..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
En büyük mutluluk ve en büyük sýkýntý anlarýnda sanatçýya gereksinme duyarýz. -Goethe
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Unutulamayan Dönemler > Ýlknur




24 Aðustos 2006
Geçmiþin Derinliklerinde...  
Ýlknur
Neden gibi çeþitli sorularý sordukça, sorular birbirini kovalamaya baþladý. Nasýlda günler haftalarý, haftalar aylarý takip ederken acýsýyla, tatlýsýyla geçirdiðim günler geçmiþin derinliklerine gömüldü. Gömüldükçe de unutulup gittim...


:AHCA:
Neden gibi çeþitli sorularý sordukça, sorular birbirini kovalamaya baþladý. Nasýlda günler haftalarý, haftalar aylarý takip ederken acýsýyla, tatlýsýyla geçirdiðim günler geçmiþin derinliklerine gömüldü. Gömüldükçe de unutulup gittim. Dostum dediklerim, can yoldaþým dediklerim bile geride kaldý. Ben ise þimdi geçmiþin gölgesinde yapayalnýz yaþamaya devam ediyorum. Bir bir kaybettiklerimi düþündükçe çýkmazlarda kendimi aramaya baþlýyorum.
     Hani masallarda sihirli bir deðnek olur ya; þimdi benimde o sihirli deðneðe nasýlda ihtiyacým var! Kaybettiklerimi kazanabilmek ve hiçbir þey olmamýþ gibi kaldýðým yerden devam etmek için. Mümkün mü?.. Bu sorular karþýsýnda koca bir hayýr cevabý kaplýyor her yeri.
     Son yýllarda yazlarýmý dolduran kuþ sesleri, kýþlarýmý dolduran dalga sesleri dýþýnda kimsem kalmadý. Ýnsanlara yaklaþmak bile ne kadar zor. Her sabah bakkala giderken birkaç komþuma formaliteden günaydýn demek, ya da tesadüfen bahçede karþýlaþtýðým birkaç kiþiye merhaba demek… Birkaç cümle bile ne kadar zor. Ben insanlarý ittikçe insanlarda beni yok ettiler hayatlarýndan. Tek dostum, beni hiç býrakmayan köpeðim, Badi var hayatýmda. Neredeyse bir altmýþlýk boyumun yarýsýna yaklaþtý artýk. Yavru bir kangaldý aldýðýmda. Siyah aðzý ve sarýmtýrak tüyleriyle kucaðýma ilk aldýðýmda nasýl da zorlanmýþtým. Sonra ellerimde büyüttüðüm bu yaramaz köpekçik þimdi tek sýrdaþým, tek yol arkadaþým, hatta sýðýndýðým limaným oldu. Bir zamanlar hiç sevmezdim köpekleri. Hele bir defasýnda eþim nasýl da yalvarmýþtý, büyük bahçeli üç katlý evimize taþýndýðýmýzda. Bir türlü ikna edememiþti beni. Hatta giriþ kapýsýnýn önüne yaptýðý küçük bir köpek evi bile fikrimi deðiþtirmemiþti. Köpekler sevimsiz varlýklar gelirdi bana. Hiç bu kadar bir köpeðin sadýk dostluðuna ihtiyacým olabileceði aklýmdan geçmezdi. Aslýnda sadece köpekler deðildi sevmediklerim, tüðlü yaratýklardý benim uzak durduðum. Küçücük bir kuþa bile yaklaþmaktan nefret ederdim. Sadece kuþlarýn özgürce uçuþunu izlemek zevk verirdi bana. Evimizin denize bakan terasýnda akþamlarý oturur, denizin üzerinde saða sola yalpalayarak uçan martýlarý izlerdim. Aylar sonra bu alýþkanlýðým vazgeçilmez akþam çayýna dönüþmüþtü. Akþam yemeðinin ardýndan çocuklar odalarýna çekilir, ben ise eþim ile birlikte elimize aldýðýmýz kupa bardaklarýmýzla gün batýmýný ve martýlarý izlerdik. Altý yaþýndaki oðlum bile zamanla bundan zevk almaya baþlamýþ, her defasýnda bizim yanýmýzda oturur olmuþtu. O küçücük parmaðýyla martýlarý gösterir onlarýn uçuþuna gülerdi. Hele bir defasýnda “ anne benim niye kanatlarým yok” diyerek olduðu yerde kollarýný kanat gibi aþaðý yukarý sallamaya baþlamýþtý. Tabi bizde eþimle kahkahayý basmýþtýk. Bizim ufaklýðýn ilginç sorularý hiç bitmez, bazen cevap bile veremeyeceðimiz tarzda sorular yöneltirdi. Þimdi minik bebeðimi nasýl arýyorum þu yapayalnýz hayatýmda. Hâlbuki o zamanlar sitem eder, çýldýrma noktasýna gelirdim. Üç çocuðun üçü de birbirinden farklýydý.
     En büyük oðlum, Eren on iki yaþýndaydý. Yaþýna göre oldukça uzun ve incecikti. Mavi deniz gözlerini babasýndan, siyah saçlarýný benden almýþtý. Ama huyu ne Ahmet’e ne de bana benziyordu. Anlaþýlan Karadeniz’in hýrçýnlýðýndan almýþtý yapýsýný. Ne zaman dalgalanacaðý, ne zaman durulacaðý belli olmazdý. Hele bir defasýnda bizim ufaklýk odasýndaki eþyalarýna dokundu diye nasýlda yakýp yýkmýþtý ortalýðý. Her an patlamaya hazýr bomba gibiydi. Öðretmenlerinin de en büyük þikâyeti bu davranýþlarýydý. Kardeþlerine nasýl davranýyorsa arkadaþlarýna da ayný hýrçýnlýkla yaklaþýyordu. Defalarca konuþmaya çalýþmamýza raðmen bildiðini okurdu. Bende bir defasýnda psikiyatri doktoruna gidip oðlumun durumu hakkýnda uzun uzun konuþmuþtum. Doktor sevgi haným; bu yaþlarda erkek çocuklarýn bu tarz sertlik gösterip öfkelerini yenemediklerini anlatmýþ ve bu açýklamalarla da içime su serpmiþti. Bende doktor hanýmýn önerilerine kulak verip üzerine gitmemeye karar vermiþtim.
     Ýkinci oðlum Ethem. Dokuz yaþýnda tombik bir çocuktu. Bebekliðinden beridir kilosuna engel olamýyorduk. Görünüþ olarak neredeyse abisini geçmek üzereydi. Aslýnda benzerlik olarak tamtamýna benim kopyam sayýlýrdý. Saçlarýnýn dalgalý ve siyah oluþu, bal rengi çekik gözleri ve ince sivri burnuyla ayýrt edilemez bir bütündük ikimizde. Sadece çenesindeki çukurluk babasýndan alýnmýþtý. Ethem’de abisinin tam tersi çok içe kapanýk bir çocuktu. Çoðu zaman konuþtuðunu göremezdik bile. Ama herkesle uyum içinde olmasý en azýndan sorunlarý ortadan kaldýrýyor, baþýmýzý aðrýtacak bir durum çýkmýyordu.
     Üçüncü oðlum yani bizim ufaklýk olan Can enerji dolu bir çocuktu. Koca evin içinde bir oraya bir buraya koþuþturur, onu takip etmekten ben yorulurdum. Hele basamaklardan bir iniþi vardý, her defasýnda yüreðim hoplar, heyecanla çýkýþýrdým. Akþama kadar “ Can, dur! Can, yapma!” demekten çenem aðrýr ama sözümü dinletemezdim. Birde bu üç ufaklýk yan yana oldu mu, evin içinde beynim dolar taþardý. Eren’in büyük oluþu ve diðerlerine uyum saðlamamasý zaten uyumsuzluðu anýnda yaratýrdý. Bir defa olsun güle oynaya geçindiklerini göremezdim. Ama buna raðmen birbirlerine o kadar baðlýydýlar ki, ayrý kalmaya dayanamazlardý.
     Ahmet bir iþ toplantýsý için Ýstanbul’a giderken Eren’i de yanýnda götürmüþtü. Ayrý kaldýklarý üç gün içinde Eren oradan, bizimkiler buradan arayýp dururlardý. Üç gün içinde baþýmýn etini yemiþlerdi “ abim, ne zaman gelecek?” diye. Döndükleri sabah evde bir bayram havasý vardý. Erkenden kalkýp kahvaltý hazýrlamýþtým, Ethem ve Can’da en büyük yardýmcýlarýmdý. Bahçe kapýsýndan gelen kornayla Ethem önde, Can ardýnda topuklarý neredeyse popolarýna vurarak koþmuþlardý. Eren’de gelirken kardeþlerine hediye paketleri almýþ iner inmez bahçede ellerine tutuþturmuþtu. Kahvaltý boyunca üçünün muhabbetinden Ahmet’le hal hatýr bile soramamýþtýk.
     Ahmet çocuklarýna ve bana çok düþkündü. Masum ve çok sakin bir yapýya sahipti. Onunla ilk tanýþmamýz çok ilginçti. Arkadaþlarla üniversitede okurken, arkadaþlarýn ýsrarýna dayanamayýp onlarla birlikte Trabzonsporun maçýna gitmiþtik. Avni Aker stadýnýn önünde sýrada beklerken her ne olduysa önden bir gurup genç kavga etmeye baþladý. Bende kalabalýktan ve kavgadan aþýrý korkan hatta panik-atak boyutuna ulaþan bir korku içerisinde olan yapýya sahiptim. O sýra da Ahmet’te önümdeki sýrada dikiliyor, öndeki kavgaya müdahale ediyordu. Kavganýn bizim tarafa kadar geleceðini düþündüðüm için o anki panikle elimdeki su þiþesini Ahmet’in kafaya indirdim. Tabi o sýrada þiþenin aðzý açýldý ve Ahmet’in üstüne su döküldü. Arkasýna öyle bir hýþýmla döndü ki, sinir dolu bakýþlarýný bana devirerek “ ne yapýyorsun, sen!” diye öfkeyle baðýrdý. Yanýmdaki arkadaþlarýmda gülmekten kopmuþlardý. Ben, aptal aptal Ahmet’in mavi gözlerinin derinliklerine dalmýþtým ve ne diyeceðimi de bilemediðim için öylece kalakalmýþtým. Öyle bakmýþým ki o bakýþ onun kalbine iþlemiþti, her defasýnda bana “ þu bakýþý bir daha atar mýsýn?” der, o suyu hatýrlayýnca da “Allah’tan yanýnda damacana bulundurmamýþsýn” diyerek dalga geçerdi.
     O anki panikliðimden kaynaklanan ani davranýþým, ardýndan arkadaþlarýmýn kahkahasý, onunda sinirini almýþ olmalý ki, belli belirsiz tebessümle önüne dönmüþtü. Stada girip yerimize oturduðuz da bile kýzlar hala gülüyorlardý. O maçý hiç unutmam Trabzonspor ve Bursaspor karþýlaþmasýydý ve Hami’nin uzaktan þutu gole dönmüþtü. Sevinçten yerimden fýrladýðýmda hemen yaný baþýmda dikilen Ahmet’e çarpmýþtým. Sessizce kulaðýma eðilip “ su þiþen yanýnda mý?” demiþti. Neye uðradýðýmý þaþýrmýþtým. Evet, oydu. Kapýnýn önünde kafasýna vurduðum, su döktüðüm çocuk yanýnda duruyordu. Koca stada benim yanýmda durmasý tesadüf müydü, bilinçli miydi? Anlamamýþtým. Anladýðým tek þey vardý ilk bakýþta ona vurulmuþtum. Tabi, uzun süre sonra onun orada olmasýnýn tesadüf olmadýðýný öðrenmiþtim. Hatta benim yüzümden maçý bile izlemediðini, maç esnasýnda zamanýný beni aramakla geçirdiðini anlatmýþtý. Gol kýrk beþ artý bir de geldiðinden maça baþlangýç yapýlmamýþ maç devre arasýna girmiþti. Ýþte her þey o on beþ dakikalýk devre arsýnda baþlamýþtý. Bizim arkadaþlarda sinsice bakýþ atýp “ ne bereketli suymuþ” diye baðýrarak laf atýyorlardý. On beþ dakika tanýþmamýza yetipte artmýþtý bile. Bu arada Trabzonlu olmadýðýmý, Ankaralý olduðumu ve üniversite için Trabzon da kaldýðýmý da anlatmýþtým. Kendisi de Ýstanbul Üniversitesinden yeni mezun olmuþ, aslen Trabzonlu olduðu için memleketine dönüp aile þirketinin baþýna geçip yönetici olmuþtu. Maçýn ikinci devresi baþladýðýnda içimde kelebekler uçuþuyor, kalbim pýr pýr ediyordu. Bizim gurup maçýn akýþýna kendisini kaptýrmýþ, tezahürat yaparken bende Ahmet’in varlýðýnýn getirdiði heyecaný yaþýyordum.
     Hayatýmda ilk defa maça gitmiþtim ve o maç bana hayatýmýn ilk ve tek aþkýný kazandýrmýþtý. Ayrýca Trabzonspor fanatikliðini…
     Ýþte o tanýþmadan sonra artýk sürekli görüþür olmuþtuk. Ve her iki haftada bir de maça gider olmuþtuk. Onun kanýndaki Trabzonspor aþký her geçen gün bana da iþlemiþ maç sevdamýz hiç bitmeyen bir serüvene dönüþmüþtü.
O yýl okulun son yýlýydý ve sekiz aylýk birlikteliðimizin ardýndan ailemin ilk baþta tepki göstermesine raðmen yaz sonunda evlenip Trabzon’a tamamýyla yerleþmiþtim. Daha üç aylýk evli olmamýza raðmen ilk çocuðuma hamile kaldýðýmdan iþ hayatýna baþlamam mümkün olmamýþtý. Ne yazýk ki, ekonomist unvaným sadece diplomamda yazýlý kalmýþtý. Çocuklarýn bir bir dünyaya geliþiyle yoðun günler içinde iþ hayatýný hiç aklýmdan bile geçirmiyordum. Onlarýn varlýðý hayatýmýn anlamýydý. Gezer, eðlenir, yazýn denize, kýþýnda bol bol maça giderdik. Çocuklarýmýn her biri ufacýk yaþýnda Trabzonspor tutkunu olmuþtu. Her iki hafta da bir arabalara doluþur stat da soluðu alýrdýk. Birde yenmiþsek deymeyin keyfimize, eve gelene kadar çocuklar arkadan tezahürat yapar, bizde önden onlara eþlik ederdik.
     Çocuklar büyüyüp, ev küçük gelmeye baþladýðýnda oturduðumuz evden taþýnma kararý almýþtýk. Ahmet’in uzun uðraþlarý sonunda denize yakýn bahçeli, üç katlý bir ev bulup ona taþýnmýþtýk. Yeni evimiz mükemmel olmasýna raðmen çocuklarýn bu eve alýþmasý zamana baðlýydý. Birde kýþ ortalarýnda yeni eve taþýnmamýz, onlarýn yarýyýl içinde okul deðiþtirmesine sebep olmuþ, bu da en büyük sorunu ve kargaþayý yaratmýþtý. Eren uzun süre gelmeyeceðim diye diretmiþ, Ethem’ de abisinden aldýðý örnekle ayný tepkiyi göstermiþti. Bu tepkileri eve taþýnmamýz ve yeni okullarýna geçmelerine raðmen devam etmiþti. Zaten dertleri bitmezdi, birde bu sorunlar eklenince çýkmazlara girmiþ Ahmet’le nasýl davranacaðýmýzý bilemez olmuþtuk.
     Her gün okuldan dönüþleri ayrý bir sorun oluyordu. Eren hýrsla gelir, direkt odasýna çekilirdi, Ethem’de abisinin ardýndan söylene söylene girerdi içeriye. “ Buradan nefret ediyorum!” Bu sözler bitmek bilmez sitemleriydi. Yine bir gün ayný þekilde eve girdiklerinde artýk kendime hakim olamamýþtým ve; “ neden alýþmayý denemek yerine alýþmamak için ýsrar ediyorsunuz?.. Ayrýca diðer arkadaþlarýnýzdan çokta uzakta sayýlmazsýnýz. Hafta sonlarý rahatlýkla görüþebilirsiniz…” diyerek çýkýþmýþtým. Bu kez ses tonun diðer günler gibi sakin deðil, tam tersi hiddetle çýkmýþtý.
     “ Siz neden bizi anlamýyorsunuz, anne!” dedi, Eren. Elindeki okul çantasýný yere fýrlatarak.
     “ Anlayacak bir durum yok. Herkes evinden, okulundan, hatta ömrünün yarýsýný geçirdiði þehirden bile ayrýlabilir. Ýmkânlar bazý olanaklarý deðiþtirir. Sizde bizi anlamalýsýnýz. Ayrýca buraya size daha iyi imkânlar saðlamak için taþýndýk...”
     “ Ama biz orada da rahattýk ayrýca da çok mutluyduk. Burada kimsemiz yok.” Bu kez Ethem cevap vermiþti. Oldukça masum bir yüz ifadesiyle, dokunsan aðlayacak gibi duruyordu karþýmda. Eren bir süre sessizliðini devam ettirip, en sonunda “ sadece siz haklýsýnýz!” deyip hýrsla yerdeki çantasýný alýp odasýna doðru yöneldi. Ardýndan da Ethem tepkisizce odasýna çekildi. Bende mutfaða geçip yemeklerini hazýrlamaya koyuldum. Can ise benim ardýmdan mutfaða gelip “ onlar, neden burayý sevmiyor?” diye soru yöneltti. “ Burayý seviyorlar, bebeðim. Sadece arkadaþlarýndan ayrýldýklarý için üzülüyorlar.” Sözlerimi anlamýþçasýna baþýný sallayýp koþarak yanýmdan uzaklaþtý. Ardýndan “ yavaþ ol, düþeceksin!” diyerek seslendim. Bu da Can’la aramýzdaki anlaþma sözleriydi(!)
     Hepsine birer tost yapmak için ekmekleri çýkardým, tam tost makinesine yerleþtireceðim anda üst kattan gelen gümbürtüyle irkildim. Telaþla tost makinesinin fiþini çekerken “ Can, n’apýyorsun?” diyerekte Can’a seslendim. Ama salona geçtiðimde Can sessizce oynuyordu ve beni görünce ben bir þey yapmadým dercesine parmaðýyla merdivenleri gösterdi. Eren’in odasýna girdiðimde her yer darma duman olmuþ, Erende yataðýnýn üzerinde hýçkýrýklara boðulmuþtu. Benim içeri girdiðimin farkýnda bile deðildi. Anlaþýlan son zamanlarda yenemediði hýrsýný bu kez eþyalarýndan çýkarmýþtý Bende tek kelime etmeden sessizce geri çýktým odasýndan. Biraz kendi haline kalmasý iyi olabilirdi. Koridorda dikilen Ethem’de ne olduðunu anlamaya çalýþýyordu. “ Hadi, oðlum. Aþaðýya in, biraz Can’la ilgilen. Bende tostlarýnýzý yapayým” diyerek onu da Eren’den uzaklaþtýrdým.
     Son bir ay, evdeki çatýþmalar beni de bitirmiþti. Akþamýn olmasýný ve Ahmet’in gelmesini sabýrsýzlýkla bekliyordum. Bu çatýþmalar ve çocuklarýn isyanlarý ta ki Eren’in on birinci yaþ gününe kadar devam etti. Ahmet’in büyük bir öz veriyle hazýrladýðý bu doðum günü partisi çocuklarýn durulmalarýný saðlamýþtý. Yeni arkadaþlarý ve eski arkadaþlarýnýn gelmesi çocuksu mutluluklarýný gün yüzüne çýkarmýþtý. Yeni evimizin bahçesi sayesinde neler yapýlabileceðini görüp bu eve alýþmanýn baþlangýcýný yapmýþlardý.
     Doðum gününü izleyen diðer hafta sonunda da maça giderek sezonun son maç heyecanýný tatmýþtýk ve yavaþ yavaþ fýrtýnalý günleri atlatmayý baþarmýþtýk bile…
     Okullarýn kapanmasý ve yaz ayýnýn gelmesi de çocuklarý daha da mutlu etmiþti. Akþama kadar bahçede top oynayýþlarý, ara sýra didiþmeleri, akþam saatlerinde babalarýný görüp bahçe kapýsýna koþmalarý an be an gözlerimin önünden hiç çýkmýyor.
     Çoðu zaman onlar bahçede oynarken bende terasa çýkar onlarý izlerdim. Ýþte o zaman terastan martýlarý ve denizi izleme alýþkanlýðým baþlamýþtý. Ýlk zamanlarda sürekli fotoðraf çeker özellikle gün batýmýný fotoðraf karelerine alýrdým. O yaz boyunca yüzlerce farklý farklý fotoðraf çekip, en güzellerlini büyültüp evin her tarafýna asmýþtým. Bunlarýn yaný sýra çocuklarýnda türlü türlü fotoðraflarýný karelere alýrdým. Özellikle Can poz vermekten çok hoþlanýr, ne zaman elimde fotoðraf makinesini görse þekilden þekle girerdi. Bir gün Ahmet’le terasta sohbet ederken, “ resimlerin çok güzel, istersen bu iþi geliþtirebilirsin” demiþti. Aslýnda fena bir fikir sayýlmazdý. Bunun üzerine terastaki çatý katýný kendime uyun düzenleyip çalýþma odasýna çevirmiþtim. Resimleri özelliklerine göre sýrayla diziyordum. Zamanla odam resim sergisine dönüþür hal almýþtý. Odama giren herkes manzara resimlerine hayran kalýrdý. Özelliklede bu odayý en çok Can severdi. Bitmek bilmez soru ve fikirleri de cabasýydý.
     Ahmet’in iþlerinin yoðunluðundan yaz sonuna dek tatile çýkamamýþtýk. Bu nedenle de çocuklarýn söylenmelerini engellemek için denize götürürdüm bol bol. Eren elindeki oltasýyla kayalarýn tepesine çýkýp balýk tutmayý çok severdi, ara sýra oltasýna takýlan minik balýklar sayesinde sevinçten olduðu yerde tepinip dururdu. Bazen de balýklar misinenin ucundaki yemlerini yer kaçar bu durumda da öfkeden köpürürdü. Aslýnda þansý açýk bir çocuktu, tuttuðu balýklar minicik görünse de bazen yarým kiloyu aþkýn balýk tutardý. Ethem’in de en büyük keyfi sudan hiç çýkmamaktý. Hatta son dakikalarý bile deðerlendirmekten geri kalmazdý. Koca göbeði, koca poposu bile balýk gibi dalýp çýkmasýna engel olmazdý. O kadar dikkatli olurdum ki, Eren’in kayadan aþaðý kaymasýndan, Ethem’in herhangi bir boðulma atlatacaðýndan yüreðim hoplardý. Bu arada beni yormayan sadece Can’dý. Kenarda taþlarla kendine oyun üretir, bazen de benim yardýmýmla suya girerdi. O yaz yüzmeye bile alýþtý diyebilirim. Yinede bensiz girmesine asla izin vermiyordum.
     “ Bugün çok geç kaldýk” diye söylendim. “ Babanýzýn gelme saati yaklaþtý.”
     “ Babam, bir þey demez ki!” dedi Can yarým yamalak kelimeleriyle.
     “ Doðru söylüyor, anne. Hem babam balýklarýmý görünce çok sevinecek” dedi Eren. Bu arada bir gözümde Ethem’in üzerindeydi. Aracýn bagajýný açarken “ hadi, Ethem. Çýk artýk!” diye seslendim ve Eren’e yönelerek, “ baban kýzmaz biliyorum. Ama aç geliyor, yemek yapmadýk. O zaman sen balýklarý temizlersin, bende diðer yemekleri hazýrlarým” dedim, aracýn bagajýný yerleþtirirken. Sert bir tavýrla da arkamý dönerek “ Ethem, hala su da mýsýn?” diyerek ona da seslenmeye devam ettim.
     Can yerinde hoplayarak “ bende masayý kurarým” dedi. Eren, “ tamam, anne. Biz yardým edeceðiz. Anlaþtýk mý?”
     “ Anlaþtýk. Hadi kardeþini sudan al gel.”
     Gerçekten de o akþam çocuklar görevlerini tam olarak yerine getirmiþlerdi. Kýsa bir süre içinde her þey hazýrdý. Ahmet bile bu çalýþkan aile karþýsýnda dilini yutmuþtu. Yemeðin ardýndan Ahmet, “ hafta sonu tatile çýkabiliriz” dedi. Bu söz üzerine bizim zýpýrlar alkýþlamaya, ýslýk çalmaya ve yerinde hoplamaya baþladý. Hele Can’ýn müziksiz ortamda kollarýný kaldýrýp horon oynamaya çalýþmasý tam bir komediydi.
     Zamanýmýz kýsýtlý olduðu için Ankara’ya ailemin yanýna gidemedik ve özürlerimizi telefonla bildirdik. Neyse ki annem ve babam bu tür þeylere alýnmazlardý. Onlarý üzen tek þey torunlarýný görememekti. Ama babam kýþ baþýnda kendilerinin gelebileceklerini söyleyince annemde mutlu olmuþtu.
     Tatil için her yaz olduðu gibi Antalya’ya gittik. Çocuklar buraya alýþmýþlardý ve de çok seviyorlardý. Özellikle çocuklar için yapýlan gösteriler ve oyunlar onlarý çok mutlu ediyordu. En azýndan çocuk gösterilerinde Ahmet’le bende baþ baþa kalabiliyorduk.
     Tatil dönüþünde hemen okul alýþveriþine koyulduk. Okullarýn açýlmasýna çok kýsa bir süre vardý. Bu süre öyle çabuk ve telaþeli geçti ki, bende nasýl geçtiðini anlamamýþtým. Okullarýn açýlmasýndan kýsa bir süre sonra da annemle babam geldi. Bir aya yakýn onlarla birlikte olmak çocuklarý da mutlu etmiþti. En azýndan okul dönüþleri savaþ halinde olmuyordu.
     Artýk her þey yoluna girdi, çocuklar okullarýna ve yeni arkadaþlarýn alýþtý derken bu yýlda Ethem’in sorunlarý baþladý. En büyük sorunu kilolarýydý ve bunu kafaya çok takýyordu, yapýlan þakalarý bile sorun haline getirmiþti. Bir gün okul dönüþünde “ ben niye sizler gibi zayýf deðilim” diye isyan etmiþti. “ Herkes bana ‘tombik Ethem, diyor’… Abim yolda yürürken ‘ koca kýçýný kaldýrýp hýzlý yürü’ diye baðýrýyor.” Anlaþýlan bu konuda oldukça dolup taþmýþtý ve gözleri belli belirsiz buðulanmýþtý.
     “ Çok yavaþsýn bu nedenle diyorum. Þiþko olduðun için dalga geçmiyorum. Beni sinirlendiriyorsun!..” diye sertçe tepki verdi, Eren.
     “Lütfen, çocuklar!... Eren, sende kardeþini üzecek kelimeler kullanma.” Ethem’in yanýna yaklaþýp saçlarýndan okþadým. Eren “ ama anne! Ben bir þey demiyorum ki!” dedi. Ethem’in belli belirsiz gözyaþlarý yanaklarýndan süzülüyordu. “ Tamam, Eren” diye önce onu sakinleþtirdim. Sonra da, “ Ooo, bebeðim! Böyle þeyleri dert etme. Herkesin yapýsý farklýdýr. Sen doðduðundan beridir bu yapýya sahipsin. Ýnan ki yaþýn büyüdükçe her þey normale girecek.” Sözlerimle teselli vermeye çalýþtým.
     Ethem olduðu yerde doðrulup hafiften burnunu çekti “ Sen zayýfsýn. Babam da zayýf. Evde tek þiþman benim.”
     “ Sende babaannene benziyorsun.”
     “ Neden tek ben benzedim sanki?”
     “ Sana gýcýklýk olsun diye” dedi Eren.
     “ Eren, lütfen!”
     “ Tamam, anne. Özür dilerim. Ama saçmalýyor.”
     Bu koyu akþam Ahmet’le uzun uzun konuþtuk. Ahmet diðer gün Eren’i karþýsýna alýp kardeþine karþý yapýcý olmasý gerektiði için uyarýlarda bulundu. Sonra da Ethem’le onun anlayacaðý dilden konuþma yaptý ve sonunda Ethem bu takýntýsýný yavaþ yavaþ yok etmeye baþladý. Ben galiba çocuklarýn sorunlarý karþýsýnda biraz daha panik davranýyordum. Ahmet ise kýsa süre içinde sorunlarý halledebiliyor, üzerinde durulamasý gereken basit konular olduðunu söylüyordu. Çocuklar büyüdükçe sorunlarý da her geçen gün bir kat daha artýyordu aslýnda ve bunu her geçen gün daha iyi anlýyordum.
En büyük zevkim fotoðraf çekmeye bile çoðu zaman fýrsat bulamýyordum. Kar yaðmaya baþladýðýnda her yer beyaz örtüye bürünmüþ, ormanlar gelinlik giymiþ peri kýzý gibi bakýyordu yukarýdan aþaðýya. Karþýmdaki deniz ise köpüklü dalgalarýyla karþýlýk veriyordu süzülerek inen kar taneciklerine. Doða müthiþti ve izlenmeye deðerdi. Ama bu müthiþ manzarayý deðerlendirme fýrsatý bulmakta zorlanýyordum, tek boþ zamaným çocuklarýn okul saatleriydi ama bu kez de Can’ýn derdi bitmezdi. Tam odama çekilir, fotoðraflarýmla ilgilenmeye baþlardým, Can aþaðýdan “ Anne!” diye, çýðýrýrdý resmen. Ya karný acýkýr, ya da dýþarýda kartopu oynama aþký tutardý. Neyseki hafta sonlarý vardý ve hepsini Ahmet’e devreder kendime zaman ayýrýrdým. Bazen sinemaya bazen de alýþveriþe giderlerdi. Döndüklerinde o kadar çok þey anlatýrlardý ki, yaþadýklarý her aný bende yaþamaya baþlardým. Sadece maça gidecekleri zaman onlara katýlýrdým. Bir defa maça gitmeyelim desek ortalýk yýkýlýrdý. Aslýnda çocuklarý alýþtýran bizdik, bundan sonrada onlarýn alýþkanlýklarýna gem vuramazdýk. Bu nedenle onlara asla kýzmýyor, onlarýn maç izleme zevkine engel olmamak için planlarýmýzý maç günlerine göre yapýyorduk.
     O kýþ çocuklar yeni yeni arkadaþ edinmiþlerdi ve bu sayede geçmiþ evle olan baðlarý da silinmeye baþlamýþtý. Onlarý mutlu ve cývýl cývýl görmek Ahmet’le en büyük sevincimizdi. Evlendiðimiz günden beridir yýllarýn nasýl akýpta geçtiðini anlamamýþtýk bile. Her þey hayatýmýzda tozpembeydi ve her gün birbirimize daha da fazla kenetleniyorduk.
     Can’la, Ehem’in doðum günü nisan aynýn ikinci haftasýndaydý. Ýkisinin ayný hafta olmasý nedeniyle doðum günü kutlamalarýný ortak yapardýk. Ethem her ne kadar bundan memnun olmasa da ikna etmemiz zor olmazdý. Can altý, Ethem dokuz yaþýna giriyordu. Onlarýn büyüdüðünü görmek ve her yaþýn getirdiði sorumluluðu üstlenmek zorluðun yanýnda ayrý bir zevkti. Doðum günü partisi her ikisinin de beðeneceði þekilde düzenlenmiþti. Ahmet onlar için özel gösteri guruplarý ayarlamýþtý. Tüm arkadaþlarý da yanlarýnda olunca hiç birinin keyfine diyecek yoktu.
     Eren’in on ikinci yaþ günü ise daha farlý þekilde düzenlenmiþti. Eren büyümenin verdiði olgunluðu yaþamak istercesine sadece müzikli bir parti istemiþti. Saatlerce dans edip horon teperek eðlenmiþlerdi. Çocuklarýn partisinde yaptýðýmýz tek þey bir köþeye çekilip onlarý izlemek, kameraya alýp, fotoðraf karelerini doldurmaktý. Apayrý duygulardý aslýnda yaþadýklarýmýz, gurur duymak ve övünmekti… Vazgeçilmez birer parçamýzdý. Evliliðimizin bize sunduðu en deðerli mücevherlerdi aslýnda onlar…
     Okullar kapandýðýnda annem ýsrarla Ankara’ya gitmemizi istiyordu. Ahmet’te bu teklifi ret edip onlarý kýrmak istemediðinden iþlerini bir düzene sokup haziran ortalarýnda Ankara’ya gittik. Ýlk defa Ankara’ya gitmek istememiþtim. Tarifini yapamadýðým bir burukluk vardý içimde ama anlam veremiyor kendi kendime yaþadýðým kuruntulardan biri olarak görüyordum ve bu içimdeki anlamsýz duygularý Ahmet’e açýp onu da huzursuz etmek istemediðimden kendimde saklamayý daha uygun görmüþtüm. Bütün tatil boyunca çocuklar için her þey yolundaydý, geri dönüþ zamaný geldiðinde bile çok isteksizlerdi. Onlarýn dönmek istememesi ve buna karþýlýk isyanlarý bitmiyordu. Ayrýlýrken de buruk bir ayrýlýk yaþamýþlardý. Ben ise geldiðimiz günden itibaren bu burukluðu hiç atamamýþtým aslýnda.
     Yolculuða koyulduðumuz birkaç saat içinde çocuklardan çýt çýkmamýþtý. Öðle saatleri gibi açýlmaya baþlamýþlardý. Ýçimden onlarý býraksa mýydýk diye geçirip duruyordum ama onlarýn varlýðýný yanýmda hissetmediðim zamanda ben huzursuz oluyordum. Okulda geçirdikleri saatler içinde bile gözlerim yollarda kalýrdý. Böyle kilometrelerce uzak olabilecek bir ayrýlýða hiç katlanamazdým. O yolculuk, o lanet olasý gün… Her þey buruk baþlamýþtý zaten. Belki de küçük meleklerimin içine doðmuþtu. Can, benim minik meleðim, aðabeylerinin ortasýnda ellerini göðsüne kavuþturup “ hemen de geri dönüyoruz” diye mýrýldanýyordu. Eren baþýný cama dayamýþ “ hep sizin karalarýnýz önemli” diye þikâyet ediyor, Ethem de abisini destekliyordu. Ahmet çocuklarýn mýrýldanmasýna sinsi bir gülücük atmýþ, bana da göz kýrpmýþtý. Sonrada sesini yükseltip “ söz, sizi iki hafta sonra en sevdiðiniz yere tatile götüreceðim” demiþti. Ýþte bu söz dingin ortamý coþkun ýrmaklar gibi coþturmuþtu.
     Tam her þey yoluna girmiþ çocuklar sabahki burukluklarýný atmýþlardý ki iþte o felaket yakamýza yapýþmýþtý. Samsun’un giriþine yakýn dönemeçli yolda apansýzýn karþýmýza çýkan kamyon her þeyi silip süpürmüþtü. Kulaklarýmda kalan son çýðlýklar; “ anneee!.. Anneee!” kelimeleri olmuþtu. Hayatýmýn tek aþký yaný baþýmda kanlar içinde direksiyona yapýþmýþ vaziyette oturuyor, minik meleklerimin sesi çýkmýyor, sýkýþtýðým yerde arkamý dönüp bakamýyordum. Tamamýyla sýkýþýp kalmýþtým olduðum yerde, boþta kalan sol kolumla Ahmet’i dürtüyordum ama karþýlýksýzdý. Kafasýndan akan kan tüm yüzünü kaplamýþtý. Çocuklarým için avazým çýktýðýnca baðýrýyordum ama kimseden karþýlýk alamýyordum. Sonra sesimi daha da arttýrdým ve daha daha derken gerisi hafýzamda karanlýk bir þekilde kaldý.
     Gözlerimi açtýðýmda bir hastane odasýnda yapayalnýzdým. Ne çocuklarým vardý yanýmda ne de Ahmet. Kimse bana yaþadýklarýmýn bir rüya olduðunu söylemiyordu. Kýsa bir süre sonra uyanýp kaldýðým yerden devam etmeyecektim. Hýçkýrýklarým nefesimi kesmiþ geride kalan nefesimle haykýrýyordum. “ Çocuklarým!… Bebeklerim!.. Ahmet!..Neredesiniz?.. Beni duyan yok mu?..”
     Sonunda tanýdýk yüzler çýktý karþýma. Kayýnpederim, kayýnvalidem, Ahmet’in amcaoðlu ve kendi annemle babam. Kötü þeyler oluyordu. Bu yüzler, bu ifadeler kötü bir þeyin habercisi olduðunu belli ediyordu. Kolumdaki seruma aldýrýþ bile etmeden çýrpýnmaya baþladým. Kalkmak için zorlansam da bacaklarýmdaki alçýlar buna engel oluyordu. “ Onlar, onlar nerede?.. Ahmet, Ahmet nerede?..” Kimse cevap vermemesine raðmen kayýnvalidem ve annemin hýçkýrýklarý odayý dolduruyordu. Ýsmet aðabeyimde annemleri sakinleþtirmeye çalýþýyordu. Neler olduðunu öðrenmekten baþka bir isteðim yoktu. Benim çýrpýnýþlarým sonunda feryada dönüþmüþtü. “ Nerede?.. Onlar nerede?.. Baba, anne cevap verin!…”
      Benim sesimi duyan hemþire telaþla odaya gelip bizimkilerin odadan çýkmasý için ricada bulundu. Ama hala kimse ne olduðunu söylemiyordu. Sanki herkesin dili tutulmuþ ya da saðýr olmuþtu. Kayýnpederim dýþýndakiler odadan ayrýldýðýndan kýsa bir süre sonra doktorda yanýma geldi. Doktor “ bazý þeyleri söylemek zordur, Derya Haným. Bu nedenle duyduklarýn sonrasýnda soðukkanlý olman gerekir.”
     “ Ne demek soðukkanlý?… Çocuklarým nerede? Onlara ne oldu?” Sesim artýk çýkmayacak kadar kýsýlmýþ fýsýltýya dönmüþtü. “ Söyleyin!.. Ne olur!..”
     O söz, o fýsýltý “ ne yazýk ki, aileni kaybettik” her þeyi alýp götürmüþtü benden.
     “ Hayýýýr!.. Olamaz!”
     Akýlsýz yattýðým aylarý hatýrlamýyorum bile. Dipsiz bir kuyunun içindeydim. Karanlýk, her þey karanlýktý artýk. Neden ben yaþýyordum, neden bende onlarla birlikte gitmemiþtim. O kadar çok neden diyeceðim soru vardý ki kafamýn içinde. Aylarca hastanede kalmýþtým. Bedenen düzelen saðlýðým nedeniyle taburcu edildiðimde ailem tarafýndan Ankara’ya götürüldüm. Sadece dalgalarýn üzerinde saða sola savrulan bir tekne gibiydim. Düþünemiyor, karar veremiyor ve konuþamýyordum. Tek yaptýðým nefes alýp vermekti ve buda benim çocuklarýmýn yanýna gitmemi engelliyordu.
     Ailem tepkisiz yaþantým nedeniyle bir psikiyatri doktoruna götürdü beni. Aldýðým ilaçlarda sadece uyutuyordu beni. Uyumak ve aðlamak sadýk dostlarým olmuþtu. Karanlýða gömülmüþtüm ve ara sýra çocuklarýmýn çýðlýklarýyla çýkýyordum bu karanlýktan. Ama çýkmakta yaramýyordu, çünkü hiçbiri yoktu artýk yaný baþýmda ve asla da olmayacaktý… Kocam tek aþkým yoktu, o da olmayacaktý… Ben niye vardým? Bu soru sessizliðe gömüldüðüm dipsiz kuyudaki bitmek bilmez sorularýmdý. Bedenimin var olup ruhumun gittiði sekiz ay boyunca duymuyor, görmüyor, düþünmüyor ve konuþmuyordum. Doktorumun bile tek yapmak istediði aðzýmdan bir kelime çýkmasýný saðlamaktý ama ben onun karþýsýnda dilsiz biriydim sadece. Tüm sorularýný cevapsýz býrakýyor, tek bir mimik hareketi dahi vermiyordum. Ne arkadaþlarým, ne de ailem konuþmamý saðlayabilmiþlerdi. Ben bile kendi sesimi unutmuþtum artýk. Konuþmak istediðim anlarda bile dilim tutuluyor, kelimeler boðazýmda düðümleniyordu. Kayýnvalidem ve kayýnpederimde sýk aralýklarla Ankara’ya ziyaretime geliyorlar, hatta beni evime götürmek istiyorlardý. Ama ne ailem ne de doktorum bunun iyi geleceðini düþünmüyor, tam tersi daha da kötü duruma geleceðime inanýyorlardý.
     Kendi düþüncelerim içinde boðulduðum bir gün apansýz bir þekilde karar vermiþtim Trabzon’a dönmeye. Sekiz ay sonunda aðzýmdan çýkan tek kelime olmuþtu “ evime gideceðim” sözü. Annem sevinçten gözyaþlarý dökerken, “ tamam, yavrum. Hemen gideriz” demiþti. Ýþte o günden sonra tekrar konuþma yeteneðimi kazanmýþtým. Ama sadece konuþuyordum artýk ben ben deðildim. Ben bile kim olduðumu ne yaptýðýmý veya ne yapmak istediðimi bilmiyordum. Hala da kim olduðumu düþünmekten vazgeçmiþ deðilim gerçi.
     On yýl dile kolay. Geride kalan koca on yýl beni de alýp götürmüþtü. Otuz beþ yaþýmýn baharýnda yapayalnýz kalmak her þeyimi alýp götürmüþtü benden. Yaþamamýn bir anlamý olmadýðýný kabul etsem de yaþamaktan baþka çarem yoktu. Her günüm, her saniyem onlarý anmakla geçti.
     Evime ilk döndüðüm gün gözyaþlarým kuruyana dek aðlamýþtým. Her þey býraktýðýmýz gibiydi. Her birinin eþyalarý sanki onlarý beklercesine duruyordu gözlerimin önünde. Bir hafta kimseyi dinlemeyip evimde kaldým. Çektiðim fotoðraflarý teker teker inceleyip her birini doya doya öperek kokladým. Bir zamanlar cývýl cývýl olan bu ev ölüm sessizliðine çoktan bürünmüþtü bile.
     Bir hafta sonunda bu þehirde onlar olmadan kalamayacaðýma karar verdim. Arkadaþlarýmýn ve akrabalarýmýn sözlerini dikkate bile almadan kayýnpederimi ikna edip evi sattým ve þimdiki tek katlý küçük bahçeli evime yani çok uzaklara Ýstanbul’un Þile ilçesinin sahil köylerinden birine taþýndým. Çevremdeki kimse beni anlamýyordu, tek amacým yalnýz kalmaktý ve sonunda da bu amacýma ulaþtým. Ýlk yýllarda arkadaþlarým sýk sýk yanýma gelir annem iki ayda bir uðrardý. Þimdi ise belki de yýlda bir görüþebiliyoruz. Yani her þey geçmiþimin derinliklerinde kaldý…
     Benim için hayat sadece nefes alýp vermekten ibaret. Uyuyorum, uyanýyorum gün içinde biraz Badi’yle ilgileniyorum. Yaz kýþ fark etmeden deniz kenarýna inip Badi’yle yürüyüþ yapýyoruz. Hele kýþ aylarýnda dalga sesleri içime ferahlýk kattýðý için defterimi alýp kýyýda bir kenara oturup yazý yazýyorum, ta ki, iliklerime kadar üþüyünceye dek. Yazdýðým hikâyelerim o kadar çok birikti ki onlarý okumak bile çoðu zamanýmý dolduruyor.
     Bir zamanlar en büyük tutkum olan fotoðraf çekme iþine son birkaç aydýr yine baþladým. Önceden fotoðraf çekmeyi býrak, bakmaya bile tahammül edemiyordum...Yine son yýllara kadar geçmiþ fotoðraflarýmý kutularýndan çýkartmamýþtým bile... Þimdi ise aile resimlerimi en baþ köþelere yerleþtirip tüm zamanýmý onlara bakarak ve konuþarak geçiriyorum…Badi bile baþ köþedeki mücevherlerime alýþtý, onlara yaklaþýp sessizce izlemeye bayýlýyor…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Gel Desem, Gelemezsin...
Ardýnda Kalanlar
Çýkmazlardayým
Acýmasýz Gece
Anýlardan Bir Gün


Ýlknur kimdir?

Kitap okumak ve yazmak en büyük sevincim ve mutluluðumdur. Yazmadan geçirdiðim herbir günü hayatýmda eksiklik olarak görüyorum. . .

Etkilendiði Yazarlar:
beni etkileyen yazarlarý saymak tabiki bu küçük satýr içinde yeterli deðildir. Önemli olan ruhunu yazýsýna katan yazarlar...


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýlknur, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.