..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Gerçeðin dili çok yalýn. -Euripides
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Özcan Çeltik




12 Eylül 2006
Son Yalnýzlýk  
Ertesi günün yerel gazetesinde sürmanþet, ulusal gazetelerin bazýlarýnda kýsacýk bir üçüncü sayfa haberi olmuþtu

Özcan Çeltik


Gün gelir hiç te ilginiz olmamasýna karþýn bir olayýn parçasý oluverirsiniz de kendiniz de þaþarsýnýz. Hatta bazen þaþýrmaya bile zamanýnýz kalmadan çýkar gidersiniz o olaydan, baþkalarý þaþar..


:BIAB:
Yalnýzlýðýn içini dýþýný sardýðý bir akþamüzeri tüm bedeninde anlatýmsýz bir halsizlik duyumsamasýna karþýn, bir anda kalktý masasýnýn baþýndan, çok dinginmiþçesine bir devinimle giyindi, odanýn dýþýna hýzla attý kendini, Loþ ve nem kokulu kýsa koridoru bir yere yetiþecekmiþçesine geçti, dört basamaklý merdiveni ikiþer atlayýp, dýþ kapýyý ayný aceleyle açtý, dýþ merdivenin baþýndaki sahanlýkta durdu. Demir kapý hareketlerin çabukluðuna inat bir yavaþlýkla, inleye zýrlaya kapanýrken, merdivenin alt basamaðýnda tek baþýna oturmakta olan beþ altý yaþlarýndaki çocuk ansýzýn beliren hareketlilikten ürkmüþ, yavaþça doðrulup uzaklaþmýþtý.

Zorla toparladýðý enerji konuk evinden uzaklaþýrken azalmýþtý bile. Yürümesi yavaþladý, kollarý omuzlarýna aðýr geldi, ellerini pantolonunun yan ceplerine soktu, düþündü; Kalabalýk yerlere gitmeliydi. Kalabalýk ve gürültülü ama yakýnlarda… Yaþadýðýný algýlatacak, içindeki daralmayý bir yana koyduracak bir yere…’’Otogar hem yakýn, hem kalabalýk’’dedi sesli sesli, o tarafa yöneldi. Arkasýna baktýðýnda çocuðun hala kendisini gözlediðini gördü, hiç te içinden gelmemesine karþýn gülümsedi, ayný yavaþlýkla kaldýrýmda ilerledi.

Evet, otogar kalabalýktý. Hem de her zamankinden kalabalýk. Daha önceleri hiç bu saatlerde gelmemiþti. Gece yolculuðu yapacak otobüsler bu sýralar kalkýyor olmalýydý. Yedi sekizi yolcularý binmemiþ olmasýna karþýn çalýþýyordu. Bir süre dikildi, peronu izledi; Havada yoðun bir ekzost kokusu vardý. Baþka ilden gelip diðer ile gidecek olan yolcular sigaralarýný daha bir hýrsla emiþlerinden, buradan gidecek olanlar üçerli beþerli uðurlamacýlarýnýn harýl gürül uyarýlarýndan bunalmýþlýkla asýlmýþ suratlarýndan, sevgililer ise daha ayrýlmadan özlemi yaþamaya baþlamýþçasýna, havanýn nemli sýcaðýna aldýrmaksýzýn sarmaþ dolaþ, hareket zamanýnýn gelmesini istemedikleri besbelli, saatlerine ‘’eyvah’’ dercesine bakýþlarýndan anlaþýlýyordu.
Tüm peronu bakýþlarýyla taradý, yolcularý gözlemleyebileceði ama hareketliliklerinin dýþýnda bir yer belirledi, gitti, otogarýn cam kaplý ön cephesinin oturtulduðu duvarýn mermer çýkýntýsýna iliþti. Þimdi tüm insanlarý izleyebiliyordu.

Aslýnda bu otogara haftada iki kez geliyordu. Yaþadýðý kentten bu komþu kente atanmýþ, haksýz atamaya karþý idare mahkemesinde dava açmýþ, atamanýn iptal edileceði umuduyla da evini taþýmamýþ, devletin otuz üç yýllýk mühendisiydi. Atandýðý idarenin küçücük, bakýmsýz konuk evinde kalýyor, her pazartesi geliyor, her cuma gidiyordu yaþadýðý kente. Aylardýr süren gidiþ geliþlerde bu otogarýn devamlý insanlarýný artýk ayýrt edebiliyordu. Þimdi onlarý izlemiyordu, belleðine yabancý olanlardaydý bakýþlarý ama çok sürmedi…
-Saat 19.00 da hareket edecek otobüslerin sayýn kaptan ve yolcularý! Hareket saatiniz gelmiþtir, yerlerinizi almanýz rica olunur!

Her otogar ya da mola yerinde olduðu gibi, kesinlikle anlaþýlamayacak kadar çabuk ve gürültülü olan bu anonsu yolcular doktor reçetesini okuyabilen eczacýlarýn inanýlmaz becerisiyle anlamýþlar, sigaralarýn son dumanlarý ateþ filtrelere ulaþana dek ciðerlere çekilmiþ, uðurlamacýlardan bunalanlar kaçarcasýna, özlemi yaþayacak olanlar sevdiklerinden koparcasýna ama yerleri kapýlacakmýþ gibi bir evecenlikle, itiþ kakýþ otobüslere binmiþlerdi. Binmiþlerdi ama ne muavinlerin acelesi vardý, ne de kaptanlarýn. Kaptanlar yýllarca sürecek bir savaþa gidecek ordunun baþýna gelmekte olan paþalarýn gurur ve kasýlmasýyla çýkmýþlardý yine içeriden, birer elleri ceplerinde, göbekleri bir karýþ ileride, pantolon kemerleri göbeklerinin ta altýndaydý. Tüm muavinler yirmili yaþlarýnda, çoðu sivilceli, zayýf, saçlarý günün modasýna uygun þekilde diken diken ve jöleden pýrýl pýrýl, bakýþlarý artistik…Otobüsün arkasýna çabuklukla ulaþmýþlar, o maðrur, heybetli, deneyimli kaptanlara’’Gel!...Sað yap gel!...’’diye emir verircesine baðýrýrlarken uðurlamacýlar arasýndaki yeni yetme kýzlara yan yan bakarak yoksulluk içinde yaþanmýþ çocukluklarýnýn içlerinde açtýðý yaralarý biraz daha iyileþtirmiþ gibiydiler. Ve sanki sözleþmiþçesine, hepsi ayný þekilde, otobüs duralayýp ileri hareket baþladýðýnda deðil de biraz daha hýzlandýktan sonra, tehlikeyi umurlamaksýzýn, açýk kapýdan kendilerini içeri atmýþlardý. Kaptanlýk ve muavinliðin özel bir eðitimi vardý sanki, hepsi orada tek tip yetiþmiþlerdi.

Aslýnda yine de gürültülüydü ama öncesine göre sessizleþivermiþti ortalýk.

Otogarýn kapalý bölümüne giriþ çýkýþlarýn yapýldýðý iki kapýnýn kenarlarýna yerleþik iki simitçi biribirlerinin tablasýný kontrol ediyordu yan gözlerle. Ýkisi de keyifsizdi, umduklarý satýþý yapamamýþlardý. Tablalarýn baþýndan ayrýldýlar. ‘’Taze simiiiiit !!!’’ sesleri de kesilmiþti ama elli yýldýr ayakkabý boyacýlýðý yaptýðýný, bunca zamandýr da kar kýþ demeden her sabah kentin ta diðer ucundan sýrtýnda sandýðýyla yayan yapýldak gelip akþamýnda da yürüyerek döndüðünü müþterilerinin tümüne anlatan o yetmiþ yaþlarýndaki adam hala ‘’Boyayalým abilerrr!!’’ diye elinde bir çift plastik terlikle geziniyor, yine her çaðrýsýnýn ardýndan uzun uzun öksürüyordu.
Otobüslerini yola çýkaran yazýhane çalýþanlarýnýn bir yükten daha kurtulmanýn keyfiyle þakalaþmalarý uzayýnca, þaklabanlýklarýndan rahatsýz olduðunu belli ederek kalktý, yine acelesiz karþý tarafa doðru yürüdü.

Tek sýra halinde yerleþik yirmi kadar dükkan vardý. Hemen hemen hepsi de ayný þeyleri satýyorlardý; Gül yaðý, gül suyu, gül kokulu sabun, sývý detejan, güllü krem, güllü þampuan, gül reçeli, gül kokulu lokum…Bu kent gülüyle tanýnýyordu ama çevresinde hiç gül tarlasý görünmüyordu. Gül tarýmýnýn zor yýllarýydý…Belediye yollarýn kenarlarýna gül fidanlarý dikerek simgesini yaþatmaya çalýþýyordu.

Her cuma günü biraz erken gelir, otobüsün kalkýþ saatine dek bu çay evinde otururdu; Erzurum Çay Evi… Erzurum’a bin kilometre uzaktaydý ama iþletmecisi memleket özlemiyle adlandýrmýþ olmalýydý. Otogarda en güzel çay oradaydý.

Yine çay evinin önündeki ayný masaya oturmuþ, yine etrafa karþý ilgisizmiþ gibi görünen zayýf, uzun boylu ocakçý taa uzaktan geliþini gördüðü için çayý bardaða koyuvermiþ, çýraðý beklemeden alýp gelmiþti. Az sonra boþu almaya gelirken ikinci çayý da getirecekti, yine sessizce çekip gidecekti ocaðýna. Buraya ikinci ya da üçüncü geliþinden beri bu hep böyle olmuþtu ve hiç konuþmamýþlardý bunca zamandýr. Zaten onu baþkasýyla konuþurken de görmemiþti ya…Bu kez çayý býrakýnca hemen dönüp gitmedi. Düzen bozulmuþ gibiydi. Bu saatte hiç gelmemiþti çünkü buraya. Baþýný kaldýrdý, yüzüne bakarken belli belirsiz gülümsedi.
- Çayýný içmek istedim bugün.
- …
Her zaman olduðu gibi konuþmadan çekip gitti içeri.

Bir sigara yaktý, etrafý izlemeye baþladý.

Sekiz masa vardý çay evinin önünde, her masaya bir su, bir kola, bir meyveli, bir sade gazoz þiþesi ayný biçimde konmuþtu. Þimdiye dek onlardan birisini açýp içen de görmemiþti ama uzaktan insanlarý çaðýran simge iþlevi görüyor olmalýydýlar ki her zaman oradaydýlar.

Kendisinden baþka dýþarýda oturan yoktu önce. Ýçerden sesler geliyordu. ‘’Kalabalýk içerisi. Yine saatçýler olmalý…’’ diye düþündü dimdik yürüyerek, oturacaðý yeri uzaktan belirlemiþcesine duralamasýz gelip, bir sandalyeyi gürültüyle çektikten sonra oturan kadýna öfkeyle bakmadan önce.
Ýri kýyýmdý. Oturduðu sandalye eziyet çekiyor gibi kadýnla birlikte dalgalanýyor, sanki daðýlýp yere serilivermek, kadýndan kurtulmak istiyordu. Yerleþebildi. Sonra parlak satenden yapýlmýþ, üzerinde doðu motifleri iþli çantasýný çapraz asýlý göðsünden saçlarýnýn düzenini bozarak çýkardý, masaya koyar koymaz içine daldýrdý sað elini, pahalý olduðu belli iki cep telefonunu bir seferde buldu, masaya atýverirken arkasýna dönüp kalýn, erkeksi sesiyle çay söyledi. Sigarasýný yakarken gelen çay bardaðý da elinde gürültü makinesine dönüþmüþtü…Aðýrlýðýna karþýn biçimli bedeni, abartýlý makyajý, dimdik, güvenli oturuþu kaba sabalýðýný gizleyemiyordu.
Dikkatini kadýndan ayýrmaya çalýþtý.

Servi aðacýnýn dibindeki çimlerin arasýnda birer avuçluk dört beþ parça açýklýk serçelerin debelenme yeriydi. Yine her birinde yumak gibi olmuþlar çýrpýna çýrpýna eþeleniyorlar, bir kýpýrtý ya da umulmadýk ses duyduklarýnda hep birlikte kaçýyorlar, ortalýðýn dinginleþmesinden sonra aðaçtan düþercesine gelip yer kapýyorlardý. Bazen didiþiveriyorlardý da.
Düþüncelerini her þeyden arýtýp tümüyle onlara yoðunlaþtýrmýþken otuz metre kadar ileride, otogarýn giriþindeki araç kapaný tabanca atýlýrmýþcasýna peþ peþe patladý, serçeler saçýlýrcasýna daðýldýlar, sarý renkli bir otobüs týslaya týslaya geçti, ilerdeki perona süzülürken kadýn telefonlardan birini aceleyle eline aldý, tek tuþa bastý, uzun saçlarýný yana savurarak açtýðý kulaðýna götürdü, ‘’ Geldi.’’ dedi. Bir yolcu bekliyordu demek ki. Ama kalkmadý. Hiç tasasý yokmuþçasýna telefonu býraktý, çay bardaðýný alýp gürültüyle yudumunu çekti. O anda da çayevinin içinden evecen adýmlarla altý adam kollarýna yatýrdýklarý küçücük tablalardaki onlarca kol saatini dökmemeye çalýþarak çýktý, otobüse doðru uzaklaþtý. Aradaki meydaný geçerken biribirlerinden uzaklaþmýþlardý da…
Onlarý izlemeye baþlamýþtý iþte yine; Hepsini ezberlemiþti. Hangisi hangi yöne gidecek, hangi yöne ilerleyip gelen geçene ‘’Saat verelim…’’diye yaklaþacak, ‘’istemem’’ yanýtýný alýnca ‘’canýn isterse..’’ anlamýnda hangi kaþý havaya kalkacak…

Altýsý da tertemiz giyimliydi. Derilerinin rengini koyulaþtýran sýk sakallarý her zaman traþlýydý. Esmer tenlerinden, biribiriyle birleþmiþ kalýn kaþlarý, derin göz çukurlarý ve kendi aralarýnda konuþtuklarý yabancý dilden yerli olmadýklarý anlaþýlýyordu. Onlarý gözlerken hep kafasý takýlýyordu; Altý tane aslan gibi delikanlý küçücük bir otogarda sabahtan akþama dek kac tane saat satardý ki? Hergün tümünü satsalar bile ne kalýrdý ellerinde kar adýna? Bu özenli giysiler, içilen yabancý sigaralar, çaylar nasýl karþýlanýrdý? Altý genç adam…Ellerindeki tablalarda neredeyse ayný tip saatler ve daracýk alanda peþ peþeler…

Saatçýlardan ikisi ülkenin taa öbür ucundan gelen otobüsün açýlan ön kapýsýna karþý dikilmiþler, yorgun olduklarý kendilerini basamaktan aþaðý býrakýveriþlerinden belli olan yolculara saat gösterme ya da satma deviniminde olmaksýzýn bekliyorlardý. Yine esmer, kuru yüzlü, genç bir adam indi otobüsten, gerindi, etrafýna öylesine bakýndý, hiçbir amacý yokmuþcasýna yürüdü, iki saatçýnýn da tablasýna bakýp, alacaklý gibi karýþtýrýrken diðer elindeki gazeteyi saatçýnýn birisinin boþtaki eline tutuþturdu. Hiçbir olaðanüstülük yoktu. hiç kimsenin dikkatini çekmemiþti. O da önemsememiþti aslýnda; Yolda okuduðu gazete artýk iþine yaramazdý, saatçý istemiþ olabilirdi okumak için, vermiþti…Kalýndý ama çok gazete olabilirdi iç içe…

Dumaný burkularak yükselen dolu çay bardaðýný masaya yavaþça býrakan ocakçýnýn koluna dokundu, sordu,
- Altý tane adam daracýk alanda saat satmaya çalýþýyor. Kazanýyorlar mýdýr sence? Baþka yere de gitmiyorlar. Hep buradalar…
- Satýyorlar bazen. Bilmem ki…
Aralarýndaki ilk karþýlýklý konuþmaydý bu.
Yan masada oturan kadýn diðer telefonu aldý eline, ayný þekilde saçýný savurdu, tek tuþuna bastýktan sonra kulaðýna götürdü ‘’ Piçi bana gönder! ‘’ dedi. Duymuþ, bir þey anlamamýþtý. Merak ta etmedi. Ocakçýyla konuþurken de kýsacýk bir süreliðine göz göze gelmiþlerdi, þimdi de ama ikisinin bakýþlarýnda da hiçbir anlam yoktu. Her þey sýradandý…

Yine serçelerin çýrpýnýþlarýna daldý…

Hava kararýyordu kalktýðýnda. Düþünmeksizin kalabalýðý gözlemek, serçelerin bitmez tükenmez kýpýrdanýþlarýndaki enerjiyi algýlamak ona iyi gelmiþ olmalýydý ki, yürüyüþünde geliþindeki miskinliðin kalmadýðýný ayýrt edebildi, gülümsedi…

Otogardan ayrýlýp konukevine giden kaldýrýma ulaþtýðýnda oradayken rahatsýz olmadýðý uðultudan aslýnda yorulmuþ olduðunu anladý.

Kavþaktan elli metre kadar ötedeki otobüs duraðýnda ikisi erkek, üçü kýz, beþ öðrenci coþkuyla þakalaþýyorlardý. ‘’Banka oturup onlarý biraz dinlesem mi ki? ‘’ diye düþündü, duraladý ama vazgeçti…
Duraðý otuz kýrk metre geçince bir baþka yan yol aðzý vardý. Araç gelmiyordu. Kara kuru, ondört onbeþ yaþýnda, sýska bir çocuk ýslýk çalarak ana yola çýkmak üzere yaklaþýyordu yalnýzca…Ýlerledi,çocuðun hizasýný geçti, adýmýný kaldýrýmdan yola doðru tam atmýþtý ki arkasýnda, sol kürek kemiðinin altýnda bir yanma duyumsadý.Ýçine doðru hýzla ilerleyen bir sýcaklýk… Sarsýldý, bacaklarýndan güç çekildi, dizleri büküldü, öylece yere kapaklandý…Hiçbir düþünce kalmamýþtý kafasýnda. Ne olduðunu da anlamamýþtý aslýnda…Gözleri kapanýrken duraktaki genç kýzlardan birisinin ‘’Aaa! Adam düþtü ! ‘’ diye baðýran sesini belli belirsiz duyabildi…

Hava kararmýþtý. O kadýn hala Erzurum Çay Evi’ndeydi. Telefonu titreþince saçýný yine savurarak aldý kulaðýna götürdü.
- Ana ! Piç iþi bitirdi.
- Ödüllendirin, memlekete paketleyin.

Ertesi günün yerel gazetesinde sürmanþet, ulusal gazetelerin bazýlarýnda kýsacýk bir üçüncü sayfa haberi olmuþtu ‘’ Sürgündeki mühendisin sýr ölümü…’’

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Son yanlýzlýk
Gönderen: Yaþar AKSU / Artvin/Türkiye
29 Kasým 2006
Öykünüzü çok beðendim, biz okuyucularla paylaþtýðýnýz için çok teþekkür ederim.

:: gereksiz bir çok tasvir
Gönderen: banu daðgibi / Ýzmir/Türkiye
15 Eylül 2006
bence gereðinden çok tasvire yer verilmiþ.buda okurun merakýný bayað bi örseliyor.bu kadar sündürlmeseymiþ aslýnda gayet güzel bi kýsa öykü olabilirmiþ.

:: beðeni
Gönderen: su deniz / Antalya/Türkiye
13 Eylül 2006
Öykünüzü çok beðendim. bir internet sitesinde yayýmladýðýnýz için tebrik ederim. Öykünüzü biz okurlarýnýzla paylaþtýðýnýz için de teþekkür ederim.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn beklenmedik kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Hiç Kimseyle Konuþmayan Adam
Son Gülümseme
Bir Lira Kýrkbeþ Kuruþluk Aþk
'' Zatenyoktu '' Laþtýrýlan Adam

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Öyle Bir Olayýn... [Deneme]
Artvin' de Yaþayan Artvinliler [Deneme]
Artvinliler Magandalaþmadan Kalmýþlar [Deneme]


Özcan Çeltik kimdir?

Orman Yük. Müh, ressam, öykü hayraný ve deneyicisiyim

Etkilendiði Yazarlar:
M.Þevket Esendal, Sait Faik...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Özcan Çeltik, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.