Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
Sokağa çıkmadım bugün..Canım evde sıkılsın istedim...Birkaç gündür birçok caddede yürüdüm... bir dolmuşun camından, bir arkadaşın penceresinden, bir zaman gittiğimiz minderli kahvecinin o tanıdık köşesinde ince belli bardakla çay içerken; “belki beni görür” diye en hoşuma giden hallerimle yürüdüm.. Ama “belki görmedi”... Bende de hoşa gidecek hal kalmadı zaten ....Ondan çıkmadım sokağa.. Güzel annem dolabı en sevdiğim yemeklerle doldurmuş.. Karnımı tırnaklarımla doyurduğumdan hiç canım çekmiyor... En olmadık düşünce neyse o giriyor kafama... Sonra O’na dönüşüyor cevabı.. Duvarımdaki yabancı bir ressamın, Şubat ayının üzerine basılmış kopyasına bakarken, usta bir ruh doktorunun hastasına durumunun ne kadar kritik olduğunu anlatırkenki hassasiyetiyle tahlil yapıyorum : “ Bu takvimden alan kaç anlatım ve anlama özürlüsü , acaba bu İspanyol ressamın eserini anladığını sanmıştır.. Oysa haddine sadece “ güzel bir resim” demekten ötesi düşmediği halde...The Wall ‘un sözlerini zerre kadar anlamadan “ ayyhh hiç bişe annamıyorum ama yine de çok güsseell..hele o tiiçırlı kısım yok muu..ıınnhhh” diyenleri pek çok gördüm ben ...hadi Pink Floyd kulağa daha tanıdık bir dilden geliyor, yahu bu adam İspanyol... Resmi İspanyolca çizmese de , İspanyolca düşünmüş, öyle hissetmiş, o dilde pişman olmuş ...olur gibi yapmış vs. .... Sonra “ zorlama” diyorum kendime “ anlayamazsın!” .. “Sen Japonca aşık olmuşsun” diyorum.. Ondan şu an özlüyor muyum, bekliyor muyum...bilmiyorum... Hiç Japonca ağlamadım ben “ iyi de bu Türkçe sessizlik de nerden çıktı” diyorum ... “ Onun için değil ki , kendin için susuyorsun” diyor İspanyol resim .. “ Ben seni nasıl anlamıyorsam, senin de haddini bilmen gerekiyor” diye terbiyesizlik yapıyorum resme...” Bu defalık haklı olabilme olasılığın için seni affediyorum.. bir dahaki sefere yırtarım, ömrü billah İspanyol bir buruşuk olarak kalırısın çöplükte”... Resim beni İspanyolca duymuyor.. Ben de halime Japonca gülüp, yine Japonca dışarıyı seyrediyorum... Çaydanlıktan çıkan buhar, camın üzerinde ne güzel de buğu yapmış.. Çocukken böyle hallerde cama 62’den tavşan yapmayı çok severdim .. Çizerken camdan çıkan ses, içimde kuş üzümünü çiğnemeden yutmuşum hissini verirdi ..Aynı üzümden istedi canım .. Ama 62’den üremiş tavşan yerine, ondan duyduğum en son sözü yazdım...”Görüşürüz”...Aynı kelimeyi Japon harflerine benzeyen harflerle de yazdım.. Tamam yaptığımı bir Japon görse o da Türkçe küfür ederdi bana belki... Ben oraya kendimce “ görüşürüz” anlamlı bir şey yaptım.. Kendimce ve Japonca.. Ama bir Japon’un anlamamasına zaman kalmadı...Daha önceki yazının harfleri akıp, alttaki yazıya karıştı... Anlamsız bir şekil çıktı ortaya.. Sonra ikisi birden aktı.. Daha anlamsız bir şekil çıktı ...........Anlamadım ve hiç de “ yine de çok güzel “ değildi....Kafamın içinden şimşek hızında sayamadığım kadar çok görüntü geçti birden ...Esranın evcilleştirdiği çenem titredi..Annemin son telefon konuşmamızda vikslediği yüreğim kasılıp gevşemeye başladı... Yine o bildik tonda “ Ulan nasıl yaptın bunu ya” diyeceğim sandım ..Bunlar o sözün emareleriydi çünkü......fakat “ Seni sevmiştim”’e benzeyen bir söz fırladı dışarı.. Odanın içinde yok olmadan, bir ikincisi fırladı ağzımdan ..” ....sevmiştim” ...bumerank gibi odanın içinde dönüp yine bana çarptılar... ve her çarpışta yeni ama aynı seslere dönüştüler..Birden yüzlerce “ seni sevmiştim”’ler sardı ortalığı.... Ağzım dursa, iç organlarım durmuyor, onları tutsam eşyalar birbirlerine çarparak bu sesi çıkarıyor..perdeler havalanıyor, kapılar açılıp kapanıyor ....korkunç oldu odanın içi ..Ardı arkasına, beş paket sigara yanıp söndü, Sultanahmet’te hocanın okuduğu ezan sesi bile girdi odaya ..”ya hoca şimdi sırası değil sen dışarı çık”..”ya vazo dur düşme”...” Miaaaa kaç kızım sen kurtar kendini”.. “ ya bir susun...” ....”Ne oluyor lan!” ..” sussanıza oğlum”...Keeesssss....... Tekrar sessizlik girdiğinde odaya kendimi sandalyenin üzerinde katlanmış şekilde buldum... “Ne saçmalıyorum” dedim kendime yüksek sesle ama boğazım bağırmaktan tahriş olmuş.. İçim rahattı ;buğusu dağılmış cama bakarak, ince belli bardağıma çay koyarken ... Birden camda yalnız olmadığımı fark ettim... Arkamdaki takvimin İspanyolca resmi de benle beraber yansıyordu cama ..” Sen çok oluyorsun ama.. her işe burnunu sokmak neymiş” göstermek için yerimden kalktım.. Ne yaptığımı bilir bir hızla takvimin yanına gittim.. ve aynı hızla Şubat ayı sayfasını koparıp, buruşturup “ al sana en İspanyolca son.. Almadovar bile yapamaz daha iyisini..” derken, gözüm yine takvime kaydı...biraz kontrolsüz davranıp alttaki sayfaları da yırtmış olmalıyım....Mayıs ayı...Üzerinde folklorik kıyafetler içinde diz çökmüş bir Japon kadın resmi..Gözlerim daha fazla dayanamadı... Ağlamaya başladım...Sebebini hala öğrenememişsem de anlamını çok iyi bildiğim bir dilde , Türkçe ve bunun için belki de son kez ağladım ...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kenan Kuli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |