Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
İnsan, Allah’ın kullarına mesajı olan Kur’an’ı bilmeden, onu yaşamadan, Rabb’ini gerçek anlamda tanıyamaz, dünyada varoluş amacını anlayamaz. Yaşamın, ölümün, ahiretin, cennet ve cehennemin gerçekliğini kavrayamaz. Canlı cansız trilyonlarca yaratılmışı kapsayan evrenin yaratılış hikmetlerini aklına dahi getirmez. Allah’ın kalbine iman yerleştirdiği insan tüm cevapları bulurken, gerçekleri göremeyen kişilerin ise, cevapları bir yana, bu önemli sorulardan bile haberleri yoktur. Ancak Yüce Allah daha önce Kendisi’ne inanmayan, gaflet perdeleri nedeniyle gerçeklerden habersiz olan insanın kalbini çevirerek samimi bir duruma döndürebilir. Rabb’ine uzak, dine ilişkin olumsuz düşünceler içindeki insan olumlu düşünmeye, daha önce O’nun buyruklarını göz ardı etmekte iken bunları dikkatle uygulamaya başlar. Allah’ın varlığının ve eşsiz yaratmasının kanıtlarının, katından rahmetiyle sunduğu güzelliklerin, korumasının, merhametinin farkında bile değilken, artık bunların bilincine varır. Adeta uykudan uyanmış gibi, sürekli Rabb’ini anmaya, şükretmeye başlar. Çünkü, “Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkarı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır.” (Hucurat Suresi, 7) ayetiyle haber verildiği üzere, Allah kulunun kalbine imanı sindirmiş, onu inkar ve isyandan çevirmiştir. “Allah’ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur...” (Yunus Suresi, 100) hükmü gereği iman etmek ancak Allah’ın dilemesiyledir; dilediği anda da geri alabilir. Kalbi Allah’ın ayetlerine karşı yatışan ve yumuşayan insan, Allah’a teslim olur, samimi imanı kazanır. İman etmeyenler ise çevrelerindeki sayısız ayeti/delili göremezler. “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.” (Yusuf Suresi, 105) ayetindeki gibi Allah’ın varlığının apaçık kanıtlarından gaflettedirler. Bu duyarsızlıklarının nedeni, inkarcıların kalpleri üzerinde kavramalarını engelleyen perde bulunmasıdır. Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar. (Kehf Suresi, 57) Bazen anlatılan gerçekleri kavrayamadıklarını inkar edenler kendileri de itiraf ederler. Kur’an’da bir kıssada Hz. Şuayb’a "…Senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayıp anlamıyoruz..." (Hud Suresi, 91) diyerek itirafta bulunan inkarcılar buna bir örnektir. Kalbi üzerinde perde olan ve bu nedenle şuursuz yaşayan kişiyi ise Allah’ın dilemesi dışında doğru yola çevirmek mümkün değildir: Onlardan seni dinleyecekler vardır. Ama hiç duymayan -sağırlara -üstelik hiç akılları ermiyorsa- sen mi duyuracaksın? Ve sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın? (Yunus Suresi, 42-43) Allah, samimi olan, gönülden imanı dileyen ve Kendisi’ne yol arayan kulunun kalbini yumuşatır, kalbine imanı, Allah aşkını ve diğer müminlere karşı sevgiyi yerleştirir. Samimiyetsiz kimsenin de kalbini çevirerek, imandan geri döndürür. O dilediği kulunun kalbini dilediği anda çevirmeye gücü yetendir. O’nun çevirdiği kalbi tekrar geri döndürmeye ise güç yetirecek yoktur. De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah’tan başka getirebilecek ilah kimdir?" Bak, biz nasıl ayetleri ’çeşitli biçimlerde açıklıyoruz da’ sonra onlar (yine) sırt çevirip-engelliyorlar? (En’am Suresi, 46) Yapmamız gereken, Rabb’imizle bağlantımızı kesintiye uğratmamak, Allah’ın sonsuz kudreti karşısında aczimizi görmek, ayaklarımızı sağlam kılıp kalbimize imanı raptedecek gücü vermesini istemek, için için dua etmektir. "Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen." (Al-i İmran Suresi, 8)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fuat Türker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |