..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her insanda insanlığın tüm durumları vardır. -Montaigne
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Efe Erdem




13 Şubat 2006
Son On Saattir Yemek Yemedim  
Efe Erdem
”Geliyorum yaa..! Durduramazsınız beni. Takip ederim, peşinizden gelirim.” “Bilemiyorum” diyor Atakan “Akşam geri dönemeyebilirsin ama” Benim bakış açımdan ise her şey dönüyor. Yüzümü yıkamam gerek, kendime gelmeliyim. Ayağa kalkıyorum ama üç-boyutlu mekan kavrayışımı yitirdiğimi fark ediyorum. Atakan koluma girip fısıldıyor; “Gelsin mi?” “Nerden bileyim. Senin kız arkadaşın, senin evin” Dünya gözlerimin önünde süzülüyor. Ara sıra görüş alanıma Ayça’nın zıplayan poposu girip çıkıyor.


:CJED:
Son On Saattir Yemek Yemedim


Üç shot tekila ve hala aynı şeyi söylüyor.

“Bende sizinle gelmek istiyorum. Lütfen. ” Bol bir kot var üstünde, zıplıyor kız.
Bakışlarımı üstünde sabitleyemiyorum.
Atakan tanıştırırken Ayça olduğunu söylemişti adının. Birkaç aydır beraberdiler. Kızın kardeşi Atakan’ın arkadaşıydı. Zaten kardeşi tanıştırmıştı onları.

”Geliyorum yaa! durduramazsınız beni. Takip ederim, peşinizden gelirim.”

“Bilemiyorum” diyor Atakan “Akşam geri dönemeyebilirsin ama”
Benim bakış açımdan ise her şey dönüyor. Yüzümü yıkamam gerek, kendime gelmeliyim.
Ayağa kalkıyorum ama üç-boyutlu mekan kavrayışımı yitirdiğimi fark ediyorum. Atakan koluma girip fısıldıyor;
“Gelsin mi?”
“Nerden bileyim. Senin kız arkadaşın, senin evin”
Dünya gözlerimin önünde süzülüyor. Ara sıra görüş alanıma Ayça’nın zıplayan poposu girip çıkıyor.

“Bırak gelsin, belki başka arkadaşları vardır”diyorum. Atakan hala kararsız. Beni lavaboya kadar taşıyor.

“Ailesi biliyor beraber olduğumuzu. Annesiyle tanıştım. Kadın eskiden askeri avukatmış. Akşam bende kaldığını anlar kesin.”
“Bir sorun çıkacağını düşünse bu kadar ısrar etmezdi bence.”
”Ya, çabuk gaza geliyor, bide içti ya şimdi. Belli olmaz hiçbişey. Başıma iş almak istemiyorum.”
“Bak, beni karıştırma. Berbat bi gün geçiriyorum zaten.”
Bir süre tuvalette bekledikten sonra kendimi yeniden güçlü ve dengeli hissediyorum. Geri dönüyoruz.

Can sıkıcı bir ortam. Ayça’nın yanındaki kızlar hala orda. Yeni sevgililerin yakın arkadaşlarını tanıştırma fasılı, yapmacık ve zoraki.

Hatırlıyorum;
En az 5-6 bira ve birkaç tekila önceydi ;
Selin , Efe.
Özge , Efe.
Merhaba kızlar.
Ve Atakan sırıtır Ayça ‘yla uzaklaşırken. Galeria da ,bowling salonunda birbirinden sarışın iki tatlı kızla aynı masada. Ama kızları memnun etmek imkansız.
Konu üstüne konu açıyorum , ilgilenmelerini sağlamaya çalışıyorum. Hayır olmuyor.(Hadi kızlar sadece onyedi yaşındayım. Birkaç tecrübem bile oldu inanın.)

Renkli, kapsamlıydım konuşurken. El hareketlerim ve mimiklerimle destekliyordum anlatımımı. Coşkuluydum. Ama kızlar somurtuyor.
Selin daha çok ilgili benimle , arada sırada anlattığıma katılıyor , ustaca esprilerime, gülümseyerek karşılık veriyor. Hatta vampir fıkramda kahkaha attığına yemin edebilirdim. Büyük kozdu vampir fıkrası:

İki vampir dolunayda beslenmek için dolaşıyormuş. Vampirlerden biri uçarak karanlıkta kaybolmuş. Geri geldiğinde ağzı kan içindeymiş. ”Ağzına ne oldu” demiş ilki.
”Şurada ki koyunu görüyor musun “demiş
“evet görüyorum” demiş ilki
“işte onun kanını içtim”
Dolaşmaya devam etmişler. İkinci vampir yine kaybolmuş karanlıkta. Döndüğünde ağzı ve burnu kan içindeymiş.
“Burnuna ne oldu “ demiş ilki.
“Şurada ki ineği görüyor musun “ demiş ikinci
“evet” demiş ilki
“işte onun kanını içtim”
Dolanmaya devam etmişler. Birkaç dakika sonra ilk vampir karanlıkta uçarak gözden kaybolmuş. Geri geldiğinde ağzı ,burnu, tüm suratı kanlar içindeymiş.
“Suratına ne oldu“ demiş ikinci
“Şurada ki direği görüyor musun” demiş ilki
“evet , görüyorum”
“Hah işte , ben onu göremedim”

Büyük oynamıştım. Selin birkaç içten kahkaha attı ama özge’nin gözlerini üstünde hissedince sustu. Felaketimdi Özge. Hiç dinlemiyordu beni. Bazen kaçamak bakışlarla inceliyordu , farkındaydım.
Ama hepsi bu. Konuştukça ağzım kuruyordu , daha derin yudumlar alıyordum biradan gittikçe.
Ve Atakan geri dönmek bilmiyordu.

Yorulmuştum , daha fazla devam edemedim. Son iki bardağımı içerken benden nefret ettiklerine karar verdim. Şımarık ve burnu havada iki güzel kız.
“Umurumda değil ; onları eğlendirmek zorunda değilim” dedim kendi kendime, galeria da , bowling salonunda.
On yedi yaşında birisi için hangisi daha kötü cehennem mi bu mu?
Uslu bir köpek gibi uzandım masaya ve daha fazla konuşmadım.

Masaya geri döndüğümüzde, Ayça Selin’e eğer akşam annesi ararsa Atakan’lara gittiğini belli etmemesi için talimatlar veriyordu.
“Annem ararsa tuvalette olduğumu falan söyle , nebiliyim bi yalan uydur işte. Sora hemen beni ara (o sırada Atakan’ın ev telefonunu bi kağıda yazıyor). Gerisini ben hallederim.”
Kimsenin cep telefonu yoktu o zamanlarda. Ve masadaki boş şişeler sadece posası kalmış vücutlardı benim için.

Atakan tüm riskleri almıştı bir gece için bu sırıtan esmerle. Galeria da dolaştık biraz. Selin ve Özge arkamızdan yavaş adımlarla takip ediyorlardı gölgelerimizi. Arada sırada arkayı kontrol ediyordum hala peşimizdeler mi diye. Uzakta olmaları iyiydi çünkü. Başarısızlıkları uzakta tutmak gerek. Etrafta o kadar çok ışık vardı ki , gölgemi ben bile bulamıyordum ama bu kızlar iyi iz sürüyorlardı.

Uzun bi süre dolaştık. Eğlenceli kızdı Ayça. Resim den bahsettik, müzikten, Antalya da bir bar dan, biber dolması ve kar tanelerinin eşsizliğinden. Koyu sohbet geziniyorduk.
“Sanırım Özge senden hoşlandı” dedi sırıtarak.
Güldüm;
“Ne ..? Saçmalama nefret ediyo benden”
“Hayır. Hoşlandı kesin. Hep böyle yapar birinden hoşlanınca.”
“Ne yani, hoşlandı mı benden? Tek kelime bile etmedi sabahtan beri ama.”
Kafamı arkaya çevirdim. Özge ile göz göze geldik. Film sahnesi gibiydi. parlak bir şimşek. Gözlerimi çevirmedim birkaç uzun saniye, çok cesurdum. Demek benden hoşlanıyordu. Seni züppe. Hiç ilgi göstermeyecektim bu sürtüğe, süründürmek istiyordum onu.
Ayça ve Atakan kendi havalarındaydı.
”Hadi eve gidelim” dedim.
Deniz otobüsüne doğru ilerledik.
Güneş parlaklığını yitirmişti. Serin, tatlı bi esinti vardı havada. Veda zamanı gelmişti. Elimi uzattım Selin e “tanıştığımıza sevindim”
“Bende “ dedi. Özge ile göz göze geldik tekrar. Aşağılar bi bakış attım. Ama artık somurtmuyordu. Üzgün gibiydi, hüzünlü.
“Belki tekrar görüşürüz” dedi. “Neden olmasın “ dedim. Ama hiç niyetim yoktu onu tekrar görmeye. Benden hoşlanıyordu.
Saatlerce susmuş, ilgilenmemişti benimle ve benden hoşlanıyordu. Niye görmek isteyim ki duygularını göstermekten korkan ,küçük ,şımarık bir kızı.

Deniz otobüsüyle Kadıköy e geçtik. Hava hala kararmamıştı. Rex in sokağındaki barlardan birine girdik. Güzel müzik, soğuk bira ve koyu muhabbet. Neşeliydim. Eğleniyordum. Kederlenecek bir şey yoktu. Bi süre daha içip otobüse bindik.

Atakan büyük annesi ile birlikte kalıyordu. Annesi çocuk bakıcısıydı ve çalıştığı evde yatılı kalıyor, sadece hafta sonları geliyordu.
Annesi babası ayrılmıştı seneler önce. Sorunlu bi çocukluk geçirmişti. Aykırı davranışlardan haz alırdı. Canlı ve istekli görünürdü ama birçok hareketinde belirsizlik vardı. Ne istediğini bilmiyordu.
O hafta büyük annesi evde değildi. Çok yaşlıydı. Doktor temiz havanın iyi geleceğini söylediğinden beri Adapazarı’n da ki köyüne gidiyordu.
Berbat bir evdi. Sanki büyük annesinden de yaşlı. Nemden kabarmış duvar kağıtları, toz içinde odalar. Evin en temiz yeri tuvaletti. Gene de alışmıştım bu eve.

Çok geç olmamıştı eve geldiğimizde. Doğal olarak onları yalnız bırakmam gerekirdi; müzik dinleyip içiyorduk ve ben boşalttığım her şişeden sonra gitmeye yelteniyordum. Ama bırakmıyorlardı. Garip bir misafirperverlik havasına bürünmüştü atmosfer.
Atakan bana bakıp bi süre daha kalmam için işaret ediyordu. Tam küflü ,keskin kokulu dolaptan bi bira daha almıştım ki telefon çaldı. Atakan’ın sesini duyuyordum mutfaktan.
“Evet, aa merhaba Nilgün teyze. Yoo, hayır bugün görmedim Nilgün teyze. Gerçekten... Hayır yalan söylemiyorum. Bakın bilmiyorum dedim ya.!!”
Kadının bağırışları ahizeden tüm odaya doluyordu ve oradan da mutfağa. Ayça şaşkın gözlerle olanları izlerken, uzun zamandır yemek yemediğimi fark ettim. Ama dolap bomboştu. İçecek tonlarca şey varken yiyecek hiçbişey olmaması rahatsız etmişti beni.
Atakan‘a seslendim
“Ekmek yok mu bu evde?” Sert bir hareketle telefonu kapattı Atakan. “Allah’ım nasıl anladı ya.”
“Özge söylemiştir kesin. Boş ver umurumda değil. O istese de istemese de bu akşam burada kalıcam.” Dedi Ayça.
Korkusuzluğu Atakan’ı dehşete düşürmüştü.
“Delirdin mi sen be?”
Telefon tekrar çalarken karnım guruldayarak yanlarına gittim.
”Ekmek yok mu?”
Atakan telefonu açtı.
”Efendim?.. Ya Nilgün teyze sakin olur musun biraz. Bişey yapmıyoruz, oturuyoruz sadece. Tamam burada ama kendi gelmek istedi. Tamam..., veriyorum.” Telefonu Ayça ya uzattı.
“Efendim anne. Hayır gelmiycem. Dün akşam kendin söylemedin mi beni rahat bırak diye?”

Sevgiye muhtaçtı bu insanlar. Hala çekirdek bir aile ye sahip olduğum için şükrettim. Annem ve babam birbirini seviyordu. (tabi o zamanlar öyle görünüyordu bana.Bunun doğru olmadığını keşfetmem birkaç senemi aldı)

“Hayır anne. Gelmiyorum dedim. Hayır Melih i yollama boşuna... Ya allahım…” telefonu kapattı.
Atakan; ”Ne diyor.Melih mi gelio seni almaya?”
“Ya ,evet. Gitmek istemiyorum, lütfen. Anlasana senin yanında kalmak istiyorum”
Ağlamaya başladı Ayça ve hayatının ne kadar üzücü olduğundan bahsetti. Annesi babasından yeni ayrılmış, annesi almıştı velayetini ama babasını seviyordu ve onun yanında kalmalıydı. Haftalardır kavga ediyordu annesiyle. Mahkemede babasıyla kalmak istediğini söylemesi annesinin ondan nefret etmesini sağlamıştı. Ve onu sadece nafaka koparabilmek için istiyordu yanında. Hayır bu akşam dönmeyecekti eve.

Tüm bunları hıçkırarak anlatması mantıklı karar vermesini engelliyordu Atakan’ın.
”Bence ne olursa olsun evine dönmelisin” dedim.
“Bizim de başımızı belaya sokacaksın. Annen avukat değil mi senin ayrıca hiçbirimiz on sekiz yaşını doldurmadık ve bu adam kaçırmaya girer farkında mısın..?”

Atakan hala kararsızdı ama korumacı bir tavır takınıyordu. Zorla gitmesini istemiyordu Ayça nın. Gene de annesinin ikna edilmesi lazımdı. Kadın eski avukattı. Ne yapacağımızı düşünürken zaman geçiyordu.

Kapı çaldı. Melih yanında bi arkadaşıyla gelmişti. İnce, cılız görünüyordu ama yanındaki iri sayılırdı. İçeri girdiler.

“Ayça yla konuşabilir miyim” dedi Melih.
”Yalnız!!!”
Sesindeki tehtidkarlık buz gibi bir hava estirmişti odada. Birlikte yatak odasına gittiler. Çok gergindi herkes. Ayça gitmek istemiyor ve melih onu zorluyordu.
İçerden bağırış sesleri geliyordu. Atakan yanıma yaklaştı;

”Oğlum zorla götüremezler. Eğer ters bişeyler olursa zorla çıkarıcaz herifleri evden. Tamam mı?”
“Tamam” dedim.
Ne kadar doğru olduğunu düşünmedim bile yaptığımızın. Atakan arkadaşımdı ve yardıma ihtiyacı vardı.
Yatak odasında olaylar iyice çığrından çıkmıştı. Melih in sesi geliyordu;
”Orospu musun sen be. Ne işin var burada. Yürü gidiyoruz. Annem almadan gelme dedi. Yürü! Atakan la da sora hesaplaşıcaz zaten.”

Odadan sürükleyerek çıkarıyordu Ayça yı. Ve her şey bir anda oluverdi. Atakan melih in üstüne atladı. Yere yuvarlandılar. Melihin iri arkadaşı Atakan a hamle yaptığında, kolundan kavradım, ayağımla çelme takıp yere düşürdüm. Atakan bağırıyordu
“Manyak mısınız siz be. Gelmek istemiyor işte. Hadi basıp gidin buradan.” Melih beceriksizce vurmaya çalışıyordu. Ama Atakan daha atikti, tekemelemeye başladı. Bense iri çocukla nasıl başa çıkacağımı düşünüyordum üstündeyken. Ayça çığlık çığlığaydı. Atakan melihi fena benzetmişti.
Ayça durdurmaya çalışıyordu Atakan ı.
İri çocuk gerçekten iriydi ama fazlaca hantal. Hareketleri çok yavaştı. Ayağa kalkana kadar birkaç tekme attım midesine. Böğürmeye başladı.
Melih in dudağı patlamış, yarıktan sızan kan her şeyi olduğundan daha vahşi gösteriyordu. İri çocuk ilgisizliğimden yararlanıp bir tekmeyle yere düşürdü beni. Gözlerimi alev bürüdü o an. Sis kapladı heryanımı. Kulaklarım uğulduyordu. Bağrışmaları bile duyamaz olmuştum. Duman ve sisin arasından sert bir yumruk çıkarttım çocuğa. Üstüne çıkıp suratını yumruklamaya başladım. Atakan beni çocuğun üstünden alana kadar 3-4 sert yumruk attım suratına.

Buarada komşular tüm gürültüyü duymuş ve kapıya gelmişlerdi. Melih yerde dudağını tutarken Ayça kapıyı açtı. Komşulardan biri gördüğü manzara karşısında polis çağıracağını söyleyip durdu. Melih ve iri arkadaşı küfürler, tehtidler savurarak evden ayrıldılar. Komşularsa Atakan ın terslemeleriyle evlerine döndüler.

Ellerim titriyordu sinirden. Sigarayı bile tutamıyordum. Ayça ağlıyor, Atakan bir eli telefonda ne yapacağını düşünüyordu.
O an yapabileceğimiz tek şey suyun üstüne desenler çizip dalgaları izlemekti.
“Yeter” dedim.
”Ben gidiyorum. Zaten bu berbat gün böyle bi sonu hak ediyordu”
İkisi de öylece baktılar bana. Dehşet gecesi. Hala bir şey yememiştim. Belki de bu bir rekordu benim, için son on saattir hiçbir şey yememiştim. Öylece bıraktım onları.

Eve gittim.
Evin sessizliğinden bişeylerin yolunda gitmediği anlaşılıyordu hemen.
İronik...
Gelir gelmez nerde olduğum ve bu saate kadar ne yaptığım konusunda sorguya çekildim.
Ağzın içki kokuyo senin… Dur bi dakika leş gibi sigara kokuyo bu mont…
Evde olmak en iyisiydi. Hiçbir cevap vermediğimde suçu birbirlerine atıp bağrışıyorlardı. O akşam yapabileceğim en iyi şeyin uyumak olduğunu anladım. Onları Sis ve dumanın içinde terk ederek yatağa uzandım.
Uyku ; adını koyamayadığım birçok şeyi, yapamadığım zaman çok işe yarıyordu. Futbol sonuçları, borsa yorumları ve burçlar gibi. Sıradan, ama hayatını bir süreliğine unutturan, iyi şeyler…

Ayça on sekiz yaşına bastığında Atakan ile evlendi. Önce imam nikahı yaptılar sonra evlendirme dairesinde imza töreni.
Aslında biraz zoraki olmuştu bu evlilik Atakan açısından ama kendini alıştırmıştı. Ev tuttular, çok paraları olmamasına rağmen. Arada sırada içmeye gittim onlara. Her seferinde bu berbat günden bahsedip gülerdik. İki sene sonra Ayça daha fazla dayanamayacağına karar verip atakan dan ayrıldı. Sanırım hala boşanmış değiller kanuni olarak.

Mutluluk; kötü şans ve baş ağrısına dönüşüyor.
Herkes ve her şey kavga ediyor birşeylerle.
Ve hayatı hiç bilmediğimizi anlıyoruz, zekice konuşurken; Düğün masrafları, hayat ve birliktelikler hakkında…

.Eleştiriler & Yorumlar

:: 10 saat
Gönderen: Hale ekinci / Kocaeli/Türkiye
11 Ocak 2007
Demek "Zamana takıntı hayata takıntıdır" bunu bi daha unutmam saol. tebrikler buarada :)

:: Ah Şu 17.Raund lar...
Gönderen: Nadir Dost / İstanbul/Türkiye
12 Mart 2006
Su gibi berrak bir anlatım.. içten ve alabildiğince gerçeklik kokusu var. insanın ayakta kalıp kalamıyacağının belirgenleştiği 17. Raund aynen aktarılmış.. süper..

:: Güzel
Gönderen: melih zafer / Tekirdağ/Türkiye
5 Mart 2006
Güçlü bi anlatım... Hiç fena değil diye düşünüyorum...

:: özgün
Gönderen: Ayça bereli / İstanbul/Türkiye
5 Mart 2006
Çok hoşuma gitti hikaye. Özgün ve duru. Ayça karakterini çok beğendim.Gözüpek, istediğini elde eden bi tip e benzio.

:: başarısızlığa...
Gönderen: Lale handan / İstanbul/Türkiye
5 Mart 2006
karakterin kızlarla olan ilişkisi ve başarısızlığı, dürüstçe duygularını tartması çok ilgtimi çekti. Kızlar herzaman bu kadar da kötü davranmazlar hoşlandıklarında :)

:: Duygular
Gönderen: Selin Senderos / Diğer/Belçika
18 Şubat 2006
Okuduğumuda önce gülümsedim, bir süre sonra güldüm sonra üzüldüm ve en sonunda tarif edemediğim bir burukluk hissettim.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anı kümesinde bulunan diğer yazıları...
İnsanlar İnsandır

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gerçeklik
Yamaçlardan Yükselir Mutluluğun Serinliği
... 14 Mart...
22 Şubat
3 Mart

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Saat 9 [Şiir]
Tırnak İçi [Şiir]
Duvar Yazısı [Şiir]
İç Hesaplaşmalarımda Açık Var [Şiir]


Efe Erdem kimdir?

Kavrama reaksiyonları, irade-dışı anlamsız çığlıklar ve belli bir yüz ifadesi( gözbebekleri büyümüş, ağız açık)

Etkilendiği Yazarlar:
Explotions in the sky; 90 day man; And you will know us by the trail of dead; Appleseed cast; At the drive in; Blonde redhead; God speed you black emperor; Mogwai; Red animal war; Ranier maria; Slint; Tortoise


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Efe Erdem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.