Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
"Kaç gündür nerelerdeydin?... Kendini özletiyorsun." "Has ile Mıha’nın zorlamalı ağırlamalarını reddedemedim," dedi Tar, soruyu soran Ber’e. "İş ayarlayabildin mi?" Tar, kırmızılaşan yüzüyle, başını öne eğdi. Ber, sorusunu yineledi. "Has, istihbaratın kendisini izlediğini, beni ‘İllegaldan Legala ParaTransı Markette’ işe başlattığı takdirde, illegal yapılanmanın olduğu sanısıyla üzerine gelecekleri kuşkusunu taşıyor... Belki de onlarla arasını bozmak istemiyor." "Ya, sahi Has, bu kadar market açacak parayı nereden temin etmiş?..." "İllegal-ABCD Örgütünde iken, uyuşturucu trafiğinin geçiş ana yollarında görev yapıyordu. Ayrıca, örgütün bölge saymanlığını da yüklenmişti." "Kirlilik, illegal örgütlere kadar bulaşmış desenize..." "Bu konuda yorumda bulunmak istemiyorum. ‘Yerin kulağı vardır’ sözüne tüm kalbimle inanıyorum, artık." "Tar!.." diyerek şaşkınlığını belirtti, Ber. "Sen gerçekleri söylemekten çekinmez ve korkmazdın!... Zamanında SodGom ülkesi büyük gücünden dahi korkmayan sen örgütten bu kadar nasıl çekinebili-yorsun?... Akıl alacak iş değil." "Yaşadıklarım bana bazı gerçekleri öğretti. Bunların en önemlisi de ucuz kahramanlığa gerek olmadığı..." "Mıha’dan iş isteseydin bari..." "O da olumsuz yanıt verdi." "Neden?..." "Ekonomik Krizin en çok tekstil piyasasını etkilediğini, maliyeti düşürmek için işçi çıkarmak zorunda olduğunu, ancak tekrar işe alım olayı gerçekleşirse önceliği bana vereceğini belirtti... Bir de..." "Evet?..." "Fabrika resmiyette kendi adına kayıtlı ise de aslında değişik alan-larda görev yapan bazı üst düzey resmi yöneticilerinde fiili ortakları olduğunu ve onlara da danışması gerektiğini belirtti." Ber, konuyu fazla irdeleyerek, Tar’ın ve kendisinin canını sıkmak istemedi. "Boşver!... Kafanı yorma, iş olacağına varır," diyerek noktaladı. Tar’da aynı kanıda olduğunu konu harici bir soruyla ortaya koydu. "İyi Ruhlar nasıl gidiyor?..." "Gelişmeler çok iyi," dedi Ber. Ayrıntılara girme gereği duydu. En çok hoşuna gidebilecek bir soruyla muhatap olmuştu. Geçiştirmek olmazdı. ", Birleşik devletle birlikte SodGom Ülkesinin savaşa girmesini istiyor musunuz? İstemiyor musunuz? anketine son kayıtlara göre katı-lanların yüzde doksan ikisi istemiyoruz, yanıtını verdi. Ayrıca, Halkın Temsilcileri ile Yerel İdare seçimlerinde, Demokrasinet ilkeleri yürürlükte olmadan oy kullanmak istiyor musunuz?... İstemiyor musunuz?... anketinden de hemen hemen aynı sonucu aldık..." "Bu Ülkenin, geleceği açısından çok olumlu bir gelişme... İnsanlar aydınlanma sürecine giriyorlar... İşin bir başka güzel yanı, bu oylamaya katılanların yüzde otuzunun SodGom Ülkesi dışındaki insanlardan olması... Bu düşünce tüm Dünya insanlarında kabul gördüğünde insanlar geleceklerinin birkaç grup tarafından yönetilmesinden kurtulmuş, olabilir kanısındayım. Bakalım gelecek neleri gösterecek... Basında sitemizle çıkan haberleri okudun mu?..." diyerek, masa üzerinde bulunan gazete ve dergileri Tar’a uzattı. "Olumsuz yorumlar mı?..." "Olumluları da var. Örneğin; Bir gazete SodGom Ülkesinde, edebiyat, sanat, müzik alanında bulunan mafyalaşmaya katılmadan sitemiz kanalı ile ürünlerini sergileyerek yetenekleriyle nasıl şöhrete kavuştukla-rını belirtiyor." Tar, uzatılan gazete ve dergileri alarak ilgili haberlere göz gezdirdi. Her göz gezdirişi, gözlerinin daha çok parlamasına neden oluyordu. Okuması bittikten sonra, parlayan gözlerle, "Seni tebrik ediyorum Ber!" dedi. "Yapılması gerekeni yapıyorsun ve başarını da ister istemez duyurmak zorunda kalıyorlar." Ber, iç geçirerek, "Keşke maddi olanaklarım yeterli olsaydı..." dedi. "İş bulma derdinden seni kurtarıp, değerli düşüncelerinden yararlanmak için birlikte çalışabilseydik... İnanıyorum ki, sitemiz daha çok güzelleşir-di..." "Maddi zorunluluklar, bazı istemlerin önüne geçiyor, onları perdeliyor... Buna rağmen elimden geleni her zaman yapmaya hazırım." Ber, bir şeyi yeni anımsayan standart hareketleri sunarak, "Tar! Özür dilerim," dedi. "Lafa daldım, sormayı unuttum. Yemek yer misin?" "Teşekkür ederim. Aç değilim, ama bir çayını içerim." Ber, bu isteği, Secret’e bildirmekte gecikmedi. Secret, "Bir dakika gelebilir misiniz, " diyerek Ber’i yanına çağırdı. Ber, Secret’in yanına giderek, başıyla, "Hayırdır," işareti yaptı. "Şekerimiz kalmadı..." Ber, ensesini kaşıyarak, "Büfeden borca al," direktifinde bulundu. "Borç kabardı. Artık vermiyorlar..." "Komşu bürolardan bir tas şeker borca alabilirsin." Bu da bir çözümdü ve Secret, "Deneyeyim," diyerek koltuğundan kalktı. Bazı günlerde bu tür sıkıntılara düşebiliyordu. Bu meslek bazıları için ekonomik anlamda da değişken günler sunuyordu. Ber, makam odasına vardığında, Tar’ın "Bir sorun mu var?" soru-suyla karşı karşıya kaldı. "Bir şey yok. Merak etme," diyerek savuşturdu, soruyu. "Ber! Bugün seni çok stresli gördüm. Davadan mı kaynaklı?..." "Hangi dava?..." "Sözünü ettiğin bir dava vardı ya. Duruşması sanırım bugündü." "Babalık davası mı?.." "Evet!." "Ha!... Evet. Onun duruşmasına bugün katıldım." "Nasıl geçti?" "Kadının daireme geldiğine dair apartmanın kapıcısı ile komşu kadın yalan tanıklık yaptı..." "Sonuç?..." "DNA testi için bilirkişiye gönderilecek." "Tanıklar senin tanıdıkların... Nasıl yalan tanıklık yapabiliyorlar, anlamıyorum." "Belki de para, daha fazla tanıdık gelmiştir onlara," diyerek yanıtladı Ber. Bu söz üzerine önce Tar güldü. Ber de ona katıldı. Sabahtan kaldığı renginden de anlaşılan Secret’in getirdiği çaylardan her ikisi de ilk yudumlarını yüzlerini buruşturarak çektiler. Çayları bitirinceye kadar, sessizliği yaşadılar ve birbirlerine yaşattı-lar. Ber, boğazını temizlerken çıkardığı seslerle, dalgın bakışlarla boş bardağa bakan Tar’ın dikkatinin kendisine yönelmesini sağladı. Ber, anlatıda bulunup bulunmama tereddüdü yaşıyordu. Kararını netleştirmediği halde ağzından dökülmesini engelleyemedi. "Tar, sana bir cümlenin anlamını soracaktım." Tar, Ber’in sözlerinin devamını bekledi. Ber, chat ortamında Korpsi isimli şahısla aralarında geçen diyalogdan söz ederek, onun gönderdiği bir paragraflık cümlenin ne anlama gelebileceğini sordu. Tar’ın diller konusunda bilgi ve deneyimi vardı. Tar, okunan cümleye bir anlam veremedi, "Bu sözlere pek bir anlam veremedim," dedi. "Belki bir anlamı vardır." "Cümleyi bana yazarak verir misin?.. Üzerinde çalışmam gereke-cek." Ber, bilgisayarı açarak mesajı kaydettiği dosyayı açtı. Yazıcıdan bir çıktısını alarak, Tar’a verdi. Tar, yazıyı dudak bükerek okuduktan sonra dörde katladı. Ceketinin iç cebine koydu. Ber, kredisi olan bir lokantada Tar ile birlikte akşam yemeğine çıkacakları ana kadar geçen zamanda resmiyette devleti, gerçekte bireyi soyan bazı holdinglerin, banka sahiplerinin, medya patronlarının, bireylerden alacakları bir şey kalmayınca kendi aralarında başlattıkları çıkar kavgaları hakkında yorumlarda bulundular... Muhabbetleri güzel geçmişti. Özellikle Tar’ın, "Sürüyü güden kurtların, koyunları yiyerek bitirdikten sonra açlıklarını bastırmak için birbirlerine saldırdığına..." dair hikayesi Ber’in çok hoşuna gitmişti... Geçmişten kalan bazı hikayeler bugünü de aydınlatıyordu... *** 42 Secret, Ber’in isteği üzerine Mar kentinde bulunan Tar’ın ev telefonunu bağladı. "Tar!..." "Ber, merhaba!" "Nasılsın?..." "Teşekkürler." "Ya sen?..." "Olumlu bir değişim yok, sıkıntılar devam ediyor. Notunu görünce derhal aradım..." "Ber!... Sana çok önemli bir haberim var... Belki bir müjde, belki de kara haber... " "Evet?..." "Senin bana çözmem için verdiğin uzun bir cümle vardı, hatırlarsan..." Ber, aylar önce vermiş olduğu cümleyi ezbere biliyordu. "Evet!... Yoksa anlamını çözdün mü?..." "Belki doğru, belki yanlış... Bilmiyorum... Ama bir anlam yükledim. Aslında çok da karışık bir şey değilmiş..." "Seni dinliyorum." "Bizim yörenin ana dilinde konuşan teyzemin, toprağı isimlen-dirirken kullandığı bir kelime ile bilincim açıldı... Topraktan söz ederken; toprağa, turap yerine ‘Ber’ dedi. Pek kullanmadığımız bir kelimeydi. Oradan yazıda geçen toprak kelimesinin yerine ‘Ber’i koydum..." Ber, hala bir anlam veremiyordu. Heyecanını gizleyemedi. "Evet!... Evet!" Tar, anlatımı uzatmaktan memnun gibiydi. Ber’i heyecanlandırmak nedense çok hoşuna gidiyordu. Çünkü bu durumu çok seyrek görme şansını yakalamıştı. "Önce cümleyi tekrarlayalım..." Ber’in kendisine yazıp verdiği paragrafı okudu. "Uyarılan toprağın yarılmasıyla, bağrından fışkıran suyun, yansı kanalı ile denize doğru akarak kabarma evresindeki denizin dalga kollarıyla birleşmesinden olacak kurtarıcı ‘Son’ a selam olsun..." "Evet!" "Şimdi, bazı dillerde bulunan ve kavramları karşılayan bazı kelimeleri yerleştirelim... Toprağa; ‘Ber,’ diyelim. Deniz suyunun gelgit olgusundaki kabarma evresine, ‘Med’ deniyor. ‘Son,’ kelimesi ise bildiğimiz son anlamı dışında, batı dilinde erkek çocuk anlamına geliyor. ‘Yansı’ ise yeni dilde yansıma, ayna, akis anlamları taşıyor..." Ber’in söylediklerini hazmetmesi için kısa bir süre suskun kaldı. "Paragrafa bu aynı anlama gelen karşılık kelimeleri öncekilerle değiştirip birazda cümleyi düzelterek kullanırsak, senin için çok anlamlı bir cümle çıkıyor." Ber, donmuş gibiydi. Başından geçenleri, sanal Med’de dahil ayrıntılarıyla Tar’a anlatmıştı. Tar, sahte bir öksürükten sonra, " ‘Ber’den fışkıran suyun, Yansı kanalıyla Med’le birleşmesinden olacak erkek çocuğa selam olsun....’ Başka bir deyişle, ‘Ber’in, Med’in aksi olan Yansı ile cinsel birleşmesin-den doğacak erkek çocuğa selam olsun,’ diyebiliriz...” Ber, nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu. Sayısız düşünce-ler, başıboş şekilde beyninde dolaşmaya başlamıştı. Gözleri kararıyordu. Telefonun ucundaki Tar, "Ber!... İyi misin...?" diye sordu. "Ne durumda olduğumu bilebilecek durumda değilim." "Babalık davası sonuçlandı mı?..." "Evet!... Geçen hafta sonuçlandı." "Sonuç?..." "DNA testi sonucu da aleyhime geldi. Dava aleyhime sonuçlandı. Şimdi hiç yoktan Yansı’dan olma Varol isimli bir erkek çocuk babasıyım." "Bu yorum seni çokta etkilemesin. Bu davayı ve senin durumunu bilen birinin gönderdiği bir e-mail de olabilir. Belki de zihnini karıştırmak isteyen biri tarafından sana gönderilmiş bir e-maildir." "Bunu araştıracağım... Korpsi isimli şahsa gönderdiği paragrafı çözdüğümü belirterek tepkisini almaya çalışacağım. Hatta yüz yüze görüşme isteminde bulunacağım. "Gelişmelerden mutlaka beni haberdar et." "Kesinlikle... Verdiğin yorum için teşekkür ediyorum, görüşmek dileğiyle..." Ber, telefonu kapadıktan sonra sırtını koltuğa yaslayıp, ayaklarını kaldırıp, masanın üzerine koydu. Ellerini göbeğinde birleştirdi. Tar’a iş bulabilseydi şimdi yanında olacaktı. Bu durumda onun geniş hayal gücü, değişik bakış açılarıyla yorumlarını sürekli alma olanağı bulabilecekti. İş bulamayınca Mar kentine ailesinin yanına gitmişti ve orda bile hala işsiz-di. Akrabalarının yardımıyla geçimini temin edebiliyordu. Ber, Tar’ın yorumunu tekrardan irdeleyerek kafasını karıştırmanın anlamsız olduğunu düşündü. Tüm sırrı, bu yazıyı kendisine e-mail yoluyla gönderen Korpsi ile bağlantıya geçerek çözebileceği inancındaydı. İnternete girerek, Korpsi’nin kendisinde kayıtlı e-mailine, Tar’dan aldığı yorumu ve cep telefonu da dahil tüm telefonlarını yazarak görüşme isteğini belirtip sert bir tıklamayla gönderdi. İnternete girmişken iyi ruhlar sitesinin ‘basından akisler’ bölümüne; basında çıkan bazı yazıları da eklemeyi unutmadı. "...İyi Ruhlar Sitesinde belirtilen Demokrasinet görüşü, ülkemizde olduğu gibi, dünya ülkelerinde de geniş akisler buluyor..." "Sodgom ülkesinin son Halk Temsilcileri Genel Merkezine üye genel seçiminde seçmenlerin yüzde kırkının oylamada bulunmamasını, bazı çevreler, İyi Ruhlar Sitesinde yayınlanan demokrasinet görüşünün seçmenlerde ağırlıklı olarak benimsendiği görüşünde..." "Birleşik Devlet yurttaşlarının hatırı sayılır kısmı, kendi dillerinde de yayınlanan İyi Ruhlar sitesinin ‘Savaşa Hayır’ konulu bildirisini onay-ladılar..." "Yeni seçilen Halkın Temsilcileri Genel Merkezinin seçmen bireyle-rinin toplamının yüzde kırkını temsil etmediği nedeniyle yetkisi tartışılır hale geldi. Başkan, konuyu görüşmek üzere Halkın temsilcilerini olağan-üstü toplantıya çağırdı." "Sodgom Ülkesinin ünlü dansöz ve ses sanatçısı Markız’ı şöhrete ulaştıran müzik parçasının bir başkasına ait olduğunu duyuran iyi ruhlar web sitesi bu kezde ‘Dişimle Tırnağımla Yükselişim," adlı best-seller olan kitaplaşmış otobiyografisinin içeriğinin yalanlarla dolu olduğu kanıtla-dı..." "Yolsuzluklar sonucu oluşan ekonomik kriz ortamında, bankaların kendi açıklarını, borçlu yurttaşlar kanalıyla kapatmak için faizli alacakla-rına ayrıca yüksek gecikme faizi ve tazminatı eklemelerini protesto için kampanya başlatan ‘iyi ruhlara’ katılım günbegün artıyor. Katılımcılar, normal faiz ve alacak miktarına düşülünceye kadar ödememe kararını almış bulunmaktadırlar... " Ber, şimdilik basın alıntılarının bu kadarının yeterli olduğu kanısıy-la, internet bağlantısını kopardı. Ve eve gitmek üzere ofisi terk etti. *** Dolmuş bekleyeli yirmi dakikadan ziyade bir süre geçmişti. Gerçi bu durum süregelen bir şansızlığıydı. Durağa geldiğinde bineceği dolmuşun kısa bir sürede geldiği anlar çok enderdi. Can sıkıntısından bir sigara daha yaktı. İlk dumanını çekip salıverdiğinde beklediği dolmuşun durağa yaklaştığını gördü. Sigarasının ucunu koparıp geri kalanı evde içmek üzere pakete geri bıraktı. Önünde duran dolmuşa ilk binen o oldu. Koltuğa kurulmasıyla cep telefonunun çalması aynı anda gerçekleşti. "Alo!" "Ber bey!..." "Buyurun!" "Ben, Korpsi..." Ber, heyecanını diğer yolculardan gizlemeye çalışarak, kısık sesle "Merhaba! Korpsi, nasılsınız?..." dedi. "Teşekkür ederim. Gönderdiğiniz e-maili aldım. Yorumunuz bazı nüanslar dışında tamamıyla doğru. Sizle derhal görüşmem gerekiyor." "Pekala, nerede görüşelim?" "Sırlar Kafesini biliyor musunuz?..." "Evet." "Yarım saat sonra orada olabilir misiniz?" "Orada olacağım." "Görüşmek üzere... Bye..." "Bye..." Sırlar Kafesi, dolmuşun güzergahı üzerinde olan bir yer değildi. Ber, sesini dolmuş sürücüsünün duyabileceği kadar yükselterek, "Uygun bir yerde inecek var!" dedi. Cebinde ancak üç günlük gidiş geliş yol parasıyla, ekmek parasını karşılayacak kadar kısıtlı para vardı. İdareli kullanmalıydı. Yürüyerek, yarım saat de kafeye varabilecekti. *** Ber, kafenin giriş kısmına oturarak içeri giren herkesi çaktırmadan izlemeye koyuldu. Korpsi’yi tanımıyordu. Onun, kendisini tanıyıp tanıma-dığı konusunda ise bir fikri yoktu. Üç kez gelen garsona bir şey istemediğini belirtmekten gına gelmişti kendisine... Cep telefonunda kontör bulunsaydı arayanlar listesinde bulunan Korpsi’nin telefonunu arayacaktı... Garip giyimli birinin kapıdan içeri girmesiyle onda yoğunlaştı. Gelen kişi, ürkek bakış ve adımlarla etrafı kolaçan ediyordu. Arkasına son kez baktıktan sonra Ber’in paralelindeki masada bulunan sandalyeye iğreti şekilde oturdu. Cep telefonunu çıkarak tuşladı ve kulağına götürdü. Ber, çalan cep telefonuna baktı. "Alo!" "Alo, Ben Ber!..." "Kafede misiniz?..." "Evet!..." "Hangi masada?..." Ber, kulağını telefondan ayırarak dinledi. Paralelinde oturan garip kılıklı kişinin konuştuğunu anlayarak telefonu kapattı. Ayağa kalkarak ona yöneldi. "Korpsi?..." "Ber!... Siz misiniz?..." Birbirlerini yıllardır tanıyormuşçasına, dostça sarıldılar. Ber, Korpsi’nin karşısındaki sandalyeye kuruldu. Gelen garsondan soğuk meyve suyu isteyen Korpsi, Ber’e bir şeyler içmek isteyip istemedi-ğini sorduğunda "Hayır," yanıtını aldı. Havadan sudan konuşma çok kısa sürdü. "Buluşma konumuza girelim, zamanımız az," diyerek esas konuya girme isteğini belirten Korpsi’nin bulundukları mekanın serin olmasına rağmen alnından dökülen terleri ve alnında oluşan stresten kaynaklı kırışıklığı Ber, büyük bir dikkat-le izledi. Ber, bekleme esnasında kendi kendine bu yönde telkinde bulun-muştu. Hiçbir şeyi kaçırmamalıydı. Hatta onun soluklarını dahi duyumsa-malıydı. Yeterli bilgi elde edemediği takdirde, elde ettikleriyle kendi içse-linde yorumlarda bulunabilmesi için bu malzemeler önemliydi. "Ben Ad Üniversitesi Psikoloji Fakültesinin son sınıfındayken Med, -uzun adıyla Medayih- birinci sınıftaydı. Bir vesile ile tanışmıştık. Fakülte bitimi sonrası aynı fakültenin Kitle Psikolojisi Kürsüsünde asistan oldum. Bu arada yüksek lisansımı yapıyordum. Med’le dostluğumuz devam edi-yordu..." "Özel arkadaşlığınız oldu mu?" diye araya girerek sordu Ber, kıskanç ve meraklı bir tarzda. Korpsi, bıyık altından gülerek, "Kendisine teklifte bulunmuştum... Ama kabul etmedi. Arkadaşlık düzeyinde devam etti ilişkimiz. Ki diyaloglarımız genelde bilimsel araştırmalar temelindeydi. Özellikle kitle psikolojisi ve demokrasi alanındaydı...." dedi. Zihnini toparlamaya çalıştı-ğını ifade eden beden diliyle sunuşlarda bulunduktan sonra devam etti. "Ne diyordum?... Okulu bitirdikten sonra Med de benim kürsüde yüksek lisans eğitimi almaya başladı. O sıralar ben doçentlik tezimi hazırlıyor-dum. Bu arada ‘Kitle Psikolojisi ve Zihin Kontrol Mekanizması ile Yöne-tim karşısında Demokrasinet,’ isimli bir kitap hazırlıyordu. Bu konuyla ilgili sürekli araştırma yapıyordu...." Korpsi’nin, sözlerini bölerek, "Peki sizden başka arkadaşı var mı?" diye sordu. "Sevilen, sayılan biriydi ama benim dışımdakiler sıradan diyaloglar dışında onunla pek görüşmez, konuşmazlardı. Aslında ondan birazda çeki-nirlerdi... Gizli güçleri olduğuna inanırlardı..." "Ne gibi?..." "Duyu ötesi algılama, cisimleri beyinsel enerjisiyle hareket ettirebil-me, telepatik iletişimde bulunabilme gibi... "Böyle yetenekleri olduğuna siz inanır mıydınız?..." "Buna yanıt vermek istemiyorum..." "Med isimli arkadaşınla ne zaman tanışmam nasip olacak?..." "Hiç bir zaman." "Neden?..." Korpsi, "Çünkü, o yıllarca önce faili meçhul bir cinayete kurban gitti." dedi. "O bir ölü..." "Öldürülme nedeni ve cinayet faili hakkında bir bilginiz var mı?..." "Med’in kitabı, dünya ülkelerinde bulunan açık veya gizli gerçek yöneticilerin, ülkelerini veya ülkeleri, toplumu, bireyi yönetmede kullan-dığı tekniklerden, yollardan söz ediyordu. İletişim araçlarıyla ve oluştur-dukları beyinsel negatif enerjilerle kitle etkileme psikolojisi oluşturmala-rından, zihinleri kontrol etmelerinden ve daha bir çok araçlardan söz edi-yor. Bu güçler, bu ve benzeri tekniklerle insanların geleceğini tayin ederek, kendi yararlarına ve amaçlarına uygun sürekli bir gelecek oluştu-ruyorlar. Bu anlamda kendilerini Yüce Yaratıcı yerine koymaya çalışıyorlar... Bu güçlere karşı -o zamanlar yeni olan- ve ülkemizde yaygın kullanıcısı olmayan internet sayesinde karşı durulabileceğini, bireyin ve toplumun maksimum düzeyde kendi geleceğini tayin hakkını gerçekleş-tirebileceğini savunuyordu... Bize o zamanlar çok garip gelmişti. Çünkü internet yeni yaygınlaşmaya başlamıştı ve bizler internet konusunda o kadar bilgi sahibi de değildik... Sanki geleceği yazmıştı..." "Şimdi anlıyorum," dedi, Ber. "İyi Ruhlar Web sitesinde geçen bazı yazılar da buna benzer ifadeleri okuyunca benim Med’i tanıyıp tanımadı-ğımı sormuştun..." "Evet... Aynen öyle." "Sözünü ettiğin Med’in anlatımına yakın bilgileri web sitesinde yayınlamış olmama rağmen bana bir şey olmadığına göre... Öldürülme nedenini aynı düşünceleri taşıyan kitabına neden bağlıyorsun?..." "Senin yazıların onun kitabına göre denizde bir damla... Ayrıca kendiside bu kitapta sözünü ettiği olguların ve düzenleyici güçlerin varlı-ğına inanmayacaklar için, kitabının yasaklanması, bir şekilde soruştur-maya uğrayarak ceza alması hatta öldürülmesi halinde bunun bile bir kanıt olacağını belirtmişti. Neyse... İzin verirsen kaldığım yerden devam etmek istiyorum." "Rica ederim, Buyurun." "Öldürülmesine yakın günlerde aşırı huysuzdu... Olacakları sezmişti sanki... Kendilerini özel görevli olarak tanıtan bazı kişiler telefonla ‘Hazırlamakta olduğu kitabının Ulusal Güvenlik konularıyla ilgisi bulunduğunu, devam ettiği ve yayınladığı takdirde başının belaya gireceği,’ yönünde tehditler alıyordu. Sonra tamamladığı kitabını bastır-mak için bir matbaayla anlaştı. Çıkan ilk örneğini de bazı kelime, imla hatalarını öngörüm için bana sunmuştu. Zaten aynı günün gecesi de meçhul cinayete annesi ve babasıyla birlikte kurban gitti. Birkaç kez görevliler cinayet olayını araştırırken benle de görüştüler. Bir ara garip tipli bir takım kişilerde çok özel sorular sordular. Med’in yayınlamak üzere olduğu kitabının örneğini sordular... Benden bir şeyler elde edeme-yince yakamı bıraktılar. " "Matbaada kitabı hiç mi basılmamıştı?" "Hayır dediğim gibi... İlk örnek nüshası çıkarılmıştı, düzeltmeler yapıldıktan sonra bastırılacaktı." "Hangi matbaa?..." "Kurban matbaası." "Adresini verebilir misiniz?" "Matbaanın yerinde şimdi yeller esiyor, cinayet gecesi kundaklan-mıştı. Matbaa sahibi de ertesi gün hiç kimseye adres bırakmadan Ad kentini, ailesiyle birlikte terk etmişti... Hem, matbaayı neden soruyor-sun?..." "Belki de kitabın nüshalarından matbaa sahibinde kalmış olabilir diye düşündüm." "Kitabın sadece bir nüshası çıkarılmıştı ve o da bana verilmişti." "O halde kitap hala sende mi?..." "Buna şu an yanıt vermeyeceğim." Ber, soruları yinelemenin, korku dolu gözlerle karşısında duran Korpsi’yi daha çok ürkütebileceğini hatta kaçırabileceği kanısıyla ısrar etmedi. Ters tepki doğurtmadan daha çok bilgi elde etmeliydi. Aklına gelen her soruyu belirli bir sistematiğe tabi olmadan birçok soru soruyordu... "Med’in akrabalarından tanıdıklarınız var mı?..." "Birkaç akrabası olduğundan söz etmişti. Hatta... İsmini şu an anım-samıyorum... Bir teyzesinin kızıyla tanıştırmıştı... Bu kadar benzerlik olamazdı, onla tek yumurta ikizi gibiydiler..." "Sözünü ettiğin Med’in teyzesinin kızıyla beni görüştürebilir misin?" "Nerede olduğunu bilmiyorum." "Peki, Med’in ve anne babasıyla öldürüldükleri evin adresini biliyor musun?..." "Evet... Biliyorum." "Bana söylemende bir sakınca varmı?..." Ber, Korpsi’nin belirttiği adresi duyunca zorlamalı soğukkanlı duruşunu bozdu. İnanamıyordu... Korpsi’nin belirttiği adres yıllardır, otur-duğu adresle, hatta daire numarasına varıncaya kadar aynıydı.... Heyecan boğazını kurutmuştu. Garson’dan bir bardak su istedi. Korpsi, anlatımına devam etti. Yıllardır, içinde sakladığı kimseyle paylaşmadığı konuları anlatmaya susamıştı. "Med’in öldürülmesinden sonra uykudayken bazen de uyanıkken onun benle görüştüğü hissi içimde oluşuyordu. Bundan çok korkuyordum. Kitabını matbaada bastırarak veya internette yayınlayarak insanlara sunmamı sürekli istiyordu. Bu yüzden uzunca bir süre psikolojik tedavi gördüm. Yapılan terapilerle içselimde çift kimlik oluşturduğum yargısına varılmıştı. Tabi ki ruhsal sağlığıma uzun bir tedavi sonrası kavuşmuştum... Ta ki, İyi Ruhlar sitesindeki yazıları okuyuncaya kadar... Bu yazılarla tekrar Med’i duyumsamaya başladım. Bu kez isteği çok yoğundu. İki zor seçenek altında sıkışıp kalıyordum; Bir taraftan Med’in kitabımı yayınlayarak içsel huzura erme düşüncesi, diğeri ise onun ve anne babasının başına gelenin benimde başıma geleceği korkusu..." Ber, Korpsi’ye öfkeyle bakarak, "Doğduğunda senin kişiliğine uygun ismi kim koymuşsa, onu tebrik etmek gerekiyor. Korkak’ın Kor’u, Psikolojinin ise Psi’si birleştirilerek Korpsi adı konmuş... Abime yakışmış..." dedi. "Med’in kitabını yayınlamamakla cinayeti işleyenleri mükafatlandırdığını bilmiyor musun?..." Korpsi başını eğmişti. "Senin cesaret edemediğini ben gerçekleştireceğim." Korpsi panikledi. "Hayır!... Hayır!... Öncelikle senin Med’le ilgili bilgilerini bana sunmanı istiyorum." "E-mail yoluyla gönderdiğin paragrafta geçen Ber benim... Yetmez mi?..." "Tam olarak ikna olmalıyım..." Ber, Med ile geçen diyalogları Korpsi’ye özetledi. Korpsi’nin korku dolu gözlerinde bu kez cesaret ışıltıları oluşmuştu. Ama geçmişini silemezdi, ismini değiştiremezdi. O hala bir Korkak-Psikologdu... Onun ismi hala ‘Korpsi’ idi... Korpsi, sandalyesinden kalkarak Ber’e sarıldı. Sarsıla sarsıla ağlıyordu. "Biliyordum... Evet... Biliyordum... " Çevre masalarda olan insanlar kendilerine bakıyorlardı. "Kendine gel," diyerek uyardı Ber. Korpsi, uyarıya uyarak sandalyesine oturdu. "Bu yazının dilimizdeki karşılığını Med’den öğrenmiş fakat anlam verememiştim... Senin çözümlemenle aynı olmasına rağmen, anlamını hala kavrayabilmiş değilim." Ber, gözlerini, Korpsi’nin gözlerine dikerek, "Ben, anlamını artık biliyorum..." dedi. Korpsi, Ber’in açıklama yapmasını bekledi. Ber, ise aydınlanmamış bazı noktaları vurgulama gereği duydu. "Med’i bildiğine göre Düzenleyici, Uygulayıcı, Denetleyici, İzleyici gruplarının neyi ifade ettiğini de biliyor olmalısın?..." "Evet, biliyorum." "Med’in kitabını bu gruplardan şimdiye kadar nasıl gizleyebildin?... Onların her yerde gözleri, kulakları var... Ayrıca zihin okuma, kontrol etme, yönlendirme yeteneklerine de sahiplerken..." Ber, sorduğu soru üzerine irkildi. Neden şimdiye kadar düşüneme-mişti. Belki de karşısında bulunan şahıs, o grupların yetkili görevlisi de olabilirdi... Korku, tüm benliğini kapladı. Korpsi, Ber’in korkusunu sezmişti. "Korkmana gerek yok, " dedi. "Med’den elde ettiğim zihin koruma, zihin etkilemelere karşı durma tekniklerinden yararlanarak bugüne geldim. Ayrıca her gözlemelerinde onlar için çok önemli sayılmayacak küçük sapmalar meydana getirerek dikkatlerini dağıtabiliyordum. Kitabı bulamamalarının nedeni bu... Ama, artık beyinsel gücümün de etkisini yitirdiğini seziyorum. Bir gün bir boşluk bulup zihnime gireceklerinden o kadar çok korkuyorum ki... Bu durumda hem kitabı elde edecekler, hem de benim canımı alacaklar..." "Korkunun ecele faydası yok. Kitabı yayınladığımız takdirde öldürmeleri için bir neden kalmayacaktır. Merak etme... Yarından tezi yok, kitabı internette yayınlatmaya başlayacağım." Korpsi, biraz daha rahatlamıştı. "Med’in anne ve babasının meslekleri hakkında bilgin var mı?..." "Her ikisi de bilgisayar programcılığında uzman olarak tanınırlardı." Her şeyin yerli yerine oturması Ber’i mutlu ediyordu. Ber, "Kitap nerede?" diye sordu. Korpsi, yanında bulunan baklava kutusu görüntüsü veren paketi Ber’e uzattı. Kırmızı kurdela ile süslenmiş paketi açan Ber, ilk sayfasında çözümlemede bulundukları kehanetin yazılı olduğunu gördü. Ayağa kalktı. "Yanında taksi tutacak kadar paran var mı?" Korpsi, başıyla olumladı. "Hesabı öde! Seninle birinin evine ziyarete gideceğiz." "Kime?..." "Soru sorma... Bana güven..." * ** Devamı: 25. SAYFA'da
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |