..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Doğa ve Dünya > Taner




24 Haziran 2009
Naylon Hayaller, Karamürsel Sepetine Karşı  
Sunileştirdiğimiz yaşamımızı teknoloji ile içselleştiriyoruz.

Taner


Bir kadın vücudu hayal ediyorum. Çırılçıplak ama kusursuz değil. Kadının vücudunu saracak naylon bir kadın giysisi hayal ediyorum. Kendisi görünmediği halde sardığı bedenin çıplak halde sunamadığı güzelliği ortaya çıkarabilecek bir ürün tasarlıyorum.


:BJCI:


Bir kadın vücudu hayal ediyorum. Çırılçıplak ama kusursuz değil. Kadının vücudunu saracak naylon bir kadın giysisi hayal ediyorum. Kendisi görünmediği halde sardığı bedenin çıplak halde sunamadığı güzelliği ortaya çıkarabilecek bir ürün tasarlıyorum.

Bu ürün, Helenistik dönemde mermer ve bronz yontularındaki işçiliğin günlük yaşamdan alınan tiplerden ürettiği, geminin burnunda heybetle açılmış kanatlarıyla rüzgarları kucaklayan ‘Samotrake (Semendirek ) Nikesi’nin rüzgârdan yapılmış elbisesinden daha şeffaf olmalı.

Nazım Hikmet, öz ve şekil konusunu açıklarken şöyle bir benzetme yapar:’...Şahsen kendimse, şekli öylesine öze uydurmak istiyorum ki, şekil, özü bir kat daha belirtsin, ama kendisi, yani şekil belli olmasın. Güzel bir kadın bacağını bir kat daha güzelleştiren, fakat kendisi belli olmayan ince bir çorap gibi. Bu gün tercih ettiğim şekildir, ama elbette ki, yarın rengârenk şekilleri de tercih edebilirim...’

Buradaki ince bir çorabın kadın bacağını bir kat daha güzelleştirdiği gibi, Samotrake Nikesi’nin rüzgârdan elbisesi gibi bir elbise tasarlıyorum. Bu sıradan beynimden çıkan sıradan kadının vücudu naylon bir kurguda güzelleşiyor. Bu kurgu evrende bir nokta ve bu noktayı betimlemek için Nazım’dan yardım alıyorum. Ve dahası yüzyıllar öncesinin kusursuz heykeli yardımıma koşuyor.

Bunlar nereden çıkıp geliyor bilmiyorum ama, hayal ettiğim kadını şiir gibi anlatıyor bana. Aynı Postmodernizm gibi, işime geleni işime geldiği gibi kullanıyorum. Bana ait olan ve hiç kimseyle paylaşamayacağım kadınımın oldukça renkli görüntüsünü oluşturuyor beynimde. Mozaiğin her bir parçası gelip yerleşiyor ve bende bir bütün oluşturuyor.

Düşünüyorum, bunu, bir resim çizerek mi ya da bir şiir yazarak mı anlatayım, ya da düzyazıya mı dökeyim. Diyelim bir şekilde anlattım, ya biri çıkarda bu benim resmim derse ya da bu şiir bana yazıldı derse birileri sahip çıkmaya kalkarsa. Kıskanıyorum hayalimi herkeslerden. Hiç kimse havalara girmesin, güzel de olsa çirkin de olsa bu benim kadınım. Onu güzelleştiren benim düşüncelerim. Biliyorum birilerine göre çirkin olan kurgular, anlamayanın kendi çirkinliğidir.

31 ağustos 2008 de posta gazetesinden alınan bir haber yer alan gazete kupürü var elimde
Haber: Karamürsel de doğdu orada ölüyor
Sultan Abdülaziz, Hereke’deki av köşküne gelince Karamürsel eşrafı, yörenin meşhur kirazlarını, yörede üretilen sepetin içine koyar sunar. Abdülaziz, önce bu hediye sepetini küçümser. Sonra, içindeki kirazlar büyük bir gümüş tepsinin içine boşaltılır. Sultan Abdülaziz hayretler içinde, ‘‘Sepeti ufak tefek gördük amma, içindekini tepsiye sığdıramadık’’ der. ‘Ufak tefek gördün Karamürsel sepeti mi sandın’ sözünün buradan doğduğuna inanılıyor. Karamürsel sepeti, gerçekten de Kocaeli’ni temsil eden en önemli üretim geleneklerinden biri oldu. Oldu, çünkü şu anda neredeyse üretim yok olmak üzere. Anlatılanlara göre yörede üretim geleneğini sürdüren tek isim Mehmet Ali Koygun. Anlattıkları, destek verilmezse, üretimi ondan sonra kimsenin sürdüremeyeceğini ortaya koyuyor. Aslında üzerine dört kişinin çıkmasına rağmen, özel örgüsü nedeniyle beli bükülemeyen sepetin, belini Çin’in ucuz sepetleri ve plastik sepetler bükmüş. Koygun, ilgisizlikten yakınıyor. ve ‘’Bu işi sürdürebilmek için diğer kazançlarımı buraya yönlendiriyorum’’ diyor.
Yöresel el sanatlarımız günün ihtiyaçlarından doğmuş olup ortaya çıkış ve sonrasında yerine ikame edilebilecek araç gereçlerin bulunup üretilmesine kadarki dönemde yoğun olarak kullanılmıştır. Küfeler, sepetler, fıçılar gibi üretim amaçlı saklama ve taşıma gibi işleri gören araçlar yanında toprak testiler, toprak tencereler ve tavalar,ve hatta ahşap masa sandalye gibi günlük hayatta ihtiyaç duyulan kullanım gereçlerinin terk edilme sebepleri nelerdir.
Bunlar doğamızı kirletmeyen, doğa içinde çürüyüp tekrar bir organizmanın bünyesinde hayat bulabilen bir döngüde yer alabiliyorlardı. Haliyle sağlıklı idiler. Çünkü organik kökenli idiler. Uzun süreler boyunca denenmiş insan sağlığına etkileri net olarak gözlemlenmiş, insanlar tarafından kabul görmüş idi. İnsanlarımıza sentetik ürünleri, insan sağlığına etkileri bakımından sonuçlarını görmeden kabul ettiren post -modernizmdir. İnsanların tükettikleri kadar var oldukları düşüncesini insanlara empoze eden post-modernizm. Kapitalizm in Pazar olarak gördüğü insan öbeklerinden kâr elde etmek için uyguladığı politikadır. İnsanlarımızın bırakın kullanım gereçlerini, yediği içtiklerinde dahi sağlığa zararları ile uzun vadede tamir edilemez sonuçları doğuran alışkanlıklar ortaya çıkmış olmasına rağmen hala insanların uyanmadan aynı yolda gitmesi ürkütücüdür.
Bu cümlelerimden sakın yeniliklere karşı olduğum kanaati çıkmasın. Beyin olarak tahmin edemeyeceğiniz kadar modern bir insanım. Post modernizm ile olan çelişkim de buradan kaynaklanmaktadır. Dışarıya uçak satan bir ülke iken (Kayseri Uçak Fabrikası)burayı kapatıp yerine, halkımıza özgü içecek maddeleri olan çay, ayran gibi içeceklere alternatif olarak kola kültürü geliştirilmeye çalışılmış ve başarılmıştır. Kola içeceği post modern kültür ürünüdür. Üretim kültürünün terk edilip tüketim kültürünün empoze edilmesi yenilikçilik değildir. Biliyorsunuz ki yoğurt bir Türk buluşudur. Ayran içecek olarak Anadolu kültürümüzü yansıtır. Bir misafirimiz gelince öncelikle bir tas ayran ikram edilir idi. Şimdiki nesiller gazlı içecekleri tercih etmekteler. Kola alışkanlık yapıcı ve zararlı olduğu halde çay kadar kolay serinletemez. Sıcak sıvılar damaktan emilip direkt kana karıştığından, çay harareti daha çabuk düşürür. Halbuki kola sadece soğutur.
Peki yenilik nasıl olmalıdır. Her yenilik kendini öyle bir formda ortaya koymalı ki kendinden önceki kulanım kültürünü tarihini diyalektiğini inkar etmeden insan özüne yaklaşmalı. İçine girdiği kültürle bağdaşmalı. Kültür homojen olmalı. Post modernizm farklı uçları heterojen bir ortamda uzlaştırmaya çalışmakta farklı ve bağdaşmayan unsurları aynı kategoride kabul ettirmeye çalışmaktadır. Yenilik insanın kendine yabancılaşmasını değil, kendini bulma keşfetme sonucunu getirmeli. Bunun aksi, insanın değişme uğruna kendini yok etme inkar etme sonucunu doğurur. İnsanlar sorunlar yumağı haline gelmiş. İnsanlar kendi sorunlarından dolayı bulunduğu konumu göremez duruma gelmiş, yalakalık bir kültür olarak tüm yaşam alanlarını sarmıştır.
Kurduğum naylon hayaller her ne kadar bir organizmanın ürünü olsa da yeterince organik değildi. Ama şu bir gerçektir ki organik olmayan her şey tüm organizmamızı sarıyor. Bizi çepeçevre sardığı gibi bazen ruhumuza da işleyebiliyor. Hatta hayallerimiz bizi Karamürsel sepeti gibi ufak tefek görüyorlar.

Hayallerim parmağımı ağzına almış ısırıyor, ben de hayallerimin parmağını tutup ısırıyorum. Bu sefer hayallerim bana karşı konuşuyor ama konuşurken parmağımı kurtardığımı göremiyor. Bu sefer ben de ağzımı açıp iki kelime ediyorum ve onun parmağı da kurtuluyor. Böylelikle birbirimizden kurtulmuş oluyoruz. O hâlâ konuşmaya devam ediyor. Ama ben artık onu duymuyorum. Peki duymuyorsun da konuştuğunu nereden biliyorsun diyeceksiniz. Siz hayallerimi iyi tanımıyorsunuz o hep böyle yapar bazen beni sabahlara kadar rahat bırakmaz. Ben dinlesem de dinlemesem de konuşur. Senede bir, bugüne kadar ki beraberliğimiz hatırına ziyaret ediyorum, o hak bayram zannediyor. Bundan sonra yazar geçerim arkama da bakmam. Sonuçta yazmayabilirim de çünkü benim hayalim. İstediğim an yok edebilirim.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın doğa ve dünya kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bulutunu Terk Eden Damlalar Çatak Deresinden Usulca Akar. Ta ki Göle Ulaşıncaya Kadar

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaratıcılığın Kaynağı Öfke.
Müşküle’de Kış
İznik Gölünün Kenarında Yaşamak
İnci Taneleri
Hayal Gücü
Bir Hikayeye Başlamak

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Git Kendinde Kaybol Arama Beni [Şiir]
Keşiş Dağında Erguvan Kokusu [Şiir]
Müşküre [Şiir]
Topraktan Gelen Sesler [Şiir]
İçimde Bir Şiir Ölüyor [Şiir]
Yavaş Yavaş Ölürler Neruda"yı Nazım"ı Tanımayanlar [Şiir]
Hava Kar Yağıp Buz Kesiyor [Şiir]
Kayıp Şiirler Şehrinde Yitirdiklerim [Şiir]
Geceye Saçlarından Dökülenler [Şiir]
Filler ve Çimen (*) [Şiir]


Taner kimdir?

Yakamozları yazmaktan çok, içine girmemin getirdiği duyguyu yazmayı tercih ederim.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Taner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.