..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun)
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Başkaldırı > Bünyamin Bayansal




6 Ekim 2008
Kimsesizler Mezarlığından Notlar  
Bünyamin Bayansal
Kimsesizler mezarlığında dolaşıyorum, gece soğuk.


:BDII:
Kimsesizler mezarlığında dolaşıyorum, gece soğuk. Paçalarımdan kan damlıyor mezarları birbirinden ayıran küçük çimenliklere. Aslında saygı duyduğumdan değil ölülere, toprağın içeri gömülmesinden hoşlanmıyorum ve o yüzden basmıyorum mezarlara. Hem nesine saygı duymalıyım? Yarın benim de geleceğim yer burasıyken… Benim gibi, daha birkaç dakika önce at pisliğine basmış biri gelip dolaşmayacak mı mezarımın üzerinde sanki? Köpekler ayaklarını bile kaldırmaya tenezzül etmeden işemeyecek mi, ölü toprağımın üzerinde bitmiş yaban otlarına. Yo, hayır… Göstermelik saygıya hiç gerek yok. Daha demin bir kedinin kasap tarafından tekmelendiğini gördüm. Hangi yaşayan bir başkasına saygı duyuyor ki ben adı bile ölüm kayıtlarına geçmemiş birinin böcek dolu toprağına saygı duyayım.

Bu gece sis var burada. Mezarlığın sonundaki taşlıkları seçemiyorum. Aslına bakılırsa gözlerim eskisi kadar da iyi görmüyor. Kimi zaman burnumun ucundakini bile göremiyorum. Yine de sisi bahane etmek daha cazip şimdi. Zaten karanlıkta uzağı seçsem ne olur seçmesem ne olur. Bedenimde doğru dürüst çalışan neresi var ki gözlerimi dert edeyim. Koku bile alamıyorum uzun zamandır. Üzerime sinmiş olan yalnızlık ve sokak kokusu, çoktan köreltti koku algılarımı. Sorun şu ki artık kokuları tanıyamam da. Oysa bütün kokular bize doğuştan öğretilmişti değil mi? Karıştırmıyorduk taze ekmek kokusuyla tuzlu deniz kokusunu. Hoş nicedir taze ekmek kokusunu almadım, yâda sahile inmedim güneşli günlerde ama şimdi bu kokuları duyumsasam da tanıyabileceğimi sanmıyorum.

Gece ayaz yaptı yine. Üzerimdeki çaput da iyice eski. Uzaktan bakınca, özellikle geceleri keşişlere benziyorum. Şu sürekli yanımda taşıdığım buzdolabı kartonu olmasa, insanlar huzur yolunda olduğumu düşünecek. Fakat bu karton beni ele veriyor. Sokaktayım ve evim bu karton. Kimi zaman yatağım, kimi zaman çatım bu benim. Gerçi yağmurlardan sonra kaskatı kesildi. Bir de kenarları çok yıprandı artık. Yenisini bulsam bir dakika durmaz atarım diyemiyorum çünkü kaç zamandır beni koruyor.

Her neyse, bütün gün etrafta aylak aylak dolaşınca insan sarsaklaşıyor. Bazı anılarım canlanıyor gözümün önünde. Şimdi normalde mezarlığın ortasında, gecenin bu kör vaktinde oturup kendime anılarımı anlatacak değilim. Yine de konuşacak birini arıyor insan. İnsan dediğime de aldırmasam iyi olur. İnsaniyet kisvesi içinde değerlendirilecek bir tarafım yok. Çünkü artık insan gibi düşünmüyorum da sanırım. Daha ilkel olmadığı kesin, ama kime, neye hizmet ediyor bu düşünceler hiç bilmiyorum. Cahil biri sayılmam toplum düzeyinde ölçülürsem ancak toplum içinde bir nokta olmadığımda benim tahsilim geçersiz sayılıyor. Bir de okuma yazma öğrettiğim onca köpek, yâda logaritma anlattığım güvercinler durup düşünüyorlar mı derdimi? Hiç sanmıyorum. Esasında kimseye derdimi anlatmak derdinde olmadım. Öfkemi çıkardım sadece köpeklerden, güvercinlerden ve ödevini zamanında getirmeyen kedilerden. Çünkü sokak böyle bir yerdir. İnsanlar benden öfkesini çıkarır, ben börtü böcekten.

Mezarlığın ortasında, gece ayazı… Şiir gibi değil mi? Aslında düşünürsem kimsesizler mezarlığında dolaşmanın hiçbir mantıksal yanı yok. Hani belki yeni gömülmüş biri olsa, ama biliyorum ki bizde kefen diye bir teolojik adet var. En fazla kendime bir çarşaf edinirim, o da kimsesizleri kefene sarıyorlarsa…

Sorsam kendime, kimsenin bir şeyine ihtiyacım yok. Genel anlamda üzerime sinmiş bir aciziyyet var belki. Yine de bu insanların bir şeylerine ihtiyacım olduğu anlamına gelmez. Evet, hayat standartlarımı düşündüğümde ortaya çok iç açıcı bir manzara çıkmıyor. Durum böyleyken bile insanlardan bir beklentim yok. Geçenlerde ihtiyar bir teyze, - teyze derken, benden biraz büyük kadıncağız ama toplumca teyze addedilecek yaşta- bana eski bir battaniyesini vermek istedi. Ret ettim. Almadığım için ısrar etti. Bense kendisine küfrettim. Biliyorum ki onun derdi benim üşümem değil. Tamamen vicdanını rahatlatmaya çalışıyor. Kusura bakmasın, ben kimsenin vicdan söndürme maşası değilim.

Artık hızlı adımlar atamıyorum. Malum yaş… Bir de bunca yıldır soğuk, sıcak günü güne uymuyor bu şehrin. Kemiklerim fiziksel çözülmelerini çoktan tamamladı. Aksayan bacağımın düzeleceği günü beklemeyi de bıraktım. Hazır gözlerim de etrafı seçemezken kör topal yaşamanın tadını çıkarıyorum.

Şimdi düşünüyorum da uzunca bir süredir ölülerle haşır neşirim. Morgda çalışırdım gençliğimde. Yani kafayı kırmadan evvel… Mahallemdeki bakkal, kasap erzak istiflerken, ben iş yerinde ceset istifi yapardım. O zamanlar dolaplarda bir acayipti. Bir göze üç dört ceset koyardık. Balık konservesi gibiydi morg. Gece nöbetlerinde küçük bir pikap getirmişti diğer vardiyadaki arkadaş. Kırk beşlik çalardım sabaha kadar. O zamanın moda şarkıları da bir başkaydı. Şimdi bazen mırıldanıyorum ya, o soğuğu hissediyorum. Elbette böyle bir gecede o şarkıları mırıldanarak iliğimi donduracak değilim. Zaten yalan da söyledim. Morgda falan çalışmadım hiç. Gerçi her zaman çok istedim ama bu birazda korkularımla ilgili sanırım. Gecenin tam ortasında, kimsesizler mezarlığında olunca insan, ölülere ne kadar alışıyor. Hem toprağın altında, hem toprağın üstünde…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın başkaldırı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kimsesiz Bir Köpeğin Aşk Hikayesi

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aklın Uçurumlarında Seksek
Cinnet Temayülleri yada Kapalı Oda Nöbetleri
Kadavra Hasb-i Halleri
Özgürlüğe Kaçış
Karanlık Şehir

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Son Risale [Şiir]
Esfel-i Sâfilinde Zahirperest Bir Ben... [Şiir]
Tin Demlerinde Aşk [Şiir]
Sadece Üç Nokta... [Şiir]
Mavi Gözlü Şehir Kar'la Sevişiyor [Şiir]
Sizin Ahlak Dediğiniz Şey… [Şiir]
ve Evren Derin Bir Hayale Daldı... [Şiir]
Paranoya [Şiir]
Bir Kalp Hikayesi... [Şiir]
Alaturka [Şiir]


Bünyamin Bayansal kimdir?

Yazarak Bulmaya çalıştığım bir tarz ; Gerçek

Etkilendiği Yazarlar:
Cemil Meriç, Kafka, Oscar Wilde, Edgar Allen Poe,


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Bünyamin Bayansal, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.