairler, kadınlar, objeler, eserler, akımlar?... Japon manga sanatından başka tabi : )

Özgür (maNga): Mesela Sepultura en son Goethe'nin bir kitabından beslendiklerini söylüyor, üç albümdür aynı kitaptan besleniyorlarmış.

Ozan Önen: Faust...

Özgür ( maNga ): Evet, Faust. Mesela Tool o anlamda çok fazla felsefe kökeni olan bir grup, Dream Theatre da keza aynı şekilde... Daha çok progressive müzik türlerinde bu etkilenmeleri görüyoruz. Doors aslında dönemi içinde progressive bir grup olarak değerlendirilebilir, her ne kadar çok kısa soluklu olsalar da müzik tarihine damgasını vurmuş bir grup Doors. Bizim etkilendiğimiz isimler var tabi ki...

Ferman ( maNga ): Mesela bir Dövüş Kulübü var film olarak. Ya da Libido. Yağmur mesela Libido'yu izledikten sonra çok etkilendiği için yazdı bir şarkının sözlerini. Ama yine de çok felsefi bir etkilenme yok sözler yazılırken.

Özgür ( maNga ): Şu da var ki gruptaki herkes edebiyatla, kitaplarla haşır neşir. Bukowski demişken; mesela Bukowski'nin sözlerini Direc-t şarkı sözü yaptı. Ama biz şu an için bizi birebir etkileyen, somut biçimde bize dokunan gerçeklerden söz çıkartıyoruz. Ama, bakarsın günün birinde bir bilgisayar oyunundan da deli gibi etkilenebiliriz, o zaman oradan bile bir şeyler çıkar. Çok da planlı programlı şeylerden çıkmıyor yani şarkılar.

Ozan Önen: Türk rock grubu Duman'ın bir röportajında, solist Kaan Tangöze'nin Neşet Ertaş'ı da dinlediğini okumuştum. Garipsemedim, hatta hoşuma gitti bu durum. Sizler ne tür müzikler dinliyorsunuz şu sıralar? Kimler gelip kimler geçiyor CD kutularınızdan? Özellikle tavsiye ettiğiniz isimler var mı genç dinleyicilerinize? Hani olur ya; yeni birilerini keşfettiğinizi sanırsınız ve bir an önce o keşfettiğiniz şeyi başkasına da göstermek istersiniz. Mesela şu yanımda fotoğraflarınızı çeken arkadaşım Fatih Eltimur'a sizi zorla dinletmiştim, Marmaris'e gidiyorduk o vakit, arabadaydık. Toplama bir albümdü, Sing Your Song yarışmasına katıldığınız şarkınızı dinletip kendimi bi bok sanmıştım "Aha bak ben keşfettim bu adamları, sen de keşfet." edasıyla...Komik ama keyifliydi. O da, başkaları da bana kaçırmış olduğum şeyleri dinletiyorlar, ben de onlara. Mesela en son Jeff Buckley'i dinlettim ve çok da sevdi arkadaşım. Özellikle de Forget Her parçasını. Sizin keşfettiğiniz son hazine hangisi?

Ferman ( maNga ): Mesela ben Faith No More'u çok geç keşfettim ve pişmanım daha önce dinlemiş olamadığım için.

Özgür ( maNga ): Şu anda dinlediğimiz birçok ünlü grubun feyz aldığı ve beslendiği gruplardan olarak da Faith No More'u gösterebiliriz. Korn'undan tut da System Of A Down'una kadar ritmler, vokal teknikleri, gitar kullanımı ve altyapı olarak çok iyi bir kaynaklar. Daha progressive olarak Tool'u ve A Perfect Circle'ı örnek olarak gösterebilirim. Onlar şu anda en sağlam modern rock'ı yapıyorlar. Bir de Pain Of Salvation diye bir grup var, onların son albümlerini çok beğendim. Ama yine de müzik konusunda çok fazla şeyi ayırt etmeyi sevmem. İçinde davul ve bas olan her şeyi dinlerim. Neşet Ertaş'a gelince, Neşet Ertaş vaktinde yaptığı emprovizasyonları Japonya'daki konservatuarlar tarafından merak edilerek Türkiye'ye gelinip dinlenilen ve "Sen bu emprovizeyi, bu taksimi nasıl yapıyorsun?" denildiğinde "Gönlüm nereye isterse oraya basıyorum." diyen bir saz üstadı sonuçta. Hakikaten de incelenmesi, dinlenmesi gereken insanlar arasında en önemlilerden. Müziğimizi yaparken bir şekilde batı enstrümanları kullandık ve batı kökenli bir tarzda ilerledik ama "bu illa ki de böyle olacak" diye bir şey yok. Zaten bizim müziğimiz de oldukça geniş ve bunu ortaya koyarken de en önemli şey samimiyet. Müzik, müziktir sonuç olarak ve bu yüzden de her şeyi önyargısız olarak dinlemek lazım. Laço Tayfa'dan tutun da, Cypress Hill'e; Cypress Hill'den House Of Pain'e, onlardan death metal gruplarına, death gruplarından Metallica'ya her şeyi dinlemek lazım. Rock'n'Roll tarihinden Black Sabbath'a; ortaya çıkan yeni akımlardan Sex Pistols'a, punk türüne, Seattle'da ortaya çıkan grunge ve hardcore türlerinden birçok şeye kadar her şeyden dinlemek lazım az da olsa...Korn, Limp Bizkit, Deftones, Incubus, Rage Against the Machine, System Of A Down bizim beslendiğimiz isimler olarak ön plana çıkıyor; bunu da her daim dile getirmişizdir. Zaten dünya nüfusu şu an tavan seviyesinde; yedi milyara ulaşan insan sayısı var ve bir şekilde büyük bir kısımın büyük bir üretimi var. Burada önemli olan hangisinin yolundan gideceğiniz değil; sizin ne yapmak istediğiniz.

Ferman ( maNga ): Bizim tarzımıza bakıp da, bizim söylediklerimize bakıp da sadece Korn'a veya ne bileyim A Perfect Circle' a takılmasın hiçkimse körü körüne. Ama mesela bizi yeni dinlemeye başlayan çok genç dinleyicilerimiz var. Ama lütfen onlar bu birkaç gruba saplanıp kalmasınlar. Çünkü biz de bu isimlerden önce çok şey dinledik ve şu anda da çok şey dinliyoruz. Yoksa tek türe saplanıp kalmak hiçbir şekilde besleyemez insanı. Ben bir haftadır Tea Party ve Minister Of Sound dinliyorum mesela; bu aralar sadece elektronik ve drum&bass dinliyorum. Bu hafta cayır cayır sert şeyler dinleyesim gelmedi mesela, ama geçen hafta black metal dinledim hep. En son Eric Truffa diye bir adamın albümünü aldık Özgür'le. Trompetçi bir adam Truffa. Farklı bir şeyler dinlemek lazım yani.

Ozan Önen: Hadi şimdi de siz bana birer soru sorun, tüm röportaj klişelerini yıkalım ve veda edelim artık...Garage'a içmeye gidelim sonra da...

Özgür ( maNga ) : Neden Manga? : )) Beklediğini buldun mu?

Ferman ( maNga ) : Albümü nasıl buluyorsun? Ama, objektif olarak, ciddi olarak yorumunu merak ediyorum.

Ozan Önen: Geçen gün televizyonda Aslı'nın sizin hakkında yaptığı bir yorumu dinledim. Sizin hakkınızda "ciddi anlamda uzun zamandan beri farklı bir şeyler, yeni bir şeyler yapan adamlar" demişti. Katılıyorum. Benim de Ankara'daki rock barları gezerken gözüme en çok çarpan şey şuydu abicim: Başkentin rutin temposunda, okul koşuşturması, hayat memat işleri arasında, cumartesileri ne yapılır? Manga dinlenir. Apayrı bir renktiniz yani benim için. O rengin de daha büyük kitlelere ulaşması beni çok mutlu etti. Albümünüzü böyle görüyorum. Apayrı bir tarz, belki birileri bu tarzı daha önce de denemiştir Türkiye'de, biz bilmiyoruzdur. Ama, edebi açıdan, sözlerin anlamı, müziğin dokunuşu açısından beni etkileyen işler çıkartıyorsunuz. Samimiyetiniz de ayrı bir güzellik. Ben, Limon'da çıkan Manga'yı şu an karşımda görüyorum. Albümüyle de, tavrıyla da...

Ferman ( maNga ) : Eyvallah. Son olarak şunları söylemek istiyorum: Ankara gerçekten de çok önemli bir şehir, bu şehirde birçok şeyi değiştirmeye çalıştık. Limon'da da bir şeyleri değiştirmeye çalıştık. Limon dahi bizim yaptığımız müziğe açık değildi. Belki de Sing Your Song bizi Limon'a götürdü çok eleştiri almamıza rağmen. Ne olursa olsun her bar sahibi haklıdır, ufak da olsa bir popülerlik aradılar zamanında. Yarışmadan sonra bu müziği yapmamıza izin verildi. Çünkü, bu yarışmadan önce biz bir yıl boyunca böyle "Hadi Korn çalalım, hadi Deftones çalalım." diye giderdik barlara, "Yok, bunları çalmayın." derlerdi. "Haftasonu çıkan gruplar bir iki tane Korn çaldı, siz çalmayın." derlerdi. Çok iyi hatırlıyorum. "Sert çalmayın, biraz daha piyasaya oynayın." derlerdi. Sing Your Song bir şeyleri değiştirdi. Mesela biz yılbaşında, Ankara'da Sepultura çaldık Limon'da. Kimsecikler de bir şey demedi. Ankara da, Limon da çok önemliydi. Artık Limon yok; Garage var. Ortamı çok iyi tanımasam da artık, yine de Limon tayfasından Can'lar var orada; Deniz'ler var, sizler varsınız... Sonuçta bize çok yakın bir tayfa oradakiler. Sadece şunu söylemek isterim iyi niyet olarak: Garage'dakiler önyargılarından kurtulsunlar, sert-yumuşak kelimelerini bir yere bıraksınlar. Garage'da çalanlar da hakikaten kendi bestelerini yapsınlar ve kendi hissettikleri şeyleri bir yerlere getirmeye çalışsınlar. Öyle de olduğunu umuyorum şu an. Biz bıktık şu sözlerden: "Eskiden şöyle çalıyordunuz, şimdi böyle çalıyorsunuz. Siz hardcore grubu değilsiniz. Nu metal nedir?" falan... Herkes geçsin bunları. Bakın; Türkiye'de hiçbir şey yok müzik adına, rock müzik adına da yeni yeni bir çıkış söz konusu. Var olanlar hak ettikleri ilgiyi göremeseler de... Biz Limon kültüründen geldik ve bizden sonra gelenler de o kültüre saygılı olsunlar; sert, cayır cayır müzik yapmak adına kötü beste yapmasınlar. Önemli olan iyi ürün verebilmek. Bu tür şeylerden kurtulduğumuz zaman biz hep beraber bir araya gelip bir şeyler yapacağız bu ülkede...Bu kadar...

Ozan Önen : Çok teşekkürler.

Ferman-Özgür ( maNga ) : Biz teşekkür ederiz.

Ozan Önen
ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu Başkanı/Organizatör
GARAGE ZONE Art DirektörüI
PK 40 06531 ODTÜ / ANKARA
www.gencyazarlar.org/
ozan@gencyazarlar.org
msn messenger:
very_special_thanx_to_pain@hotmail.com




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cezmi Ersöz'le

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Belki, Şaşkın Olur Sonrası [Öykü]


Ozan Önen kimdir?

Ozan Önen kimdir? (Ozan Önen hakkındaki bu biyografi metni, aşağıda "kaynakça" bölümünde belirtilen adreslerden derlenerek, Kutalmış Gökalp İnce tarafından kaleme alınmıştır. ) ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu Başkanı’yken adından çok söz ettirmeye başlayan, genç Türk Edebiyatı’nın ve organizasyon camiasının ünlü isimlerinden Ozan Önen; 17 Şubat 1984’te Kırklareli’de doğdu. Çocukluğunun büyük bir kısmını burada geçiren Önen, daha sonra sırasıyla Susurluk, Aydın ve Ankara’da yaşadı. Susurlukspor'dan Beşiktaş'a kadar uzanan belden sakatlanmalı sekiz yıllık bir futbolculuk macerası, 'yazar olacağım' tutkusuyla Aydın Fen Lisesi'nden ODTÜ Felsefe'ye kadar savrulup gelen bir okul hayatı, on sekiz yaşından beri yazmakta olduğu kaotik kurgulu buçuk bir romanı, Rock'n'Roll Sevişmeler adlı bir porsiyon şiir dosyası, biri uzun metrajlı dört senaryo çalışması, çıkartmış olduğu dergi ve fanzinleri var. Philip Guedella "özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. " dese de, Ozan Önen hiçbir zaman "özgeçmiş" yazmıyor, o, yazılarıyla anlatıyor her şeyi. Başkaları onun için (öz)geçmiş yazsa da, yine de pek yeterli olmuyor. Birileri de yazmış bir şeyler, olmuş mudur; bilinmiyor. . . "Ozan Önen kimdir?"sorusuna verilecek cevaplar, bir insanın ömrüne sığdıramayacağı cinsten olsa gerek ki birçok kişinin hayatları boyunca yaşayabileceği şeylerin toplamıyla dopdolu bir geçmişe sahip bir adam bu. Ozan Önen, genel olarak “Yazar-Organizatör” olarak tanımlanıyor, parantez içindeyse öğrenci. 1999 Ortaöğrenim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı'nda ( yeni adıyla LGS ) Türkiye 759. su olmayı başararak Aydın Fen Lisesiöğrencisi olması, onu sanatın ve hayatın ritminden uzaklaştırmışa benzemiyor. Çünkü bu okul, İzmir Fen Lisesi'nin on altı yıldır elinde tuttuğu "ÖSS puan ortalaması Türkiye birinciliği" ünvanına son vermesiyle ve ÖSS şampiyonları çıkartmasıyla tanınıyor. Önen'in, Aydın Fen Lisesi'ndeyken, Adnan Menderes Üniversitesi Toksiloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ferda Akar danışmanlığında ve Hülya Olgun'un rehberliğinde iki bilimsel projeye, şu an Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü öğrencisi olan "Mehmet Dönmez" ve Sabancı Üniversitesi Doğa Bilimleri ve Mühendislik Fakültesi Bölümü öğrencisi olan "Asil Bütün" isimli arkadaşlarıyla birlikte imza attığı biliniyor. bkz. : http://www. aydinfenlisesi. k12. tr/ ODTÜ'de "edebiyat, psikoloji, sinema, felsefe, medya, uluslararası gençlik" niteleme sıfatlarıyla başlayan altı öğrenci topluluğunda tütün tüttürüp sakız çiğneyen Önen, yönetim kurulundaki han'fendilerin canı sıkıldıkça da ODTÜ Kitap Topluluğu'ndan atılıyor. Üstüne üstlük, ODTÜ Kitap Topluluğu'ndaki bu han'fendiler, Turgeniyev'in Babalar ve Oğullar'ını dahi hala bilmiyor. ( ! ) Ozan Önen, 2004 yılında kapatılan ve tekrar kurulma çalışmalarına başlayan ODTÜ Felsefe Topluluğu’nun kurucu üyeleri arasında ve yönetim kurulunda yer alıyor. Ozan Önen, henüz siyasete atılmıyor. akademik danışmanlığını ODTÜ Felsefe Bölümü başkanı Prof. Dr. Ahmet İnam'ın yaptığı ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu'nun başkanlık görevini yürütüyor; bu toplulukla beraber söyleşi, seminer, gezi, panel, yarışma, fuar, imza günleri, kampanya, atölye çalışması, dergi çalışması vb. birçok çok keyifli organizasyonlara imza atıyor. ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu, Ozan Önen’in başkanlığı döneminde “2005 Yılı Türkiye’nin En Aktif Öğrenci Toplulukları Yarışması-Düşünce ve Genel Kültür Dalı Türkiye Birincisi” olmasıyla da tanınıyor. Ozan Önen, ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu E-Dergisi "Potansiyel Kafası Karışıklar İçin Ruh Serseriliği Performans Sahası www. gencyazarlar. org"un içeriğindeki "hoş geldiniz" imalı tüm yazıları yazıyor, okurlara e-derginin a'sını z'sini anlatmaya çalışıyor. Bu e-derginin, ilerleyen zamanlarda Türkiye’nin en büyük e-degilerinden birisi olması bekleniyor. bkz. : http://www. gencyazarlar. org/ Ozan Önen, zaman zaman, Zaman Gazetesi'ne değil; Cumhuriyet Gazetesi'ne ve Cumhuriyet Gazetesi’nin çeşitli eklerine haber, öğrenci demeçleri, yazı vs. gönderiyor, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'la vardığı anlaşma sonucu Cumhuriyet Gazetesi'yle ortaklaşa organizasyonlara imza atıyor ve on beşinden bu yana çeşitli dergilerde ve internette öykü, şiir, deneme, anlatı, sinema, müzik ve edebiyat yazıları çiziktiriyor. Birçok dergi macerasından sonra, 2005 yılı itibariyle LeMan Dergi Grubu dergilerinden Yeni Harman'da yazmaya devam ediyor ve yazınsal-düşünsel geliştiricilik seminerleri kapsamında "Sıçrasana Be Adam!" başlıklı yazısıyla Türkiye elemelerini kazandığı KaçakYayın dergisinde de yazmaya başlayacağı söyleniyor. Birileriyle röportaj yapıyor, birileri de onunla röportaj yapıyor. On yedisinde "günebakan" adlı derginin editörlüğüyle başladığı dergicilik işine tutun(a)mayanlar adlı "sinema, edebiyat, tiyatro ve diğer şeyler" dergisinin genel yayın yönetmenliği ve öykü editörlüğüyle devam ettiyse de "tutun(a)mayanlar, iflas ettiğinde başarılı olacaktır" diye bir laf ettiğinden olsa gerek, tutun(a)mayanlar'ın ilk sayısı hazır olsa da henüz baskıya girmeden iflas ettiği biliniyor. tutun(a)mayanlar için, "iflas ettiğinde başarılı olacak allem kullem ve şeyler dergisi" deniliyor ve büyük yazar 'gönül' yayın yönetmeni Oğuz Atay bir kez daha özleniliyor. tutun(a)mayanlar'ın günün birinde internet üzerinden de olsa yayın hayatına devam etmesi bekleniyor. bkz. : http://www. tutunamayanlardergisi. net/ ODTÜ Psikoloji Topluluğu'nun iki yıl boyunca Yönetim Kurulu üyeliğini yapan Ozan Önen'in, "Psikoloji Denemeleri" ve "Otopsi" adlı iki psikoloji dergisinin editörlüğünü yürütmüş olduğu haberini, ODTÜ Psikoloji Topluluğu başkanı İnci Ayhan veriyor. Ozan Önen, rock gruplarıyla yaptığı röportaj hengamesini ve tutun(a)mayanlar'ın iflas bayrağını üzerinden attıktan bu yana, Ankara'nın ünlü rock barı Garage'ın müzik ve alternatif yaşam dergisi Garage Zone'un art direktörlüğünü yürütüyor. ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu'nun bünyesinde bulunan Model Birleşmiş Milletler Alt Birimi'yle de Birleşmiş Milletler organizasyonu altında bir "dünya gençlik dergisi" projesi yürüten Önen, dergicilik ve yayıncılık konusunda daha çok şey yapacağa benziyor. Önen, Cumhuriyet Gazetesi'yle varılan anlaşma sonucu ve bu gazetenin yanısıra ODTÜ Rektörlüğü ve ODTÜ Mezunları Derneği işbirliğiyle 2006 yılında ODTÜ'nün 50. yılı için çıkarılacak olan ve Cumhuriyet Gazetesi'yle birlikte tüm Türkiye'ye dağıtılacak olan "ODTÜ 50. yıl Özel Dergisi"nin de editörlüğünü yürütüyor ve bu derginin koordinasyonunu ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu üyeleriyle birlikte gerçekleştiriyor. Genç organizasyon şirketi “OrganizasyonAnkara” ile bir süre çalışan ve parti organizasyonlarında yer alan Ozan Önen, Garage Rock Bar'ın işletmecisi Mehmetcan Fal ve grafiker Sinan Kızar'la birlikte ortaklaşa kurdukları Machine Entertainment adlı prodüksiyon, organizasyon, menejerlik ve yayıncılık şirketinin çatısı altında, bir düzine festival ve parti organizasyonu projelendiriyorlar, Garage Rock Bar başta olmak üzere birçok yerde organizasyonlar düzenliyorlar, birçok müzik grubunun ve yazarın menejerliklerini yürütüyorlar, yeni isimler keşfediyorlar ve güzel dergiler çıkartıyorlar. Beraberinde, Converse Unimayfest ve Rock Republic gibi birçok büyük organizasyonun Ankara bilet satışını yürütüyorlar. "Your Joy, Our Job!" sloganıyla yola çıkan Machine Entertainment'ın ulusal ve uluslararası çok büyük projelere imza atacağı daha şimdiden söyleniyor, Machine Entertainment, bir "çılgın projeler şirketi" olarak da tanımlanıyor ve asıl çıkışı 2006 ve 2007 yaz aylarında yapacağı söyleniyor ve ilk büyük projeleri ANKAROCK Müzik Festivali’yle müzik camiasına “merhaba” diyorlar. Görünüşe bakılırsa, Machine Entertainment markası Ozan Önen'in "Amatör ruh, profesyonel bakış açısı. " şeklinde sloganlaşmış cümlesinin anlam bütünlüğüne de cuk oturmuş. Önen, %35 hissesine sahip olduğu Machine Entertainment markasının dışında kendi şirketini ve markasını da yaratmaya çalışıyor, Cumhuriyet Gazetesi’nin de organizasyon şirketini kuracağa benziyor. Türkiye'nin ve dolayısıyla Ankara'nın bugüne kadarki en büyük açıkhava müzik festivali olacağı tahmin edilen "Türkiye Gençlik Festivali GençFest"in organizatörlük ve kreatif direktörlük görevini yürüten Önen, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi müdürü Elif Akın'ın basın ve halkla ilişkilerden sorumlu asistanlığını 2005 mart ayından beri yürütüyor, ODTÜ KKM bünyesindeki etkinliklerde organizasyon ve basın konusundaki deneyimini "nitelik ve nicelik" açısından da arttırıyor. bkz. : http://www. ccc. metu. edu. tr/ Ozan Önen'in, Ankara'nın ilk kitap fuarı olma özelliğini taşıyan ve 2005 yılı mart ayında yapılan ODTÜ Kitap Fuarı'nın on yedincisinin ve 11-14 mayıs 2005 tarihleri arasında yapılan ODTÜ 19. Uluslararası Bahar Şenliği'nin de organizatörleri arasında bulunduğunu ve şenliğin "basın ve halkla ilişkiler" işlerini yürüttüğünü ODTÜ Uluslararası Gençlik Topluluğu başkanı Özlem Öziçi söylüyor. Önen, profesyonel dansçı ve Dünya Turizm Güzellik Yarışması Dünya 2. Güzeli Didem Kovancı'yla da birçok dans festivali projesi üzerinde çalışıyor. Genç yazarın, 'bateri çalmalı' ve 'grup dağılmalı' bir müzikal geçmişinin olduğu, ortaokul arkadaşları tarafından da doğrulanıyor. Ziraat Bankası'nın açmış olduğu bir resim-afiş yarışmasında birincilik ödülü olduğunu bildiğimiz Önen, Barbarların Turnusolu adlı fanzini canı sıkıldıkça, 'dudaklarını yuttukça' çıkartıyor ve her türlü yayınevi ve alt kültür çalışması üzerinde sek sek oynuyor. Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde de ileriye dönük projeler üreten Önen, dostu Deniz Açık'la birlikte 'Cümbüş' ve 'Şerafettin' isimli ev yapımı şarap markalarını yaratma çabasında olmakla beraber fotoğrafçı dostu Fatih Eltimur'la birlikte Mardin, Marmaris, Bozcaada, Kapadokya, İzmir, İstanbul…vs. köşe bucak dolaşası geliyor her dakika ve bir şeylere kafaları bozuldukça, uzak yerleri çadırlarıyla, uyku tulumlarıyla ve içsel yalnızlıklarıyla birlikte geziyorlar. Önen'in, lise döneminde katıldığı üç yazınsal yarışmadan aldığı üç ödülden bu yana ilk defa, 2005 yılında bir yarışmaya daha katıldığı ve ODTÜ Öykü Tamamlama Yarışması'nın birincilik ödülünü on üç yaşında bir trafik kazasında gözlerinin önünde yitirdiği can dostu Efe Can Engür'ün imzasıyla yazdığı bir novellayla kazandığı biliniyor. Novella, aynı zamanda Ozan Önen'e kazanmış olduğu ödülü veren Edebiyatçılar Derneği eski başkanı ve İmgeÖyküler Dergisi Genel Yayın Yönetmeni yazar Özcan Karabulut'un Rojda adlı öyküsünün devamı olma niteliğini taşıyor. Ozan Önen, ODTÜ Mezunları Derneği’nin 2005 yılındaki 40. Kuruluş Yıldönümü Etkinlikleri çerçevesinde, derneğin açmış olduğu “ODTÜLÜ olmak” konulu “ODTÜ Mezunları Derneği 40. Yıl Yazı Yarışması” seçici kurulunda yer alıyor. Ozan Önen, organizasyon işlerinden kazandığı/kazanacağı paranın tümünü sanat için ve sanata rağmen harcadığını/harcayacağını cümle aleme ilan ediyor. Önen, İran'a giderek İran-Türkiye Edebiyat Günleri'ne katılmak ve yaklaşık iki yıldır tasarladığı İran Belgeseli projesini tutun(a)mayanlar'ın sinema editörlüğünü de yürütmüş olan ODTÜ Sinema Topluluğu Başkanı Esra Demirkıran'ın nev-i şahsına münasır katkılarıyla gerçekleştirmek istiyor. Uydu sahibi ülke hükümetlerine, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki birçok maddeyi ihlal ettikleri gerekçesiyle, George Orwell'in 1984 adlı romanındaki 'big brother' kavramıyla ilintili olarak, "AİHM" nezdinde felsefi ve hukuki boyutu köşeli bir dava açmaya hazırlanan Ozan Önen'e, bu davaya bakacak cesarette ve yetkinlikte ne bir hakim ne de bir mahkeme olduğunu Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu bile söylüyor. bkz. : Çankaya Belediyesi Cumhuriyet Söyleşileri Son olarak, "Düşe-Yazma" ve "Bilinçaltından Notlar"ın da dahil olacağı bir kardeş dergiler projesi ve türkiye'de ilk kez yapılacak olan dergi ve dergicilik fuarı için Düşe-Yazma dergisi genel yayın yönetmeni ve tutun(a)mayanlar'ın sanat yönetmeni Burak Esen ve elde mevcut tutun(a)mayanlar tiyatro editörü Onur Görünmez, şiir editörü Eren Ağın (Eren Barış), sinema editörü Esra Demirkıran, tiyatro editörü Barış Şıri ve dans editörü Didem Kovancı'yla kafa patlattığı fakat tutun(a)mayanlar'ın iflasından sonra bu projelerin suya düştüğü Ankara Konur Sokak'ta kulaktan kulağa dolaşıyor. Ozan önen, başta TRT olmak üzere birçok radyo programına konuk olarak katılıyor; ileriye dönük olarak da radyo ve tv prodüksiyonları projelendiriyor. ( Önen'in radyo program kayıtlarına MP 3 formatında internetten de ulaşılabilir. ) Ozan Önen, başkanlığını Milli Güvenlik Kurulu eski paşalarından emekli Tuğgeneral Enver Var'ın yaptığı Balıkesirliler Derneği'nin gençlik kolları'nı 2005 yılı nisanından bu yana kurmaya çalışıyor. Ozan Önen, ayrıca, Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz'ın gençlik danışmanlığını yapacağı günü heyecanla bekliyor. 2000 yılı mayıs ayında, Samsun Valiliği'nin ve Karadeniz Leo Dernekleri'nin organize ettiği “Atatürk'ün Samsun'a Çıkışının 81. Yılında 81 İlden 81 Genç” adlı etkinliklere Aydın il birincisi olarak katılan ve bu etkinlikte Ege Bölgesi temsilcisi olarak bir panele konuşmacı olarak katılan Ozan Önen'in, Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe'nin elinden aldığı bir ödülü ve Atatürkçü Düşünce Derneği Aydın Şubesi'nden kazanmış olduğu bir ödülü olmasına rağmen, Atatürkçü görünüp de Atatürk ismini sömürenlere karşı bir savaş içinde olduğu ve bu bağlamda ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu Başkanı Çağdaş Ekinci'nin kendisine yazılı ortamda sataşması sonucu Ekinci'ye yazmış olduğu ve ODTÜ öğrenci toplulukları elektronik ileti gruplarında dolaşan cevap niteliğindeki on dokuz sayfalık efsanevi tekzip metniyle de ODTÜ'de oldukça ses getirdiği ve çok konuşulduğu biliniyor. Bu tekzip metninin bir yerinde şöyle diyor Önen: “İster Mustafacılık desinler, ister Kemalizm desinler, isterlerse de Atatürkçülük desinler; bizler, Ata’mızı seviyoruz zaten. Kör göze parmak misali değil. Bu iş, sen-ben meselesi kadar da senli benli değil. . . ” Bu anlamda, Önen'in sağının solunun belli olmayacağı ve her nerede olursa olsun "cesaret edilemeyen şeylere cesaret edebildiği" görülüyor. Buna rağmen, insanlar Ozan Önen'le uğraşmaya devam ediyor ama o hiç yılmıyor. Çünkü, zıtlıkların çatışmasına ve kaosa inanıyor Önen. Bunu da bir başka metninde intihar çerçevesinde şu şekilde açıklıyor: “Ey adam! İntihardan her söz açışımızda bize kör gözlerle bakıp, umutsuz ve de korkak demezler mi? Bizse onların bize acımasına acıyan içlerimizle ve kocaman kocaman açılan gözlerimizle; onların hayatına, onların dünyasına, onlardan daha tutkulu ve coşkulu ve bir o kadar da hüzünlü sarılmaz mıyız? Söylesene adam. . . Hayatın güzelliğinden her söz açışımızda, bize kör gözlerle bakıp, içi geçmiş intiharlardan söz açmazlar mı?” Yazılarında varoluşsal boşluğa sıklıkla dikkat çeken Ozan Önen, “Çözülmesi gereken tek felsefi sorun vardır; intihar. ” diyen ünlü filozof Camus’ye de nazire yapıyor: “Çözülmesi gereken asıl sorun intihar değil; intihar edememektir. ” Önen'in sportif geçmişine baktığımızda; futbol alanında dört tane il şampiyonluğu, Türkiye Yıldızlar Futbol Şampiyonası 1998 Türkiye Beşinciliği, 1999 Türkiye Okullar Arası Futbol Şampiyonası Marmara Bölgesi gol krallığı gibi ilginç enstantenelerle de karşılaşabiliyoruz. Hakkındaki bir başka yazılı belge diyor ki: "Ozan Önen, Aydın İl Atletizm Şampiyonası'nda, Aydın Fen lisesi ikinci sınıf öğrencisiyken katıldığı 100 metre yarışlarında, 100 metreyi 11. 27'de koşarak il üçüncüsü oldu. " sanıyoruz ki Ozan Önen, atletizme devam etseymiş olimpiyatlarda derece yapacak kıvama gelirmiş. Sakaryaspor kafilesinin geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden, Fenerbahçe'nin efsanevi futbolcusu, Türkiye Birinci Futbol Ligi gol krallarından "Büyük Aykut"un, Ozan Önen'i Sakaryaspor'a transfer etmek istediğini, o dönemde on beş yaşında olmasına rağmen Önen için "geleceğin futbol yıldızı" tabirini kullandığını bilsek de; Ozan Önen'in Beşiktaş (BJK) altyapısıyla antrenmanlara çıktığı dönemde başlayan kronik bel rahatsızlığı sebebiyle kısa bir süre için Aydınspor'da ve takım kaptanlığını yürüttüğü Aydın Fen Lisesi futbol takımında oynamaya devam etse de futbol oynamayı bıraktığını hepimiz biliyoruz ve "İyi ki de futbolu bırakmış. ", diyoruz. Bu tür uzun cümleleri pek sevmesek de, Ozan Önen'in "hakkında uzun cümleler kurulan bir adam" olduğunu da biliyoruz. Ozan Önen'in özel ilgi alanları arasında; seri katil psikolojisi, komplo teorileri ve ütopyalar, intihar ve delilik kavramları, felsefede uygulanabilir akıl yürütme yöntemi ve felsefe-yapay zeka ilişkisi, fizikte kaos kuramı ve kelebek etkisi, osmanlı işkenceleri, karnaval, festival ve ritüeller, bilinçaltı karakalem çizimler, varoluşsal boşluk kavramı, dergicilik, fanzin kültürü ve arşivcilik sayılabiliyor. Yine de, hiç tanımadığı insanlarla her türlüsünden geyik yapmayı, ev arkadaşı Metehan Dönmez'le birlikte bilgisayar başında saatlerce 'worms' adlı bilgisayar oyununu oynamayı ve sıcak çikolatayı tüm bu ıvır zıvırlardan daha çok seviyor, çünkü, "Benim işim, insanları tanımak ve bazı insanlardan özenle kaçmak. " diyor Ozan Önen. Yunan tanrılarının yüz hatlarına ve kadife gibi bir sese sahip olsa da, şarkı söyleyemediğini cümle alem biliyor ve rock yıldızı olmaktan bu yüzden erkenden vazgeçtiği sanılıyor. Önen'in, mor afrika menekşesinden başka, herkesi ısıran "Buffy" adlı toraman bir kedisi, iyi sayılabilecek bir dergi ve kitap arşivi ve kirası bir türlü ödenemeyen güzel mi güzel bir 'öğrenci evi' var. En çok da, pinokyo marka kırmızı bisikletine binmeyi ve çocuk eşrafı arasında 'kontra' diye tabir edilen fren türünü yapmasını özlediğini söylüyor. Ailesini çok seviyor. Kendi sesinden bile sıkıldığında, festival ve rock barlardan sahaflara, sahaflardan garlara, garlardan limanlara, limanlardan çorak topraklara, çorak topraklardan yazar-çizer tayfasının ev ve hotel odalarına, yazar çizer tayfasından müzik camiasının ünlü isimlerinin içki masalarına, içki masalarından tren yollarına, aklına esen her yeri yalnız başına dolaşıyor. "bir yerde, iki yıldan fazla kalınmaz. " diye de saçma bir yalnızlık teorisi var. Biyografisi sürekli olarak yenilenmesi gereken bir adam o. Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sını okuyup da sevmiş olanlara, Saint Exupery'nin Küçük Prens'ini hiç bıkmadan okumaya devam edenlere ve Dövüş Kulübü'nü izledikten veya okuduktan sonra yerinden kalkıp da ani bir şeyler yapma isteği duyan herkese sarılası geliyor, Tutunamayanlar'daki gibi; "hep acele ediyor ve hep geç kalıyor. "; “Kara Kitap”taki gibi esrar dolu bir hayat hikayesinden esrar dolu yeni hayat hikayelerine akıyor; gerçek bir çılgın hayat sürebilmek için. . . Bu adam bir şeyler yapacak, ama, bakalım neler yapacak. . . ( Ekim 2005 ) Not : Yazar hakkında daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak için Google arama motorunda “Ozan Önen” şeklinde arama yapılabilir, yazarın bazı metinlerine ve radyo programı kayıtlarına internet üzerinden de ulaşılabilir. Kaynakça : http://www. kimkimdir. gen. tr http://www. izedebiyat. com http://www. gencyazarlar. org/ http://www. odtuluyuz. biz http://www. amatorceedebiyat. com http://www. uniaktivite. net Ozan Önen'in biyografisini yazan Kutalmış Gökalp İNCE kimdir? kutalmış gökalp ince, 1984 yılında izmir bornova'da doğdu. 1998'de türkiye 252. 'si olarak adana fen lisesi'ne girmeye hak kazandı. 2001 öss'de, sözel türkiye ikincisi-sayısal türkiye beşincisi oldu ve odtü elektrik elektronik mühendisliği bölümü'ne giriş yaptı. sürdürülebilir enerji projeleri yürüten kutalmış gökalp ince, kısa film senaryoları yazıyor, kısa metrajlı film projeleri üretiyor ve odtü genç yazarlar topluluğu'nun başkan yardımcılığını yürütüyor. aynı zamanda, odtü psikoloji topluluğu yürütme kurulu üyesi olan İnce, odtü sinema topluluğu'nun da üyesidir. kültür-sanat içerikli çalışmalarının çoğunu odtü genç yazarlar topluluğu''nda yürüten İnce, kendisini "sıkı bir Kemalist" olarak tanımlıyor. ( ayrıntılı bilgi ve irtibat için: www. gencyazarlar. org - kutaince@yahoo. com) OZAN ÖNEN'LE İLETİŞİM: Ozan Önen ODTÜ GENÇ YAZARLAR TOPLULUĞU BAŞKANI PK 40 06531 ODTÜ / ANKARA http://www. ozanonen. com www. gencyazarlar. org/ ozan@gencyazarlar. org msn messenger: kurkmantolumaradona@hotmail. com

Etkilendiği Yazarlar:
Sabahattin ALİ,Ahmet Hamdi TANPINAR,Orhan PAMUK,Oğuz ATAY,Fiyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ,Neyzen TEVFİK,Nazım HİKMET,Nilgün MARMARA...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ozan Önen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.