Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Kepenklerim henüz aralık, kapanma saatime fazla vakit yok, burnumdan kıl aldırmıyorum, hırslarım yenilgimin verdiği sarhoşlukla zafer çığlıkları atıyor, ben; kendimi bilmez haldeyim. Ayaklarım ağrıyor, nekes vicdanım titremiyor artık, cilaladım kayıplarımı, cakamdan geçilmiyor, neye bunca hava bilmiyorum, ağlanacak halime gülüyor dudaklarım,ağzımın kayıp, kucağıma düşeceğini sanıyorum, ağzım bile kendini fark edemiyor...Bu gidiş dönüşü olmayan cinsten. Çok kazandığım zamanlarımı özlüyorum, cebimdeki banknotlarımı değil elbet; yüreğimdeki birikmişler özlemim. Dilimlenmiş koca bir kavun gibiyim, aradan saatler geçtikçe tadım tuzum kaçıyor, birazdan yenilmeye değer hiçbir şeyim kalmayacak , doğruca çöplüğü boylayacağım. Vazgeçmekten korktuğum kadar korkmadım hiçbir şeyden, vazgeçmek hafif durur tarttığınızda, ama gün geçtikçe ağırlaşır, taşınamaz hale gelir yükünüz. Dirhem sandıklarınız, altında ezildikleriniz olur, geri dönmekle ileri gitmek arasında kaldığınızı sanırsınız; bilmezsiniz yerinizde saydığınızı. Ne köstekli saatleriniz geçip giden zamanı yaşanmış sayar, ne kocaman meydan saatleriniz... Babanızın sizi korumak için yaptıklarını, annenizin sizi sevişini hatırlarsınız, ne babanızdan eser vardır, ne annenizden... Ketumsunuzdur hayata karşı, ama dik durmak isterken eğilmişsinizdir yerlere kadar, servilerin acı çektiğini düşünürsünüz o an, servileri sevmez olur aklınız, yüreğiniz bire bin katıp dağlar ruhunuzu, ruhunuz sessizliğiniz zirvesindedir, ne söyleyeceklerinin ne söylemek istediklerinin değeri olmadığını bilir, geçip gidenlerin dönüşü yoktur, geçip gitmiştir gölgeler, elde kalanlar elde tutulmaya değmeyenler olur. Işığım düşlerimin kadim dostuydu bir zamanlar, eli elimde tutulmamış köşe başlarını arşınlardık beraber, metre kareye düşen mutluluklarımızı hesaplardık, kırıldı mı umut aynası; bir sen sürerdin tutkalı, bir ben... Ancak elimizde kalınca cam kırıkları, anlardık; çok geç olduğunu.. Böyle zamanlarda her şeyi bilmek sıkardı canınızı! Göğsüm ağrıyor; derinlerde binlerce parçaya ayrılmışım, nehirlerim çakıl taşlarımı taşımıyor artık, balıklarım karnını zar zor doyuruyor, dizlerim kanamaktan usanmış, yosunlarım var yüreğimin dehlizlerinde, yosunlarıma söylüyorum kimseye söyleyemediklerimi, parçalanıp düşüyorlar tek tek, nereye gittiklerini bilmiyorum, söylemek istemiyorlar... Köpek balıklarından farkı yok hayatın, geçirdi mi dişlerini, nerenden tuttuğu önemsiz, kan revan içinde kalanlarınız, kanamaya bile vakit bulamadan alır gider başını, bir ben tutarım son nöbeti, bir sen... Uyukladın mı tamda nöbet ortası; koparıverir en lezzetli yerinden. “Tek ısırık” deyip geçersin, teninden aşağı kayıp giderken hayat; enkazın başında ağladığını göremezsin tebessümlerinin. TALAN AYŞE KANCA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tâlân Ayşe Kanca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |