Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna |
|
||||||||||
|
"- Ne tür kadınlardan hoşlanırsın? - Benden hoşlanan kadınlardan..." - Hazırcevaptın. - Ve senden hoşlanıyordum! - Suratına dikkatli dikkatli bakmıştım. Kendine bu kadar güvenin var mıydı gerçekten, yoksa güven kazanmak için mi böyle kendini beğenir gözüküyordun? - Olduğundan daha iyi görün, sonra da göründüğün gibi ol... - Sürekli etrafımda dolaşıyor ama yanıma gelip tek kelime etmiyordun. Hiç tanışamayabilirdik, hiç, düşünsene. - Sıkılıyordun. - Sıkılıyordum, hoşlanıyordum. Hoşlanıyordum, sıkılıyordum. - Hep gittiğiniz bara gelir, seni arardım. - Beni iyi görebileceğin bir yere geçerdin. - Senin beni iyi görebileceğin bir yere... - O gün bir anda yanımda durur bulmuştum seni. - Ben de sonradan fark ettim. Çok kalabalıktı. - Ne yani! Tamamen rastlantı mıydı? - Evet! İnanmıyorsun! - Aslında inanırım. O kadar yakınlaşman normal değildi. - Bir saniyede ağzımdan çıktı o laflar. Bir başkası konuşuyormuş gibi. Bir saniye daha gecikseydi... - Üç yıl ve bir saniye! - Nasıl tanışacağımızı hayal ederdim. Senaryolar kurardım. Hareketleri, mimikleri bile düşünürdüm. Sonra suskunlukları... Küçük çaplı tiyatro oyunları! Nasıl hayal ettiğim gibi oynanabilirlerdi ki... - Fazla düşünüyordun. - Fırlamanın teki olmak isterdim... - Ama canayakındın. - Burnu havada! - Zeki... - Ama kurnaz değil! - Tanıştıktan sonra tüm güvensizliğin kayboldu, harika bir şeye dönüştü. Sırıtmıyordun, sıcak sıcak gülümsüyordun. Atılmıyordun, köşene davet ediyordun. Suratıma bağırmıyordun, tüm dünyaya fısıldıyordun. Kendini ortaya koymuyordun ama her yerdeydin. Kader gibiydin! Bu kadar kendine güven, güven veriyordu. Nereye istersen gelirdim. Geldim... - Ya ilk günlerden, aylardan sonra... Güvensiz olduğun durumları da hatırlıyorum. Vazgeçmeye yeltendiğin, karamsarlığa kapıldığın... - Tartışmalara başladık. - Hiç bir yere varmayacağını başlarken bildiğimiz ağız dalaşları. - Sen zekanın kabul edilmesini istiyordun. Daha da fazlasını, yüceltilmesini. Bunu şart koşuyordun. - Bu yüzden mi zekamı yadsıyordun? - Bazen aşağılıyordun! - "Senden bana geçen entelektüel bir şey yok." Hatırladın mı? Bunu diyen sendin. - Sadece seni kızdırmak için söylemiştim... - O an bunu anlamak güç! - Karşıma içinde kaybolduğum ikilemler çıkarıyordun. Bugüne kadar karşılaşmadığım bir şeylerin varlığını hissediyordum sende. Baş edemeyeceğim, gerilerinde kalacağım bir şeylerin. Aptallaşıyordum. Ben de varım, demek istiyordum. - Zayıf noktalarının adını koymak istiyordum. Zaaflarının... - Kendi gücünü ispatlamak için? - Güçsüzlüklerinin üstesinden gelmek için... - En zayıf noktam sendin! - Bana göstermeye çekindiğin yönlerini. Kendine bile göstermediğin belki. - Böyle mi âşık ediyorsun? - Bu yüzden mi âşık oluyorlar! - Ne demiştin demin kendin için? Burnu havada... - Başta canayakın gelenin sonradan can yakması ne ilginç değil mi? - Yine de kötü bir insan olduğunu düşünmüyorum. - Ya sana vurduğum o gün? - O hariç! İnanamıyorum! Beni dövdün! - Beni köşeye sıkıştırmıştın. - Yerlere yatırıp sürükledin, boğmaya kalktın. - Gitmeni istiyordum ama gitmiyordun. - Lenslerim yırtılmıştı. - Sana vurduğumda, ellerim boğazını sıkarken kendimi görüyor, ne yaptığımı fark edebiliyordum. Durmak ya da devam etmek elimdeydi. Ve bilinçli bir şekilde devam etmeyi seçiyordum. - Bilinçli mi!? - Gitmeni sağlayabilmek için vurmuştum. Git dediğimde gitmediğin için! - Tokat yiyip nasıl gideyim! - Üzerime gelmeseydin, beni tahrik etmeseydin... - Boğazıma sarılmıştın! - Ama sonra bıraktım. Yine gitmedin. Beni kadın döven bir erkek olarak suçlamaya başladın. ? Sense gülmeye başladın. - Aldırmazmış gibi davranmaya karar vermiştim. - Hep yaptığın gibi... Sinir bozucuydu! - Yiyecek bir şeyler getirdim. Sininin üzerinde sakin sakin yemeğe başladım. - Benimle ilgilenmiyordun. Laflarıma alaycı karşılıklar veriyordun. Dalga geçiyordun! - Geldin ve tekme vurdun siniye! Yemekler yere döküldü. - Ayağa kalkarkenki suratını hatırlıyorum. - Kaçmaya çalıştın. - Yere yatırdın... - Seni çırılçıplak soymak istedim. Üzerindekileri yırtmak... Nedenini bilmiyorum! Seni utandırmak, acizliğini göstermek için belki. Belki de kendimi kurtarmak için. Seni çıplak görseydim yaptığıma devam edemezdim belki de. Etine zarar vermezdim. Bu kadar acizken yapacağın tek şey gitmek olmalıydı, gururunu kurtarmayı bu kadar ısrarla denemenin bir yararı yoktu. Hem işe yaramıyordu, hem de git gide daha fazla zarar görüyordun. Gitmeliydin ve gitmiyordun. Seni tekrar bıraktığımda bu kez gittin... Neyse ki gittin. Bana kendini dövdürdün sonra da gittin. - Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? - Bu düşünebileceğim en iyimser şeydi ve başka açıklamam yoktu. Başka çarem... Birkaç gün sonra geçecek bir çılgınlık yaşıyordun. Ya da hiç ümit yoktu çünkü tam olarak delirmiştin. Birkaç gün sonra duruldun. Çılgınlığın geçmişti. - O geceden sonra seni gördüğümde nefretimi taşımadığımı fark ettim. Bu beni şaşırtıyordu. Beni dövdüğün için sana yeterince kızamadığımı düşünüyordum, özür dilemek bir yana kendini haklı çıkarmaya çalışman ve bunu başarıyor gözükmen beni rahatsız ediyordu ama sanki etkiliyordu da. - Hayat kendi kendini haklı çıkarma sürecidir. - Bunlar sadece felsefe falan değil, değil mi? Aynen böyle yaşıyorsun. Seni kadın döven aciz bir erkek olarak suçladığımda, o gece ben de en az senin kadar dayak yedim, demiştin ve bunun için özür dilememi istemiştin, düşünebiliyor musun? - Kendini bu kadar sevmeseydin seni bu kadar sevmezdim, demiştin. - Önceleri hep senin yükünü taşımak zorunda kaldığımı düşünüyordum... Sonradan... - Ben de seni sırtlamıştım! -...sonradan anladım ki sırtıma yüklediklerin tüm çekiciliğinmiş! Senin için uğraşmamı, senin yoluma çıkarttığın zorluklarla savaşmamı sağlayarak, sana âşık olmamı çok kolaylaştırdın. -Bana âşık olduğun için zorluklarıma katlandığını düşünüyordum. -Ve benim sana âşık olduğum gün senin bana ilgin azalmaya başladı, çünkü artık sana hiçbir zorluk çıkaracak durumda değildim. Zorluklarına karşı koyacak durumda da değildim. Sana istediğin bir şeyi veriyordum ve başka bir istediğini vermekten de giderek uzaklaşıyordum. Hep çevrende dolaşan ve sana giderek daha fazla âşık olan kadın oluyordum ve böylece bana âşık olmana engel oluyordum. - Sana hiç yalan söylemedim. - Keşke söyleseydin! O zaman bu kadar kararsız kalmazdım. Seni terk edebilir ya da affedebilirdim. - Bana âşıktın, biliyordum, ama yine de affetmeyebilirdin. Bilirsin, sevmeyenler devam ettirir de, sevenler ayrılır! Yalan söylemek bir yoldu. Bir arkadaşım o kadar doğallıkla tavsiye etti ki bunu. Şaşırmıştım. Onu seviyorsan yalan söyle, dedi. Hiçbir şeyi fark etmemesi için yalan söyle. Gerekiyorsa söyle. Onun iyiliği için söyle. - Beni aldatmaya devam edecektin, üstelik yalan söyleyecektin ve ilişkimiz yürüyecekti, öyle mi? Aldatmaktan vazgeçmeyi düşünmedin. - Aldatmama engel olamadın! Zaten ilişkimizi esas bitiren senin aldatmandı. - Senle ayrılmıştık. - Bir hafta geçmişti! Sadece bir hafta! - Seni unutmam gerekiyordu. - Tüm ilişkimiz boyunca beni o kadar suçladığın şeyin aynısını kendin yaptın. Benim seni aldatmamam gerekiyordu, senin beni aldatman değil. - Hep diğer ilişkinin bitmesini bekledim... Güçsüz düştüm... Beni yıprattın, sonra da güçlü olmamı bekliyorsun. - O eski sevdiğim kadın değildin artık. Sanki geçmişimizi değiştirmiştin! Dönüp de benimle sonsuza kadar kalacağın konusunda sözler verdiğin, yeminler ettiğin o gece... Bembeyaz bacaklarına bakmıştım... Daha önce hiç o kadar baştan çıkarıcı gelmemişlerdi sanki. Baştan çıkarıcı ve yabancı... Başkasının... - "Sevgilimsen hâlâ, beni aldattığın için seninle olmam." demiştin... Ve benimle oldun! - Çünkü sevgilim değildin artık... - Sana dönmüştüm. Hiç gitmemiş gibi... - Bir kez gittiysen... Seni istiyorum, sadece seni istiyorum, diye fısıldıyordun sevişirken. Sadece seni!!! Sence bir aşk ilanıydı bu, bence ihanetinin belgesi... - Beraber olduğum adamı tanımak istemiştin. - Onun beni tanımasını istemiştim... - Senden nefret ediyordu. - Böyle mi söyledi? - Sana hayrandı. Çünkü ben sana hayrandım. - O zaman neden?.. - Senin bir zamanlar sevgilim olman onun gözünde beni bir kat daha değerli kılıyordu, benimle olarak da seni aşağılıyordu. Belki de kendini senin yerine koyuyordu... Belki de esas derdi seninleydi. - Senin derdin benimle olduğu için... - Ya ona dönersem! demiştim bir gün. Seni istemez ki! demişti. Şuraya bak, demiştim, rakibinin gururuna güveniyorsun! Gurur bir gençlik hastalığıdır! demişti. Karaktersiz bir adam değil. - O da sana âşık değil. Değil mi? - Ya sen? Şu anki sevgiline âşık mısın? - Başkasına da âşık değilim senin gibi. - Ne yapabilirim? Aşkım artık bana âşık değil! - Keşke sana âşık kalabilseydim. Keşke bu kadar gururlu olmasaydım! - Belki de aşk, her şeye rağmen hâlâ hissettiğindir... o en hoşlanmadığın şeyi yapana.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kara İzahçı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |