Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
Düşünmeden konuşan veya konuştuğunda bir kitabı anımsatan insanlar o kadar çok ki artık. Hayat tecrübesi az, kitap bilgisi fazla, insan sevgisi olmayan ama kendine hayran insanlar türediler dünyada. Ya onlar hep vardı zaten, ben daha yeni olduğum için fark etmem biraz zaman aldı sahteliklerin içinde, yada insan doğalı yakalama yolunda bilinçsizce koşarken, bir anda fark ediyor onların varlığını. Ve onların varlığı bir şüphe uyandırıyor insanın içinde. Acaba diyor insan, dış dünyaya karşı oyuncu olmalı ve içimde mi bitirmeliyim içimdekileri. Yani susmalı ve sadece savunmalı mıyım? Bunu yapabilmek benim için, onların yapamamaları kadar zor. Ve saydamlık ilk kural, hayatımdaki. Aslında bu kuralı ben koymadım. En azından bilinçli olarak konulmadı bu kural. Yaşayış tarzım bu şekildeydi ve ben herkesi de kendim gibi sanarak büyüdüm. Düşüncelerde bile kötülükten utandım ve aslında hala daha utanıyorum. Fakat kötülük yapmak, dozu iyi ayarlandığında karşınızdakinin tolere edebileceği bir boyutta oluyor ve onu fazla üzmeden olayı kapatabiliyorsunuz. Tabi ki bu silah sadece zor durumlarda kullandığım bir silah olma özelliğinde. Yoksa bazı insanların kullandığı gibi kullanmak bu silahı, hala bana ters düşüyor. İyilik anlayışım da, her ihtiyacı olanın yanında olmak, hiçbir şeyi görmezden gelmemekti eskiden. Artık o da değişime uğradı. İnsan her ihtiyacı olana yardım elini uzattığında öylesine yorgun düşüyor ki, yakınlarının anlayışına sığınarak “yorgunum” diyebiliyor. Ve bu da zamanla sizi sevdiklerinizden uzaklaştırıyor. Çünkü paylaşımlar azalıyor ve hatta bitiyor. O kadar çok insanı dinliyorsunuz ki, evdekileri dinlemekten kaçıyorsunuz. “Zaten her şeyi onlar için yapıyorum ve onlara karşı olan sorumluluklarımı böylece eksiksiz olarak yerine getiriyorum” gibi bir düşünce girdiyse kafanıza olay orda kopuyor. Hak eden etmeyen diye düşünmeden yardıma koşmak ayrıca, yakınlarınızın yakın olma özelliklerini de yitirmelerine neden oluyor. Herkese verdiğiniz ilgi kadar ilgi vermek onlara, samimiyette bir şüpheye yol açıyor. Sevdiklerinize sakladığınız iyilik ve fedakarlık stoklarınız olmalı. Bir de görmezden gelememek ve yanlışları düzeltmeye çalışmak gibi bir özelliğimden daha vazgeçtim. Aslında tam bir vazgeçiş sayılmaz bu. Beni rahatsız eden şey sadece benim düzeltebileceğim bir yanlışlıksa, o yanlışlığı düzeltmeden işin peşini bırakmıyorum. Fakat bu yanlışlık benden başkalarının da düzeltebileceği ve kimsenin el atmadığı bir işse, o yanlışlığın doğurduğu boşlukları bulup, onları kullanmayı tercih ediyorum. Böylece hem bana batan bir şey varken hiçbir şey yapmıyor olmanın rahatsızlığını hissetmiyorum, hem de zekamı kullanarak eksileri artıya çevirmiş olmanın rahatlığını yaşıyorum. Böylece çözümcü yönümü kullanmış ve bu konuda tecrübe kazanmış oluyorum. Bu sayede de hiçbir şey karşısında tıkanıp kalmıyor, en kısa yoldan işin içinden çıkmayı kişiliğimin bir parçası yapıyorum. Daha bir çok özelliğimi modifiye ettim istemsizce, bu çirkinliğin içinde. Eskiden tabi ki çok hoşuma gidiyordu hayatım. O saf çocuğu çok seviyordum. Ama ne yapayım ki, boş bakışlı kitap kurtları arasındayken, takılıyor insanın saflığı yapılan geyiklerin boynuzlarına. Ve insan korumak için içini, dış cepheyi kirletmeyi buluyor çözüm olarak. Hırsızlar tekrar girip, çalmasın diye avucunda kalan son parça çocuğu. Fakat hala verebiliyorum içimin anahtarını hayatıma yeni girenlerin bazılarına. Yani hala güvenebiliyorum insanlara. Çünkü hala var içimde yaşayanlar. İçlerindeki çocukla, içimdeki çocuğun yalnız kalmamasını sağlıyorlar. Ve onlar sayesinde hala normal geliyor içimdeki çocuğun varlığı. Ve aslında verebiliyorsam içimin anahtarını hala yeni tanıdığım kişilere, içimde yaşayanlara olan sonsuz güvenimdendir. Çünkü biliyorum ki, onlar o çocuğu kendi çocukları gibi seviyorlar. Onu gördükçe gurur duyuyorlar içlerindeki çocukla ve onlar da yaşamaktan zevk alıyorlar; gülümseyen çocuklarını görmeyi. Ve ben hala inanıyorum ki, insan varsa o çocuk sayesinde var. Yoksa da o çocuktan sonrasında yok. Öncesine dönebilirse tekrar var olabilir. Demiş adam günlüğünde. Yıllar sonra öldüğünde okumuş ilk defa bir çift yabancı göz o günlüğü ve daha bir sürü hesaplaşmalar ve saptamalar bulmuş yaşanmış satırlarda. Ne mi yapmış daha sonra; O’da ölmüş. Ama kafası karışık ve acabalarla. O kadar etkilenmiş ve kendine klavuz yapmış ki bu günlüğü hayatında, bir satır bile üretememiş ilk günden sonra. Başka bir hayatın doğrularını test etmiş ve hep yanılmasını beklemiş sarhoş bakışlarıyla. Çünkü istemiyormuş olmayı,çözülmüş bir zorlukta bir mum ışığı yoldaşlığıyla ... 26 kasım 2002 05:40 MsK
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudarkeş KANIK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |