Sevgi en azgın yüreği uysallaştırır, en uysal yüreği azdırır. -Alexis Delp |
|
||||||||||
|
Merhaba sevgili okurlar! Zamanın birinde tarih öğretmeni bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Bir ara şöyle bir cümle kurduğu için çok kötü tartışmaya girdik. _ Kurtuluş savaşında sadece Yunanlıları yendik dedi hocamız. Bu cümle benim çıldırmama yetecek kadar ağır bir cümleydi. Hocamıza 1.İnönü savaşını 2. İnönü savaşını Kütahya – Eskişehir direnişini ardından Sakarya savunmamızı ve olmazsa olmaz Başkomutanlık ve Büyük Taarruzu sırasıyla önce Ermenilerin doğu cephesinde çekilişini ( Gümrü anlaşması ) İtalyanların Akdenizi Fransızların güney cephesini boşaltmasını Londra konferansını, Moskova Anlaşmasını en sonunda da Mudanya Ateşkesini ve Lozan zaferini anlattım. Ve sordum sen öğrenciyken cemaat dershanesine mi gitmiştin? _ evet dedi nereden anladın? Biz kitap okumayı ve insan okumayı seven bir eğitim anlayışına sahibiz dedim. Düşündü ve utandı. Çünkü hatırlattığım örnekler onunda bildiği şeylerdi ama idrak yolları enfeksiyonu geçirmesine neden olacak bir iklimde okumuştu. Düşünmeyi, yorumlamayı unutturuyorlardı. Neden? Peki bu çaba neden Cumhuriyete ve Türklüğe bu kadar düşmanlık neden? Bakın aşağıda Zaman gazetesi yazarı Mümtazer TÜRKÖNE’ nin bir yazısı var buyurun okuyun yorumu altına yaparız. Mümtaz'er Türköne Ergenekon Efsanesi kime ait? Bir yalana çok fazla insanın inanması, sahte olanı gerçek yapmaz. Türklerin "çıkış" efsanesi olarak anlatılan Ergenekon, bir safsatadan ibaret. Sahte masallar dünyasında mutlu bir şekilde yaşamak mümkün. Ama birilerini mutlu eden bu hayaller başkaları için bir kâbusa dönüşmüş ise, uyanmanın vaktidir. Hikâyenin aslı şöyle. Cumhuriyet, kurulduktan sonra kendi tarihini yazmaya girişiyor. Bu tarihin iki temel ihtiyaca cevap vermesi bekleniyor. Cumhuriyetin yeniliği, imparatorluk modeli bir devletin yerine bir ulus-devlet şeklinde kendini inşa etmesi. Birinci ihtiyaç bu ulus-devletin ulusunu oluşturmak. İkincisi ise, Avrupalıların "Türkler bu coğrafyanın yerli halkı değiller, onları Orta Asya'ya geri gönderelim" tezi üzerine inşa edilen düşmanlığa karşı durmak. Bunun için ise Türklerin Anadolu'nun yerli halkı olduğunu ispatlamak gerekiyor. 1930'larda Atatürk'ün önderliğinde oluşturulan Türk Tarih Tezi, bu iki ihtiyaca cevap vermek için geliştirilmiştir. Bu Tez'in iki temel iddiası vardır. Birincisi, Türklerin 5 bin yıllık çok eski bir ulus olması. İkincisi, Anadolu'da yaşayan Hititlerin, Romalıların atası Etrüsklerin Türk olduğu ve dolayısıyla bu toprakların eskiden beri Türklere ait olması. 5 bin yıl öncesine giderek, birkaç yıl öncesinin Osmanlı'sını reddetmek, yeni bir ulusun yaratılacağı çok uzak bir geçmişin belirsizliğine sığınmak ve oradan istediğiniz her şeyi çıkartmak mümkündü. 5 bin yıl öncesi esaslı hiçbir bilginin olmadığı, dolayısıyla kolaylıkla yeni baştan yazılabilecek kadar karanlıktı. Çocukken tarih kitaplarında bize anlatılan "Göç haritaları" ile bugün Ergenekon Terör Örgütü'ne ilham kaynağı olan Ergenekon Efsanesi, Türk Tarih Tezi'nin sahteliklerinden geriye kalan birkaç izden sadece ikisi. Ankara'da Sıhhiye meydanındaki, Hitit güneş kursu, Etibank ve Sümerbank isimleri de öyle. Ergenekon Efsanesi, farklı versiyonları ile Çin kaynaklarında geçen ve Moğol kabilelerine atfedilen efsanelerden biri. İlhanlı tarihçisi Reşidüddin'in "Cami-üt Tevarih" isimli tarih kitabı ise, bizdeki versiyonun kaynağı. Reşidüddin bu efsaneyi bir Moğol efsanesi olarak naklediyor. Bizde bu konuda tek otorite olarak kabul edilen Bahaddin Ögel'in Türk Mitolojisi (I) isimli kitabını 14. sayfasından itibaren dikkatle okuyanlar, bu efsanenin Türklere ait olmadığına ikna olacaktır. "Moğollar da Türk idi" tezi ile bu efsaneyi dönüştürmek de mümkün değil; çünkü bu efsanelerde geçen Moğolların düşmanları Türklerden başkası değil. İddia edilenin tam tersine Türkler (bir Hun hakanı) bir Moğol kabilesini yok ediyor; geride tek kalan çocuğun ayakları kesiliyor ve sonra bir Kurt o çocuktan hamile kalıyor. Ergenekon, bir Türk efsanesi olarak Kurtuluş Savaşı sırasında Yakup Kadri tarafından icat edilmiştir. Halbuki efsaneler, bir toplumun ortak hafızasıdır. Efsaneler ve destanlar vasıtasıyla o toplumun ortak geçmişi, yeni nesillere aktarılır. Osmanlı'da, Selçuklu'da en küçük izine rastlanmayan bir hikâyeyi, Cumhuriyet kuruluşuyla birlikte 5 bin yılın içinde birdenbire "keşfetmek" ve sadece tek "yabancı" kaynağa dayanmak ne kadar inandırıcı? Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu sahtelikleri ders kitaplarından acilen temizlemesi lâzım. Niyetim kimsenin kutsalıyla, inancıyla uğraşmak değil. Ergenekon Efsanesi ve Kurt figürünün MHP ideolojisinin önemli sembollerinden biri olduğu herkesin malûmu. At izi it izine karıştı. Türkiye'nin sahip olduğu her şeye kasteden tehdidin adı Ergenekon olarak kayda geçti. Bu tehdidin varlığı bile, Ergenekon efsanesi gibi sahteliklerin eseri. Demek ki sahtelikler akıl dışı sapmalara yol açıyor. O zaman putları parçalamak gerekiyor. Bizim beş bin yılın karanlığından, Moğol kabilelerinden aşırdığımız sahteliklere değil, henüz üzerinden üç nesil bile geçmemiş yakın tarihimizin gerçeklerine ihtiyacımız var. Moğol efsanesindeki kurdun izini aramak yerine Osmanlı'dan kalma haritaların ayrıntılarına bakmalıyız. Bir kurdun peşinden gidecekler ile Osmanlı'nın bize miras bıraktığı ahlakî otoriteye rıza gösterecek Ortadoğu halklarını karşılaştırmayı deneyin. Bizim yeniyetme halklar gibi büyük görünmek için sahte bir tarihe ihtiyacımız yok. Osmanlı'dan devraldığımız miras zaten yeteri kadar büyük. m.turkone@zaman.com.tr 22 Şubat 2009, Pazar Şimdi yazıyı okudunuz. Tarihi hiç bilmeyen milyonlarca kişiyi yanlış düşünmeye itecek bir yazı değil mi? Resmen diyor ki sayın TÜRKÖNE Ergenekon Türk destanı değil Moğol destanıdır ATATÜRK’e ulus devlet yaratmak için bir efsane lazımdı bunu da Yakup Kadri Türklere aitmiş gibi uydurdu. Şimdi sayın profesör tarihi bizden daha iyi bilmiyor mu? Elbette biliyor fakat bilinçli bir şekilde saptırıyor. Çünkü yazının kokusundan anladığımız kadarıyla Kürt vatandaşlarımıza yaranmak ve AKP’ye oy toplamak istiyor. Eğitimli Kürtlerimizde eminim gülüyorlardır böyle afaki çabalara. Şimdi hocanın hatalarını nasıl saymalı ki? Örneğin Moğollarda kurt değil köpeğin kutsal olduğunu mu söylemeli. Ya da Yakup Kadri’nin Ergenekon adlı kitabında bu efsaneden değil Kurtuluş savaşından bahsettiğini mi söylemeli. Moğolların 13. Yüzyılda etkili olduğunu Göktürklerin ise MS. 552-744 arasında yaşadığını ve birçok Çin kaynağında bu efsanenin tam 600 yıl önce anlatıldığını ve bu efsaneyi sahiplenmeye çalışanların Moğollar olduğunu söylesek. Ya da birçok Avrupalı tarihçinin de hem Sümerlerin hem Etrüsklerin hem de Hititlerin atalarının Türk olduğu konusunda hemfikir olduklarını ve yeni kanıtların bunu desteklediğini mi söylesek. Ne yapsak ta böyle Profesörlerin gençlerimizi kandırmalarını engellesek? Ergenekon Destanı, Hive Hanı EBULGAZİ BAHADIR Han’ın 17. yüzyılda yazdığı “Şecere Türk” (Türklerin Soykütüğü) adlı eserde de kaydedilir. ( Bu konularda daha fazla bilgi için, bak., Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, TÜRK MİTOLOJİSİ, 1.cilt, sf. 59-71.). Mümtaz'er Türköne, (d. 1956 İstanbul), öğretim görevlisi ve köşe yazarı. 1956 yılında İstanbul'da doğdu. 1978 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin İdari Şubesinden mezun oldu. Aynı fakültede 1986'da master, 1990'da doktora yaptı. Halen Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nde çalışıyor. 1980 öncesinde ülkücü görüşleriyle tanınan Türköne şu anda Zaman Gazetesi'nde köşe yazarlığı görevini sürdürmektedir. Yazar, şu anda Tanzimat dönemi siyasî fikirler üzerine çalışmayı sürdürüyor. İkinci evliliğini yaptığı Özlem Piltanoğlu Türköne (Boşandığı eski eşi Doç. Dr. Mualla Kavuncu'dur.), şu anda Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul milletvekilidir. En çok eleştirilen sözlerinden birisi "Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var"[1] olmuştur.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Öner KARADAĞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |