İste, sana verilecektir; Ara, bulacaksındır; Çal ve kapı sana açılacaktır -İncil |
|
||||||||||
|
Lütfullah, o gün her zamankinden daha sinirli. Arkadaşları ona “asabi lütfullah” diyor. Uçakta ikramlardan memnun kalmamış zaten, bir de üstüne bavullarını bulamayınca “Lufthasan” şirketinin bürosunda alıyor soluğu : “Kardeşim bakar mısınız?” “Bi saniye beyefendi !” “Bir... Tamam bir saniye doldu.” “Nasıl ?” “Nerde bizim bavullarımız kardeşim, taa Almanya’dan geliyorum, bir sürü bagajım vardı, sakın kayboldu demeyin !” “Beyefendi, gördüğünüz gibi telefonla konuşuyorum, şöyle buyurun oturun, birazdan sizinle ilgileneceğim!” “Bana bak ! Başlatma şimdi telefonuna haa, kardeşim bavullarımız ortada yok diyorum size !” “.................” “Ya sana diyorum alooo !” “.................” “Allah’ım sen bana sabır ver, hangi lavuğun lan bu şirket hemen onu gösterin bana” “Azınızı toplayın beyefendi, bu şirket bana ait !” “Ne? Sana mı ait ?” “Evet, ne var bunda !” “Kendi şirketinin sekreterliğini mi yapıyorsun sen?” “Evet, ne olmuş, ben şirketimin hem patronuyum, hem sekreteri.” “Uçakları da sen kullanmıyorsundur umarım !” “Yok, o kadar da değil. Bir sürü pilotum, hostum, hostesim var benim, sigortalı, maaşlı eleman yani.” “İsmin neydi senin birader?” “Hasan, Hasan Eğilmez!” “Ya ben de bu şirketin isminde bi tuhaflık var diyorum, evet şimdi anlaşıldı, seni taklitçi seni...” “Ne gibi bir tuhaflık varmış, ne demek istiyorsunuz ?” “Lufthasan ne yaa ! Benim bildiğim ‘lufthansa’ olacak o.” “Evet öyle bir havacılık şirketi daha var, bizim merkez şube Almanya’da olduğundan ‘Hasan Havayolları’ koyamadık şirketin adını, Almanya’daki şubeye bizim kayınço bakıyor, bileti de ordan almışsınızdır.” “Benim bilet aldığım yer sizin merkez şubeniz mi ? Yoksa o esmer, bıyıklı adamda sizin kayınçonuz mu oluyor?” “Evet, benim kayınçodur o, adı Mehmet.” “Demek bir aile şirketi, bu kadar az eleman çalıştırdığınıza göre, daha yeni olmalı.” “Eh, yeni sayılır, iki yıl oldu daha.” “Kaç uçağınız var peki?” “İki. Birisi Berlin-Ankara, Ankara-Berlin seferini yapar, diğeri Berlin-Antalya, Antalya-Berlin seferini yapar.” “Ne, sadece iki uçağınız mı var yani?” “Evet ne olmuş? Ne var bunda?” “Neden bu kadar cimri olduğunuzu şimdi daha iyi anladım şimdi !” “Beyefendi benim yaptığım cimrilik değil tasarruftur, parayı sokakta bulmadım ben!” “Özel şirketler arttıkça, insanlar işsiz kalıyor, neden? sizin gibi sermayeciler yüzünden, şimdi siz burda bütün işlere koşucam diye bir yerlerinizi yırtıyorsunuz, halbuki şimdi sizin yerinizde çalışması gereken bir hanım kızımız evde miskin miskin oturmuş, koca bekliyor, adalet mi bu sizce?” “Ne alakası var beyefendi, ben belki çok fazla eleman çalıştırmıyorum ama, kusursuz bir hizmet veriyorum.” “Hıh, verdiğiniz hizmet de ortada yani, siz sadece insanları taşıma hizmeti veriyorsunuz galiba, bagajlarımızı kucağımıza mı almamız gerekiyordu?” “Nasıl, bagaj hizmetimizde var beyefendi !” Bu, küstahça sarf edilen lafın ardından, bizim asabi Lütfullah’ ın tepesi iyice atar : “Yaa ! Öyle mi? Peki benim bavullarım nerde koca göbekli, kel kafalı lavuk !” “Beyefendi, sizi ağzınızı toplamanız için uyarmıştım sanırım, yolcularımla tartışmam, hele hakaretleşmeye varan tartışmalara hiç girmem, sorunu şimdi çözeriz buyurun aşağı !” “Nereye gidiyoruz ki?” “Bizim bagaj bölümüne bakacağız, eminim bavullarınız orda kalmıştır.” “Peki hadi bakalım !” Hasan, (şu ‘Lufthasan’ şirketinin sahibi olan lavuk) koca göbeğinden dolayı normalden bir metre aşağıda duran pantolonunun cebinden bir tomar anahtar çıkarır, üstünde koca koca harflerle ‘Lufhasan- Bagaj’ yazan kapıyı açar, bakarlar ki içerisi neredeyse bomboş, şimdi bizim asabi Lütfullah’ın tepesi iki kat atar : “Hani ulan benim bavullarım? Sakın Berlin’de kalmış deme, boğarım seni !” “Şu köşedekiler sizin olmasın ?” “Bakiyim, hayır bunlar benim değil !” “Kaç parçaydı bagajınız beyefendi?” “Ne biliyim parçasını, en az beş parça vardı ama !” “Üzerine isminizi yazdılar mı?” “Evet etiket yapıştırmışlardı gelirken.” “Tamam buyurun ofisime gidelim, ordan bizim kayınçoya bi telefon açarız, durumu öğreniriz.” “Valla kardeşim dışarıda bir sürü insan var daha, onların da bavulları yok ortada, benimkileri bulsanız da onlardan kurtulamazsınız söyleyeyim.” “Tamam beyefendi, şimdi ben bütün bagajları sorarım kayınçoya” Ofise çıktıklarında, adam (şu lavuk olan) olayın ciddiyetini anlamış olacak ki, bizim asabi Lütfullah’ a biraz öncekinden çok daha kibar davranır : “İsminiz neydi beyefendi?” “Lütfullah, Lütfullah Toprak.” “Peki, siz şöyle buyurun oturun Lütfullah bey, ben şimdi işinizi halledeceğim!” “Eh öyle olsun bakalım.” Cimri adam kayınçosu Mehmet’ telefon açarken içinden fısıldar : “Cepten aramiyim de çok yazmasın...” “Aloo ! Kayınço, ben Hasan, nassın, çoluk çocuk nası? İyi be bizimkiler de, işte n’olsun ellerinden öperler dayısı, gelin kızımız nası ? iyi bakıyon onnara dimi?... Ya kayınço sana bişi soracam, bizim şu beş buçuk yedi buçuk seferini yapan uçak var ya, boing 747 olan, hah işte onun bagajında bazı eksikler çıkmış, bi bilgin var mı bu konuda? Hı...hıhı... Anladım, ee tamam ben burayı hallederim de, sen de ordan bir an önce gönder bagajları, okey mi? Hah hah, ee söle bakalım Almanya nasıl, çıtırlar falan, bilmez miyim seni çapkın seni, merak etme ablana sölemem, iyi bakalım öyle olsun, hadi çocukları öp benim için gözlerinden Hadi çüzz !” Adamın telefondaki rahat konuşmasından sonra bizim Asabi Lütfullah’ın tepesi atar yine : “Konuş bakalım, seni dinliyorum sahtekar herif !” “Lütfullah bey lütfen ! Hakaret ediyorsunuz ama...” “Benim bavullar Berlin’de kalmış dimi, hadi söylesene hadi...” “Maalesef öyle, bi karışıklık olmuş, sizin bavullar, yarın gece sefer yapacak uçağımıza yüklenmiş.” “Ya sen biraz önce iki uçağımız var demedin mi?” “Evet, sizin geldiğiniz uçak, o hattaki tek uçak, işin doğrusu dediğiniz gibi bavullarınız henüz Berlin’de.” “eee ne zaman gelecek yani?” “Yarın saat yedi buçukta.” “İyi de kardeşim ben aktarmalı gidecektim burdan sözde, daha burdan Antalya’ya uçacağım ben, bir gün boyunca bavul mu bekleyeceğim?” “İsterseniz biz bavullarınız geldiğinde Antalya şubemize gönderelim ordan alın.” “Sizin burdan, direk Antalya’ya uçağınız var mı ki?” “Hayır, yok, neden sordunuz?” "ee nasıl göndereceksiniz bavullarımı o zaman?” “Canım, orası kolay, veririz kargoya bir günde ulaşır.” “Yok kardeşim kalsın, size güven olmaz, bir gün otelde kalırım daha iyi.” “Siz bilirsiniz Lütfullah bey, biz size bütün olanaklarımızı sunuyoruz.” “Olanak mı? Ne olanağı yaa, adam gibi bavullarımı buraya kadar taşıyabilseydiniz bunlara gerek kalmazdı.” “Kusura bakmayın Lütfullah bey, dediğim gibi bir karışıklıktır olmuş işte, ama yarın bavullarınızı elinizde bilin.” “İyi öyle olsun, n’apalım, yapacak bir şey yok zaten. Ama bavullarımı yarın alamayayım ben size yapacağımı bilirim, Şimdi ben burdan şehir içine nasıl gideceğim, onu söyleyin bari.” “Havaş arabalarına bineceksiniz !O sizi Aşti’ ye götürür. Ordan kolaylıkla kalacak bir yer bulursunuz.” “Havaş mı Aşti mi? Kardeşim ben ilk defa geliyorum Ankara’ya, nedir bunlar ?” “Ha tabii, üstünde havaş yazan otobüsler var onlar sizi otobüs terminaline götürür, ordan metroya atlarsınız, şehir merkezine varırsınız.” “Eh, anlamış gibi oldum, yarın yine geleceğim...” “Siz meraklanmayın Lütfullah bey, bavullarınız yarın elinizde bilin.” Asabi Lütfullah dışarı çıkmıştı ki, kapının üstündeki özensizce yazılmış tabelayı gördü, durdu okumak istedi : ‘Lufthasan Havacılık Şirketi : Hasan Eğilmez’ , ‘İşi Olmayan Giremez !”. Tam arkasını dönmüş gidecekti ki içeriden sesler duydu, adam kendi kendine konuşuyor olamazdı, belli ki lavuk telefonda birisiyle konuşuyordu, merak etti konuşmalara isteyerek kulak misafiri oldu : “Kayınço, bak ben burdan bi enayi buldum. Adı Lütfullah Toprak, bizim malları onun bavullardan birine koy gönder, malın olduğu bavula işaret koy ki ben bileyim... Yav sen merak etme ben her şeyi ayarladım, polis yakalarsa bizim enayiyi yakalar, bize soracak olurlarsa şey derim, işte bavulunu kaybettiği için pek endişeliydi, ‘bavulum bulunmazsa sana yapacağımı bilirim ben’ diye tehdit etti derim, zaten konuşmalarımızı da aldım kasete, sen hiç meraklanma iş temiz. Tamam gönderdiğinde haber ver bana ona göre gideyim girişe. Tamam, hadi, bak işi eline yüzüne bulaştırma sakın, oldu, sana güvenim sonsuz kayınço, hadi görüşürüz!” Asabi Lütfullah bu konuşmaları duyduğunda tepesi hayatında hiç atmadığı kadar atar, arkasından çevrilen dümenleri anlayınca hışımla içeri dalar ve... Ertesi günkü gazeteler : “Bavul Cinayeti: havalimanında bavulunu alamayan L.T. adındaki yolcu cinnet geçirdi, lufthasan havacılık şirketinin sahibi H.E. yi beş yerinden bıçaklayarak öldürdü.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İhsan Cihangir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |