..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Ö. K.




1 Ağustos 2007
Lan Gelsene İşte  
Uğur Önder ve Mahalle

Ö. K.


Uğur, Önder, Önder'in pantolonu, mağara ve köpek arasında geçen bir öykücük...


:AGHA:
- Lan gelsene işte seni bekliyorum, dedi Uğur.

Sesi yeni çatallanmaya başlamıştı ve cümlenin ortasında sesi gene kalınlığını yitirip alışıldık çocuk sesine döndü. Ailesinin son çocuğuydu ve diğer dört çocuk pek uğur getirmemiş olacak ki fırıncı olan babası ona Uğur ismini koymaya karar vermişti. Fakat gene de aileye pek uğur getirdiği söylenemez. Doğumundan yalnızca bir yıl sonra babası fırını kapatmak zorunda kaldı (Mahallede anlatıldığına göre aslında fırın belediyece kapatılmış zira fareler her gün çılgın eğlenceler düzenlemekteymiş ekmeklerin arasında. Kapatılınca da sadece Uğur’un ailesi ve fareler üzülmüş bu duruma). Babası, bir sene sonra da trafik kazasında öldü. Uğur daha iki yaşındaydı babası öldüğünde ve şimdi ne zaman laf açılsa ölen çoğu insan için olduğu gibi Uğur da babasını anlatırken abartır, olmayan veya olmayacak özellikler hatta efsaneler eklerdi.

Şimdi mağaranın başında bir ağacı tutarken seslendiği ise ondan üç yaş küçük Önder’di. Ailesinin neredeyse tümü öğretmen bu çocuk, mahalleli diğer çocuklardan farklı olarak çıt kırıldım ve biraz korkak bir çocuktu. Çoğu arkadaşı ona bu nedenle muhallebi çocuğu derdi ve her ne kadar muhallebiyi çok sevse de bu lafın barındırdığı alayı anladığından içerlerdi ama elinden pek de bir şey gelmezdi. Önder ismi de diğer ukala isimler gibi anne babanın çocuklarında görmek istedikleri temel özelliği belirten bir isimdi. Babası bu isimde ısrar etmişti. Evliliği boyunca ilke defa bir konuda böylesine diretince karısına ve karısının ailesine kabul ettirebilmişti. Etrafta ufacık ama Zeki, Mert, Önder, Yavuz gibi koca koca isimleri olan ve donları sürekli kıçlarından düşen yüzlerce çocuk komedi filminden bir sahne gibiydi. Önder her zamanki korkaklığıyla apartmana çıkan merdivenin altına sinmiş Uğur’u gözlüyordu.

-     Eeeh, gelmiyosan gelme be! Ben gidiyorum.

Uğur ağacı bırakıp yan yan biraz kayarak biraz koşarak mağaraya girdi. Bunu görünce, Önder de saklandığı yerden çıkıp mağaraya doğru koştu ve girişe gelince Uğur’un pis pis baktığını gördü.

-     Lan niye saklanıyosun? Ulan muhallebi!! Şu ağaca tutunarak in, hadi çabuk.

Önder ağaca tutunup yavaşça aşağıya kaydı ve kayma işinin sonuna doğru hızını tam ayarlayamadığından Uğur’un omzuna çarpıp yere kıç üstü düştü.

-     Hay senin inmeni sikiyim!!

Toparlandığında Uğur oldukça dik patikadan aşağıya inmeye başlamıştı. Gene peşinden aynı şekilde inmeye çabalayarak düşe kalka ilerlemeye başladı. Mağaranın içindeki bu patikanın eskiden, çok eskiden burada yaşayan Rum papazlar tarafından yapıldığı söyleniyordu. Bu kadar dik olduğuna göre çok atletik olmaları gerekir diye düşündü Önder. Bir yandan da Uğur’un duymayacağı şekilde söyleniyordu, arada ufaktan küfrederek. Ama küfürleri bile ağzı doldurmayan cinsten, “pis”, “bok” gibi şeylerdi. Bir keresinde mahalleli üç beş arkadaşı toplanıp ona ders vermeleri gerektiğini söyleyip bir gün boyunca küfrettirmeye çalıştılar. İşe yaramadığını gördüklerinde dalgaya vurup fantastik küfürler icat etme yarışı başladı. Türlü sebzeler, otomobiller, uçaklar küfürlerde önemli yerler alıyordu. Hatta bir çocuğun tam 8 kelimelik din ve matematik öğretmenini de içeren küfrü hepsinin birden kahkahalara boğulmalarına neden oldu. Hatta içlerinden en ufağı belli etmese de hafiften altına kaçırdı.

Düşe kalka patikanın sonuna ulaştılar. İlerdeki ufak dereye kadar tütün tarlaları ve iki köy evi bulunuyordu. İnerken pek bir amaçları olmadığından Uğur biraz düşünüp dereye doğru gitmelerinin doğru olacağını söyledi. Derenin ilerisindeki yoldan ilerlenince beleş maden suyu içebilecekleri bir yer olduğunu da ekledi. Gerçi bu son kısım mahallelinin uydurmasıydı, zira şimdiye kadar böyle bir suyun varlığına şahit olmamışlardı. Tütün tarlasının içinde özensizce, fidelere de basarak yürümeye başladılar. Yürürken yerden çıtırdama, kırılma sesleri geliyordu. Böylece bu yılki tütün rekoltesinin üzerinde önemsiz de olsa bir etkileri olacaktı. İlk evi geçtiklerinde sollarında aniden sinirli olduğunu belli etmekten çekinmeyen bir köpek belirdi. Salyaları hiç durmamacasına çenesinin altından yere damlıyordu ve havlamaya başladığında bu salyalardan bir kısmını çocuklar yakından tanıma fırsatı buldu. İlk şaşkınlığın ardından Uğur aniden yere oturdu. Bu hamle Önder’i beklenmedik şekilde harekete geçirdi ve arkasına döndüğü gibi daha önce hiç koşmadığı kadar hızlı koşmaya başladı. Fakat bu hız köpek için yürüyüş hızı sayılabilirdi. Uğur, Önder’i ve peşindeki köpeği izlerken saniyeler içinde köpek dişlerini çocuğun pantolonuna geçirdi ve sanki bu kendi pantolonuymuş ve Önder ondan çalmış gibi sahiplenip çekiştirmeye başladı. “Cart-cırt” seslerinin yanında Önder’in ağlama sesi duyuluyordu fakat Uğur yerinden kıpırdayamadı. Çocuk aniden ağlamayı kesip pantolonunun düğmelerini çözünce köpeğin amacı böylece belli oldu. Pantolon ağzında tırıs tırıs evin bahçesine doğru seyirtmeye başladı. Önder annesinin diktiği donla kalakalmıştı. Donun sadece üst kısmına lastik olduğundan ve don da oldukça büyük olduğundan pipisi ve hayaları ortadaydı. Bu durumun da verdiği utançla tekrar ağlamaya başladı. Uğur oturduğu yerden kalkıp çocuğa doğru yürüdü, yürürken de,

-     Of lan ucuz kurtulduk, hay siktiğimin köpeği, dedi.

Önder’in yanına geldiğinde, onu teselli etmek için kolunu omzuna attı. Üzülme, dedi, ben gidip sahibini bulup alırım pantolonunu.

-     Gel geri dönelim, sikerim maden suyunu...

Birlikte kalktılar. Önder gözlerini sildi ve gerisin geri patikanın çıkışına doğru ilerlemeye başladılar. Tütün tarlasında yürürlerken, Uğur biraz önce yaşadıklarından oradaki tarla sahiplerini de sorumlu tuttuğundan bu sefer özellikle tütün fidelerinin üzerine basa basa yürüyor, atladığı bir fide olunca geri dönüp özellikle basıyordu. Gene atladığı bir fideye basarken yanında çocuğun pantolonunu fark etti. Eline alıp havaya kaldırdı:

-     Ulan şanslı ibne, bak pantolonun burda, dedi ve Önder’e doğru fırlattı.

Üzerine geçirince, köpeğin pantolonun peşinde değil ama bir bacağının dizden aşağısının peşinde olduğu anlaşıldı. Her tarafı salyayla ıslanmış pantolon salya yüzünden yer yer koyu lacivert olmuştu. Uğur, Önder, salyalı ve tek bacağı dizden itibaren olmayan pantolonu patikadan yukarı tırmanmaya başladılar tekrar. Bu sefer ağaç köklerine tutunarak ilerlemeleri daha kolay oldu. Tepeye ulaştıklarında Uğur “Ne maceraydı be!!” dedi, yapmacık olduğu çok belli bir şekilde. Mağaradan aşağıya inme fikri onundu ve şimdi belli ki bu fikrin pek akıllıca olmadığını anlamıştı.

Önder daha önce hiç hissetmediği biçimde küfretme isteği duydu. Sadece Uğur’a değil, mağaraya, köpeğe, tütün tarlasına, kılıbık babasına, herkese, her şeye. Ama küfretmedi. Onun yerine sessiz kalmayı yeğledi ve sağda oturdukları apartmanın merdivenlerine doğru yürürken arkasından Uğur seslendi.

- Ulan muhallebi, tekrar gideriz, o köpekle daha işim var benim.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Anlaştık
Genetik, Terlik ve Gökyüzü
Ne Yemek Yaptın?


Ö. K. kimdir?

. . .

Etkilendiği Yazarlar:
James Baldwin, A. Hamdi Tanpınar, Milan Kundera, Dostoyevski, Herman Melville, Salinger, Kafka, Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ö. K., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.