Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna |
|
||||||||||
|
"Biranız tazelensin mi?..." Teklifi sunan garsona, "Bu soruyu bu akşam bir kez daha duymak istemiyorum," dedi Ber. "Boş gördükçe yenile! Tabağa biraz da çerez ekle..." "Derhal, Efendim!" Görünümü salaş olmasına karşın servis ve müşteriye olan saygı yönünden yıldızlı pekiyi alabilecek bu birahaneye arada takılmayı sevi-yordu. Bazı akşamlar evde kalmak, Tut-Bırakma KursEvinde kalmak gibi geliyordu kendisine... Yalnızlık, hiçlik, boşluk, geçmişteki hatalar, gele-cek endişesi ve gözyaşları akıtma anına kadar varan ve kaynağını tespit edemediği duygusal yoğunlukların etkisi altına giriyordu. Geçmişten kalan az sayıda ki arkadaşlarına olan özlem ve daha bir çok içsel saldırılar kendisini bitiriyordu. Artsa’yı, bir daha görmemek üzere kaybetmişti. Yeğeni Mus, zorunlu askerlik görevindeyken İllegal ABCD örgütü militanlarıyla kurulan sıcak temasta öldürülmüştü. Tar, ise Ad Kenti kırsalında dış güvenlik güçlerince ele geçirilmiş ve şimdi 'İllegal-ABCD örgütü üyesi olma, yasa dışı silahlı mücadelede bulunma' suçundan yargılanıyordu. Ad Kenti Tut-Bırakma KursEvin'de tutukluydu. Arada ziyaretine gidiyordu. Yargı duruşmalarında avukatlığını da üstlenmek istemişse de örgütlerinin özel avukatları olduğunu, avukat seçme inisiyatifinin kendi elinde olmadığını belirterek kabul etmemişti, Tar. Solkol, bilgisayar ve cep telefonları mağaza zincirini dörtlemiş, işlerinin yoğunluğundan çok az görüşür olmuşlardı. Akrabalarıyla, akrabalıktan kaynaklanan zorunlu seyrek ilişkiler standardını aşmamıştı. Markız, Solkol'un mağazalarından birinde satış temsilcisi olarak çalışmaya başlamıştı ve son zamanlarda neredeyse kendisiyle görüşme-mek için sudan bahaneler uyduruyordu. Seyrek günlerde yaşadıkları cinsel birleşme dışında ondan kaynaklanan nedeni belirsiz bir soğukluk başla-mıştı. Med'le iletişimsel bağı devam etmesine karşın, yüz yüze ilk ve son kez görüşmüşlerdi. Aksi yönde ısrar etmemeye söz vermişti. Sözünü tutmaması onun yanıtını değiştirmeyecekti. Ber, dost ve arkadaş bulmakta küçüklüğünden beri çok zorlanırdı... Bazen kendisini gereği gibi karşısındakine ifade edemez, bazen de işine gelmediğinden öyle davranır, bazen de yorum ve düşünceleri, standart altı veya üstü olması nedeniyle garipsenirdi. Kendisini algılayanlar, bulun-duğu grup ortamlarında birkaç kişiyi geçmezdi. Arkadaş kazanmak, bir sanatçının ürün ortaya koyması kadar zor gelirdi kendisine... Bu yapıyı birkaç kez bozmuştu. Bu şekilde kurduğu arkadaşlıklar devam etmemişti. Sağlam temeller üzerine oturmayan dostlukklar çabuk bitmişti. Kalabalığı ve gürültüyü genelde sevmezdi. Bazı günler ise sevme-diği kalabalığa ve gürültüye aşırı açlık hissederdi. Bu da bir gereksinim galiba, diye düşündü. Birahanede bulunan insanların seslerinden oluşan uğultu ile buna eklenen az önce açılmış televizyonun akşam haberleri sunucusunun çıkar-dığı bağlantısız bir gürültü kaosu oluşmuştu. Ağzına kadar doluydu. Duygularını, düşüncelerini, gözlemlerini anlatabileceği birilerine ölesiye ihtiyacı vardı. Masasına bira gönderip, sonra muhabbet için masasına oturan şahısla karşılıklı bir şeyler paylaşmak istediyse de ayrı dünyaların insanları olduklarını beş-on daki-kalık konuşmalarıyla her ikisi de farkına varmakta gecikmemişlerdi. Bira ikramı dışında ikinci kez centilmenlik gösteriminde bulunan şahıs; masa-dan izin isteyerek kalkmasıyla rahat bir nefes almıştı Ber... Canını sıkan nedenlerden en büyüğü de düştüğü bireysel ekonomik krizdi. Özelde ‘MilMalDen-Ydom’ isimli bir holding ile bazı şirketlerin devlete ait iki bankadan aldıkları usulsüz kredileri geri ödemeyip, hileli iflasla iç etmesi nedeniyle oluşan bir ekonomik kriz nedeniyle ortam yeniden sarsılmıştı... Kriz, yurttaşı ve özelde Ber'i çok kötü vurmuştu. Az sayıda kalan müşterilerinden durumu iyi olanların avukatlık komisyonu ödemelerinde tembel davranmaları, borçluların mallarını haciz edip kaldırmasına rağmen ödeme güçlüğü çekmeleri nedeniyle ödeyememeleri, satılan mallardan elde edilen gelirin ise giderleri ve devlete ödenen harçla-rı ancak karşılaması... Ve daha bir çok nedenlerden vergi, sigorta ve diğer büro giderleri ile özel zorunlu giderlerini karşılamada güçlük çekmeye başlamıştı. Telefon, elektrik, su faturalarını, bina aidatlarını, sekreter aylık ücretini, devlete olan aylık vergi ve sigorta borçlarını ödemek için son aylarda banka kredi kartlarıyla nakit para çekmek zorunda kalmıştı. TefeciBank'ın bu ay ki ekstresin de geçen asgari ödeme limitini, başka bir bankaya ait kredi kartını kullanarak çekmiş olduğu nakitle ödemişti. Faizli parayı, faizli parayla ödemeye çalışmaktı bu. Umut; fakirin azığıydı. Geleceğe umutla bakıyordu. Birahanedeki uğultunun bir anda kesilmesi, televizyon sesinin üste çıkması Ber’in dikkatini çekti. Tüm gözler ve kulaklar televizyondaydı... Ulusal televizyon kanallarından birinde sunucunun sunduğu haber ilgi çekmişti. Televizyon; bazı sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, partilerin katılımıyla oluşan büyük bir protesto yürüyüşünü gösteriyordu. Topluluk da bulunanlar ellerinde taşıdıkları afiş ve yazılara uygun sloganlar, atıyorlardı. Megafonda birkaç örgüt başkanının konuşmaları ayrıntılarıy-la, yorumlu olarak veriliyordu televizyon kanalından. Yan masadan bir ses geldi. "Yine sun’i gündem!..." Ber, sesin sahibine baktı. Bakışmalar, şahsın baş eğme yenilgisiyle sona erdi. Ber, kullanılan cümlenin yorumunu isteyecekti. Belki, kendisi-nin de söylemek istedikleri olacaktı. Ses sahibinin baş eğmesi, bunun yolunu tıkayan bir davranıştı. Ber, nedenini iyi biliyordu; dışsal görünümü kendisini tanımayanlar da güvenlik görevlisi olduğu izlenimi oluşturuyordu. "Birey haklı... Bu ortamda her isteyen, istediğini, konuşabilmesi için, bazı zorlukları ve riskleri göze almalı, diye düşündü. Bazen, güvenlik görevlisi olmayan-lardan dahi "Durumdan vazife çıkaranlar." oluyordu az da olsa... Sloganlar, birahanenin içinde atılıyormuşçasına yüksek perdeden geliyordu. Ses ayarı ile oynanmamasına rağmen bu şekilde sesin yüksel-mesinde televizyon yöneticisinin toplum bireylerinden kulakları paslı olanlara kıyaklık yapma amacı var gibiydi... Aylar önce bir lüks arabanın bir kamyona vurması sonucu içindekilerin ölümüyle gerçekleşen trafik kazasının ortaya çıkardığı kirli ilişkiler ve olaylara halkın kendiliğinden tepki vermesiydi. Ülkede bir şeyler değişiyordu... Sabahleyin iyice temizlediği kulaklarıyla topluluğun attığı sloganları dinlerken Ber, heyecanlanmıştı. "Kahrolsun Halkın dini!..." "Kahrolsun Gericilik!..." "Kahrolsun Halkın Kültürü!..." "Yaşasın Çağdaşlık!..." "Yaşasın Demokrasi!..." "Yaşasın özgür Düşünce!..." "Gericiliğin ayak seslerini keseceğiz!..." "Mafya, Politika, Güvenlik işbirliğine son!..." "Hukuk Ülkesiyiz; Güvenlik ülkesi olmayacağız!..." "Susma!... Sustukça sıra sana gelecek!..." "Faili meçhul cinayetler aydınlatılsın!..." "Vur!... Vur!... İnlesin!... Merkez Baba dinlesin!" "Kahrolsun Emperyalizm!... Yaşasın Bağımsızlık!..." "Kahrolsun B.D. ve onun yerli işbirlikçileri!" "....................................................................................!" Bir şeyleri yaşatmak için bir şeyleri kahretmek gerektiğinin mesajlarıydı... Ber, gösterinin katılımcı gruplarından biri olan ve yaklaşık bir yıldır üyesi olduğu “Yenilikçi Hukukçular Grubu" Genel başkanının, titrek ve ancak 1789 Büyük Fransız İhtilalini gerçekleştirenlerden birinde oluşabi-lecek duygu yoğunluğunu duyumsatan sesiyle, karşısındaki topluluğa ve medya aracılığıyla tüm SodGom Ülkesi insanlarına ulaştığı bilinciyle hitap ediyordu. Cinsiyeti bayan olan genel başkanın ses düzeni erkeksi özellik-teydi... Demokrasi, özgürlük, çağdaşlık, içerikli anlatılar için kadın sesi uygun değil miydi?... Yoksa, sert söylem için kadın sesi yetersiz mi kalıyordu?... Haber sunucusu bir başka habere geçiş yaptı. Haftalardır gündemde olan bir toplumda infial uyandırılan olayla ilgili yeni gelişmelerden söz ediliyordu. Hemen hemen her mahallede ve köyde gerçekleşen adiyattan bir olay, her nedense gündemin ikinci maddesiydi. Etkileşimli ve etkilenmeli ve etkileyici medya ufak bir olayı dahi isterse ülkenin birinci önemli sorunu haline getirebiliyordu. Onlar yüce güçle yarışmaya çalışan önemli güçlerdendi. Onlara yakın duran güvende olur... Onlardan uzak duran, çelme takmaya çalışan ise en müthiş suçlamalarla cezalandırılır, infazı için bildik Tut-Bırakma KursEvine sahip olmasa da daha büyük KursEvleri vardı onların. Hedeftekilere Dünyayı, zindana dönüştüre-bilirlerdi. Ufak bir kısmı haricinde onlar hem iddiacı, hem yargılayıcı, hem savunucu hem infazcı... Her şeydiler onlar. Yargının, ‘sav-savunma-yargı’ olarak özetlenen üç sacayağından daha çoğuna sahiptiler. Onların sac-ayakları sayısızdı. Onların bir kısmı, her şeydi. Gerektiği zaman bir bakkal olabilir, yurttaşa deterjan dağıtabilirlerdi. Gerektiği zaman telefoncu olurlar, cep telefonu dağıtırlardı. Oyuncakçı... Kasap... Kitapçı... Ressam... Politikacı... Çöpçatan... Güvenlikçi... gibi tüm meslekleri yerine getirebi-lecek kadar kabiliyetliydiler. Bu nedenle SodGom ülkesinde herkes gibi en küçük kentin en küçük köyünün en küçük mezrasındaki bakkal dahi onlardan korkardı. Onlarla dalaşan mezra bakkalı kendi hayatını da riske etmiş olurdu. Çünkü onlar; bulunduğu mezradaki insanlara gazeteyle birlikte bakkalında bulunan tüm malzemeleri hediye edebilecek ve kendisini iflas ettirebilecek kadar güçlüydüler. Onların ise iflası, ‘na’ veya başka bir dille ‘no’ mümkün-dü. Çünkü onlar vatandaşın cebinden aldık-larının bir kısmını onlara geri veriyorlardı. Tüm vatandaşların iflası ise mümkün değildi. Çokta önemli değildi. SodGom ülkesinin hazinesi sağol-sundu... Bakkal ise kendi kesesi dışında bir kese taşımıyordu. O da mezrasında bulunanlara birer sakız dahi hediye ettiğinde iflasını onayla-mış olacaktı... Kurban veya kurban edilmesi gereken cinsten birileri aranıyordu. Senaryo bunu emrediyordu. Ömürlerinin süresi senaryolara uyumlu davranmayla özdeşti. Yoksa başkaları kendi yerlerine geçirilebilinirdi. Başkaları da arıyordu. Kendileri veya başkası bulmuş fark etmeyecekti. Uygun kurban bulunmazsa yaratılacaktı. Gerek kalmadı. Bulun-muştu. Bir film çekimi için bile bu aksesuarları, bu tipleri en ünlü yönet-men ve takımı dahi oluşturmazdı. Mutlaka bir eksiklikleri olurdu. Modacıları dahi etkileyecek şıklıkta nostaljik biçim ve giyimde küçük bir tarikat grubunun lideri ile yeşil kurdele dışında tarikatın hiç bir değerini yansıtmayan güzel bir kız arasında cereyan etmiş öykü sunulurken Ber’in aklına gelenlerdi bunlar. Öykü sıradandı. Olağanüstü değildi. Güzel kız KurguGirl ile tarikat lideri, dini nikah sonrası insel ilişkiye girmişlerdi. Tecavüz yoktu. Karşılıklı rıza vardı. SodGomYasası bu ilişkiyi suç olarak görmüyordu. Dini yasalar yönünden ise bırakın suç veya günah olması sevabıda vardı. Hatta toplam dörde kadar da eş alma yolu vardı. Hatta, ahlaki anlamda da bir sorun yoktu. Cinsellik güzel bir şeydi. Layıkıyla gerçekleştirilirse tarafların varolan negatif enerjilerini pozitife eden özellikteydi. Uluların fazla eşli-liklerinin bir nedeni de bu olabilirdi... Belki de olmayabilirdi. Bu uzmanların konusuydu. Pozitif duygular; meleki... Negatif duygular ise şeytani duygulardı. Meleki duygular ise insanın beynini ve kalbini açan, aydınlatan etkiler sağlardı. İki kişinin birlikte gerçekleştirdikleri birleşmeyle ortaya çıkardıkları pozitif enerji neden bazılarını rahatsız etmişti?... Rahatsız etmemişti... Ama bu olgu başka amaçlar için negatif düşünceler oluşturmaya uygundu. Değerlendirilecekti. Engel olandan küsülecekti. Televizyonun kadrolu sunucusu iştahla sorular yönlendiriyordu KurguGirl isimli kadına... Ben ilişkiden negatif duygular aldım, diyordu. KurguGirl, inkara yöneldi. Ben negatif duygular aldım, dedi. Soruyu yönlendiren neden bir çok sorular arasında ana soruyu geçiştiriyordu. ‘Madem negatifti. uzaklaşsaydın. Devam ettirmeseydin!...’ Sorsa da KurguGirl önceden yanıta kurgulanacaktı. Kafaları karıştırmanın bir anlamı yoktu. Başı yeşil kurdelayla kaplı olanlarda bir insandı ve onlarında cinsel duyguları vardı. Kurallara uygun gerçekleşen işlem kınanıyordu. Toplu-mun hassas damarlarına vuruşlar yapılıyordu. Dindar insanlara karşı negatif enerji oluşması sağlanmaya çabalanıyordu. Çünkü şu an hedefte onlar vardı. Bu hedef önceleri ve bir çok kez başka hedeflere karşı kullanılmıştı. Başarıda sağlanmıştı. Ama şimdi çıkarları onların hedef olmasını istiyordu. Çıkarlarla senaryolar uyumluydu. Televizyonda izlemekte olduğu KurguGirl’in sanki kendisiyle konuştuğu sanısına kapıldı Ber. Hayır duyduğu sesler ondan gelen içsel seslerdi. Sanki onun içine girmişti. Duyumsamalarına kulak kabarttı. "Ödemeyi çekle mi yoksa nakit mi yapacaklar?... Beni bir dizi de oynatırlarsa meşhur olurum valla... Sümüklü Mahtike beni izliyor mudur?... Peki benle kimse evlenir mi artık?... Aman para bin ayıbı örter, boşver... Peki bu yeşil kurdelayı ne zaman saçlarımdan atıp kurtulacağım. Güzelim saçlarımı görmelerini de istiyorum..." Ber, garsonun masada bitmesi nedeniyle kendine geldi. Boş bardağını alan garsona, "Bu kez doldurmanı istemiyorum..." dedi. "Bu kadar yeterli. Hesabı alayım!" Ber, hesap ve bahşiş ödedikten sonra hafif yalpalayarak, birahaneden, "gece caddesine," çıktı. Otosunu park ettiği yer çok uzakta değildi. Otoparkın girişinde bulunan görevlinin, ovuşturduğu eline verdiği bozuk para karşılığında; "Teşekkür ederim, iyi geceler!" dileği aldı. *** 31 Ber, Ad kenti Tut-Bırakma KursEvine doğru yola çıktı. İki haftaya yakın süredir görememenin verdiği özlemi ve hasreti Tar’la giderecekti. Tut-Bırakma KursEvinin kapı girişinde tutuklu ve hükümlü tanıdıklarını ziyaret etme amacıyla bekleşen uzunca kuyruk can sıkıcı bir görüntüdeydi; estetik değildi... Kuyruğu aralayarak ulaştığı müracaat bölümüne avukatlık kimliğini, “İyi günler!” dileyerek uzattı. Selamın muhatapları; dış güvenlik temsilcisi ile yargı bakanlığı temsilcisi idi. Onlardan bazılarının, selamı yanıtsız bırakmak gibi bir gelenekleri vardı. Öksürdü kibarca... Duyulmadı. Öksürdü kabaca... Bu kez duyuldu. Dikkatlerini çekebilmişti. "Buyurunuz beyefendi!" diye karşılık geldi. "Size nasıl yardımcı olabiliriz?" "Tutuklu Tar’la görüşmek istiyorum." "Adı, soyadı ve bulunduğu hücre numarası?" "Adı; Tar. Soyadı; TutukluKaldım. Hücre numarası; Tehlikeli Hücre 11..." Dış güvenlik görevlisi avukatlık kimliğini aldı. Onun yerine tutturucusu bozuk ‘Avukatlara Mahsus Ziyaretçi Kartı. Sol yakaya takınız!” yazılı kartı verdi. Ber, ‘Bunu yakama nasıl takacağım?” soru cümlesini kullanma gereksinimi duyduysa da onlardan gelecek yanıtın hoşuna gitmeyebileceği endişesiyle vazgeçti. Önüne konan kalın ciltli ziyaret defterindeki “Üzerimde cep telefonu, silah ve başkaca eşya olmadığını onaylarım,” yazılı beyanın ad soyad kısmına ‘Ber TERSYORUMDOĞ’ yazarak imzaladı. İkinci giriş kapısına doğru ilerlemeye hak kazanmıştı. İkinci giriş kapısının önünde dış güvenlikten iki kişi ile siması yabancı gelmeyen bir bayan avukatın tartışmasına tanık oldu. Kadın avukatın, "Kardeşim üzerimde metal bir şey yok, diyorum neden anlamak istemiyorsunuz?" şeklindeki tekrarlı anlatımı olumlu tepki almasını sağlamıyordu. Geçici dış güvenlik görevlilerinden daha genç olanı, "Abla! Bize verilen emir böyle..."diyordu. "Emir kuluyuz... Güvenlik stantından altından geçtiğinizde sinyal vermemesi gerekiyor. Bayan yargı görev-lisinin üzerinizi aramasına izin vermezseniz, biz de tutuklu müşterinizle görüşmenize izin vermeyeceğiz!" Koşulları açık ve net olarak ifade etmişti. Bir şeyi elde etmek için, bir şey vermek gerekiyordu. Bu genel yasa; dünyanın en bağlayıcı doğal yasalarından biriydi. Üzerinin aranmasına izin vermek, görüşme izninin alınmasının anahtarıydı. Görüşme isteminde bulunan avukattı. Bu yasayı da bildiği kabul edilmekteydi. Bu yüzden ona yasanın ayrıntılarıyla anlatılmasına gerek yoktu. Sorun; doğal yasaya uygun hareket etmeyle çözüldü. Açılan kapıdan kolaylıkla giren bayan avukattan sonra kapanan kapının tekrar açılması dileğiyle bu kez Ber bekliyordu. Ber, güvenlik stantının altından geçtiğinde “bip!” sinyali duyuldu. Genel arzu üzerine geri çıktı... Üzerindeki anahtarlığı, metal paraları kenarda bulunan masaya koydu. Tekrar denedi... Yine aynı ses duyuldu. Üzerindeki tüm metalleri çıkarmış olmasına rağmen, "Bu ses duyul-duğu sürece giremezsin!" uyarısını duyumsatan 'Bip!' sesi kulaklarının tırmalayıcısıydı. Ber, "Aygıtınız bozuk olmalı," diyerek sesli düşündü. Biraz önceki bayan avukata sunulan seçenekler vardı önünde. Bedeninin, ellenmesi, dokunulması yoluyla aranmasına izin verecek veya Tar'ı görmeden geri dönecekti. Bu 'Bip' sesli makine yeni kurul-muştu. Avukatların üzerinin aranması gerektiği yazılı Düzenleyici yasa yeni çıkmıştı. İlk uygulama bugündü ve uygulamayla ilk yüzleşenlerden biri de kendisi oluyordu. Bedenine oldum olası dişi cins dışındaki cinslerin dokunmasından rahatsızlık duyan Ber, ikilem içindeydi. Üstünü arattıracak veya geliş amacını elde edemeden geri dönecekti. Geçmişte Markız'la birlikte oturduğu kafe de Maroğlu ve arkadaşlarının saldırısı sonucu kırılan koluna platin takılı olduğunu anım-sadı. Platin; metaldi ve çırılçıplak soyunsa da, kendisini ellettirse de 'Bip!' sesinin yine duyulacağını düşündü. Ber, sol kolunun bir olayda aldığı darbe nedeniyle kırılması nedeniyle platin takılı olduğunu belirtti. Bu kez; bunu kanıtlayacak doktor raporu istenmişti. Konuyu dallandırarak ısrarcı olma, diretme; “Görevli memura, görevi esnasında karşı koyma,” suçunu oluşturacaktı... İkinci kapının önünden ayrıldı. Birinci kapının müracaat kısmından avukatlık kimliğini aldı, ziyaretçi kartını iade etti. Otosuna bindi. Ad kenti merkezinden yarım saat süren yolu, Tar’la görüşemeden yeniden alacaktı... KursEvinin, sınırlarını açtıktan sonra cep telefonunu açtı. Acil arayanlar olabilirdi. Açmasıyla, çalınması bir oldu. Arayan; Tar’ın eşi, Tareş idi. Tar'ı ziyaret edeceğinden dün onla gerçekleşen telefon görüşmesinde söz etmişti. Ber, görüşemeyişinin olumsuz afaki nedenlerini anlattı ve ekledi; "Tar’la yakın zamanda dışarıda görüşme olanağı bulacağımıza inanıyorum. Merak etmeyin..." Tareş, moral gereksinimindeydi. "Siyasi af konusunda toplum üzerinde alt yapı hazırlığı var. Sanırım, siyasi olmayan cezalara yönelik af çıkarımı bunun ön hazırlığıydı " Ber, hala aynı noktadan soru yönlendiren Tareş'e KursEvine gireme-me nedeni olarak kolunda saklı platini bir kaç kez anlatmaktan yorul-muştu. Tareş'in açıklamalara karşı tepkisel sorusu, yıllar sonra bile değişmemişti. "Siz Avukat değil misiniz?... Filmlerde avukatlar dilediği an tutuklu ve hükümlülerle görüşebilir," şeklindeydi. Ber, trafikte olduğunu hatırlatıp, özür diledi. "Yenge! Bir gereksinimiz olursa ben yanınızdayım," cümlesiyle diyalogu sonlandırıp telefonu kapattı. Bir sigara yaktı. Radyo kanallarını karıştırdı. Kulağa hoş gelen bir parçada durdurdu. Bir ozan; "Mevlam, gör diye iki göz vermiş, bilmem ağlasam mı?... Ağlamasam mı?... Dura dura bir sel oldum erenler, bilmem çağlasam mı?... Çağlamasam mı?..." ezgisini yorumluyordu. Efkarlandıran, efsunkar bir ezgiydi. Ruhsal acıyla karışık haz duygu-su veriyordu genelde Ber'e... Bu duygu; bir şairin aşktan sadece verdiği acı nedeniyle zevk almasına benzer duygulardı, kederden, sıkıntıdan zevk alma duygusu... Duygu ve düşüncelerde yoğunlaşmak, zamanı yok eden, kısaltan ve geleceğe önceden yolculuk yapmak gibi bir olguydu. Ber, Ad kenti merkezine vardığını fark etti. Dönüşü bir kaç saniyede gerçekleşmiş gibi gelmişti kendisine. Kentin ana caddesi üzerindeydi. Hızını biraz daha düşürerek trafikte seyretmeye başladı. Yaya geçidinde, trafik ışıkları sürücülere kırmızı renkte yanınca otosunu durdu... Sarı renk fazla beklemedi, yeşil renk yandı. Işıklar; tek renkte sabitlenseydi, anlamsız olacaktı. Bu durumda; trafik araçları ve yayalar bayağı zorlanacaktı. SodGom Ülkesinde, değişik renkler ancak bu gibi durumlarda serbestti. Kendisine yanan yeşil ışık ve arkasında bulunan araçların "Hadi, Sürsene Lan!" ünlemli duyumsamalar veren korna seslerinin yarattığı panik havasıyla gazladı. Ani kalkış ve ani hız trafik kurallarına aykırıydı. Bu kural insanların yararına düzenlenmiş bir kuraldı ve uyulması gerekiyordu. Ber, bu kez uymamıştı. Otomobilinin yanlarında ve arkalarında bulunan araçların motor homurtularının, korna seslerinin, dikiz aynasından gördüğü el kol hareketlerinin yarattığı negatif enerjili psikolojik baskının etkisi altına girmişti. Negatif etki; negatif tepkiyi doğurmuştu. Yolun solundan karşıya geçmek üzere olan bir yayaya çarpma olasılığı yüksekti. Korna, kar etmedi. Yaya, ilerlemesini durdurmamıştı. Fren mesafesi kısalmıştı. Hafiften frene dokundu. Sonra debriyaja basarak vitesi düşürdü. Motor, baskıya dayanamamıştı, homurdandı. Yayayla temasına bir iki metre kalmıştı. Tüm gücüyle, sonuna kadar fren pedalına yüklendi. Direksiyonu hafif sağa kıvırdı. Otomobil sola kıç attı. Otomobilin sol kaportası, doğal refleksle iki elinin ayasını uzatan yayayla tokalaştı. Yaya yıkılmıştı. Ber, zor bela durdurmuş olduğu otomobilden derhal indi. Yaya, ayağa kalkmış, ağlıyordu. Şaşkındı, korkmuştu. Gözleri kızarıktı. Ama anlık ağlamadan olamayacak derece de kızarıktı. Göz göze temasa geçtiler. Ber, üzgün olduğunu her haliyle karşısındakine gösteriyordu. "Bir yerinize bir şey oldu mu?..." diye sordu. "Yok!... Bir şeyim yok!..." Bu tür durumlarda kırılma, yaralanma olsa dahi olayın sıcaklığıyla kişi bazen bunu hemen hissedemeyebiliyordu. Ber, elleriyle yayayı yokladı. Görünürde yaralanma belirtisi yoktu. Yaya, gözyaşı dolu gözlerini kırpmadan, başını eğmeden Ber'in gözlerine dikmiş, bakıyordu. Bu dikkatli gözlerle izlenmekten rahatsızlık duydu. "Hastaneye götürmemi ister misiniz?" diye teklifte bulundu, Ber. Yanıt alamadı. Trafiği aksatmanın anlamı yoktu. Yaya da kazayı ucuz atlatmıştı. Başlarına daha fazla insan doluşmadan, trafik görevlisi gelmeden olay yerinden ayrılmak en akıllıca davranış olacaktı. Ber, kartvizitini uzatarak, "Bir sorun olursa beklerim," dedi. Yaya, eline tutuşturulan kartvizite baktı. Ağlayan gözlerde ışıltı oluştu. Ber'in elini yakalayarak öpmek için eğildi. Ber, izin vermedi. Yaya, "Abi!... Seni biraz önce de tanır gibi olmuştum." dedi. "Tahminimde yanılmamışım. Sen!.. Avukat Ber TERSYORUM-DOĞ'sun!..." Ber, dikkatli gözlerle bir kez daha yayayı incelemiş, anımsayamamıştı. "Sizi, anımsayamadım!" "Avukat abi! Tabi hatırlamazsın. Dokuz on yıl oldu..." "Adın ne senin?" "Hüs!..." "Hangi Hüs?..." "HasHüsBab'ın oğlu Hüs!... Kerbe mahallesindeki bir olaydan dolayı gasptan beraat etmiştim. Abim Has ile komşularımız Kur, Bes ceza almışlardı... " Ber'in çok iyi anımsadığı bir dosyadan söz ediyordu. Zaman insanı ne kadar değiştiriyor, diye düşündü. Hüs'ün biraz önceki donukluğundan eser kalmamıştı. Aksi davranışlar göstermeye başladı. "Abi! Yalvarıyorum, beni de arabana al!... Uzaklaşalım buradan!" Ber, ikiletmedi. Hüs'ünde binmesini işaret ederek direksiyon başına geçti. Motoru çalışır vaziyette duran otosunu hareket ettirdi. *** "Hüs! Olum sen şu ileride gözcülük edeceksin!... Anormal bir şey gördüğünde ıslık çalacaksın!... Tamam mı?" "KursEviEğitmen abi, elli sefer söyledin, anladım!... Anladım!..." "KursEviEğitmen abime ukalalık etme lan!... Saygılı ol!" KursEviEğitmen isimli şahıs, Bes'in, Hüs'ü uyarmasından hoşnut kalmıştı. Gevrek gevrek güldü. Ağırlığını bir kez daha hissettirmek için, "Bakın! Tut-Bırakma KursEvin'de yaptığımız provaları hatırlayın!" dedi. "Panik yapmayın! Tereyağından kıl çeker gibi soygunu gerçekleştireceğiz. Acil bir durum olmazsa silahlar kullanılmayacak. Güvenlik görevlisi ile ben ilgileneceğim. Girişte orada bulunanları ben gözleyeceğim. Bes, veznede bulunanla ilgilenecek, parayı o alacak. Kur, orada bulunacak insanları bankanın ortasına toplayıp, yüzü koyun yere uzatacak. Hüs'de banka karşısında, araba bozukmuş gibi motor kaputunu açarak çevreyi gözleyecek. Yakalanan kimseyi ele vermeyecek. Sonrasını biliyorsunuz. Para beşe bölünecek iki hisse benim." *** Devamı: 17.SAYFA'DA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |