Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Bir plağa hiç dokunmadan, öyle uzaktan sadece bakarak hangi yıla ait olduğunu yaklaşık olarak tahmin edebilirim. Sonra yaşadığım yıldan çıkarır, aradaki farkı bulurum. Plağın yaşı arttıkça hüznüm katmerlenir, kafamda art arda sorular oluşur: Asıl sahibi kimdi bu plakların? Kadın mı, erkek mi? Kaç kez içi çekmişti de pikabın üzerine bırakmıştı. İğneyi hafifce bırakırken, içinde sevinç mi vardı, hüzün mü, heyecan mı? “O” şimdi koltukta oturuyordu da özellikle birlikte dinlemek için mi şimdi pikabın yanındaydı? O mu hediye etmişti, durup dururken, bir gece ziyaretinde yoksa kendisi mi beğenip almıştı? Belkide öyle biri hiç olmadı. Hep yalnız dinledi. İğneyi plağa oturturken koltukta oturan kimse yoktu. Varmış gibi davrandı veya. Hep ona çaldı. Plaktan gelen çıtırtıları onun ayak seslerine benzetti. Yüreği ağzına geldi, durdu, kapıyı dinledi. Uzun yakalı siyah üzerine beyaz puanlı belden büzmeli ince elbisesini hızla ve tedirginlikle düzeltip kapıya seyirtti. Kırışmış alnı, yorgun gözlerle onu gördüğünde eli ayağı birbirine dolandı. Kahkahalar saçıp boynuna atılmak istedi ama yalnızca beceriksiz, utangaç tavrıyla usulca kapıyı aralayıp içeriye buyur etti. Günlerdir nerelerde olduğunu sormadı. O gelmişti ve onunlaydı. Gerisi yalandı. Arkasından onu izledi. Perişan haliyle buruşuk pantolon ve ceketi uyum içindeydi. Yorgunluktan bitkin düşmüş koca bir bebekti o. Bir sabah haber vermeden yokolmuş ve bir gece ansızın çıkıp gelmişti. Sormadı, soruşturmadı, bunaltmadı. Açık kahve kadife koltuğa yığılınca bir daha kalkamayacağını biliyordu. - Çok yorgun görünüyorsun. - Hem de nasıl. - Kahve yapayım. - Olur. Kadın konuşmasız, yüzünde kapıdan kalma gülümseme, alnında kırışıklık kahve yapmaya gider. Taşırmadan pembemsi tepside salona getirdiğinde adam sızmıştır koltukta. Yıl 1975 dedim içimden, henüz plağın kapağına dokunmadan. Yer, İstanbul dedim elime aldığımda ilk kez. Buraya çok yakın, arka sokaklardan... Plağı çıkarttım yer yer yırtılmış ambalajından. Bir kadın olmalı eski sahibi. İğne çizikleri var mı diye bir ışığa tuttum. Bir kadın ve şimdi yaşamıyor.. Arkasını çevirdim. Yoksa elden çıkarır mıydı. Çizikleri saydım üşenmeden. Her çizik, onun ayak sesiydi, kapının usulca aralanması, buyur edilmesiydi. Onun gelişiydi, paramparça oluşuydu yalnızlığın, bitişiydi sancılı bekleyişlerin. Her çizik yarım kalmış, bitmemiş sözcüklerdi. Biliyorum, bu plağın sahibi bir kadındı. Ve o kadın şimdi yaşamıyordu. Atar mıydı yoksa böyle sokaklara tamamlamadan o sözcükleri.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © irfan yıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |