..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Ulaş Tuzak




4 Ağustos 2012
U Şimdi Asker  
Ulaş Tuzak
Askerliğe gitmeye ramak kala yaşananlar..


:AFIE:
U Şimdi Asker ..ve hala kafamın içindeki karmaşa devam etmekteydi. Bir türlü ne yapmam gerektiği konusunda net bir karar veremiyordum. Tanrı henüz bana doğru zamanın gelmediği yolunda mesajlar iletiyordu. Aksi halde şimdiye kadar çoktan kurmam gereken cümleleri kurmuş, atmam gereken adımları atmış olurdum. Bilmiyorum, şu anda içimdeki sesten başka yardımcı olacak hiçbir unsur görünmüyor etrafımda. O içimdeki ses de, bana önümdeki engelleri aşmam gerektiğini söylüyor. Ben de o yüzden önümdeki askerlik engelini aşmak için askerliğe başvurdum. Yapılan işlemler sonucunda yedek subay adaylığı için sınava girmem gerektiği söylendi. Söylenenler doğrultusunda Balıkesir’e gittim bende. İlk gün epey kalabalık olacağı için ikinci gün gittim. Ama ikinci gün de az beklediğim söylenemez. Bursa ve Çanakkale’deki adayların da burada toplanması bu yoğunluğu yaratıyordu. Sabahın 9undan 10 buçuğa kadar çamların altında bekledikten sonra rütbeli bir asker sıraları okumaya başladı. 200den itibaren devam etti saymaya ve 400de bitirdi saymayı. Benim numaram 465 olduğu için bir sonraki seansa kalıyorum. Çamların altındaki yerde volta atmaya, oturmaya, düşünmeye ve sıkılmaya devam ediyorum sırayla. Saat 12 civarı olduğundaysa aynı rütbeli asker tekrar sıradan adayları çağırmaya başlıyor. Çağırılan asker adayları da numaralarını rütbeliye göstererek yanaşan servislere biniyor. Önde bir otobüs arkasında da bir minibüs var. Topu topu 48+27 den 75 kişi götürebiliyorlar. Ben 465 olduğum için ilk sefer içinde gidebiliyorum. Kendimi bu yüzden şanslı sayıyordum, oysa gittiğimiz yerde arkadan gelenleri bekleyeceğimizi bilmiyordum. Arkadan gelen gruplarla beraber, yan yana 5’erli sıralar halinde derin kolda dizildik. Bir takım bilgiler vermek için bir kadın bir de erkek rütbeli konuşmaya başladı. Ardından yeni aday numaraları verilip yakamıza asıldı. Yeni numaram 86200 oldu. Bu numarayı kaybetmememizi söylediler. Eğer kaybolursak bizi bu numaraya göre arayacaklarmış. Derken sıra hareket etmeye başladı ve önümüzdeki binaya doğru ilerledik. Her yerde asılı olan silahla şaka olmaz karikatürlü posteri tebessüm etmemi sağladı. Demek ki silahla şaka yapan bir çok geri zekalı var. Öyle ki, boş olsa bile silahı arkadaşınıza doğrultmayın yazmışlar. Neyse, karışık bir şekilde binanın içindeki sandalyelere oturduk. Her sandalyede kocaman bir zarf ve üzerinde doldurulması gereken birkaç belge vardı. Okuduktan sonra bunların izin ve tebellüğ belgeleri olduğu anlaşıldı. Nasıl doldurulacağı bariz belli olmasına rağmen defalarca tekrar ettiler. Her birinden ikişer tane vardı. Onları doldurduktan sonra, bize şubeden verilen zarfı açtırarak onun içindeki belgeleri de büyük zarfın içine koydurdular. Ama koymadan önce optik forma da en son verilen aday numaramızı kodladık. Daha sonra tek tek sıraya girip nüfus cüzdanlarımızı ve şubeden verilen belgelerimizi kontrol ettirdik. Herkesin kontrollerini bitirmesi için uzun süre bekledik. Herkes oldukça sıkılmış görünüyordu. Hava o kadar sıcaktı ki, gölgelik bir yer bulmak için kaç defa volta attığımı hatırlamıyorum. En sonunda ucundan köşesinden bir götlük yer bulup oturabildim bir arkadaşın yanına. Bir süre sonra bir hareketlenme başladı ve tekrar derin kolda sıraya geçirildik. Yine sınav salonuna doğru yürümeye başladık. Bu arada tepeden direk başıma vuran güneşi kapatmak için elimdeki zarfı şapka niyetine kullandım. Sınav salonunun önünde uzun bir kuyruk oluşturduk, zira daracık kapıdan geçiyorduk. Teker teker sınav sandalyelerine oturduk ve optik formlarımızı zarftan çıkarıp önümüze koyduk. Sahneye bir komutan çıkıp gerekli bilgileri verdikten sonra soru kitapçıkları dağıtıldı. Arkasından yarım A4 boyutunda karalama kağıtları da dağıtıldı. 25 türkçe ve 25matematik olmak üzere toplam 50 soruya 60 dakika süre verildi. Her neyse sınav başladı. Başta okuduğum soruları anlamakta zorluk çektim çünkü saat öğleden sonra 2 buçuk civarıydı ve hem karnım acıkmıştı hem de çok sıcaktı. Bir yorgunluk ve halsizlik halinde sorulara konsantre olmakta güçlük çekiyordum.hatta o kadar ki, içimden sınavı bırakıp gitmek bile geçmedi değil. Ama kendimi motive edip soruları çözmeye devam etmeyi kolay olmasa da başardım. Biraz zaman kaybetmiştim ama nasıl olsa fazladan 10 dakika verilmişti diye düşündüm. Rahat bir şekilde soruları çözerek forma kodladım. Buna rağmen sınavın bitmesine zaman kalmıştı. Üstelik çıkmak ta yasaktı. Bu yüzden zaman geçirmek adına boş bıraktığım sorulara dönüp onları çözdüm. İnanırmısınız 6-7 tane soruyu sırf sıkıntıdan zaman geçirmek için çözdüm. Sonunda sınav bitti ve optik formları arkadan öne doğru uzatmamızı istediler. Optik formlardan sonra müsveddeleri de aynı şekilde istemeleri herkeste bir şaşkınlık ifadesi yarattı. Neyse fazla söylenmeden paşa paşa onları da aynı şekilde iade ettik. Kimisi buruşturduğu kağıdı eliyle ütüleyerek veriyordu ve bir başkası da imza denemesi yaptığı kağıdı verirken tebessüm ediyordu. Ben de ufak bir desen patlatmıştım müsveddenin arkasına, öylece verdim. Ne de olsa askeriyedeydik, hiçbir şeyi sorgulamamak gerektiğini ilk günden öğrenmeliydik. Daha sonra yine sırayı bozmadan, tek sıra halinde son kontrol merkezine gönderildik. Başka bir salona, yan tarafa geçtik. Yine yeni sandalyelerimize oturtulduk. İçerisi kazan dairesi gibiydi ve resmen yanıyordu sanki. Herkes zarfları yelpaze yaptı ve sallamaya başladı. Bu defa karşımıza taşralı Akdeniz şivesiyle konuşan komik bir rütbeli asker çıktı. Aklımdan direk, stand up mı yapıyor ne, acaba diye geçti. Zaten salonda bulunan herkes içten içe gülmeye ve tebessüm etmeye başlamıştı. Ama o hiç buna aldırış etmiyor, inatla arka taraftan birine laf yetiştirmeye çalışıyor, bir yandan da bize dönüp bişeyler anlatmaya çalışıyordu. Söylediklerini anlamakta biraz zorluk çeksek te eğleniyorduk. Aramızda avukat,hakim,savcı, beden eğitimi öğretmeni, konservatuar mezunu, şehit yakını vs. olup olmadığını sordu. Bir avukatla beden eğitimi öğretmeni el kaldırdı. Onlara ayrı muamele yapılacağını söyleyip, onları gruptan ayırdı. Diğerlerine, yani bize, elimizdeki zarfları açtırıp ikişer nüsha olan belgelerin birer tanelerini arkadaki arkadaşa teslim etmemizi söyledi. Arkadaki arkadaşta sandalye üzerine çıkıp mebus edasıyla bizleri selamladı elindeki kırmızı kutuyla beraber. Çıkarken de imza atmamız gerektiğini söyleyen bir arkadaş görünüyor elinde dosyasıyla. Yine tek sıra halinde ilerlerken tanıdık bir arkadaşa rastlıyorum. Muhabbet edeyim derken sırayı kaçırıyorum. Dışarıda görüşürüz deyip sıramı yakalamaya koşuyorum. Son anda yetişiyorum belge teslim kutusuna. Ardından imza atmaya geçiyorum ve kapıdan çıkarken içerideki arkadaş aklıma geliyor. Ona dönüp allahaısmarladık diyorum ve servise koşuyorum. Son anda otobüs kapıyı kapatıyor ve kaçırıyorum. Sonraki minibüs geliyor ve ona binebiliyorum ancak. İçerisi oldukça eğlenceli, gırgır şamata şeklinde hareket ettik. Konuşmalar şu şekilde;
-abi askerlikten soğudum resmen
-evet abi beni de bir günde soğuttular
-bir günlük askerliğimizi yaptık sanki anasını satayım
Vs..
Onlara hak vermemek elde değildi. Gerçekten de öyle, bir günlük askerliğimizi yapmıştık resmen. Üstelik neredeyse aç bırakılıyorduk. Nizamiye çıkışı, bize sabah girerken vermiş oldukları yemek fişleri ile bir sandviç,ayran ve top kek alabildik. Aç kurt gibi 2 dakikada yiyip bitirdim. O sırada karşıma geçip oturan bir adam ile muhatap oldum. O’da oğlunu Bursa’dan getirmiş. Derken sırf muhabbet olsun diye, yukarıda duymuş olduğum haberi söyledim; makine mühendisleri burada kalacakmış dedim. Bakım okulu olduğu için ihtiyaç varmış. Hadi ya, dedi adam, gözleri parladı birden. Benim oğlan da makine mühendisi, dedi. Vay anasını dedim içimden, adama müjdeli haberi ben vermiştim. Ne güzel, birini sevindirmiş olmanın sevincini yaşadım. Ardından o sordu bana, istatistik dedim. Hayırlısı olsun dedi, inşallah, sizin de hayırlısı olsun dedim ve kalktım. Nizamiyeden ayrıldığımda saat 17’ye geliyordu. Neyse ki 17.30daki araca yetişebildim ve Bandırma2ya döndüm. Şu an düşünüyorum da, hakikaten 5 ayda çok şey görücez ve yaşıyıcaz..



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Elektrik
Çanak Çömlek Patladı
Yasak Meyve
Bir Gece Ansızın...
Kadere İnanmayan Kader’in Kaderi
Tren Yolculuğu...
Gökten Düşen Elma ve Aşkın Dayanılmaz Ağırlığı
Yine Bir Rüzgar Esti Kavaktan
ve Ben Bir Başıma...
Yine Bir Rüzgar Esti Kavaktan

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aşka Sabır Gerek [Şiir]
İzmir'in Sokakları [Şiir]
Bana Bi Şiirler Oluyor [Şiir]
İzmir"den Paris"e Yoktu Bi Tren... [Şiir]
Kendimi Bulamıyorum [Şiir]
Mış Gibi [Şiir]
Ruh&beden Ya da Şiş&kebap [Şiir]
Yüksek Yüksek Egolar... [Şiir]
İzin Ver [Şiir]
Buz Gibi [Şiir]


Ulaş Tuzak kimdir?

ilkokul yıllarında şiir yazarak başladığı yazın hayatına ortaokul ve lisede aşk şiirleri yazarak devam etti. üniversite yıllarında tiyatro ile tanıştıktan sonra daha edebi eserlerin etkisinde kalarak çeşitli deneme ve makaleler yayınladı. 1987-2004 bandırma, 2004-2011 izmir ve ekim 2011-halen istanbul'da yaşayan ulaş, oyunculuk ve yazarlığı sürdürmektedir.

Etkilendiği Yazarlar:
Ömer Hayyam, Neyzen Tevfik, Aziz Nesin, Can Yücel


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ulaş Tuzak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.