Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella |
|
||||||||||
|
Çocukların zihinleri bembeyaz bir kâğıt, boş bir levha gibidir. Gördükleri basit davranışları çok çabuk öğrenip taklit edebiliyorlar. İnsan üzerindeki harika yaratılış sanatı, yetişkinlerden çok, çocuklar üzerinde daha kolay gözlemlenebiliyor. Bunun sebebi de yetişkin bireylere ve davranışlarına hayret nazarıyla bakamamamız olsa gerek. Çocukların saflığını ve masumluğunu bilmemiz onlarda yetişkinlere özgü davranışlar aramamamızı sağlar ve onlardaki davranışları söz gelimi bir şeyleri hemen öğrenip taklit edişlerini görmemiz biz de hayret uyandırmaktadır. Bu hayret duygusu ise insanın gelişimini sağlayan mükemmel sanatı görmemizi sağlamaktadır. İlk Algılar: İçgüdüsel Olandan Beceriye Bir ördek yavrusu yumurtasından çıkar çıkmaz suda yüzebiliyor. Yüzme bilgisi onun kendi çabasıyla öğrendiği bir şey değildir, o bu bilgiyle hazır olarak hayata başlamaktadır. İnsan ise böyle değildir. İnsan kendisine hayatta lazım olacak hiçbir davranışı hazır olarak getirmez. Bir bebek doğumundan itibaren belli bir zaman geçinceye kadar hiçbir bilinçli davranış sergileyemez. Acıkma ve altını ıslattığında rahatsız olma gibi durumlarda ağlaması; kendisine yardım çağırmak amacıyla değil de içgüdüsel olarak bilinçsizce gerçekleşmektedir. Bebek, belli bir zaman sonra bu davranışı tekrar tekrar gerçekleştirdikçe; ağlayınca kendisine yardım geleceği bilincini edinmeye başlar. Bu süreç diğer davranışlarda bilinç edinme işlemleriyle devam eder. İlk zamanlar sadece ağlarken ses çıkaran bir bebek zamanla ses kavramını öğreniyor ve ağlama haricinde sesler çıkarmaya başlıyor. Anlamsız olarak çıkardığı seslerden, taklit yoluyla anne, baba gibi basit kelimeleri telaffuz etmeyi öğreniyor. Ve zamanla cümle oluşturma becerisini ediniyor. Aynı şekilde beslenme ve korunma içgüdülerinden hareketle önce annesini fark eden çocuk, zamanla babasını fark ediyor ve bu çember yakından uzağa doğru giderek genişliyor. Algı çemberi genişledikçe son nokta olan Tanrı kavramına ulaşıyor. Çocuktaki algılama ve kavrama yeteneği yakın somuttan uzak somuta, oradan da yakın soyuttan ve uzak soyuta doğru gelişmektedir. Bir bilgisayara hangi kodlamaları yaparsak yapalım, ona asla soyutu kavratamadığımızı düşünürsek insandaki algı gelişiminin boyutlarının bizi hayrete düşürmesi ve bu konuda düşünmemizi icap ettirmektedir. Algıda Genişlemeler: Zihin Jimnastikleri Daha küçük bir çocukken; havanın çok bulutlu olduğu zamanlar uzağımdaki dağ ve tepelerin bulanık görüntüsü ben de; gözümü kapattığımda etrafımdaki canlı cansız her şeyin yok oluverdiği ve bütün her şeyin sahte bir gerçekliğe sahip olduğu, evrende –bilinçsiz bir bencillikle- sadece kendimin gerçek olduğu yanılsamasını doğurmuştu. Bir zaman bu düşünce zihnimi meşgul etmişti, sonra bunun bir yanılsama olduğunu kavramıştım. Ve şimdi anlıyorum ki hiçbir felsefi eser okumadığım halde bahsettiğim gibi yanılsamaları yaşamamın sebebi; aslında zihnimizin daha karmaşık soyutları kavraması için İlah-i İrade tarafından gerçekleştirilen zihin jimnastikleridir. Çünkü bu gibi zihin jimnastiklerini hemen hemen herkes farklı seviye ve düzeylerde yaşamıştır. Bu zihin jimnastikleriyle insan varoluş hakikatine ulaşma serüvenine hazırlanmakta ve idrak kapasitesi genişlemektedir. Bu zihin jimnastikleri sayesinde insan daha karmaşık soyutsal problemleri anlama ve çözme becerisini geliştirmektedir. Ayrıca bahsettiğim yanılsamalardan başka Üstat Necip Fazıl’ın tabiriyle “fikir çilesi” dediğimiz zihnin dalgalanması, karışması ve durulması süreçlerini de bir tür zihin jimnastiği olarak kabul edebiliriz. Algıya Yön Vermeler: Fiziksel Algıdan Metafiziksel Algıya İnsan gelişiminin her anında ilahi bir kudret tarafından yönlendirilmektedir. Bu yönlendirmelerle insan hayatta kalabilmekte, varlığını ve diğer canlılardan farklılığını kavrayarak varoluş amacını sorgulayabilmektedir. İbn-i Tüfeyl’in Hay isimli kahramanının, tek başına hiçbir insandan yardım almadan önce hayatta kalma mücadelesi vererek aklî melekelerini geliştirmesi, ardından gelişen aklî melekeleriyle somut algılardan hareketle soyut algıları kazanması ve en ileri noktada tanrı kavramına ulaşması; insanın algıda somuttan soyuta geçişini örneklemektedir. “Bu yalnızca bir kurgudur gerçekle nasıl bağdaştırabiliyorsunuz?” diyenlere Hz İbrahim (A.S)’in önce somut tanrı algılamasını edindikten sonra soyut ve gerçek tanrı kavramına ulaşmasını hatırlatırız. Evet, Hz. İbrahim(A.S) gibi bütün insanlar aslında batanları sevmez ve bütün somut varlıklar yok olmaya mahkûmdur. Doğru ve verimli çalışan bir akıl, somut varlıkların hakikatinden soyut kavramlara ulaşacak ve ardından metafizik olguların farkına varacaktır. Dünyaya geldiğinde hayatta kalacak hiçbir somut beceriyi beraberinde getiremeyen insan, içgüdülerin tetiklemesiyle zamanla somut beceriler elde etmekte ve böylelikle hayatta kalabilmektedir. İlginçtir ki bir bebeği somut beceriler edinmeye iten kuvvet olan içgüdüler de soyut kavramlardır. Buradan şuna ulaşıyoruz ki: aslında somut da soyuttan meydana gelmektedir. Ve soyutluk da ilahi bir kudrete dayandırılmadan açıklanamayacağına göre insanın algı gelişmeleri ilahi bir kudret tarafından yönlendirilmektedir. Ördek Yavrusu Yüzmeyi Öğrenmez, Ama İnsan Öğrenmeden Yüzemez Evet, insan bir hayvandan farklı olarak dünyaya hiçbir somut becerilerle donanmamış olarak gelmektedir ama bu somut becerileri edinecek -belki hiçbir hayvanda olamayan- mükemmel bir öğrenme becerisiyle dünyaya gelmiştir(gönderilmiştir). Kuran-ı Kerim’de “İnsana bilmediği şeyleri öğretti.(Alak 5)” buyrulmaktadır. Bir varlığın bir şeyler öğrenebilmesi için önce o varlıkta öğrenme becerisinin olması gerekmektedir. Nasıl ki bir USB’ye bir şeyler kaydetmeniz için öncelikle USB’ye kaydetme özelliği kazandıran bir yazılım ve donanım gerekirse aynı şekilde insanın öğrenebilmesi için de öğrenmeye müsait bir zihin yapısına sahip olması gerekir. İnsan dünyaya zihninde mutlak boşlukla gelmez. İnsanın zihni doldurulmaya müsait boş bir kap olarak yaratılmıştır ve insan dünyaya öğrenme becerisine sahip olarak gelir. Hâtime Bu yazımızla algı gelişmesi üzerine bir çeşitleme yapmak istedik. Umarım, anlattıklarımızda hatalar olsa da, sizi bu konuda düşünmeye sevk etmişizdir. Çünkü hakikatler üzerine düşünmekten uzaklaştıkça kendi hakikatimizden uzaklaşacak ve ahsen-i takvim yani en güzel surette yaratılmış olma ayrıcalığından koparak esfel-i safilin yani aşağıların aşağısı olma durumuna düşeceğiz. Varoluş amacımızı idrak etmek dileğiyle. Hüseyin Hilmi ARSLAN 06.03.2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © hüseyin hilmi arslan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |