..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > Nermin Güday Kaçar




29 Ekim 2014
Aptal Âşık  
Nermin Güday Kaçar
Onu ilk kez rıhtımda yürüyüşe çıktığımda görmüştüm. Görünüşte kalabalıktan bunalmış ve kafasını dinlemek için kendini rıhtıma atmış bir insanın görüntüsü vardı. Üzerinde haki renkte bir takım elbisesi ,başında da modası geçmiş türden bir fötr şapkası ile tam bir İstanbul Beyefendisi görünümündeydi. Oturduğu bank sanki ona tahsis edilmiş gibi ilk gördüğüm gün ve sonraki günlerde hep aynı yerde ve aynı vaziyette otururdu. Gözleri ufuk çizgisinin ötesinde bir yere takılmış gibi uzun uzadıya bakardı. Günlük rutin yürüyüşlerim esnasında ona baktıkça, artan bir merak duygusunun varlığını fark ettim. Onun o vaziyeti, yüzüne yerleşmiş hüzün beni daha çok meraka itiyordu. Kimdi? Neden hep o bankta ve kımıltısız oturuyordu. Yüreğimi sızlatan duruşu, onu bana gün geçtikçe yaklaştırıyordu.


:AEGC:
Onu ilk kez rıhtımda yürüyüşe çıktığımda görmüştüm. Görünüşte kalabalıktan bunalmış ve kafasını dinlemek için kendini rıhtıma atmış bir insanın görüntüsü vardı. Üzerinde haki renkte bir takım elbisesi , başında da modası geçmiş türden bir fötr şapkası ile tam bir İstanbul Beyefendisi görünümündeydi. Oturduğu bank sanki ona tahsis edilmiş gibi ilk gördüğüm gün ve sonraki günlerde hep aynı yerde ve aynı vaziyette otururdu. Gözleri ufuk çizgisinin ötesinde bir yere takılmış gibi uzun uzadıya bakardı. Günlük rutin yürüyüşlerim esnasında ona baktıkça, artan bir merak duygusunun varlığını fark ettim. Onun o vaziyeti, yüzüne yerleşmiş hüzün beni daha çok meraka itiyordu. Kimdi? Neden hep o bankta ve kımıltısız oturuyordu. Yüreğimi sızlatan duruşu, onu bana gün geçtikçe yaklaştırıyordu.

Yine yürüyüşe çıktığım bir gün, bütün cesaretimi toplayarak yanına yaklaştım. Yanına iliştim. Yanına oturmamdan, varlığımdan, nefes alışımdan habersiz gibi aynı noktaya bakmaya devam ediyordu. Yüzünü incelemeye başladım. Bakışları sabitlenmişti fakat göz çukurlarından inen yaşları görmemek mümkün değildi. Yüzündeki kırışıklıklar, meşe ağacının kabukları gibi derindi. Epey bir zaman o şekilde oturduk yan yana. Sonunda, derin bir uykudan uyanmışçasına beni fark etti. Bana dönerken, bir yandan da gözlerindeki yaşları silme telaşına düştü. Elleriyle gözyaşlarını sildi ve bana belli belirsiz gülümsemeye çalıştı .Duruşu ve bakışı tıpkı Büyükbabamı hatırlatıyordu. Büyükbabamla çok fazla vakit geçirememiştim. Mükemmel sayılabilecek bir yapısı vardı. Bakışlarımızla anlaşıyor, o yaşta ne demek istediğini anlayabiliyordum. Kısa bir süre sonra da ani kaybı beni çok üzmüştü. Garip adamın bakışlarında da Büyükbabamın hayali yerleşmişti sanki. Oysa Büyükbabamı hiç ağlarken görmemiştim. O hep, utangaç bir gülümsemeyle bakardı bana. Dalgın bir şekilde, karşımdaki garip adama bakmaya devam ediyordum. Sessizliğin bir şekilde bozulması, konuşmaya bir şekilde başlamam gerektiğini fark ettim.
-     Merhaba.
-     Merhaba oğlum.
-     Kusura bakmayın efendim. Sizi rahatsız etmiyorum inşallah.
-     Estağfurullah oğlum. Ne rahatsızlığı. Bilakis memnun oldum yanıma oturmanıza.
-     Sevindim efendim. Ona çok benziyorsunuz.
-     Kime?
-     Büyükbabama
-     Büyükbabanıza mı?
-     Evet, Büyükbabama.
-     Ne güzel. Sever miydiniz Büyükbabanızı?
-     Evet, çok severdim. Çok fazla kalamadı benimle ama kaldığı süre de dolu dolu geçti.
-     Ne mutlu size ve Büyükbabanıza.
-     Aslında yanınıza özellikle oturdum. Sizi uzun zamandır izliyorum.
-     Neden izliyorsunuz?
-     Bilmiyorum. Hep aynı bankta oturuyorsunuz, aynı noktaya bakıyorsunuz. Ve yüzünüzde hep aynı hüzün.
-     Çok mu belli oluyor acı çektiğim.
-     Biraz…
-     Adınız ne evladım sizin?
-     Kerem efendim.
-     Aslı ve Kerem gibi yani.
-     Sadece Kerem diyelim, henüz Aslı’yı bulamadım efendim.
-     Zaten Aslı ve Kerem sadece efsanelerde var. Ayrılık varsa aşk oluyor. Tıpkı benim gibi…
-     Nasıl?
-     Bu yaşlı adam çok ilgini çekti değil mi evladım? İnsan yaşlandıkça umutları da yok oluyor. Yavaş yavaş sona doğru ilerlediğini anlıyorsun. Bir hayalin peşinden, umutsuzca sürükleniyorsun. Koca bir ömür, tıpkı yavaş yavaş çürüyen bir ağaç gövdesi gibi ufalanıyor. Bana gelince, ben neden burada aynı bankta oturuyorum. Uzun hikâye, dinlemek ister misin?
-     Sizce sakıncası yoksa; evet dinlemek isterim.
-     Konuşmaya ne kadar çok ihtiyacım varmış ve farkında değilmişim. Sayende onu anladım. Her neyse. Bir kızı sevmiştim. Aradan kaç yıl geçtiğini bile hatırlamıyorum şimdi. Görür görmez vurulmuştum. Sonunda görüşmeye başladık. Ben onu tapınırcasına seviyordum. Onsuz bir an bile geçirmek istemiyordum. Zaman geçtikçe birbirimize daha fazla bağlanıyorduk. Sevinçten yere göğe sığamıyordum. Diğer yandan, büyünün bozulmasından çok korkuyordum. O, benden biraz farklıydı. Ara ara tutarsızlıkları, davranışlarında değişiklikler ortaya çıkıyordu. Hem benimleydi. Hem değildi sanki. Umurumda bile değildi bu durum. Elimden tuttuğu anda, her şeyi unutuyordum. Çok gizemliydi. Başka bir yerde asla buluşmaz, sadece burada buluşur, sonra doyasıya gezerdik. Günün bitmesini asla istemezdim. Zaman hiç ilerlemesin, o yanımdan hiç gitmesin isterdim. Diğer yandan da onunla bir ömür boyu beraber olabilmek için hazırlıklara başlamıştım. Her şey mükemmel olmalıydı. Ailemle konuşmuş, onları bu evliliğe ikna etmiştim. Her şey tamamdı. Sadece onu ailesinden istemek ve o muhteşem günün tarihini belirlemek kalmıştı. Her buluştuğumuzda bu konuyu ona açmaya çalışıyor fakat ne hikmetse konuşamadan ya beni susturuyor, ya da bahane uydurup kaçıyordu. Sadece adını biliyordum. Adı Melike idi. Nerede oturduğunu, ailesini sır gibi saklıyordu. Zamanla düzelecekti. Her şey yoluna girecekti elbet. Anlayamadığım, çözemediğim bu sorunların üstesinden de gelecektim. Sadece beni sevsindi. Ona güzel bir evlenme teklifi yapacaktım. Yüzüğü aldım ve burada beklemeye başladım. Gelme saati yaklaştıkça, yüreğim gümbür gümbür atmaya başlamıştı. Zaman geçmek bilmiyordu. Sonunda onu gördüm. Koşarak ona gittim. Beni gördüğüne hiç sevinmemişti sanki. Alelade bir şekilde selam verdi ve durdu karşımda. Bir terslik vardı sanki. Ona sarılmaya kalktım. Kibarca uzaklaştırdı beni kendinden. Üstelemedim ve havadan sudan konuşmaya çalıştım. Karşımda ruhsuzca duruyordu. Sebebini sordum. Ağzında pek anlamı olmayan kelimeler geveledi. Elinden tuttum ve bu banka getirdim. Oturduk. Yüzüme baktı ve
-     Seninle birlikte olamam Hüseyin
-     Neden?
-     Sebebini sorma bana. Hiçbir nedeni yok. Gidiyorum ben.
-     Nereye gidiyorsun. Geleceksin tekrar değil mi?
-     Hayır gelmeyeceğim. Soru sorma ve beni unut.
-     Nasıl istersin benden böyle bir şeyi? Yaşadıklarımız, yaşayacaklarımızın hiç hükmü yok mu?
-     Bir rüya gördük ve uyandık farzet.
-     Rüya değil yaşadıklarımız. Bana açıklama yapmak zorundasın. Buna hakkım var. Gizem vardı aramızda. Sadece adını biliyorum. Seni zorlamadım hiçbir şey için. Ama şimdi hiçbir neden yokken gidemezsin. Sebep ne? Neden gidiyorsun, nereye gidiyorsun?
-     Dedim ya sana. Bir rüya gördük ve bitti. Herkes yoluna. Beni arama. Seni hiç sevmedim. Sen körsün. Hem de aptal bir körsün. Başka bir açıklaması yok. Beni sevmen hoşuma gitti ve devam ettirdim bu macerayı tamam mı? Elveda. Arama sorma ve beni unut aptal âşık.
-     Seni asla unutamam. Bir ömür geçse bile asla unutamam. Bırakma beni sevgilim.
-     Hadi be! Saçmalama artık seninle uğraşamam.
Koşarak uzaklaştı benden. Şaşkın bir şekilde kalakaldım. Vücudum taş kesilmişti. Elimdeki çiçek buketi ve yüzük kutusu ellerimden kayıp düştü yere. Aklım başıma geldiğinde arkasından koşmaya başladım. Rıhtımın az ilerisindeki yolda bekleyen bir arabaya bindiğini farkettim sonunda. Koştum, koştum, koştum fakat yetişemedim. Arabanın arka camında son kez yüzünü gördüğümde o da ağlıyordu tıpkı benim gibi. Aylarca araştırdım, aradım fakat izine rastlayamadım. Yaşadıklarım tıpkı onun dediği gibi rüyaydı sanki. Kimdi? Neden gitti. Nereye gitmişti. Bilmiyordum. O günden sonra hep geldim buraya. İşte evlat. Aşk böyle bir şey. Kim bilir belki de hiç sevmedi beni. Sevseydi gitmezdi. Hepsi muamma. Gerçek olan tek şey ise benim onu ölesiye sevmem. Dedim ya sadece aşk efsanelerde vardır diye.
Kelimeleri bir araya getirerek bir cümle kurmakta zorlanıyordum. O ise o günkü acıyı yüreğinde hissediyor gibiydi. Fakat bana anlatmakla rahatlamıştı biraz olsun. Biraz daha oturduk sessizce, konuşmadan. Sonra doğruldu oturduğu yerden. Bana döndü;
-     Evlat adın neydi senin evladım. Belki söylemişsindir ama unutuyorum işte.
-     Kerem Efendim.
-     Benim adım da Hüseyin. Yarın yine görüşürüz tamam mı? Bugünlük yeter bu kadar. Gençliğinin kıymetini bil tamam mı ?
-     Tamam efendim. Yarın görüşmek üzere o zaman.
-     Eyvallah!

Yaşlı bedenini sürükleyerek uzaklaştı benden. Arkasından uzun bir süre baktıktan sonra yürümeye başladım tekrar. Hayat ne kadar garipti, tıpkı bu yaşlı adam gibi.


     
Nermin Güday KAÇAR

      BOLU     




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Parça Simit
Musa Firârda
Has Adam
Bir Demet Maydanoz - Tanık - Son
Bir Demet Maydonoz
Şaşkın Hırsız
Kurbanın Dişleri - Final
Vıdı VIdı
Ya Benimsin Ya Toprağın
Bir Demet Maydanoz - Davalı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kardelen Çiçeğim [Şiir]
Yazı - Yorum [Eleştiri]


Nermin Güday Kaçar kimdir?

1969 Bolu doğumluyum. Evli ve 1 çocuk annesiyim. 2012 yılında basılmış olan " Hüzün Dalgaları " adlı bir öykü kitabım var. Çeşitli internet edebiyat sitelerinde yazılarımı paylaşıyorum. www. mobidik. com adlı sitede 3 e- kitabımı okutrlarımla buluşturdum.

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal, Marguez, Orhan Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Orhan Kemal, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Ayşe Kulin


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nermin Güday Kaçar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.