Düşmekten yükselme doğar. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Osmanlı ceddimizde müthiş bir “dayanışma ahlâkı” vardı... “kişisel menfaat” ikinci plânda, ahlâk ve maneviyat birinci plânda idi. Tabii, millî ruha dayanan devlet de son derece güçlüydü. Tarihî araştırmalarına dayandırarak bir devletin ancak “dört kuşak” yaşayabildiği sonucuna varan İbni Haldun, bu sürenin ötelerini geçmenin mümkün, ancak şartlara bağlı olduğunu belirtiyor.Osmanlılar; o şartları yerine getirdikleri için, altıyüz sene yaşayabilmiş nadir örneklerden biridir. “Ben kazandım, komşu dükkâna gidin” Fatih Sultan Mehmed, tebdil çıktığı bir sırada rasgele bir dükkâna giriyor. Birkaç şey satın alıyor. Sonra başka bazı şeyler istiyor, derken, dükkâncı: “Yeter Begüm (beyim)” diyerek itiraz ediyor tanımadığı müşterisine, “satın aldıklarınızdan kazandıklarımla bugünlük çoluk çocuğumun nafakasını çıkardım, diğer ihtiyaçlarınız için lütfen komşu dükkânlara gidin, onlar da çoluk çocuk bakıyor.” Sıradan bir bakkalın Fatih Sultan Mehmed’e söyledikleri, “Bu toplumda neden eskisi gibi Fatihler, Yavuz’lar yetişmiyor?” diye soranlara bir cevap olur kanısındayız. Bence asıl sorulması gereken soru şu: Şu halimizle, biz, sahiden “biz” miyiz? Birbirimize tahammülsüzlük hastalığı, içimize Batılılaşma sürecinde girdi. Geleneksel yapımızda, farklılıkları yüzünden insanları yadırgamak, yargılamak, horlamak, aşağılamak, ya da üzerlerine baskı kurmak yoktur. Hele inanca baskı anlayışı, tamamıyla Batılı bir anlayıştır. Özet olarak, hoşgörüsüzlük bir Batı hastalığıdır. Birlikte yaşamak bir san’attır: Bu san’atın en iyi san’atkârı da Osmanlı’dır! Beş yüz senelik Osmanlı hakimiyetinin yaşandığı bölgelerde dinleri, dilleri, kılık kıyafetleri ve mâbedleriyle birlikte varlıklarını hâlâ sürdüren gayrimüslimler, bunu Osmanlı’nın İslâm kaynaklı müsamahasına borçludurlar. İslâm’da “insan hayatın merkezi”dir. Hayat insan için var edilmiştir. Osmanlı Devleti’ni yönetenler, İslâm Dini’ni kuşkusuz “tek din” olarak görürlerdi. Bu anlamda başka “din” tanımazlardı. Ne var ki, insanın “tercih hakkı”na (iradesine) saygı gösterir, kendi inançlarını doğru yaşarken, diğer insanların inancına (dinine değil) karışmazlardı. Karışmak şöyle dursun, hattâ her insanın kendi inandığını yaşayabilmesini kolaylaştıracak düzenlemeler yaparlardı. Hoşgörüsüzlük bir Batı hastalığı NOT:Yazımın içideki bazı alıntılar (Tarihi sevdiren adam) Yavuz Bahadıroğlu''na aiittir.Bana tarihi ve osmanlıyı sevdiren yazar. Sevgiyle kalın
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gül , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |