Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Melek gülümsedi. “Haklısınız efendim.” “Öyleyse, neden benim elim Zeliha’nın eline değemiyor Melek?” Melek’in yüzü soldu. “Bilmiyorum yüce efendim! Siz her şeyi bilensiniz. Bunu bilmiyor musunuz?” Tanrı’dan korktuğu için bunu sorarken çekinmişti. Tanrı güldü. “Biliyorum tabi. Ama kendi yazdığım kuralı bozamam. Bu yüzden sana sordum ya zaten, belki senden bir fikir çıkar.” Melek, merakla sordu, “Nedir o kural?” Tanrı, büyük bir sır veriyormuşçasına fısıldadı. “Aşkın ulaşılmazlığı…” Melek anlamamıştı. “Öyleyse insanlar nasıl ulaşıyorlar?” Tanrı bir kahkaha attı. “Ulaştıklarını kim söyledi ki?” Melek iyiden iyiye afallamıştı. “Yani,” dedi. “Evlilikler falan hep yalan mı?” “Tabii ya!” “Ama efendim, siz yine de Zeliha’ya dokunabilirsiniz.” Tanrı’nın neşeli havası yerini tekrar hüzün dolu bir yüreğe bırakmıştı. Başını iki yana salladı ve, “Hayır,” dedi. “Ona dokunursam eğer, tüm insanlar aşka ulaşır… Kural bozulur.” “İyi ya, ulaşsınlar!” “O zaman aşkın ne değeri kalır ki?” Melek Tanrı’nın bu sözlerini garipsemişti. “İyi ama, ulaşılamayan bir aşkın değeri olsa ne olacak, olmasa ne olacak?” “Aşka ulaşmak için ‘sevebildiğin kadar sevmenin’ bir manası kalmayacak. Ve düşünsene, insanlar ne zaman oksijenin değerini bildiler ki? Hiç birinin haberi yoktu. O bir hazineydi ve işte, harcadılar onu,” İç geçirdi Tanrı ve devam etti, “Ya aşkın sonu da oksijen gibi olursa?” Son cümlesini söylerken, bir küreye uzanmıştı Tanrı. Bu küreyi Melek’in önüne koydu. Biraz sonra kürede bir görüntü belirdi... Görüntüde kızıl saçlı, genç ve çok güzel bir kız ile yakışıklı bir oğlan vardı. Ele ele tutuşmuş deniz kenarında yürüyorlardı. Yürüdüler, yürüdüler ve yürüdüler… Bir yandan da sohbet ediyorlardı. Fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardı. Konuştular, konuştular ve konuştular… Neden sonra, kız durdu. Tartışmaya başladılar. On beş dakika sonra iki senelik ilişkileri sona ermişti. Tek sorun, çocuk ile kızın siyasi görüşlerinin ters oluşuydu. Tanrı’nın suratı asıldı. “Bak,” dedi. “Oksijeni de böyle umursamamış, pis dumanlarla kirletmişlerdi. Bu ikisinin aşkları çok büyüktü Melek… Ama onlar, siyasi düşünceleri yüzünden heba ettiler bu aşklarını, sevgilerini. Tıpkı, diğer ademoğullarının alışveriş merkezi için ormanları heba ettiği gibi…” Melek, Tanrı’yı haklı buldu. “Ne yazık ki haklısınız…” Tanrı, suratında acı bir gülümsemeyle Melek’in başını okşadı. “Öyleyse,” dedi. “Bu hazineyi yok edeceğimize yüreğimize gömelim. Ona ulaşamamış olmanın acısıyla beraber gömelim…” “Gömelim efendim. Sonsuza dek gömelim…”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Onur Bayrakçeken, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |