Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
Annem bana hep Hacer ablayı örnek gösterirdi. Başka çaresi yoktu ki hayata dair. Küçük bir köyde geçmişti çocukluğu o nasırlı ellerinde ki toprak kokusu hiç gitmemişti. Fakirlik için de aç açık geçirdiği çocukluk yıllarını hiç unutmamıştı. Belki başka çocuklar nenelerinin dedelerinin anlattığı masallarla büyüdüler ama biz annemin yokluk içinde geçen acı hikâyesini dinleyip ders alarak geçirdik çocukluğumuzu. Ağabeyim yaptığı marangozluk işinden kazandığı ile ancak altı kişinin karnını doyurabiliyordu. Benim kazanacağım para ile de kardeşlerimi okutacak hayatlarını kurtaracaktık. Üniversiteyi okuma mı da çok istiyordu annem, kendisi küçük bir köy de yetişmiş olmasına rağmen okumanın önemini hayatını kazanmak olduğunu, saygınlık olduğunu düşünüyordu. Hacer abla 25 yaşına gelmiş ve hala evlenmemişti. O yıllar da küçük bir kasaba da çoktan geçmişti evlenme yaşı, Annesi ile birlikte yaşıyorlardı, iki kardeşini okutmuş birini İzmir’e öğretmen, diğerini Ankara'ya subay yollamıştı. Ev işlerinden hiç başını alamaz ne zaman gitsem kolları sıyrılmış olurdu. Bir devlet dairesin de memurluk yapıyordu. Bilmem neden evlenmemişti ve hala neden evlenmiyordu. Artık bu yıl ticaret lisesi bankacılık bölümündeydim. Staj yapmaya başlamıştık, elimize de asgari ücretin %30'unu veriyorlardı. Son yıl olduğu için bir taraftan öss sınavlarına da hazırlanıyordum. 16 yaşın da ki bir çocuğa göre tek hedefim vardı. Yüksek öğrenimimi de tamamlayıp yöneticilik yapacaktım. Staj yerinde verilen parayı hafta sonları doğruca anneme götürüp o ellerinin damarları çıkmış incecik zayıf nasırlı parmaklarını okşardım usulca, sonra dudaklarıma götürür hem derin bir koku çekerdim içime hem de öperdim ya, o kokuyu hala burnumun direğini sızlatırken anıyorum. Ahır da ki ineklerimizi sağardı, hava kararmış iyice vızıldayan bir rüzgârla akşam saati damın o sıcacık ama ağır kokulu loş ortamından kışın ayazına uzatırdı başını elinde ağır süt bakracıyla. Hiç telaşsız san ki üşümezmişçesine; hayat kovalamadı onu şimdi bizi işten eve evden işe kovaladığı gibi ya neyse. Güneşin eğimli cılız ışıkları ısıtmıyordu artık. Havaların soğuğu başka memleketlere göre bizimkinin çok altın daydı, hatta bizim buralar için derlerdi ki kedi damdan dama atlarken havada donar kalır, çetin kış mevsimi baharlar geldiğin de bile gitmek istemez bir türlü buralardan. Sabahın soğuğu iliğime kadar dondurdu beni, ne vardı bu hırkayla gelecek! Kalabalık denmiyecek kadar az kişi toplanmış kapıların açılmasını bekliyorduk. Zayıf minyon yapılı, kumral saçlarını atkuyruğu yapmış, bahçenin bir kenarın dan dan bana bakan kız daha fazla dayanamayıp yanıma geldi. Kollarını kavuşturmuş titremekten iyice büzüşmüş dudakları tek bir çizgi halini almış konuşmak için yaklaştı yanıma, elini kaldırdı kolunu sıvazladı. " Sen de üşüyor musun benim kadar; hiç bu kadar soğuk olacağı aklıma gelmemişti." Ben de onun gibi kollarımı kavuşturup titrercesine sarsıldım ve ona güldüm. Bu onun çok hoşuna gitmişti. İsminin Gülten olduğunu söyledi. O da benim gibi Devlet Su İşlerinin sınavına girmek için müracaat etmişti anlaşılan. Ne yapsak boştu aslın da ama ümit küçük yerler de hayatın ismidir, hele biz yaşlar da olunca. Sınava sadece 15 kişi girdi ve yalnızca bir kişi işe alındı. Alınan kişinin kazanacağı da zaten belliydi. Anlarsınız ya formalite icabı birileri sınava girer ve siz de orda figüransınızdır. Sınav çıkışı hiç bir şeyden habersiz bir birimizin telefon numaralarını aldık. Aradan çok fazla zaman geçmemişti bir gün Gülten beni aradı. Sınavı ikimizin de kazanamadığını haber veriyordu. " Ama dedi. " İstersen SSK anın da bir sınavı var. " Ben teknik eleman alacakları için girmeyi düşünmüyorum." Gene de sana haber vereyim dedim". Önceden yaşanacakları bilemiyor insan keşke girmeseydim, keşke kazanmasaydım o sınavı diyeceğimi nerden bilebilirdim 18 yıl sonra... Kapıya asılı listelerde hızla parmağımı gezdiriyordum. Sonuçların ev adreslerine postalanmasını beklemeye sabredememiştim. O günkü sevincimi anlatmam mümkün değildi. 300 kişinin girdiği sınavda ilk üçte idim. İşe girip çalışa bilmem için mahkeme kararı ile yaşımı büyüttük. Artık memurluğa hak kazanmıştım teknik eleman olmak yerine direk dairede işe başladım. Şimdi daha bir sıkı sarılıyordum üniversite hayallerime, daha çok çalışıp yükselmeli daha fazla maaş almalıydım. Yaşam demek buydu çünkü paran kadar insandın... Devam Edecek Feride Özdemir
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © feride özdemir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |