..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi en azgın yüreği uysallaştırır, en uysal yüreği azdırır. -Alexis Delp
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Yazarlar ve Yapıtlar > Mikail Boz




17 Kasım 2005
Ulysses'in Uluses'i  
MR. Bloom'un İzinde

Mikail Boz


James Joyce'nin ULYSSES kitabı üzerine bir tanıtım inceleme...


:DIGI:
Yaz güneşinin ortalığı kavurduğu bir haziran gününde sabah yüzünüze vuran güneşle uyanıyor, bir süre yatakta gerinip oyalanarak “kule”nin gözeneklerinden şehri seyretmeye başlıyorsunuz. Ulysses orda mı, yoksa içinizde bir yerde mi henüz bilemiyorsunuz. Bu keşfe çıkmak gerekiyor, uyanmanın tam vaktidir.

Ulysses bir uyanıştır. Sabahın kör saatlerine ait olmayan, günün herhangi bir saat veya dakikasında gizli olan kendi sesini, kendi uluses’ini dinlemeye muhtaç insanın uyanışıdır. Bu ses mahmurluk içinde olan kişiye önce yabancı gelse de, biraz zaman geçip de alışınca, “bunu düşünen aslında benim; hisseden benim”in ayırdına varınca, olanca sertliğine rağmen hoş bir melodi gibi insanı mest edip farklı bir âleme davet eder; Ulysses sizi kendi iç dünyanıza davet eder.

James Joyce, Ulysses’de ilk olmasa bile yeni bir yazınsal biçem kullanmak istemiş, Dublin’de 1904 yılında yaşayan ortanın altındaki sınıftan kişileri almış, Haziran ayının başlangıcındaki bir gün boyunca sadece ne yapmış olduklarını değil, neler düşünmüş olduklarını da anlatmıştır.

Romanı okurken aniden, hiçbir şey olmamış gibi araya girip kendi kafasındaki düşünceleri anlatan kahraman durup bir soluk almanızı, paragrafı yeniden okumanızı sağlıyor. Yazar sadece ara sıra arya girip kahramandaki düşünce ve duyguların nasıl bir mekândan türediğine ilgimizi çekiyor; hoş, ritimli ve ayrıntılı. Joyce aynı çağdaşı, büyük ustad Marcel Proust gibi yarattığı dünyada öyle titiz davranıyor ki, orda es geçilip tadına varılmadık hiçbir şey kalmıyor.

Edebi anlamda bakıldığında anlatılmayan şey yaratılmamıştır; bir yazar yarattıklarına sahip çıkmalı, orda eksik ve kusurlu bir yer bırakmamalıdır. Ulysses bu açıdan sınıfı fazlasıyla geçiyor; anlatılmadık hiçbir şey kalmıyor. Tabii bizim için de tadına bakılmadık…

Romanda sonlandırılmaya çalışılan tek bir konu yok. Yaşarken bilinç ekranımızdan ne kadar sorun, çözüm, duygu ve düşünce geçiyorsa, hikâyenin konusu da bunlar oluşturur. Hikâyenin zenginliği tümüyle sizin zenginliğinizle ilintilidir. Mr. Bloom’un peşine takılır, onunla yürür, geçtiği yerlerdeki tadı ve kokuyu hisseder, hatta hissetmekle kalmayıp ortama sizde karınca kararınca tuzunuzu serpersiniz. Tabii bu arada bilinç ekranınıza yansıtılan film şeridinin de ucunu asla bırakmaz, yansıyan (ya da yansıttığınız) duygu ve düşünceleri takip edersiniz. Hani bir elbiseyi beğenip de alamaz, huzursuzlukla yolunuza devam edersiniz. Ama aklınız orda kalır, mağazanın önünden geçerken içiniz cız eder, bakmadan geçemezsiniz. Romanda da tıpkı böyle tadımlık yerler mevcut. Katettiğiniz sayfalara aldırmadan yeniden yeniden okumak istiyorsunuz.

Joyce bizi gün boyu yapıp da ayırtına varmadığımız şeyleri yeniden fark etme yönünde uyanışa davet eder. Kendimizi bu konuda ister istemez sorguya çekiyoruz ve bunu yaparken bile “gözlemleyen bilinç”imizin ne kadar da pasif ve tali kaldığını görüyoruz. Bilincimiz bizden çok şey saklıyor, ya da biz ondan… Peki, daha kötüsü, biz kimiz? Gözlemleyen mi, gözlemlenen mi? Bunu kitabı okuduğunuzda daha kendinden emin cevaplıyorsunuz.

Romanı tam anlamıyla (yoksa yaşamı mı desek?) özümseyebilmek için, açıkçası kendimizi bu Uluses’e iyice kaptırmak gerekiyor. Atıf yapılan, bu atıfa dikkat edilmezse birçok şeyin anlamsızmışçasına ortada kalacağı yerler var. İnsan hemen kırmızı kaleme sarılıp önemli gördüğü yerlerin altını çizittirmek istiyor. Hiçbir şeyi eksik bırakmamak için çabalayan yazara karşılık; hatta Mr. Bloom’a karşı sorumluluk duygusuna sahip oluyorsunuz. Tabii duraklama ve geri dönüşlerde Bloom’un izini kaybetmenizde mümkün; ama üzülmeyin siz onu kaybetseniz de o aslında sizi hiç kaybetmiyor, her zaman gelip buluyor. Sadece biraz açık yüreklilik gerekiyor. Bloom ruhunuza işliyor ve artık Bloomvari bir yaşam sürmeye başlıyorsunuz. Ve bunu başarıyorsunuz. Birçok romanın o inanılmaz ve ulaşılmaz diyarları ve kişileri yanınıza gelip sizinle sohbet ediyor, “ele avuca sığar” hale geliyorlar. Bakıyorsunuz, yüreğiniz kıpır kıpır kıpırdıyor; çünkü Bloom’un yaşayan özü sizinkiyle aynı.

Kitabı okumadan önce modern ve klasik sanat türleri (edebiyat yetmiyor) üzerine bir bilgi tazelemeniz veya hiç değilse Shakespeare’nin Kral Lear, Hamlet, Machbet gibi oyunlarını izlemeniz veya okumanız yararınızadır. Roman yargılarınız yine alaşağı edip size “Nasıl da dar pencerelerden bakmışım,” dedirtecek. Ama sonrasında güzel bir yemek yemiş gibi dilinizi dudaklarınızda dolaştıracak, şaşkınlığın bıraktığı heyecanla tıngır mıngır koşuşturup Bloom’un sırtına atlayacaksınız. Tutun, Bloom kaçıyor!

Ulysses’i okumak gerçekten de “Tinsel ve Tensel” bir yolculuk halini alıyor. Bu yolculuk hepimizin yaşam serüveninden bir parça saklıyor; bunu simgeliyor. Önemli olan onu bulmak.

Kitabı bitirdiğinizde en azından kendinize karşı daha arı oluyor, utanıp burun kıvırdığınız şeylere bakmaya daha cesur davranıyorsunuz. Emin olun tanınması gereken, fark edilmeden bir köşeye atılmış çok cevherlerimiz ve özelliklerimiz var.

Ulysses insanın eğer okumadıysa çok şey kaybedeceği, neler kaçırdığını bilse dizlerini döveceği, tek kelimeyle mükemmel bir roman.

Rivayete göre Joyce ölmeden önce, “Kimse anlamadı mı?” diyerek ölmüş. Bu biraz umut kıran bir şey olsa da, aslında Ulysses, anlamaktan ziyade anlamlandırılmaya ihtiyaç duyan bir roman. Çevrilmesi zor, kelime oyunları ve çift anlamlılıkla dolu… Ulysses’i iyi dinleyin; çünkü bu ses, sizin sesiniz!


Tadımlık


SARMAN, BABAÇ BUCK MULLIGAN ÜZERİNE BİR AYNAYLA BİR USTURA haçvari konulmuş tıraş sabunu köpüğü dolu tasıyla merdiven başında belirdi. Sarı, kuşağı bağlanmamış ropdöşambrı tatlı sabah yeliyle ardında hafif hafif yalpalanıyordu. Tıraş tasını yukarı kaldırıp, okudu:

-Introibo ad altare Dei.

Durdu, loş merdiven sarmalından aşağıya bakarak ayı gibi ünledi:

-Çıksana, Kinch. Gel yahu, kansız düzenbaz.

Ağır ağır ilerleyerek atış platformunda durdu. Dönüp, ağırbaşlı, kuleyi, etrafındaki kırları ve uyanmaktaki dağları üç kez kutsadı. Sonra, gözü Stephen Dedalus’a ilişti, hançeresinden hırlar, başını sallarken, ona doğru eğilip havada art arda haçlar imledi. Stephen Dedalus, sıkkın ve mahmur, kollarıyla merdivenin üst bölümüne yaslandı ve sallana hırlaya kendisini kutsayan beygirimsi upuzun suratla tıraşsız tüylü, meşe odunu renginde pul pul tepesine yüz vermeksizin baktı.

Buck Mulligan bir an aynanın altından bir göz attı, ardından tıraş tasını güzelce örttü.

-Haydin kodese, dedi sertçe.

Vaaz verircesine de ekledi:

-İşte budur, Ey aziz dostum, gerçek Efkaristiya: Bedeniyle, ruhuyla, kanıyla, yarasıyla. Müzik yavaşlasın, lütfen. Gözlerinizi kapatın, baylar bayanlar. Bir saniye. Şu akyuvarlarla başımız dertte biraz. Susun, hepiniz.

Buck Mulligan yandan yukarıya bir baktı ve uzun, pesten bir ıslık çaldı, sonra muntazam beyaz dişlerindeki altın noktalar yer yer parıldayadursun, bir süre esrik bir dikkatle duraladı. Chrysostomos. Sessizliğin içinden şiddetli iki keskin düdük sesi yanıt verdi.

-Sağ ol, ahbap, dedi canlıca. Şimdi oldu işte. Elektriği kapat, tamam mı?
***

ULYSSES
Yazan: James Joyce
Çeviren:Nevzat Erkmen
Yapı Kredi Yayınları



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Küresel Isınma ve Kapitalizm
Popüler Kültür ve Medya
Sansüre Karşı Sansür

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Seni Düşünmek [Şiir]
Yüzyıllık Yalnızlık [Şiir]
Kan (At) Lı Geceler [Şiir]
Hedef [Şiir]
Mahpus [Şiir]
Günün Sonuna Yolculuk [Öykü]
Dalgakıran [Öykü]
Ölüm Döşeğinde Puslu Aşka Keşfi (2) [Öykü]
Uyanış [Öykü]
Ütopik Sahiller (1) [Öykü]


Mikail Boz kimdir?

Mikail BOZ

Etkilendiği Yazarlar:
N. Gogol, F. Kafka, J. M. Coetzee, L. F. Celine, M. Proust, A. Camus


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Mikail Boz, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.