Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Hatırında ona aşık olduğu konfeksiyon atölyesi var. Yağmur, sis ve pislik içinde uzun süren bir işsizlik ve peşi sıra toz duman içinde uzun mesai geceleri. Hayatı öyle garip ki, işsiz kalmayı mı, yoksa çalışmayı mı istediğini tam olarak bilemiyor. Ucu boklu değneğin neresini tutsa yaşamı daha da çirkefleşiyor… Ve sevdiği kadın Asuman, şu an başında ölüm meleği gibi bekleyen bu kadın o zaman çirkef yaşamında parıldayan bir güneş gibiydi… Tozların içinde öksürürken, makinelerin arka fondaki sesi eşliğinde ilerideki dikilen işlerin temizlendiği masada duran, sarı saçlı, kısa boylu, yuvarlak yüz hatlarıyla masumane ve bakışlarında garip bir sarhoşumsuluk olan kızı görüyor. Tümüyle bir çarpılma değil; dengeli, sabırlı bir bakışma sürecinde, onun tuvalete gidişini takip ederek, yemek sırasında peşine geçerek, akşam evine gitme güzergahını öğrenmek için gizlice izliyor. Uzun çalışma saatleri –ki sigortasız, sosyal hakları olmadan, günlük on iki saat çalışma süreli ve haftanın dört günü toplam on iki saat çalışıyor- artık daha kolay geçmeye, Asuman’ın düşüncelerinin izleğindeki beyni acılara daha duyarsız olmaya başlıyor. Asuman şu an aklından geçtiği gibi bir uyuşturucu gibi; onu hayatın çetin şartlarından uzaklaştırıyor. Onun bunda suçu olmadığını, hatta daha fazla kendi suçu ve acizliği olsa da, bu yüzden ona karşı nefret duyuyor. Çıkma teklifi etmek için cesaretsiz değildi; hatta çıktığı ilk kız olmasına rağmen fazlasıyla cesurdu. Bir teklif için olabilecek en kötü yere, yani tuvalete gidiyor, Asuman’ın tuvaletten çıkmasını bekleyip el yıkama seansında hafta sonu buluşmayı teklif ediyor. Endişeli halini gözlemleyebiliyor onun, teklifinin kabul görmesini hoşnutlukla karşılıyor. Hafta sonuna kadar birkaç kez konuşacağı sözlerin provasını yapıp, haftalığını alarak pastaneye gidiyor. Bekleyişi sabırlı ama gergin. Aklını sürekli biçimde üzerindeki yorgunluk işgal ediyor. Bu yorgunluğun peşine takılsa belki doğru kararı verip, şimdi ölüm döşeğinde olmayacak ama bunu yapamıyor. Yorgunluğu uzaklaştırıyor bedenin, omuzlarını kaldırıp, kaşlarını çatıyor. Konuşmaları gür ve sakin. Teklifi kabul ediliyor. Bu teklifi kabul ettiği için ona yine kızıyor. Onunla yaptığı her buluşmada paraya daha aç, çalışamaya daha istekli buluyor kendini. Ortaköy’de çay içmenin, Beyoğlu’nda kahve içmenin, Mcdonalds’da hamburger yemenin gelip dayandığı tek şey para. Maçka’ya gidip çimenlere oturmakta para, ona sevgisinin göstergesi gülde para… Gözü her daim büyük iş binalarına kayıyor; aşının onların yanında çok küçük olduğun farkında; aşkın boyutunun cebindeki para kadar olduğunu bilmek onu kahrediyor ve çalışmak bunun için bir umut kapısı… Bu umut kapısını her zorlayışında daha fazla yoruluyor, daha fazla öksürüyor, kamburu daha fazla belirginleşiyor ve gözlerindeki fer her geçen gün biraz daha sönükleşiyor. Giderek bir kafa karışıklığında buluyor kendini; bu kafa karışıklığının nedenini bilemiyor. Bildiklerini, maaşını, ev kurmak için gerekli parayı, evlilik parasını, çocuk parasını, gelecek telaşını önüne koyuyor, bunlara bakıyor ama asıl tedirginliğin kaynağını bir türlü göremiyor. Bunun etkisiyle küçük kavgalar ediyor; biraz zorlasa gelecek kaygısının temelini görecek ama yeterince bakmıyor; bildiği tek şey Sabancı binaları yanında aşkı çok küçük. Ve küçük bir adam gibi sevmek, küçük bir adamın aşkına sahip olmak onu mahvediyor. Bu mahvoluşun sonunun ölümde olduğunu bilse belki daha farklı olabilirdi; bunu şimdi görebiliyor. Asuman eğiliyor, “Ömrümün,” diyor “en kötü günü, bana çıkma teklifi ettiğin gündü. Eğer bu hale geleceğimizi bilseydik o tuvalette suratına sıçarak cevap verirdim. Ama toyluk yok mu? Senin gibi koyu ahmak olan birisinin saflığı yok mu? İşte beni bu hale getiren bu! Sorun büyüklük küçüklük sorunuydu; sen her şeyi küçük egosu büyük olan bir adamdın. Ve ben bunu yeterince göremedim. Peşinden koyun gibi geldim. Şimdi, hala eminim ki bana kızıyorsun. Hala beni suçluyorsun. Çocuğumuzun ölümünden bile beni sorumlu tutuyorsun; kendini suçlamak aklına bile gelmiyor. Senin köylerde yaşamaya elverişli, kentlerde ölü doğan ruhunu eleştirmek, onu silkmek için birkaç tokat vurmak aklına gelmedi. Sen bir köy adamıydın. Dağın, bayırın, tarlanın vasatlığı içinde kendi büyüklüğünü görmeye çalışan bir köy adamıydın. Şehir ise sana büyük geldi. Binaların büyüklüğü ve sürekli devingenliği içinde senin hiçliğini gördün. Gördün ama bir halta yaramadı.” “Ne kadar haklı!” diye düşünüyor. “Ne kadar akıllı. Bense onu her zaman bir mal gibi görmüştüm. Böyle aklı selim laflar edeceğini ölürken görmem ne kötü. Ah köy evleri, dağlar bayırlar ve kerpiç evler. Kul gibi dayakla terbiye edilmiş kadınlar;” aynı annesi gibi… ‘Benim sadık yârim topraktır’ diyen Âşık Veysel’e saygı duymadan edemiyor. Bir çocuklukta gölek yaparken, bir de ölürken toprağa gömüleceğini bilerek toprağı yad ediyor. Bundan utanıyor. Başlangıç ile sonun arasında pek bir fark yok. Ayaklarının altına keskin bıçakla atılan çizikle acı içinde bağırıyor. Kanın sıcaklığının ayağından akıp gitmesini acıyla karışık bir zevkle takip ediyor; bu takibin sonunda kendi silueti var. Asuman, “Bu beni tanıdığın gün içindi!” diyor. Bunu iki kesikle atlattığı için içten içe seviniyor. * * *
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mikail Boz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |