..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Kara İzahçı




27 Haziran 2005
Absürtük Metinler  
Kara İzahçı
Hesaba itiraz ederse yanındakilerin gözünde küçük düşeceğini sanan adamı, daha fazla kazıklamadığına pişman oldu garson.


:BHAH:
*
-Dört sandalye alalım.
-İki diye konuşmuştuk neden dört?
-Okey oynadığını düşünsene!
-Sandalyeler okey oynayamaz ki!


*
Hesaba itiraz ederse yanındakilerin gözünde küçük düşeceğini sanan adamı, daha fazla kazıklamadığına pişman oldu garson.


*
-Montunu çıkartmıyor musun?
-İçime ince giydim rahatım.
-İnce mi giydin? Üşümüyor musun?
-E, montum var.


*
-Külot giymemiş bu kız.
-Nereden biliyorsun?
-Bilmiyorum.


*
Ezan

Müziğin sustuğunu duydum.
Önümdeki çocuk ayağını indirdi.
Çaprazımdaki kız olduğu gibi kaldı.
Ben de...
Arkamdaki turistler ne duyuyorlar?


*
1.
Hayatımdaki kadınların çoğu benimle dost kalamayacaklarını söyleyip sevgilim olmayı başardılar... Ben de onları, en azından dostluğumla yetinmenin, beni bir daha hiç görememekten daha iyi olduğuna ikna edebilmek için bir süreliğine sevgilim olmalarına izin verdim...

2.
Kadınlarımın çoğu dostluğun yetmeyeceğine inanıp sevgilileri yaptılar beni... Bir daha hiç görememektense dostluğumla yetinmeyi kabul edecekleri o yere gelene kadar buna izin verdim ben de.

3.
Kadınlar... Bir daha hiç görememektense dostluğumla yetinmeyi kabul edecekleri o yere gelene kadar beni sevgilileri yapmalarına izin verdim.

4.
Bir daha hiç görememektense dostluğumla yetinmeyi kabul edeceğin o yere gelene kadar beni sevgilin yapmana izin vereceğim.

5.
Dostluğumla yetinmeyi kabul edeceğin o yere gelene kadar beni sevgilin yapmana izin vereceğim.

6.
Dostluğunu kaybetmemek için sevgilim; sevgilin olmayacağım.



*
Başka her şeyden elini eteğini çekip sadece kendisine ayırdığı vaktin karşılığı olarak bir kemanın virtüözüne verdiğinin benzeri zorluklar, bunalımlar, yılgınlıklarla birlikte aynı türden bir tatmin olmuşluk duygusu da verebilseydi keşke, kadın erkeğe.


*
"Bir Fransız olduğu kadar bir Çinli de olmaya çalışmıştır. Leghorn?da bir deprem olur; Flaubert oturup gözyaşı dökmez. O deprem kurbanlarına duyduğu sempati yüzyıllarca önce zorba bir hükümdarın değirmentaşını çevirirken ölen kölelere duyduğu sempatiden çok değildir. Şoka mı uğradınız? Buna tarihsel bir imgeleme sahip olmak denir. Buna, yanlız tüm dünyayı değil tüm çağları da kendine vatan bilmek denir. Bu Flaubert?in "zürafalar ve timsahlardan insana, yaşayan her şeyle Tanrı önünde kardeş olmak" dediği şeydir. Buna yazar olmak denir." (Julian Barnes: Flaubert?in Papağanı)


*
Eleştirmen: "Oturup yarım saat konuşmaya dayanamayacağınız birinin kitaplarını okur musunuz?"

-Böyle düşünen bir eleştirmenin eleştirilerini okur musunuz?
-Evet, ama onla yarım dakika bile konuşmam.


*
Tenis spikerden inciler:
"Öyük turnuva" (Önemli ve büyük turnuva.)
"İçeri mi dışıcak?"


*
Sınava yetişmek için 3 otobüsle 22 saat yol alan öğrenci hocaların sınav saatini 3 saat de ertelemesiyle yetişir, girer. Sınav kağıdı önüne verildiğinde bir oh çeker, ama? hiçbir şey çalışmadığı dank eder o an. Yetişmeye çalışmıştır sınava değil.


*
Onu öptüğünde mesela kaburga kemiklerinin arasını; neler hissederdin düşün, kaburga kemiklerinin arası öpülse...

Çeneni bastırdığında mesela kalçasıyla beli arasındaki çukura; neler hissederdin düşün, kalçanla belin arasındaki çukura bir çene bastırılsa...

Dilinle bir yolculuk yaptığında, mesela karnıyla göğüsleri arasında, sana neler hissettirirdi o an düşün, senin vücudunda yapılmış böyle bir yolculuğun...

Ona deli etmek için nelerden deli olurdun, düşün...


*
Dolmuş şoförü trafikten kaçmak için girilmez yola giriyor. Karşıdan bir araba geliyor, kafa kafaya. "Ben 32 milyonu göze almışım, sana ne oluyor?" diyor dolmuş şoförü. Karşıdaki arabasından iniyor, soğukkanlılıkla silahını çekiyor, bacağından vuruyor dolmuş şoförünü. Hapse girmeyi göze almış!

O gün ortalık nispeten sakin. İdamı göze alabilecek bir Allahın kulu çıkmıyor.


*
Bir cephanelik için iki ordu savaşıyor. Cephaneliği koruyanlara karşı onu ele geçirmeye çalışanlar.

Cephaneliğe sahip olanlar sakınmadan cephaneyi harcarken, cephaneliği ele geçirmeye çalışanlar sakınmadan askerlerini harcıyor. Cephaneliği ele geçiremezlerse askerler tırnaklarıyla savaşamazlar, silahsız asker, asker sayılmaz, demek ki silah uğruna feda edilebilir. Silah askerden daha önemli. (Silah da asker olmadan bir işe yaramaz aslında ama asker için silah feda edilmiyor.)

Cephaneliği koruyan taraftaki durumsa şu: Sadece birkaç asker düşmanı durdurmak için cephaneyi sakınmadan harcıyor. Cephanelik olmazsa bu kadar büyüklükteki bir düşman ordusunu durduramazlar. Cephaneyi korumak için onu düşüncesizce harcamak!

Yenilecek gibi olduklarında zaten cephaneyi havaya uçuracaklar. Peki ya kazanırlarsa? O zaman ellerinde çok az cephane kalacak, belki de hiç kalmayacak. Ama düşman yok edilmiş olacak. Cephane ne için ki zaten, düşmanı yok etmek için değil mi. Evet burada asker için silah feda ediliyor. Cephaneyi savunan ordunun amacı daha insancıl!


*
-Sandalyemi nereye götürüyorsunuz.
-Yönetimde bize lazım.
-Beni bir dakika dinler misiniz?
-... Bir dakika çok uzun, yirmi saniyeniz var.
-Ben burada gönüllü olarak çalışıyorum. O da benim çalışma sandalyem.
-Ne demek istiyorsun?
-Çalışma... gönüllü... sandalye... ihtiyaç... Anlamak için yirmi saniyeniz var.
-... gönüllü arkadaşa sandalyesini geri verin.


*
-Buraya bir daha gelmeyelim.
-Ama iyi ki geldik, bir daha gelmeyeceğimizi bileceğiz böylece. Gelmeseydik hiç bilemeyecektik.


*
Adam bir kapıdan girer. Bir adam altındaki tabureyi tekmelemek üzeredir, boynuna kalın bir ip geçirmiş. Pardon, der, sizi rahatsız etmeyeyim.


*
Beni terk etme nedeni: Anlattığım tüm eski kız arkadaşlarımın tek bir kişi olduğunu anlaması.


*
Cafede oturan adama biri yaklaşır.
-Merhaba
-Merhaba
-....
-Kusura bakma çıkartamadım.
-Ben garsonum.
-... Kusura bakma hâlâ çıkartamadım.


*
-Ayşe?ydi arayan, çok iyidir.
-Ne iyiliğini gördün?
-Ne iyiliğini gördüm!? E arıyor işte.


*
-İbne taklidi yapamaman güzel, yoksa şüphelenirdim, olduğundan.
-Belki kötü ibne taklidi yapan birini iyi taklit ediyorumdur.


*
-Amma (b)aktın kıza
-O iri göğüslere bakmak gerek, bu kadar gurur duyduğu şeye bakmak gerek.


*
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-Yönetici olsan da fark etmez.
-E, şey? Ben buranın yöneticisiyim...


*
1.
-Şu televizyonunu tamir ettirelim.
-Ne gerek var, bu haldeyken de seyretmeyebiliyorum...

2.
-Şu televizyonunu tamir ettir artık.
-Neden? Çalışırken de seyretmiyorum ki...
-Ama böyle bozukken seyretmemek anlamsız...


*
-Bugüne kadar tanıdığım herkesten farklısın. Zaten hiçbir arkadaşım birbirine benzemez, hepsi birbirinden farklıdır.
-E benim ne farklılığım kaldı o zaman!?


*
-Nerede kaldın?
-Atlar sorun çıkardı.
-Hangi atlar!?
-Telefonda sana söylediğim cümledeki atlar.
-Hangi cümle o?
-"Birazdan atlar gelirim."


*
Onunla ilişkimizin başlangıcını üç bölüme ayırabilirim: Buluşma sırasında ona asılmadığım, kur yapmadığım, onunla onun yanlış anladığı türden ilgilenmediğim, öncelikle gerçekten dost olmak istediğimi anlatmaya, hayatımdan verdiğim örneklerle ve o geceki davranışlarımla kanıtlamaya çalıştığım ilk bölüm; buna ikna olduğu ve iki eski dostmuşçasına sohbet ederek tüm geceyi geçirdiğimiz ikinci bölüm; ve sabaha karşı eve gelip uzunca seviştiğimiz üçüncü bölüm...


*
"Maşaallah" yazısını bir taksinin ön konsolunda gördüm. İlk anda ben de anlayamadım hatayı. Aynı günlerde bir minübüsün arka camında da son harfi düşmüş olarak şu yazıya rastladım kocaman: "Allah Korusu"


*
İki kısa uzun yol hikayesi

1.
Mola yerinde yolcular doluştuktan sonra otobüsün kalkıp gitmesini izler adam. Güneş yerini birkaç santim değiştirir. Geri gelir otobüs. Ön kapıdan başını uzatır "Beyefendi..." diye seslenir muavin. "Geldim" der adam, çayından son bir yudum alır, yanına.

2.
Ovanın ortasında adamın çişi gelir. Otobüs oflaya puflaya durur. Adam işini görmek üzere gözden kaybolur. Otobüs hareket eder. Muavin ve şoför oh olsun derler arkasından, kıs kıs gülerler...

Aylar sonra o civarda yeni açılmış bır tesise uğrarlar, çay içmeye. "Ulan ne meymenetsiz çay bu!" diyecek olur şoför, muavinin üzerinden garsona, "sidik gibi." Garson oralı değildir.


*
Aptal biri gelip bana aptalsın diyorsa neden dinleyeyim. Bana aptal diyecek adamın akıllı olması gerekir. Yeterince akıllıysanız da bana aptal diyemezsiniz. Bana aptal diyecek adamın aptal olması gerekir.


*
Bağırdım çağırdım bağırdım çağırdım........... Çağırdım bağırdım çağırdım bağırdım.


*
Kararlı ile kararsız

Kararlı ile kararsız tartışıyordu. Kararlı kendi yönünde savunuyordu düşüncelerini, ikna etmeye çalışıyordu kararsızı. Bunu yapmaya kararlıydı. Kararsız ise niye kararsız kaldığını açıklıyordu sadece. İki yönde de doğrular söylüyor, araştırmalarıyla vardığı mantıklı sonuçları anlatıyordu. Hem kararlının yönünde, hem de ona zıt bir yönde: "Haklısın, ama bir de olayın şu yönü var..."

Kararlı şaşkındı. Bu kendininkilere zıt düşünceler o kadar etkileyiciydi ki. Ama ona takılmadı kafası fazla. Gerçekte, kendininkileri destekleyen düşüncelerdi onu şaşırtan. Bunlar o kadar üstündü, o kadar aşmıştı ki kendininkileri. Esas buna şaşırmıştı. Kararsızın neden kararsız olduğunu çok iyi anlamıştı. İki tarafı da o kadar iyi incelemiş, o kadar iyi öğrenmişti ki kararsız.

Bir tarafta üstünlük sağlayacak bir şey bulduğunda, bununla yetinmiyordu. Hemen karşı tarafın yanıtını bulmak için çabalıyordu. Ve buluyordu da. Bulduğuyla yetinip kendisinin yaptığı gibi onu bir değişmez olarak da almıyordu. Bu yüzden de kararsız kalıyordu. Araştırmaya devam ettiği sürece kararsız kalacaktı. "Bir gün değişmeyeceğine inandığım bir şey bulursam, kararımı vereceğim ve ölünceye kadar da değiştirmeyeceğim..." diyordu. Ama kararlı, onun hiçbir zaman kararını veremeyeceğini, çünkü değişmeyecek bir şeyi hiç bulamayacağını bildiğini biliyordu.

Bu kadar ayrıntılı düşünmeden kendisi nasıl karar verebilmişti haklı olduğuna, karar veremiyordu... Kararsız kaldı, hiç konuşmadı, sadece başını sallıyordu kararsızı dinlerken.

Artık hiçbir konuda emin olmamaya, araştırmadan, incelemeden karar vermemeye karar verdi...


*
Bir filmden: Adam sol eliyle karşısında duran kadını resmediyor, gözlerini ondan ayırmadan. Sağ eliyle ise bir şiir yazıyor. Sonra şiiri okumaya başlıyor baştan, ama dikkat: aynı anda devamını yazmayı sürdürüyor... Bu sırada çizdiği kadın resmini tersten çizdiğini, resmin resmedilene baktığını fark ediyoruz. Şiiri de o an yazarken düşündüğünü ve ilk defa okuduğunu tahmin etmek artık abartı olmuyor.

İkinci yarıda adamın acımasız bir katil olduğu ortaya çıkıyor!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İronik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kompozisyon Ödevi
Çirkin ve Vasat

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ding Dong
Birbirimiziniz

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sevme Beni [Şiir]
Terkidi Yar [Şiir]
Nazlı Kum [Şiir]
Siz de mi Zekisiniz! [Deneme]
Önyargı Hakkında Önyargılar [Eleştiri]
F. S. M. [Eleştiri]


Kara İzahçı kimdir?

Kafka'yla bir elmanın iki yarısı gibiyiz. O kurtlu yarım. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Özdemir Asaf, İtalo Calvino...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kara İzahçı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.