Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin |
|
||||||||||
|
Uzun zaman olmuştu bir kâğıda yazı yazmayalı. Hele mektup, e-posta çıktı çıkalı klasik mektubu unutalı yıllar oldu. Hızlı bir değişim yaşanıyordu. Ancak değişimi yaşayanlar bunu ne ölçüde algılayabiliyordu? Edebiyat alanındaki gelişmeler salt ticari kaygılar üzerinden yürümeye başlayalıberi, yeni yayınevleri türemiş, internette yazanları avlamak için türlü yollar deniyorlardı. Ben de iki kitap yayımlatmış biri olarak, kitap yayımlatmayı düşünen genç yazar adaylarına bir uyarı mektubu yazmalıyım dedim. Doğrusu, forumda bir genç arkadaşın sızlanışını okuyunca bu dileğimi hızlandırmak istedim. Her şeyden önce, bu satırları, dosta yazılmış bir mektup gibi algılamanızı isterim. İşte kitabı basılmış o genç yazarın yazdıkları: ”Herkese merhaba, Sitenin en göz alıcı yerinde yanıp sönen "Kitap Yazan Herkese Fırsat... Kitabınızı gönderin yayınlayalım. 10 gün içinde kitabı yayınlanmış bir yazar olun." ibarelerinden gözlerimi alamıyorum. Kitap yazan biri için sanki bu yazı, bir mucizenin gerçekleşmesi gibi bir şey. Gerçekten de yayıncılığın yeni yüzü işte bu olmalı diyorsunuz. Ama benim ‘bu yeni yüzde’ sevmediğim bir nokta var. Benim de kitabım kasım ayında (…….) yayınlarından basıldı ve yayınlandı. Her şey söz verildiği gibi tıkır tıkır işledi. Kapak güzel oldu, editoryal hizmetler çok iyiydi, basım güzel oldu ve ortaya iyi bir kitap çıktı. Ama sanki her şey o noktada bitti. Yani parasını verdim ve kitabımı bastırdım, hepsi bu gibi bir şey oldu. Bunda ne yanlışlık var diyebilirsiniz. Bir yanlışlık yok, ama bir eksiklik var kanısındayım. Ben kitabımı yayınlayan yayınevinin bir yazarı olmuş olmak isterdim. Hani ‘aitlik’ kavramı vardır ya, (........) benim yayınevim, ben de onların bir yazarıyım gibi. Hayalimdeki yayınevi bir ticarethane mantığı gibi çalışan değil, yazarlarının yeni yazılarıyla da ilgilenen, aileye yeni katılan yazarları bir araya getiren, onlara gerçekten ‘İşte burası benim yayınevim, benim yayıncım, benim editörüm’ dedirten bir yayıneviydi. Ben kitabımı bastırırken her köşesi kitap kokan Cağaloğlu’nun en kıymetli yayınevlerinden birine, bir aileye dâhil oldum zannetmiştim. Editörlerime bundan sonra yazacağım her yazıda danışabileceğimi, en azından ‘ulaşabileceğimi’ düşünmüştüm. Ama sanki bir basımeviyle anlaştım, kitap basılınca da yollarımız ayrıldı gibi hissediyorum. Bir yayınevinin birçok yazarı vardır belki, ama yazar için tek bir yayınevi söz konusudur. Belki kitap yazmadan önce yayınevleriyle ilgili bir bilgim olmadığı için kafamda böyle bir hayal yaratmıştım. Belki hiç bir yayınevi artık bu şekilde çalışmıyordur. Belki de para verip bastırdığı için kişi gerçekten ‘Yazar’ olmuyor, bu durumda yazar-yayınevi ilişkisi de benim hayalimdeki gibi yürümüyordur. Her neyse, ya da ne değilse, böyle hissettim, paylaşmak istedim. Duyan olursa ne ala!” Oysa adı geçen yayınevi, bize yeni yetme yazar adaylarına peşinen uyarıyordu. Bakın falan falan ünlü yazarlar da bir zamanlar yapıtlarını kendi paralarıyla bastırmışlardı. Yani siz de onların geçtiği bu yoldan geçmek zorundasınız imajını anımsatıyordu. Çünkü bir matbaa, ki yakınımda sürekli ilişkide olduğum yerden bilirim, yazan insanlar onların önemli bir ekmek kapısıdır. Kapılarına geldiklerinde saygıda hiç kusur etmezler. Nasıl ikramda bulunacaklarını bilemezler. Bu işin doğası gereği böyledir. Yazar yoksa, yayınevi ne yapsın? Elbette sık sık hâl hatır soracaklar, e-posta yollayacaklar, gelin yazılarınızı basalım, dağıtalım diyecekler. Yoksa onca kişi nereden çıkaracak ekmek parasını, değil mi? Türkiye’deki yıllık kitap satışlarına bakıldığında ortada duran acı gerçek karşısında, hangi tanınmış yayınevi tek kurtuluşları yazmak olan genç yazar adaylarına kol kanat gerer ki? Kimse kolayca risk almak istemez. Hele kitap piyasasının duayeni sayılan yayınevleri şöyle dursun, bu işin kenarından kıyısından geçmemiş ama bugün yayınevi kurmuş kişiler dahi bu riske girmez. Öyle ya, adam kalkmış Güneydoğu Anadolu Bölgesinin toprağı bol, ağacı kıt bir yerinden gelmiş, Beyoğlu’nda ona kim akıl verdiyse; bir yayınevi açmış. Ki işi mutlaka kitaplarını yayımlatamayan birileri Çiçek Pasajında rakı ve balık eşliğinde tezgâhlamıştır, “Gel bir yayınevi kuralım Ağam”, deyip kurulmuştur yayınevi. Böylece işe önayak olanların kitapları da basılacaktır artık. Ne anlar Ağamız bu işten; sonuçta eli kalem tutan birisi, ki işin fikir babası o olabilir, çöreklenecek editörlük işine. Yayınevi patronluğuna soyunan Ağa da ancak akşam kasaya giren paraya bakacaktır. Kimin tanınmış yazar olduğu ya da tanıtılması gereken yazar olduğu onun için önemli değildir. Hele ki, bu atmosferde çömez yazar adayların kaprisini niye çeksin ki! “De get, işine be, Allasen, bir de senle mi uğraşacam”, der, kestirip atar. İstanbul bu, 15 milyona yaklaşan nüfusuyla dünya metropolü olan bu kentin acımasız yüzünde zorlu olaylar yaşanırken; Anadolu’nun henüz bozulmamış, çiçeği burnunda safiyane yazılar yazan, her gün sitede yazılarım ne kadar okunmuş, kimler yazılarımı kütüphanelerine almış diye sürekli sahne arkasını didik didik eden ve günün birinde tanınmış biri olma düşleriyle yanıp tutuşanlara saygılarımla duyurulur.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |