Dün İzmir'e kar yağdı… Yağan karın altında dolaştım bir süre... Üşüyen bakışlarımda hayallerim yandı. Geriye toplayamayacağım kadar fazla kül kaldı. Üzerini kar örttü. Yürüdüm...
Yürüdüm... İnsanlar gibi... Üşüdüm, kendim gibi... Soğuktan kaçmaya çalışan bir kedi vardı sokakta. Gecenin karanlığını onunla paylaştım. Sokak lambaları gözüme ilişti... Karın güzelliğini göstermekten başka bir işe yaramıyordu hiçbiri... Hiçbiri düşlerime bir yenisini eklemiyordu. Ama almıyorlardı da var olan düşlerimi, senin gibi... Ellemiyorlardı umutlarımı belki bir gün gerçek olacak kaygısıyla. Gözleri olsa, yemin ederim ağlarlardı benim için.. Benim için kimse ağlamadı. Kimse arkasına dönüp bakmadı. Ve ben bütün bunlardan kaçarken yol gösterdi bana sokak lambaları. Haksızlık edemem yalnızlığımın şahidi sokak lambalarına. Kendimden kaçışlarımı izlediler yıllar yılı. Bir yere varamadığımı bildikleri halde yüzüme vurmadılar. Üzüleyim istemediler. İstemediler yaşamdan kopayım! Terk edip onları gideyim istemediler. Onlar beni sevdi sessizce, karanlıkta... Ben ise beni sevmeyenin peşindeydim, senin peşinde. Dönüp arkama bakmak, zor geliyordu. Kendilerini bile aydınlatmaktan aciz o sokak lambaları, yolumu aydınlatmaya çalışıyordu, ben anlamıyordum. Anlamsızlıklar içinde kayboluyordum. Ve her anlamsızlığın peşinden çıktığımda sokağa, beni bekleyen yine kediler ve sokak lambaları oluyordu. Biri beni umursamıyordu, biri düşsem kaldıracak gibi.. Ağlasam, göz yaşlarımı silecek nerdeyse… Bağırsam, haykırsam, isyan etsem hayata, teselli edecek beni, biliyorum. Ve ben sabah olunca yine onlar hiç olmamış gibi, var olmayanın, beni sevmeyenin peşinde koşacağım, senin peşinde. Sadakatsizlik diz boyu… Ve buna rağmen yine gecenin bir vakti sokağa çıktığımda beni o bekliyor olacak.. Sanki onu hiç terk etmemişim gibi.. Sanki ben de onu, onun beni sevdiği kadar seviyormuşum gibi... Gözleri olsa ağlarlardı, size yemin ederim... Ve bir gece sokağa çıktığımda yanan bir sokak lambası bulamazsam, anlayacağım ki, ölmüşüm...