Sanatçýnýn iþlevsel tanýmý bilinci neþelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
ODTÜ’de herkesin birbirine ‘hocam’ diye hitap etmesinin sebeplerinden biri de budur, çünkü, herkesin birbirinden öðreneceði çok þeyi olduðuna inanýlýr ve gerici anlamdaki bir ‘hocam’ lafý da deðildir bu. Evet...Kitaplarýyla yýllardýr birçok kuþaða seslenen Leman Dergisi yazarý Cezmi ERSÖZ’le Ankara’da Ardýç Kitabevi’nin mütevazý ortamýnda konuþtuk; afili sorular sorup manifesto niteliðinde cevaplar aldýk. Objektifliðimizi kaybetmedik, ama, duruþumuza da bir yön bulduk. Çayýmýzdan hafif hafif yudumlayýp sigara dumanýný Ankara’nýn ‘kara’sýna bulaþtýrdýk. Bu röportajý Cumhuriyet Gazetesi’nde yayýmlamak üzere yaptýysak da, metnin uzunluðu sebebiyle bu röportajý Ýflas Ettiðinde Baþarýlý Olacak Allem Kullem ve Þeyler Dergisi Tutun(a)mayanlar’ýn çýkacak ilk sayýsý için sakladýk. Tutun(a)mayanlar, daha çýkmadan iflas etti ve baþarýlý oldu. Bundan böyle, www.gencyazarlar.org adresli internet sitesinden okurlarýmýza ulaþmaya devam edeceðiz. Saçlarýnýn Kardeþ Kokusu, Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni, Kýrk Yýlda Bir Gibisin, Ýçime Gir Ama Sigaraný Söndürme, Yok Karþýlýðý Yüzünün, Þizofren Aþka Mektup ve daha birçok kitabýyla bizlere özel bir dil yaratan bu adamla birbirimize bol bol ‘hocam’ diye hitap ettik bu sohbette; çünkü, hepimizin birbirimizden öðreneceði çok þeyi var. Ama, þu da var ki o efsanevi olay þöyle bitmiþtir ODTÜ’de. Ayný felesefe hocasý, bir sonraki yýl gelen öðrencilerine de ayný soruyu sorar ilk sýnavda: "Risk nedir?" Uyanýk(!) ODTÜ’lü felsefe öðrencilerinin tümü daha önceki yýl meydana gelen o meþhur olayý bildikleri için "Risk budur." yazarak boþ verirler kaðýtlarýný ve hoca tüm cevap kaðýtlarýna þu notu da düþerek "sýfýr"ý basar herkese: "Ýkinci kez ayný riske girmek aptallýktýr." Evet hocam, okurun canýný sýkýp sýfýrý almadan geçelim sohbetimize... Edebiyat dünyamýzýn çarpýk yönlerini bu defa da Ankara’dan topa tutan Cezmi ERSÖZ’ün, genç kuþaklarýn kulaðýna küpe olacak, edebiyatýmýzda yeni gündem maddeleri yaratacak açýklamalarýna bakalým...Kendisi, 8 Mart 2005 Salý günü 17.ODTÜ Kitap Fuarý kapsamýnda ODTÜ Uluslararasý Gençlik Topluluðu, ODTÜ Genç Yazarlar Topluluðu ve ODTÜ Eðitim Topluluðu’nun davetlisi olarak, ODTÜ’ye tekrar geldi yýllar sonra. “8 Mart Dünya Kadýnlar Günü”nde “Sevgi Üzerine” söyleþti ODTÜ'lülerle...Ne diyordu Cezmi Ersöz, Kýrk Yýlda Bir Gibisin adlý kitabýnda?: “Sen benim için kýrk yýlda bir gibisin; öyle eksik, öyle hazin, öyle paramparça...” Umuyoruz ki bu söyleþi de, "kýrk yýlda bir gibi" olmuþtur. ÖYLE EKSÝK, ÖYLE HAZÝN, ÖYLE PARAMPARÇA... Hep, sevgiyle...Keyifle kalýn... Ozan Önen : 2004’e gireceðimiz aylarda, Türk Edebiyatý gündemine bomba gibi düþen ‘lobicilik’ tartýþmalarýný baþlattýnýz. Bu konuda çok yazýldý, çizildi...Nihat GENÇ’le de bu konu hakkýnda bir röportaj yapmýþtým ve söz konusu isimler için “Birbirinin çanaðýna iþeyenler: Sen bana ‘þair’ de; ben sana ‘þair’ diyeyimciler” tabirini kullanmýþtý. Fakat, okurun merak ettiði þey, söz konusu tartýþmalardan sonra ne gibi bir deðiþim olduðu yönünde... 2004’ten 2005’e gelene kadarki zaman diliminde, gündeme oturan bu konuya baðlý bir hareket, bir deðiþim oldu mu? Cezmi Ersöz : Aylar önce, ‘Beyaz Türk Lobisi’ edebiyatýmýzý teslim almak üzere diyerek bir tartýþma baþlattým. Bu tartýþmadan sonra çok sayýda insan bana ulaþtý; elektronik posta ve mektup yoluyla aradý, telefon açtý...Anladým ki çok büyük bir sýkýntýymýþ bu. Özellikle taþradaki edebiyatçýlar, sanatçýlar, ürün veren insanlar bu lobiden son derece rahatsýzmýþ. Ýlk kurþunu ben sýkmýþ oldum ve arkasý geldi bu tartýþmalarýn. Yüzlerce e-posta aldým: ‘Yanýnýzdayýz, destek veriyoruz.’ diye...Lobi, deþifre oldu! Tek bir karþý yanýt geldi; o da Perihan MAÐDEN’den geldi, baþka da bir yanýt gelmedi. Ben isim vermedim; Nihat GENÇ isim verdi. Nihat GENÇ’in verdiði isimler doðru isimlerdi. Ben, zihniyeti sorgulamak istedim. Bu isimlerden çok benim için önemli olan þey o zihniyetti çünkü. Evet...Beyaz Türk Lobisi’nin zihniyeti nedir? Sonrasýnda, kimdir bunlar? Bu zihniyeti nasýl tanýrýz? Buydu benim derdim ve lobi saklandý; belden aþaðý vurmaya baþladýlar, duvarlarý yükselttiler ve ambargolarý artýrdýlar; kapandýlar ve saldýrýya geçemediler! Saldýrýya geçselerdi, daha fazla deþifre olacaklardý. Çünkü, çok açýk bir þekilde lobicilik yapýyorlar. Bu lobiciliðe örnekler verebilirim: Dedikodu deðil, birçok dergide vb. yayýn organýnda çýkmýþ yazýlarýmda, röportajlarýmda bunlarý dile getirdim. Yeni Harman’da, Haftalýk’ta, LeMan’da, Kaçak Yayýn’da ve daha bir sürü yerel gazete ve ulusal dergilerde bunlar ifade edildi...Örnek vereceðim dedim; iþte örnek! Mesela elimdeki bu kitap...(Suçtur Umutsuzluða Kapýlmak) Ben bu kitabý zevk için yazmadým! 1996-2004 yýllarý arasýnda yaþanan dramlarý anlatýr bu kitap; trajedileri, ölüm orucuna yatýp ölenleri, sakat kalanlarý anlatýr... Artýk bu kitap benden çýktý, toplumun malý oldu. Dolayýsýyla, bu kitabýn gelirleri burada hikayesi anlatýlan insanlara verilmeye baþlandý ve bu nedenle de bu kitabýn tanýtýlmasý ve duyurulmasý lazým. Deðil mi?! Çünkü bu kitabýn okunmasý lazým, satýlmasý lazým ve telif gelirlerinin maðdur konumuna düþürülmüþ bu insanlara verilmesi lazým... Ne kadar çok bu kitap okunursa, bu insanlar daha iyi maddi imkanlara kavuþacaktýr çünkü. Tarihçi-Yazar Erdoðan AYDIN, bu kitapla ilgili çok þýk bir tanýtým yazýsý yazdý ve yayýnlanmasý için Radikal Kitap Eki’ne teslim etti. Orada yazýyordu çünkü! Ve, Tuðrul ERYILMAZ, Radikal Kitap Eki’nin editörü Tuðrul ERYILMAZ... Ozan Önen : Milliyet SANAT’ýn da editörü... Cezmi Ersöz : Evet, daha birçok derginin editörü Tuðrul ERYILMAZ, “Ben, Cezmi ERSÖZ’le ilgili hiçbir yazýyý basmam.” diyerek yazýyý geri göndermiþ! Ýþte hocam, al sana lobicilik! Bunu da herkesin takdirine sunuyorum...Lobi çalýþýyor...Yok saymak, unutturmak, okurla baðýný kesmek amacýyla ellerindeki dergileri, sanat eklerini sonuna kadar kullanýyorlar! Bu ambargo bana karþý zaten vardý ama, bu tartýþmayý baþlattýktan sonra da katlandý. Kendimi Amerikan iþgali altýndaki Irak gibi hissediyorum! Direniþ sürüyor. Biliyorsunuz; Irak’ta da direniþ sürüyor...Umut ediyorum ki Amerika oradan geri çekilecektir. Lobi de geri çekilecektir. Çünkü, hiçbir lobi uzun süre ayakta kalamaz! Ozan Önen : 2004 yýlý, edebiyat gündemi açýsýndan çok çalkantýlýydý. Enis BATUR’a YKY’nin editörlüðünün býraktýrýlmasý konusu çok konuþuldu. Bu da, çok büyük bir kesim tarafýndan olmasa da bazý kiþilerce ‘Eden buldu.’ gibi yorumlandý... Siz bu görüþe katýlýyor musunuz? Ya da, Enis BATUR’un YKY editörlüðünü býrakmasý konusunu ‘lobicilik’ tartýþmalarý kapsamýnda nasýl yorumluyorsunuz? Cezmi Ersöz : Bu konuda öyle düþünmüyorum. Çünkü Enis BATUR, lobici deðil : Kendi dükalýðý var Enis BATUR’un...Enis BATUR, siyasi sebeplerle uzaklaþtýrýldý AKP iktidarý tarafýndan. Banka (Yapý Kredi) murahhas üyeleri deðiþti; banka murahhas heyetine AKP üyeleri getirildi...Dolayýsýyla Enis BATUR’un düþünsel yapýsýyla onlarýn düþünsel yapýsý uyuþmadý ve Enis BATUR harcandý! Kendisini severim-sevmem; o ayrý konu. Fakat, önemli bir yayýncýlýk yapmýþtýr Enis BATUR; iyi bir editördür. Çok önemli kitaplarý Türk Edebiyatý’na kazandýrmýþtýr. Sadece Louis Ferdinand CELINE’in “Gecenin Sonuna Yolculuk” adlý kitabý bile bize yeter...Ve, Alain TOURAINE’in “Modernliðin Eleþtirisi” adlý eseri.... Dahasý, James JOYCE’un... Ozan Önen : Ulysses’i. Cezmi Ersöz : Evet, çok önemli kitaplardýr bunlar... Ulysses, on beþ sene süren bir çalýþmanýn sonucunda Türkçe’ye kazandýrýlmýþtýr ve üç ekip çalýþmýþtýr sýrf bu iþ için. Bu da az þey deðildir! Onun dýþýnda çok sayýda deðerli kitaplar kazandýrmýþtýr bize Yapý Kredi Yayýncýlýk...Yapý Kredi Yayýnlarý’nýn tekelleþmesini, arkasýnda bir bankanýn oluþunu tartýþabiliriz; bunlar da ayrý konulardýr. Enis BATUR’un ortaya çýkardýðý kitaplar da önemli kitaplardýr ve Enis BATUR gerçekten de iyi bir editördür. Enis BATUR’u kazanmak lazým...Lobicilik yapmamýþtýr. Aksine; söz konusu lobi tarafýndan yok sayýlmýþ ve alay konusu edilmiþtir. Bana ambargo uygulayan o lobi, Enis BATUR’a da ambargo uygulamýþtýr. Yani, Enis BATUR’u oraya, Yapý Kredi’ye, sýkýþtýrdýlar; o bünyede sýkýþtýrýp tuttular, sonra da o dar alan içinde harcamaya kalktýlar... Ozan Önen : Enis BATUR’un olaylý ayrýlýþýna baðlý olarak, bir diyaloðu size aynen aktarmak ve sizin de bunu yorumlamanýzý istiyorum. Farklý türde de lobiler söz konusu çünkü. Bu diyalog, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde geçti. Orhan PAMUK, otuz yýl aradan sonra ODTÜ’ye gelerek ‘Çaðdaþ Türk Edebiyatý’ konulu bir söyleþiye konuþmacý olarak katýldý. ODTÜ Sanat Festivali kapsamýnda düzenlenen bu söyleþide, öðrencilerden bir tanesi Yalçýn KÜÇÜK’ün ‘Þebeke’ adlý yapýtýndan bir alýntý yaparak Orhan PAMUK’a elimde kayýtlý bulunan þu soruyu yöneltti: “Yalçýn KÜÇÜK’ün Þebeke adlý kitabýný okuduðumuzda, Yahudi sermayesinin size destek olduðunu söylediðini görüyoruz. Bu anlamda çok çok popüler olduðunuzu, çok çok sattýðýnýzý, ama çok az anlaþýldýðýnýzý söylüyor. Ne söyleyeceksiniz?” PAMUK, bir süre sessiz kaldýktan sonra bu soruyu þöyle cevapladý : “Ýkinci Dünya Savaþý’ndan evvel, Naziler Almanya’da iktidara geldiler. Toplama kamplarýnda milyonlarca Yahudi’yi yaktýlar. Ayrýca Almanlar, Naziler, Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra yenilgiye uðradýlar ve antisemitizm pis bir insanlýk suçu oldu...Yalçýn KÜÇÜK için ‘yaþlanmýþ’ dersiniz; ‘meþrut’ dersiniz; olabilir. Ama, antisemitizm pis bir insanlýk suçudur. Bir insanýn yaþlýlýðý, bunaklýðý, hayatta baþarýsýz olmasý hiçbir zaman bahane deðildir. Bu kadar!” Bu soru ve cevap için ne diyorsunuz? Ýþte Yalçýn Küçük’ün iddiasý ve Orhan Pamuk’un sert üsluplu üstü kapalý cevabý...Yani nedir bu sermaye destekçileri?! Ya da kim, ne için bir ismi ön plana çýkarmaya çalýþsýn? Yalçýn Bey’den duymaya alýþýk olduðumuz iddialardan bir tanesi mi bu? Cezmi Ersöz : Yanýt vermiþ Orhan PAMUK... Çok da doðru söylemiþ... Ozan Önen : Biraz kaçamak bir cevap gibi geldi bana; herhangi bir ‘evet’ ya da ‘hayýr’ cevabý yok. Cezmi Ersöz : Þimdi bakýn; bir iddia ortaya atýlýyor: Orhan PAMUK, Yahudi sermayesinden destek alýyor. Bir iddia... Bu iddia kanýtlanmak zorundadýr. Ben, iddialarýmý kanýtlýyorum. Lobiciliði kanýtlýyorum. Ýddialarým kanýtlarla destekleniyor. Tuðrul ERYILMAZ, benim son kitabýmla ilgili tanýtým yazýsýný kasýtlý bir biçimde basmadý; Erdoðan AYDIN da þahidim...Anlatabiliyor muyum? Þimdi Yalçýn KÜÇÜK’ün Orhan PAMUK’un hangi Yahudi sermayesi tarafýndan desteklendiðini kanýtlamasý lazým. Kanýtlamazsa... Ozan Önen : Etik olmaz. Cezmi Ersöz : Tabi ki! Öyle olursa, ben de ortaya atarým ve derim ki “Yalçýn KÜÇÜK, MÝT’le baðlantýlý!” Diyorlar! Benim de kulaðýma geldi; Yalçýn KÜÇÜK’ün MÝT’ten beslendiði söylendi... Benim bir yerde bir açýklamamý gördün mü hocam, Yalçýn KÜÇÜK MÝT’le iliþkide bulunuyor diye...Duydun mu? Ozan Önen : Hayýr. Cezmi Ersöz : Yalçýn KÜÇÜK’ün Milli Ýstihbarat’la iliþkisini söyleyebilmem için bunu kanýtlamam lazým; kanýtlamýyorsam, dediðin gibi etik olmaz. Anlatabiliyor muyum? Bakýn, bir tartýþma baþlattým; yayýn evleri de korsan kitap basýyor, dedim. Asýl korsancý yayýn evleridir, dedim. Ooo!...Hepsi üzerime geldi! Bunu yaparken de sadece kanýta yakýn duyumlar vardý elimde ve yayýn evi sahipleri, EDÝSAM baþkanlýðý ve üyeleri (Yazarlar Derneði’nin diðer bir versiyonu) dediler ki; kanýtla kardeþim! Yayýn evleri de korsan baský yapýyorsa; kanýtla! Kanýtlamazsan mahçup olursun... Ýþte o zaman tutuþtum ben. Ulan bir laf attýk ortaya; az çok da duydum, ama, yok elimde belge kardeþim!...Sustum, cevap veremedim: Haklý oldular. Ve iki-üç aydýr, korsan kitap piyasasýyla ilgileniyorum bunu kanýtlamak için. Telif Eserleri Müdürlüðü var Ýstanbul’da, Turizm ve Kültür Bakanlýðý’na baðlý; kitaplara kaç bandrol alýndýðýný, kaçýnýn basýldýðýný saptayan bir kurum. Gendaþ Yayýnlarý tarafýndan basýlan, þüphelendiðim bandrollü kitaplarýmý aldým ve onlara verdim... Dedim, bunlarý benim için inceleyin. Yok efendim; iþimiz var... Yok efendim; bilgisayarýmýz yok. Dedim, yapmak zorundasýnýz! Bana bilgi vereceksiniz! Peki, dediler; dosyalar indirildi aþaðýya...Fakat henüz bilgisayara geçmemiþ; yani, koskoca Telif Eserleri Müdürlüðü daha bilgisayara geçmemiþ o dosyalarý! Bütün CD’lere, VCD’lere, kasetlere ve kitaplara onlar bakýyor. Düþünebiliyor musun?! Beþ kiþi çalýþýyor ve bir de bu yetmiyormuþ gibi daha bilgisayar veri tabaný diye bir þey de yok! Ve, GENDAÞ’ýn bastýðý tam dört farklý kitabým korsan çýktý! Evet. Elimde kanýtlarým da var. Baþka kitaplar için aldýklarý bandrolleri benim kitaplarýma yapýþtýrmýþlar! Bu, seksen birinci madde demek: KAÇAK! Yani, þunu yapýyor yayýncýlar...Diyor ki yazara: “2000 adet bastýk kitabýný.” Ama, 4000 adet basýyorlar! O aradaki iki bin kitabýn gelirini de kendisi için kullanýyorlar. Korsan bu! Sonuç olarak; Yalçýn KÜÇÜK, o iddiasýný kanýtlamazsa; Orhan PAMUK, burada haklýdýr. Sebatayistlik meselesini çok abarttý Yalçýn KÜÇÜK. Bu Sebatayistlik ( Dönmecilik ) meselesinin ucu da antisemitizme gidiyor; yani Yahudi düþmanlýðýna...Bu çok tehlikeli bir þeydir. Sonu ýrkçýlýktýr. Yalçýn KÜÇÜK yanlýþ yapýyor. Buradan yola çýkýlarak tarihsel, sosyal, siyasal sonuçlara varýlamaz. ABD için konuþuyorsa doðrudur. Yahudi sermayesi çok güçlüdür Amerika’da; en büyük basýn yayýn organlarý New York Times da baþta olmak üzere Yahudi sermayesinin elindedir. Filistin’deki o dramýn, trajedinin içinde bunlar neden olarak gösterilebilir. Irak’taki iþgalle ilgili nedenler arasýnda da bunlar gösterilebilir. Ama Türkiye’deki örnekler kanýtlanmamýþ örneklerdir. Dolayýsýyla, burada Orhan PAMUK haklýdýr bence. Yahudileri öven bir kitap mý yazmýþ Orhan PAMUK?! Þimdi bakalým kitaplarýna...Beyaz Kale, Kar , Benim Adým Kýrmýzý, Yeni Hayat... Ozan Önen : Kara Kitap, Gizli Yüz, Öteki Renkler,Ýstanbul... Cezmi Ersöz : Ýlk kitabý neydi? Ozan Önen : Cevdet Bey ve Oðullarý. Cezmi Ersöz : Evet... Bu kitaplarýn hepsini okudum ben. Sadece bir kitabýný bitiremedim, baygýnlýk geldi. Hepsini okudum onun dýþýnda; okumak zorundayým çünkü. Ben, edebiyatçýyým. ‘Kar’ kitabýný çok sevdim, ama, kimse sevmemiþ. Orada kendime yakýn bir adam buldum: Bay KA. Öyle bir adamý tanýyordum ben. Çok etkilendim! Bana da çok yakýndý. Çok da güzel sahneler yaratýlmýþ romanda...Gerçi biraz Ýslamcýlar’a paye verilmiþ ama... Ozan Önen : Cemaat düþüncesi. Cezmi Ersöz : Olabilir. Ben, romanýn o kýsmýyla ilgilenmedim. Daha çok, içindeki aþk sahneleriyle ilgiliydim. Çok trajik bir aþk vardý. Her yerde kaybetmiþ bir adam vardý...Bay KA. Almanya’da kaybetmiþ, sürgünde kaybetmiþ, bir kadýný sevmiþ; onu da kaybetmiþ...Kars’ta herkes ondan nefret etmektedir... Sürgünden gelen bir þairdir, orada bir kýzý sever ve bütün derdi, o kýzla evlenip mutlu olmaktýr, köþesine çekilip þiir yazmaktýr... Ama, Kars’ta siyasi iþlerin içine bir girer ;ne Ýslamcýlar’a yaranýr, ne Solcular’a yaranýr, ne Ateistler’e yaranýr, ne de Kemalistler’e... Kars’ýn istenmeyen adamý ilan edilir Bay KA. Kýzý da kaybeder sonra, býrakýr onu istasyonda, tek baþýna geri döner, ondan sonra da Hamburg’da kimliði belirsiz insanlar tarafýndan öldürülür. Bu, çok trajik bir hikayedir ve ne tuhaftýr ki Orhan PAMUK, þu anda Kars’ta istenmeyen adam: Döveceklermiþ! Kar kitabý, biliyorsun ki Kars’ta geçer; Kars’ý anlatýr... Verdiði sokak isimleri çok gerçektir: Ýnönü Caddesi, Atatürk Bulvarý falan... Kitapta ‘Kars’ adý kentin. Anlatabiliyor muyum? Ve, bir sürü tarikat var kitapta. Kara çarþaflý insanlar var, þu var, bu var...Lacivert, bilmem ne tarikatýna mensup. Hizbullahçý mýdýr nedir!.. Ben, “Nasýl buldunuz bu romaný birer Karslý olarak?” diye sordum Karslýlara; “Abi” dediler, “Orhan PAMUK gelsin; döveceðiz! Kars böyle anlatýlmaz, Buralara Ýslamcýlar hiç hakim olmadý, tarikatlar hiç hakim olmadý. Kars’ta insanlar çok özgürdür. Dini baský yoktur burada...” Gerçi AKP’li þu anki belediye baþkaný, ama, o da ANAP’tan geçme oraya; sonuçta laik bir adam... Yapmayýn, dedim; iyi adamdýr Orhan PAMUK, arkadaþýmdýr falan...Yok, dediler: Söyleyin arkadaþýnýza, Kars’a gelmesin! Çok ilginç!Yani, roman kahramaný Bay KA’nýn kaderi ile yazarýnýn kaderi çakýþtý bir yerde. Hakikaten, Orhan PAMUK yakýnda Kars’a giderse dayak yiyebilir. Onun can güvenliðinden endiþeliyim. Bazen böyle olur; romancý, kitabýndaki kahramanýnýn kaderini çoðu kez paylaþýr. Ben de zaman zaman yazýlarýmýn kaderini paylaþýyorum. Evet, burada Orhan PAMUK’a haksýzlýk etmeyelim. Severiz-sevmeyiz, beðeniriz-beðenmeyiz ama bu tür komplo teorileriyle, ‘Doðu Perinçek’vari söylemlerle ; yok bu CIA, yok bu komplocu, yok bu dönme, yok bu Yahudi... Böyle hiçbir yere varamayýz! Türk Edebiyatý bu tür tartýþmalarýn dýþýnda kalmalýdýr. Bir de þunu çýkarmýþlar, aklýma geldi bak...Komploculuðun sonu yok çünkü! Ýþte, Orhan PAMUK’un Kar adlý romanýnda, dört-beþ yerde coðrafya kitaplarýndan da hepimizin bildiði meþhur kar tanesi sembolü var; altýgen... Ozan Önen : Kaotik fraktal. Cezmi Ersöz : Benim de dikkatimi çekti o. Ulan, dedim ; iki kere tekrar et, üç kere tekrar et...Nereye kadar? Kar romanýný okuyanlar da dikkat etmiþlerdir. Sonra, bu kitabý okuyan bir arkadaþýma sordum, dedi ki “Bak abi, altýgen! Bu, Yahudiler’in sembolü! ” Haydaaa! Bu, dedim, niye bunu yapýyor ki?! Þunu diyor Orhan PAMUK, dedi: “Ben Yahudi deðilim ama sizleri de iyi biliyorum; beni tanýyýn. Bana kayýtsýz kalmayýn.” Ýþaret gönderiyormuþ Yahudi cemaatine.(!) Bunlarla da bir yere varamayýz! Ya böyle düþünmemiþse bu adam?! Yani kar sembolüyle, “ben de sizdenim; beni kollayýn” gibi bir gönderme yapmamýþsa? Bu da çok uçuk. Çok Doðu Perinçek’vari bir þey ve sonu komploya gider. Adam (D.Perinçek) için herkes CIA ajaný! Simitçiyi görüyor; bu CIA diyor! CIA! Benim için de muhtemelen CIA diyordur! Böyle, bir yere varýlamaz ya... Ozan Önen : Öyleyse ben de size Türk Edebiyatý’nýn geçmiþinden yola çýkarak bugününe uzanan bir soru sorayým! Yahya Kemal’den, Ahmet Hamdi TANPINAR’dan, Sabahattin Ali’den ve belki de Oðuz ATAY’dan günümüze deðin edebi eserlerimizde var olan o huzurlu bir huzursuzluk, Doðu ve Batý arasýndaki sýkýþmýþlýk ve pis bir sýkýntý hali, yani tüm bu kaotik hal ve gidiþat, ibrenin þu an için Avrupa Birliði’ni gösterdiði ve ABD’nin de dünyaya Büyük Orta Doðu Projesi adý altýnda en yeni dünya düzenini dayattýðý bugünlerde, gerek atmosfer yapýlarý olarak olsun, gerekse karakter yapýlarý olarak olsun, yeni edebi eserlerimize ne þekillerde yansýyabilir? Cezmi Ersöz : Sanýyorum ki bunu Avrupa Birliði ile birebir iliþkilendirmek çok da doðru olmaz. Dünyanýn genel gidiþatýyla ilgili bir deðerlendirme yapmak daha doðru. Bir de kendi içimizde tabi. Çünkü ‘yeni edebi eser’ diyorsun; yok ki! Beyaz Türk Lobisi tartýþmalarý baþladýðýnda þunu söylemiþtim: Özellikle 1996’dan sonra Türk Edebiyatý’nda bir kýrýlma yaþandý. Aslýnda Türkiye’nin geneli için de çok ilginç bir yýldýr 1996. Hem cezaevlerine büyük baský uygulanmasý baþlanýyor; F tiplerinin hayata geçirilmesi süreci baþlýyor; hem de üniversiteliler üstünde büyük baský uygulanýyor. Polis, büyük bir þiddetle gidiyor çocuklarýn üstüne, YÖK de kanunlarýný ve yaptýrýmlarýný aðýrlaþtýrýyor. Üniversiteler 1996’dan bu yana çöküþe hazýrlanýyor ve bugün de bu durumun sonuçlarýný görüyoruz. Mesela ben, ODTÜ’ye gittim; 1995 ya da 1996 yýlýydý... ODTÜ’de inanýlmaz sorular geldi bana; biri Foucault’dan bir soru soruyor, diðeri Althusser’den, öbürü Türk Edebiyatý’ndan...Bir baþkasý Ece Ayhan’dan, Edip Cansever’den, Sabahattin Ali’den... Böyle, yaðmur gibi sorular! Mimarlýk Amfisi’nde neredeyse üç bin kiþi vardý; amfi, dýþarýya kadar dolmuþ taþmýþtý. Dedim ki “ben buradan çýkarsam kurban keseceðim hocam, ben burada bittim! ” Ayaklarým titriyordu yani! Yanýtlarý verirken inanýlmaz zorlanýyordum. Kan ter içinde kaldým ve o gün oradan çýkýp nefes aldým ya! Ýki sene sonraysa ODTÜ’ye tekrar gittiðimde ayný korkuyla gittim. Çok hazýrlandým falan; böyle, hangi sorular gelebilir diye. Sanki sýnava giriyorum ya! Ve, iki sene sonraki bu gidiþimde bana ne sordular biliyor musun? Burcumu sordular, sevgilim olup olmadýðýný sordular...Ondan sonra ben de onlarla dalga geçtim; domuz burcuyum ben, dedim falan... Ozan Önen: Ýyi yapmýþsýnýz . ODTÜ’de dahi olumsuz yönde inanýlmaz bir deðiþim göze çarpýyor. Gerçi bu deðiþim, son yýllarda bariz bir þekilde gençliðin geneline de hakim. Cezmi Ersöz : Evet! N’oldu iki senede?! O eski öðrenciler nereye gitti? 1996 döneminin iki sene sonrasýnda o nitelikli öðrenciler mezun oldu, yerlerine baþka tip öðrenciler geldi! Ve iþte o yýl, Beyaz Türk Lobisi’nin de Türk Edebiyatý’ný teslim aldýðý yýllarýn baþlangýcýdýr. “Bestseller” kavramýnýn Türk Edebiyatý’na hakim olmaya baþladýðý yýldýr 1996! Romanda, öyküde tirajýn öne çýktýðý dönemin baþlangýcýdýr! Edebi eserin niteliðini çok satýyor olmasý belirliyor artýk. Yazar, þovmenliðe soyundu bu yýllardan sonra; yani, okurla eser arasýna girmiþ oldu. Adeta bir star gibi, bir þovmen gibi romanýný anlatmaya baþladý. Bu, ‘bildiðimiz yazar tipi’ne uygun bir davranýþ deðildi. Dolayýsýyla, genç kuþaklarla nitelikli edebiyat eserleri arasýndaki baðý kesmiþ oldular, arada uçurum yarattýlar. Edebiyat söylemi magazinleþti, magazin söylemine endekslendi ve popüler kültür pompacýlýðý baþladý. Edebiyatýmýz, magazin söylemi içerisinde giderek erimeye baþladý. Çok satmak ve yazarýn ortalýkta çok görünüp reyting almasý vazgeçilmez prensipler haline geldi; yazar, duruþunu kaybederek medya maymunu olmaya baþladý. Dolayýsýyla; üretilen metinler, ‘eser’ olmaktan çýkýp ‘meta’ oldu. Artýk, söz konusu olan þey ‘eser’ deðildir; kravattýr, gömlektir, ayakkabýdýr! Bir kravat markasýný eleþtiriyor muyuz? Ya da bir ceket markasýný? Çok beðeniliyorsa, tamam; güzel , diyoruz. Bir roman yüz bin adet satmýþsa, yüz elli bin adet satmýþsa çok baþarýlý olduðu iddia ediliyor. Çünkü ölçü ‘nicelik’ oldu; ‘nitelik’ten çýktý. Bir kitabýn çok satmasý kötü bir þey deðildir ama bunlar bizim bildiðimiz yazar tavýrlarý da deðil; tehlike burada. Bu süreç devam ediyor ve bunun kýrýlmasý lazým! Avrupa Birliði ile de ilgili deðil bu sorun. Sorunun çözümü, insanlarýn kendi popüler kültür meselesini çözüp magazin kültürüyle hesaplaþmasýna baðlýdýr. Bu arada, okurun da bol bol bilgilendirilmesi gerekiyor. Okurun, televizyondan deðil; nitelikli edebiyat dergilerinden edebi eserleri tanýmasý gerekiyor. Medyanýn ‘oku’ diye dayattýðý kitaplara karþý mesafeli davranmasý gerekiyor; tereddütlü olmasý, çoðulcu okumasý, sadece çok satan kitaplarý deðil de pek adý saný bilinmeyen kitaplarý da biraz çaba harcayarak, edebiyat dergilerini takip ederek arayýp bulmasý gerekiyor. Ýþte böyle bir okur kitlesi yaratmamýz lazým! Günümüz popüler yazarlarýnýn da þapkalarýný önlerine koyup düþünmeleri lazým! Adam, okur bunu istiyor diyerek kendine de ben bunu yazmalýyým öyleyse diyor.Sipariþ üstüne yani! Zýmmen sipariþ! Diyor ki magazin gündemindeki konu ne ise onu yazdýðým takdirde ben de çok satarým! Ýþte bugün bu tarz düþünce yapýlarýyla yazýlmýþ kitaplarla karþý karþýyayýz ve ortada eser falan da yok! 1996 yýlýndan 2004 yýlýna kadar olan dönemde yazýlmýþ eser niteliðinde bir kitap gösteremezsiniz bana, çok azdýr! Olsa da kimsecikler duymamýþtýr.Genellikle gündemdeki konu ne ise o konuyu deþen, kýþkýrtan alt konularla ilgili kitaplar var piyasada. ‘Eser’ dediðimiz þey, baþka bir þeydir. Yazarýnýn kanýyla, ruhuyla yazdýðý metindir edebi eser. Görüldüðü üzere pazarlama teknikleri söz konusu artýk. De Fakto döneminde olduðu gibi rutin, yani; birbirine benzer kitaplar üretiliyor. Edebiyat memnuniyetsizliktir! Kanýmca böyledir: Hayattan, insanlardan, toplumdan duyulan, hem bireysel hem de toplumsal, derin bir memnuniyetsizlikle çýkar ortaya ‘eser’ dediðimiz þey. Bakýn 1996 dönemi sonrasý kitaplara; bu memnuniyetsizlik yoktur! Aksine; bu düzeni deðiþtiremeyeceðiz, bari bu düzen içerisinde bir yer edinerek çok satalým kaygýsý vardýr.Göz önünde olup köþe baþýný tutma kaygýsý vardýr. Diðer yazarlarla nicelikte rekabet kaygýsý vardýr. Bu dünyayý ve hayatý dönüþtürme arzusu yoktur! Ozan Önen: Peki ‘eser’ olarak kabul etmediðinizi söylediðiniz kitaplarý yazan bu insanlarýn tarihe kalacaklarýný düþünüyor musunuz? Cezmi Ersöz : Hayýr! Bu kitaplarýn ve yazarlarýn tarihe kalacaklarýný sanmýyorum hiç!Bir Dostoyevski çýkmayacak bu süreçten! Bir Tolstoy, Cheov, Istriati, Sait Faik, Oðuz Atay çýkmayacak! Gogol, Dostoyevski çýkmayacak bu süreçten; çýkmaz! Çünkü bu saydýðým isimler hayatlarýný ortaya koydular. Bugünkü medya maymunlarýysa senede bir kitap yazýp nasýl reklam yapacaklarýný düþünüyorlar! Sahiciliklerini, masumiyetlerini kaybetti yazarlar. Edebiyat bunu affetmez! Çünkü edebiyat masumiyetle oluþturulan bir þeydir ve ruhla yazýlýr eser dediðimiz þey. Bunlar, ruhlarýný yitirmiþlerdir! Ne kadar teknik, kurgu bilirsen bil...Kelime daðarcýðýn ne kadar zengin olursa olsun...Edebiyat baþka bir þeydir. Kutsal bir þarkýdýr. Çok tanrýsaldýr. O enerji, kelimelerin arkasýndaki o ruh yoksa, okurun yüreðine geçmiyorsa; beni ilgilendirmiyor bu yazýlanalar. Türk Edebiyatý TANPINAR’lardan, Oðuz ATAY’lardan gele gele Tuna KÝREMÝTÇÝ’ye geldi! Bahsetmiþ olduðum tehlike buradadýr! Türk Edebiyatý’ný yabana atmayýn! Bir Oðuz ATAY çýkarmýþ, Behçet NECATÝGÝL çýkarmýþ! Turgut UYAR, Adalet AÐAOÐLU, Vüsat O. BENER , Pýnar KÜR, Nazým HÝKMET, Ahmed ARÝF çýkarmýþ... Geldik Tuna KÝREMÝTÇÝ’ye! Ýlkokul üç türkçesiyle yazýlmýþ kitaplardýr Tuna KÝREMÝTÇÝ’nin yazdýklarý! Popüler kültür ne yapýyor hocam? Duygularý basitleþtiriyor! Dolayýsýyla, halkýn büyük çoðunluðu basit ve ortalama olana raðbet ediyor! Seçkin olana, zor olana deðil; en rahat anlayýp okuyabileceði bayaðý kitaplara yöneliyor ve kendini okumuþ sayýyor! Dahasý, popüler kültür denilen þey en derin duygularý bile sýkça vurguladýðým gibi basitleþtiriyor, bayaðýlaþtýrýyor, unufak ediyor! Ne yazýk ki bayaðýlaþmanýn revaçta olduðu bir dönemin içindeyiz ve tehlikenin farkýna bir an önce varýp ‘eser’ denilen muazzam ürünlere hak ettikleri deðeri vermeliyiz. Dediðim gibi; eser yok ortada! Bu nedenle de olasý yansýmalar hakkýnda yorum yapmak istemiyorum. Ozan Önen : Cezmi Abi, þimdiki sorumu da bu bozulmuþ ortamýn içinden sýyrýlýp kayda deðer iþler yapmak isteyenlere dair yöneltiyorum izninle...On beþ yaþýmda, Ýzmir’e geldiðinizde sizin yanýnýza gelerek sadece bir soru sormuþ ve yanýnýzdan çekip gitmiþtim. Sorum þuydu:ÝSTANBUL NEDÝR? Bana Ýstanbul, yanýndayken bile ona özlem duyulan bir sevgilidir demiþtiniz . Ben de kendimce ‘ Ýstanbul, Ýstanbulsuzluk korkusudur ’ demiþtim ve bir de þiir yazmýþtým. O yýldan bu yana da çeþitli dergilerde yazýyorum. Kafasý karýþýk her liseli gibi ben de bir arayýþ içindeydim ve Ýstanbul’a gitme arzum vardý. Yazý yazmanýn ve okumanýn þaþýrtýcý büyüsüne kendimi kaptýrmýþtým. Ýstanbul’da yaþamak istiyorum yine de, ama, beþ yýl sonra bugün, Ankara’da, ODTÜ’de felsefe okuyorum fen lisesi hayatýmdan sonra. Deli gibi yazýyorum ve burada çok da mutluyum. Ayný soruyu tekrar soruyorum: Ýstanbul nedir abi?Bu soruyu soruyorum çünkü Ýstanbul þehrinin yazan insanlar üstünde, kültürel yaþantýmýz üzerinde olumsuz bir hegemonyasý olduðu kanýsýndayým ve merkezileþmenin Ýstanbul’a doðru kaymasý, Anadolu’daki birçok yetenekli genç arkadaþýmýzýn doðal bir seleksiyon halinde önlerinin kesilmesi gibi geliyor bana. Açýkçasý bunu, acýmasýz buluyorum. Bu baðlamda; genç yazarlara, özellikle Ankara metropolünün dýþýndaki Anadolu’da sesini duyurmaya çalýþan, eli kalem tutan, kafasý çalýþan genç çocuklara tavsiyeleriniz nelerdir? Bu insanlarýn Ýstanbul’a ait olmadan da yazar veya þair olma olasýlýklarý yok mudur? Cezmi Ersöz : Ýstanbul’u çok seviyorum. Ayrý bir þehir! Kirliliðini de seviyorum, kötülüðünü de! Edebiyat kötü bir þeydir; biliyorsun. Ýyilikten iyi bir þeyler çýkmaz. Kötülükten çýkar edebiyat. Benim tanýdýðým birçok iyi þair kötü insanlardýr. Gerçekten de kötüdürler, karanlýk insanlardýr. Çok iyi arkadaþlarým vardý benim; melek gibiydiler ama iki kelimeyi bir araya getiremezdiler. Melek gibilerdi iþte ama! Ben, birçok edebiyatçýyla tuvalete bile gitmem. Becerirler beni orada! Yemin ederim becerirler! Psikopatlardýr yani. Onlarýn kitaplarýný okuyorum; seviyorum. “Ulan, bu aþaðýlýk heriften bu kelimeler nasýl çýktý?” diye merak ediyorum. Ýstanbul’da bulunduðum semtte, metrekareye dört romancý, beþ ressam, sekiz þair düþüyor ve ben kaçýyorum onlardan! Onlarýn ortamýna girdiðim zaman üç gün kendime gelemiyorum!Genellikle de küçük meyhanelere giderim; garsonlarla aram iyidir, taksi þoförleriyle aram iyidir. Orospularý severim. Bulaþmýyorum yazarlara. Abi, diyorlar...Niye gelmiyorsun; sohbet ederdik diyorlar...Ben sizi uzaktan seviyorum arkadaþlar, diyorum; Allah sizi bildiði gibi yapsýn, diyorum. Yolumu deðiþtirerek evime gidiyorum! Evet, Ýstanbul elbette ki kötü bir kent. Vampir gibi! Hem de Anadolu’nun kanýný emiyor. Ama ben, Ýstanbul dýþýnda bir yerde yaþayamam; çünkü, oraya aþýðým. Orada doðdum, anýlarým orada, orada büyüdüm ve muhtemelen de orada öleceðim. Her sokaðýnda ayrý bir anýmýn olduðu o yerde nefes alýyorum ben. Saklanýyorum mesela zaman zaman... Kaçýyorum! Cep telefonumu kapatayým, kimse bulamaz beni Ýstanbul’da. Ama, Ankara’da bulurlar.Ya da Ýzmir’de...Çok düþündüm Ýzmir’e yerleþmeyi, ama, olmaz. Labirent gibi bir kent Ýstanbul! Evet, dediðin gibi bir dükalýk var Ýstanbul’da ve her þeyin sahibi...Sanatýn, sermayenin, kültürün sahibi... Ama, bir de þu var; biz de orada taþralý konumuna itiliyoruz. Yani ben, Cezmi Ersöz, Beyaz Türk Lobisi’ne göre taþralýyým. Onlar beni taþralý olarak, B sýnýfý olarak görüyorlar ve her ekonomik ve siyasal krizle beraber Ýstanbul kendi taþrasýný bir daha taþralaþtýrýyor! Hem Anadolu’yu, hem de kendi taþrasýný... Alibeyköy’ü, Sarýgazi’yi, Ümraniye’yi, Güngören’i... Çünkü tek bir ‘Ýstanbul’ yok! Ulus’u var, Moda’sý var, Ýkitelli’si var, Beyoðlu’su, Tuzla’sý, Bebek’i... Tek bir Ýstanbul yok!Yazar olmak için illa ki de Ýstanbul’da yaþamak gibi bir kaide yok! Anadolu hep ama hep çok deðerli yazarlar, aydýnlar çýkarmayý bilmiþtir. Tek handikap þu: Ýstanbul’da lobilerle, dükalýklarla alakanýz yoksa; abiniz, babanýz, hemþehriniz gibi birileri oralarda yoksa; ZOR! Kapýlarý kýrmanýz zor! Ýzin vermezler! Kendileri dýþýndaki birine izin vermezler! Beni yok etmeye çalýþýyorlar ya! Yirmi beþ senedir yazý yazýyorum o adamlarla. Bitirdim sizi, demiþ adam ya ;bitirdim sizi! Lobinin baþýndaki adam ‘bitirdim sizi’ demiþ! Kimsin sen ya?! Olaðan Üstü Hal Bölge Valisi misin? Genelkurmay Baþkaný mýsýn sen? Sen kimsin ya?! Derin devlet misin sen? Mehmet AÐAR mýsýn sen? Kimsin abi sen? Bush musun?! N’oluyor yani? Lafa bakar mýsýn?: Bitirdim sizi! Kimsin sen?! Evet... Bitirebilir. O gücü kendinde görebilir. Bütün dergiler onun elinde çünkü. Ben nasýl ulaþacaðým okuruma kitaplarým dýþýnda? Dergiyle, gazeteyle ulaþacaðým. Ama, izin vermiyorlar! Ben Ýstanbul’da bu zorluklarý yaþýyorsam, Anadolu’da bir duruþu olan, etik kaygýlarý olan genç bir yazarýn bu kapýlarý kýrmasý olaðan üstü zor! Zor! Çok büyük bir þeyler yaratmasý lazým, insanlarý þaþýrtacak þeyler..Çok iyi niyetli adamlarýn eline geçmesi lazým o kitap dosyasýnýn. O editör de, o eleþtirmen de aþýk olacak o kitaba; onun üzerinde zar atacak! Bir Cemal SÜREYA yok artýk; o zar atan adamlar da yok!Eskiden bir eleþtiri kurumumuz vardý; çok deðerli eleþtirmenlerimiz bir söz söylediði zaman hepimiz gider ve o kitabý bulur,okurduk.Ama þimdi onlarýn sözü geçmiyor. Sözgelimi Fethi NACÝ’yi, Füsun AKATLI’yý, Tahsin YÜCEL’i, Yýldýz ECEVÝT’i bugün kimse takmýyor! Bugünün edebiyat yazýlarýný, kitap tanýtýmlarýný Hýncal ULUÇ yazýyor! Köþe yazarlarýna kaldý edebiyat eleþtirisi! Çok tehlikelidir bu durum ve edebiyat kurumunun, eski gücüne bir an önce kavuþmasý lazým! Akademik kurumlarýn ayaða kalkmasý, Anadolu’da sempozyumlarýn, öykü günlerinin, sanat günlerinin, yarýþmalarýn yapýlmasý lazým. Yazar birlikleri ayaða kalkmalýdýr! Genç yazarlar keþfedilmelidir. Dergiler çýkartýlmalýdýr! Oradaki canlýlýk Ýstanbul’a da aktarýlmalýdýr...Bunlar devasa projeler ve ben bu yüzden de, Beyaz Türk Lobisi tartýþmalarýný baþlattým. Ne güneþler batýyor Anadolu’da ya! Birçok dosya geliyor bana; görüyorum: Ýzmir’den, Ankara’dan, Eskiþehir’den, Adana’dan, Ýzmit’ten....Pýrýl pýrýl gençler var! Ama, ben tek baþýma çaresiz kalýyorum! Alýyorum bana gelen dosyalarý, ilgili yayýn evlerine götürüyorum, mücadele veriyorum; erteleniyor. Sonradan basýlýyor çoðu, ama, kimse tanýmýyor, tanýtmýyor. Haliyle de kitap basýlsa dahi harcanýp gidiyor! Hiçkimse de çýkýp ‘Aaa, bu kitap iyi midir acaba?’ diye sormuyor çünkü herkesin gözü belli bir noktaya bakýyor. Yani, kolay deðil! Mesela bakýn; bir yazar kalktý Ýstanbul’dan, Diyarbakýr’a yerleþti. Ozan Önen : Murat UYURKULAK ; TOL’un yazarý... Cezmi Ersöz : Evet, çok büyük çýkýþ yaptý o kitapla Murat UYURKULAK. Çok okunmasa da TOL adlý kitabýyla gündeme gelen Murat UYURKULAK, iþini gücünü býraktý; Ýstanbul’dan kaçýp Diyarbakýr’a yerleþti. Böyle, tersine göçlerin yaþanmasý da lazým. Çok da olumlu bir geliþmeydi bu. Çünkü ne varsa artýk Anadolu’da var. Bir de Ýstanbul’da yaþarken Ýstanbul’un büyüsüne kapýlýrsanýz iþin içinden çýkamazsýnýz. Çok iyi düzenlenmiþ bir macera yaþamalýsýnýz Ýstanbul’da. Yoksa sizi alýr, yutar ve bitirir! Atar bir kenara! Zaman zaman geri çekilmeyi bilip zaman zaman da saðlýklý çýkýþlar yapmalýsýnýz. Yoksa Ýstanbul öðütür sizi;yýpratýr ve ezer. Zor bir kenttir yani. Düþerseniz üstünüze basýp geçerler. Her þeyin para olduðu, bu anlamda da acýmasýzlýðýn ve adaletsizliðin kol gezdiði bir kenttir. En yakýn arkadaþýnýz Ýstanbul’da size kazýk atabilir. Arkanýzý saðlam tutacaksýnýz ve en güvendiðiniz insanlarla yaþayacaksýnýz. Beyoðlu’nda bir sürü arkadaþým alkolik oldu benim; bittiler, tükendiler. Çok cazip geliyor çünkü. Ama çekiyor da içine; alýr, götürür! Üretim, disiplin ister ve o disiplin de Ýstanbul’da kolay kolay da edinilmez! Bakýn, düzenli seks de öldürür üretkenliði! Ayný! Ankara’da daha çok disiplin var mesela. Ankaralý daha çok okuyor kitabý Ýstanbullu’dan. Ýstanbul, haftanýn dört günü barda, pavyonda, diskotekte! Eðleniyor Ýstanbul! Ankaralý, akþam olunca genellikle evine gidiyor, týkýr týkýr kitap okuyor! Çok sýkýldým ben, gece bir þey yaþamak istiyorum diyorsun; yok Ankara’da! Saat on ikiden sonra Sakarya Caddesi’ne gidip de dayak mý yiyeceðim ben þimdi?! Orada adamýn üstüne üstüne geliyorlar. Gece kültürü yok! Ýstanbul ise Bizans! Bizans, bin yýllýk kent! Ne ararsan var...Ben sýkýþtým, romanýmla ilgili bir þeyi merak ediyorum mesela...Ýstanbul, onu buluyor. Gitmem gereken insanlarý bulup çýkartýyor. Ankara’da bunu yapamayabilirim mesela. Dolayýsýyla, esin kaynaðý Ýstanbul. Ayný zamanda tehlikeli bir kent. Ama yine de dikkat et; son zamanlarda her þeye raðmen kaliteli þeyler çýkmýyor Ýstanbul’dan! Anlatabiliyor muyum? Çünkü gerçek yazarlar yaþamýyor artýk. Yok! Eski bohemya da kalmadý. Bitti mi abi sorularýn? Ozan Önen : Evet hocam, teþekkür ederim. Bu arada bizi dinlemek zorunda kalan arkadaþlar da kusura bakmasýnlar. Vakitlerinden çaldýk belki de. Cezmi Ersöz : Yok, yok! Olur mu öyle þey?! Güzel ve yoðun sorulardý. Bazen geliyorlar, soru hazýrlamýþlar, ilk soru þu : Cezmi ERSÖZ kimdir, bize anlatýr mýsýnýz? Ne bileyim ben kim olduðumu ya! Þu üç soruyu yasakladým zaten bundan böyle! Ýlki ‘Cezmi Ersöz kimdir?’ Ýkincisi ‘ Yazdýklarýnýzý yaþýyor musunuz yoksa hayal mi kuruyorsunuz?’ Üç: ‘Hala, LeMan Dergisi’nde mi yazýyorsunuz?’ Bu tür sorular, beni delirtiyor! Ozan Önen ODTÜ GENÇ YAZARLAR TOPLULUÐU BAÞKANI PK 40 06531 ODTÜ / ANKARA www.gencyazarlar.org/ ozan@gencyazarlar.org msn messenger: very_special_thanx_to_pain@hotmail.com * CEZMÝ ERSÖZ hakkýnda... Cezmi ERSÖZ, 1959 yýlýnda Ýstanbul’da doðdu. Kabataþ Ekek Lisesi’ni bitirdi. Daha sonra Ýstanbul Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Önceleri edebiyat dergilerinde þiirleri ve eleþtirileri yayýmlandý. Cumhuriyet, Güneþ, Özgür Gündem ve Aydýnlýk gibi günlük gazetelerde yazdý. Daha sonra haftalýk Deli dergisinde yazmaya baþladý. Halen LeMan dergisinde yazýyor ve www.izedebiyat.com'da ODTÜ Genç Yazarlar Topluluðu baþkaný Ozan Önen'e verdiði röportajla yer alýyor. www.cezmiersoz.net adresli bir internet sitesi ve “Senin Gemin Camdandýr Sevgili” isimli bir þiir kasedi var. 2003 yýlýnda baþlattýðý 'lobicilik' tartýþmalarýyla Türk Edebiyatý'nýn gündemine oturan Cezmi Ersöz'ün kitaplarý: Kafka Market (Aykýrý Yazýlar-1991), Þehirden Bir Çocuk Sevdin Yine (Þiirler-1993), Hayat Bir Emrin Var mý? (Deneme-1993), Haritanýn Yýrtýlan Yeri (Röportajlar/Yazýlar-1994), Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni (Deneme-1994), Son Yüzler (Röportajlar-1994), Saçlarýnýn Kardeþ Kokusu (Deneme-1995), Annelik Oyunu Bitti (Deneme-1996), Yok Karþýlýðý Yüzünün (Yazýlar/Þiirler-1997), Kýrk Yýlda Bir Gibisin (Yazýlar-1997), Hayallerini Yak Evi Isýt (Yazýlar/Þiirler-1998), Ýçime Gir Ama Sigaraný Söndürme (Öykü-1999), Bana Türkçe Bir Ekmek Ver (Öykü-2000), Þizofren Aþka Mektup (Mektuplar-2001), Yine Seninle Geldi Hayat (2002), Suçtur Umutsuzluða Kapýlmak (2004), Ölürsem Beni Seninle Ararlar Þimdi (Deneme-2004), Zarfýný Ben Açardým Sana Yazdýðým Mektuplarýn ( Okur Mektuplarý-2005 ).
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ozan Önen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |