..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Dönemler > Hidayet Ersin




1 Aralık 2004
Nazizmin Kökleri - 1. Bölüm  
Nazizmin eski rejimin* politika ve düşünce biçiminin yeniden canlanışı veya devamı veya “Prusy

Hidayet Ersin


Ludwig von Misses, ülkemizde çok bilinmeyen bir bilge. Ümidim onun "objektivizminin" Kuhn'un teorileri gibi daha fazla gecikmeden farkedilmesidir. 2. bölmünün çevirisi biter bitmez burada yerini alacak.


:BHDD:
Nazizmin Kökleri-1.bölüm

Ludwig von Mises
1. Eski Rejim(*) ve Liberalizm
Nazizmin eski rejimin* politika ve düşünce biçiminin yeniden canlanışı veya devamı veya “Prusya ruhu” nun bir görüntüsü olduğuna inanmak temel bir hatadır. Nazizme ait hiçbir şey eski Alman tarihinin düşünce ve kurumların izini takip etmez. Nazizmin kökünü oluşturan ve son gelişimini temsil eden Nazizm ve Pan-Cermenizm, Frederick William I veya “Büyük” diye tanınan Frederick II’nin Prusyanizm’den kaynaklanmamaktadır. Pan- Cermenizm ve Nazizm hiçbir zaman Brandenburg’un seçilmişlerinin ve Prusya’nın ilk dört kralının politikalarını yeniden gündeme getirmedi.
Bazen çabalarının hedefi olarak eski Prusya’nın kayıp cennetini tasvir ettiler; ancak bu eski günlerin kahramanlarına hayranlık duyan halkı kandırmak için kullanılan bir propagandaydı. Nazizm programı geçmişteki bir şeyin yeniden gündeme getirilmesini değil yeni ve hiç duyulmamış bir şeyin kurulmasını hedeflemekteydi. Hohenzollernlerin eski Prusya devleti, Fransa tarafından Jena ve Auerstadt (1806) savaşlarında tamamen ortadan kaldırıldı. Prusya ordusu Prenzlau ve Ratkau’da çembere alındı, daha önemli kale ve mevkilerdeki garnizonlar tek bir kurşun atmadan teslim oldu. Kral, arabuluculuğu sayesinde krallığının korunmasını sağlayan Çar’a sığındı.
Ancak eski Prusya devleti bu askeri mağlubiyetten çok önce içinden kırılmıştı; Napoleon son darbeyi vurduğu sırada ülke çoktan birliğini kaybetmiş ve bozulmuş durumdaydı. Ülkenin birliğini sağlayan ideoloji tüm gücünü kaybetmişti; liberalizmin yeni fikirlerinin etkisiyle bütünleştiriciliği bozulmuştu.
Kendi egemenliklerini Tötonların Kutsal Roma İmparatorluğu mirası üzerine inşa eden tüm diğer prens ve dükler gibi Hohenzollern’ler de, ülkeyi, sınırlarını şiddet, hile ve aileler arası sözleşmelerle geliştirmeye çalıştıkları bir aile toprağı gibi kabul ediyordu. Onların egemenlikleri altında yaşayanlar emirlere uymak zorunda olan varlıklardı. Onlar toprağın üzerindeki devamıydı, onlarla dilediği şekilde ilgilenme hakkına sahip olan hükümdarın mallarıydılar. Mutluluk ve refahları dikkate alınmıyordu.
Elbette kral bu varlıkların iyi durumda olmasıyla ilgiliydi. Ancak bu ilgi “ bir hükümet vatandaşlarını refah içinde yaşatmalıdır” hedefinden kaynaklanmıyordu. Bu tip düşünceler 18.yy Almanya’sında çok saçmaydı. Kral, köylülerin ve şehir eşrafının gelirlerinin artırılmasına bir şey demiyordu çünkü kendi gelirinin kaynağı da bunlardı. Bu varlıklarla değil ama vergi verenlerle ilgiliydi. Kendi gücü ve kudretini artırmak için kendi yönetimi içinde çeşitli yollar bulmaya çalıştı. Alman Prensleri, Fransa ve Büyük Britanya’nın krallarını, güçlü ordu ve donanmalarını meydana getiren maddi kaynaklarıyla destekleyen Batı Avrupa’nın zenginliğini kıskanıyordu. Devlet gelirlerini artırmak için alışverişi, ticareti, madenciliği ve tarımı desteklediler. Bunlar ne yazık ki yönetenlerin oyununda basit birer piyondular.

* Eski rejim: İngilizce metinde “ancien regime” olarak yer almaktadır. “Ancien Regime” ile Fransız Devriminden önceki mutlak monarşiyet rejimi kast edilmektedir.çn


Ancak bu konulardaki eğilim onsekizinci yüzyılın sonlarında önemli bir değişim gösterdi. Batı Avrupa’dan Almanya’ya yeni fikirler girmeye başladı. Prenslerin Tanrı tarafından verilmiş otoritesine körü körüne itaat etmeye alışmış insanlar ilk kez özgürlük, kendi kendine yeterlilik, insan hakları, parlamento, anayasa gibi kelimeler duydu. Almanlar tehlikeli kelimelerin anlamını kavramaya başladı.
Hiçbir Alman, toplumun yapısını değiştiren ve hanedanların yönetim yetkisini halk hükümetlerine devreden liberal düşüncenin büyük sisteminin özenine bir katkı yapmamıştı. Bu sistemi geliştiren düşünce insanları, iktisat ve toplumbilimciler İngilizce ve ya Fransızca yazıp düşünmüştü. Onsekizinci yüzyılda Almanlar bu İngiliz, İskoç ve Fransız yazarların okunabilir çevirilerini yapmayı dahi becerememişlerdi. Bu alanda Alman idealist felsefesinin ürettikleri, çağdaşı olan İngiliz ve Fransız düşüncesiyle karşılaştırıldığında çok düşük miktarda kalacaktır. Ancak Alman aydınları Batı’nın özgürlük ve insan hakları düşüncelerini coşkuyla karşıladılar. Alman klasik edebiyatı bu fikirlerle aşılandı ve büyük Alman besteciler özgürlüğe övgüler düzen besteler yapmaya başladı. Frederick Schiller’in bütün şiirleri, oyunları ve diğer yazıları başından sonuna kadar özgürlüğe methiyedir. Schiller tarafından yazılmış her bir kelime Almanya’nın eski politik sistemine dönük bir eleştiriydi; kitaplarını okuyan veya tiyatrosuna giden neredeyse bütün Almanlar tarafından eserleri ateşli biçimde beğenilmişti. Bu aydınlar, tabii ki, sadece bir azınlıktı. Kitleler için kitaplar ve tiyatrolar uzaktı. Bunlar doğu eyaletlerindeki fakir köylülerdi, kendilerini sadece sertlik olmadan Karşı- Reformasyon’nın* kıskacından kurtarabilmiş Katolik ülkelerin sakinleriydiler. Daha gelişmiş batı bölgelerinde ve şehirlerde bile çok sayıda hiç okuma yazma bilmeyen ve yarı okuma yazma bilen insan vardı. Bu kitleler hiçbir politik konuyla ilgili değillerdi, çünkü kilisenin onlara sürekli hatırlattığı cehennemde cezalandırılma ve büyük bir polis korkusuyla yaşıyorlardı. Alman medeniyetinin ve kültür hayatının dışındaydılar; sadece kendi bölgesel lehçelerini biliyor ve Alman edebiyat dilini veya başka bir lehçeyi konuşan birisiyle çok zor konuşabiliyordı. Ancak bu tür yeniliklere kapalı insanların sayısı düzenli olarak düşüyordu. Ekonomik refah ve eğitim yıldan yıla artıp yayılıyordu. Her geçen gün daha fazla insan, beslenme ve barınmanın yanı sıra başka konularda da düşünmeye ve boş zamanlarında içmekten daha önemli konulara ayırabilecekleri hayat şartlarına ulaşıyordu. Yoksulluktan yükselip medeni insanlar arasına karışan her insan bir liberal oluyordu. Prenslerin ve onların aritokratik yandaşlarının küçük grubu dışında politik konularla ilgilenen herkes liberaldi. O günlerde Almanya’da sadece liberaller ve diğerleri vardı; ancak ‘diğerleri’nin rütbeleri düzenli bir biçimde inerken liberallerinkiler yükseldi.
Tüm aydınların Fransız Devrimine kanları ısınmıştı. Jakobenlerin* terörizmini reddediyorlar ancak büyük köklü toplumsal değişimi tereddütsüz onaylıyorlardı. Napolyon’u bu değişimi koruyacak ve tamamlayacak insan olarak görüyorlardı ancak özgürlüğe ihanet edip kendini imparator ilan eder etmez, Bethoven gibi, ona cephe aldılar.
Daha önceleri bütün Almanları kavrayan bir manevi hareketlenme olmamıştı ve ortak duygu ve düşünce ekseninde bir araya gelmemişlerdi. Gerçekte o günlere değin Almanca konuşan ve İmparatorluğun prenslerinin, papazların, kontların ve şehirli soyluların malı olan insanlar, Batı’dan gelen yeni fikirlerin beninsenmesiyle bir millet, Alman milleti oldu. Ancak bundan sonra daha önce hiç düşünmedikleri konulara sahip çıktılar: Alman halkı düşüncesi, Alman halkı, Alman edebiyatı, Almanya anavatan. Almanlar okullarda okudukları eski yazarlarının ne anlama geldiğini anlamaya başladı. Kendi tarihlerinin prenslerin toprak ve gelir kavgasından daha farklı manalar ifade ettiğini fark ettiler. Yüzlerce dar kafalı lordun malları (!) Batılı düşüncelerin kabulu ile Alman oldular.
* Karşı- Reformasyon: Protestanlığın gelişimi karşısında Katolik kilisesinin gerçekleştirdiği iyileştirme ve yenileşme çalışmalarına verilen ad *Jakobenler: Fransız Devrimi’nden sonra etkili olan sertlik yanlısı grup.çn
Yeni ruh prenslerin kendi tahtlarını üstüne inşa ettiği yapıyı sarstı- geleneksel sadakat ve bir grup ayrıcalıklı ailenin zorbaca yönetiminde ses çıkarmamak üzere yetiştirilen malların itaatkarlılığı. Almanlar artık parlamento hükümeti ve haklarını kazanan insana kavuşmayı düşlüyorlardı. Mevcut Alman devletleri umurlarında değildi. Kendilerini, Fransa’dan ithal edilen bir terim olan “vatansever” olarak adlandıran Almanlar, zorbaca kötü yönetimi ve suistimali küçümsüyorlardı. Tiranlardan nefret ediyorlardı. En çok Prusya’dan nefret ediyorlardı çünkü Alman Özgürleşmesi önündeki en güçlü ve dolayısıyla tehlikeli manej olarak gözüküyordu.
Gerçekleri ciddi bir biçimde dikkate almayan ondokuzuncu yüzyıldaki Prusyalı tarihçileri tarafından, gündeme getirilen Prusya Miti, bizim II. Frederick’in çagdaşları tarafından yansıtıldığı gibi; Almanya’nın büyüklüğünün önderi, Almanya’nın birlik ve güce yükselişinin yönlendiricisi, milli kahraman, görüldüğüne inanmamızı sağlamaktadır. Hiçbir şey gerçekten daha ilerde olamaz. Savaşçı kralın askeri kampanyaları çağdaşlarına göre tek hanedanlığa sahip olan Brandenburg Sarayı’nın servetini artırmaya yönelik çabalardı. Onun stratejik yeteneklerini takdir ediyor ama Prusya sisteminin gaddarlıklarından nefret ediyorlardı. Frederick’i ülke sınırları öven herkes bunu zorunluluktan, her düşmanından acımasızca öcünü alan bir prensin kzıgınlığından nasibini almamak için yapıyordu. Prusya’nın dışından insanlar onu övdüklerinde ise kendi yöneticilerine yönelik eleştirilerini gizlemiş oluyorlardı. Kalın kafalı prenslerin malları(!) bu ironiyi minik Neron ve Borgia’*larını eleştirmenin en az tehlikeli yolu olarak bulmuşlardı. Askeri başarılarını yücelttiler ancak kendilerini mutlu addettiler çünkü onlar onun arzu ve zulmünün insafına kalmıyorlardı. Frederick’i sadece iç zorbalarla savaştığı zaman onayladılar.
Onsekizinci yüzyılın sonunda Alman kamuoyu Fransa’da Devrim öncesinde olduğu gibi Eski Rejim’e tam bir ittifak halinde muhalifti. Alman halkı, Ren nehrinin sol kıyısının Fransızlar tarafından ele geçirilmesine, Avusturya ve Prusya’nın yenilmesine, Kutsal İmparatorluğun yıkılışına ve Ren Konfederasyonunun kuruluşuna kayıtsızca tanıklık etti. Fransız düşüncelerinin etkilemesiyle devletlerinin hükümetlerini zorlayan reformları coşkuyla karşıladı. Daha önce Prusyalı Frederick’i takdir ettikleri gibi Napoleon’u büyük bir general ve yönetici olarak takdir ettiler. Almanlar Fransızlardan- İmparatorluğun Fransız yurttaşları gibi- sonu gelmeyen yorucu savaşlardan bıktıkları zaman nefret etmeye başladılar. Büyük Ordu Rusya’da yenilince, insanlar Napoleon’u bitiren kampanyalara sadece bu düşüşün parlamentolu bir hükümete yol açar diye umut bağladıkları için ilgi gösterdiler. Daha sonra olan olaylar bu düşü ortadan kaldırdı, ve bu yavaşça 1848 ayaklanmasına yol açan devrimci ruhu büyüttü.
Günümüzdeki milliyetçilik ve Nazizmin (çn:1940’lar) köklerinin Romantiklerin* eserlerinde bulunacağı ileri sürülmektedir; Heinrich von Kleist’ın oyunlarında, Napoleon’a karşı son savaşı destekleyen politik şarkılarda. Bu da bir yanlıştır! Romantiklerin zekice yazılmış eserleri, Kleist’ın oyunlarının kasten saptırılmış duyguları ve özgürlük savaşının vatansever şiirleri halkı harekete geçirmedi; ve orta çağ kurumlarına dönüşü tavsiye eden bu yazarların düşünsel ve toplumsal makaleleri anlaşılması zor bulunmuştur. İnsanlar orta çağa ilgi duymuştur ama Batıdaki parlamenter etkinlikleredir bu ilgi. Goethe ve Schiller’in kitaplarını okuyorlardı Romantikler’inkini değil; Schiller’in oyunlarına gidiyorlardı Kleist’lerinkine değil. Schiller milletin tercih ettiği şair olmuştu; onun özgürlüğe coşkulu düşkünlüğünde Almanlar kendi siyasi ideallerini bulmuşlardı Schiller’in yüzüncü yıl kutlamaları (1859) Almanya’da gerçekleştirilen en etkileyici siyasi gösteriyi meydana getirmişti. Alman milleti Schiller’in düşüncelerine, liberal düşüncelere bağlanarak birlik olmuştu.
* Neron ve Borgia’lar: Neron, zalimliği ile ünlü Roma imparatoru. Borgia’lar onbeş ve onaltıncı yüzyılda İspanya, Fransa ve İtalya’da etkin olan zalimlikleri, entrikaları ve sapıklıklarıyla ünlü aile. çn

Alman halkının özgürlük düşüncesini terk etmesine yönelik tüm çabalar başarısızlığa uğradı. Düşmanlarının öğretilerinin hiçbir etkisi olmadı. Metternich’in* polisi boş yere liberalizmin yükselen dalgası ile boğuştu.
Sadece on dokuzuncu yüzyılın son döneminde liberal düşünceler sarsıtıya uğramıştır. Bunu devletçilik düşüncesi sağlamıştır. Devletçilik- ki bununla daha sonra ilgilenmek zorundayız-, biraz zorlama ile tavsiye ettiği politikaların teknik karakteri açısından yeni-merkantalizm** olarak adlandırılsa da, tarihsel geçmişle hiçbir ortak yanı bulunmayan toplumsal siyasi düşünce sistemidir ve eski tip düşünme yöntemleriyle bir bağı yoktur.
2. Alman Liberalizminin Zayıflığı
Siyasi konularla ilgili olan Almanlar yaklaşık olarak ondokuzuncu yüzyılın ortalarında liberalizme olan bağlılıkları çerçevesinde birleşmişlerdi. Henüz Alman milleti mutlakiyetçiliğin boyunduruğundan kurtulamamış, demokrasisini ve parlamento hükümetini oluşturamamıştı. Bunun nedeni ne idi?
Önce, benzer durumda olan İtalya ile Almanya’nın şartlarını karşılaştıralım. İtalya da liberal düşünce hakimdi ancak İtalyan liberaller güçsüzdüler. Avusturya ordusu her türlü devrimci başkaldırıyı ezecek güçteydi. Yabancı bir ordu İtalyan liberalizmini kontrol altında tutuyordu; diğer yabancı ordular bu konuda İtalya’yı rahat bırakmışlardı. Soferino, Königgratz ve Marne sahillerinde Fransızlar, Prusyalılar ve İngilizler İtalya’yı Habsburglardan*** bağımsızlıklarını almalarını sağlayacak savaşlarda çarpışıyorlardı.
İtalyan liberalizminin Avusturya Ordusu karşısında hiçbir şansı olmadığı gibi Alman liberalizmi de Avusturya ve Prusya orduları karşısında mücadele etme yeteneğinden yoksundu. Avusturya ordusundaki askerlerin çoğu Alman değildi. Prusya Ordusu ise çoğunluğu Almanca konuşan farklı uluslardan; Polonyalılar çoğunlukta olmak üzere, az sayıda Slav ve Litvanyalı’dan oluşuyordu. Ancak farklı Alman lehçeleri konuşan bu insanlar siyasal düşüncelerden habersiz uzak bölgelerdeki toplum katmanlarından devşirilmişlerdi. Doğu bölgelerinden, Elbe nehrinin doğu sahillerinden getirilmişlerdi. Çoğunluğu okuma-yazma bilmiyordu, entelektüellerin ve burjuva hayatının zihniyetine yabancıydılar. Yeni düşünceleri hiç duymamışlardı; köylerinde hem yönetici hem yargıç olan, yasanın o bölgede kendi temsilcisi kabul ettiği Junker’e itaat etme geleneği ile büyütülmüşlerdi. Bu insanlar, insanlar üzerine ateş edilmesi emrine uymama kapasitesine sahip değillerdi. Prusya Ordusu onlara güvenebilirdi. Bu adamlar ve Polonyalılar, 1848’de Prusya Devrimini başarısızlığa uğratan askeri birlikleri oluşturdu.


* Prens Metternich: Avusturyalı devlet adamı. (1773- 1859) Metternich Avusturya, Rusya, Prusya ve Fransa monarşileri arasında bir “Kutsal İttifak” kurulmasını sağlamış ve 1814 ile 1848 arası Avrupa politikasını yönlendirmiştir. çn
** Merkantilizm: 1500 ve 1750 arasında Avrupa’da etkili olan iktisat düşüncesidir. Bu anlayışa göre devlet iktisadi faaliyetleri belirlemeli ve yönlendirmelidir. Ancak o dönemde ulus devlet değil monarşilerin olduğu unutulmamalıdır. çn
*** Habsburglar: Avusturya hanedanı olan aile. 1815’ten sonra 1. Dünya Savaşına kadar Avrupa politikasında etkili olmuştur. çn



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gerçek ve Çarpıtılan Gerçek

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Beni Bekleme Piyale [Şiir]
Sinoptik Şiir [Şiir]
Ben Senin Yerinde Olsam [Şiir]
Tuğla [Şiir]
Seneye Nisan"da [Şiir]
Ezrael [Şiir]
Yolculuk [Şiir]
Avrupa"ya Sorular [Şiir]
Son Sevdiğim [Şiir]
Çelişki [Şiir]


Hidayet Ersin kimdir?

İçten,içsel,ivecen,ikirciksiz,cesur bir ısrarkeş

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski, Steinbeck, Attila İlhan


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hidayet Ersin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.