Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana |
|
||||||||||
|
"Gidecek misin gerçekten?" Kimbilr kaçıncı kez sorduğu soruydu bu... Cevabını çoktandır biliyordu, ezberlemişti sebepleri Suat. Yine de soruyordu işte... "Gidecek misin gerçekten?" Oysa istasyondaydılar artık... Bavullar çoktan hazırlanmıştı bu ayrılığa. Eylül de öyle... Fakat sormasına da izin veriyordu nedense... Belki kendisi de arıyordu cevabı ve bunu bulmak için sorduruyordu.Öyle ya gitmeliydi artık.... "Gidiyorum Suat. Görüyorsun işte... Neden soruyorsun ki?" "İyi git o zaman!" Yalnız ikisi de biliyor du ki çok geçmeden gelecekti aynı soru. O; saçma, cevabı istenmemesine rağmen akıllarda asıl duran soru.... Eylül elini tuttu canından çok sevdiği arkadaşının: "Bak Suat, gitmek gerek bilyorsun. Birilerinin gitmesi gerek. Kurtarılması gereken insanlar var... Kim bakacak hastalara? Onları kim iyi edecek? Aylarca bekliyoruz karda kışta, doktorları. Çoğu zaman biz gidiyoruz onlara. Hatta gidemiyoruz; kar yolları kapatıyor. Kağnılar çekmez oluyor bizi. Sana; 'Gel' dedim Suat. 'Birlikte gidelim' dedim..." Yere bakıyordu Suat. Başını kaldırmadan; "Gelemem ki ben..." dedi. "Korkarım. Senin kadar cesur değilim. Bırakamam bu köyü, bu toprakları... Bu toprağa bağlıyım ben. Köklerim burada. Gidersem koparılırım..." İstasyona bir sessizlik çöktü. Bir an için ikisine de zaman durmuş gibi geldi. Belki de öyle istiyorlardı... Gelmiyordu şu tren. Gelmesini istemiyordu Suat. Eylül gitmesin.... Suat'ı da götürecekti çünkü. O da Suat'ın toprağı gibiydi. Bırakamazdı arkadaşını. Bırakırsa toprağindan koparılan dağ lalesi gibi olacaktı Suat. Susuz, güneşsiz kuruyup gidecekti... "Gidecek misin gerçekten?" "Evet" "Neden?" İstasyonun suskunluğu giriyor araya. Uzun bir sessizlik... İğne düşse duyulacak sanki sesi... Karşıda oturan adamın bile içi acıyor. Elini uzatıp ona, 'üzülme evlat' demek geliyor içinden. Nihayet tren geldi. Ayrılık vaktiydi artık.Ray sesleri zonkluyor kulaklarda. Suat' ı eziyordu tren raylarda. Üç kez düdük çaldı makinist. İstasyon ayağa kalktı sanki. Eylül uygun bir kapıdan trene bindi. "Hoşçakal Suat. Mektup yazarım sana" dedi pencereden. "Bekleyeceğim..." Tren ağır ağır hareket ediyordu şimdi. Suat Gitsin mi kalsın mı bilemiyordu. Biraz yürüdü. Tren gözden uzaklaşınca çakıldı kaldı. "Gitti mi gerçekten? Evet gitti o, ben kaldım." Eylül ise yeni anlıyordu, defalarca sorulan o; "Gidecek misin gerçekten?" sorusu aslında "Gitme" demekti. "Gitme ki, bırakmasın beni özüm. Ayrılmayayım köklerimden. Gitme ki zamanı çevireyim kendime. Nehri ters tarafa akıtayım..." İstasyon her zamanki ayrılığı taşıyorduiçinde. Çoktan alışmıştı buna. Kalanların içinde yankılanan sesi dinlemeye ve uzun uzun ağlamalara... "Gidİyorum gerçekten. Kurtarmaya işte..."
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © irem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |