|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > İnceleme > Yazarlar ve Yapıtlar |
1
|
|
|
|
Evet, Harb, ciddi bir ilim adamı; onun için sempatiler, antipatiler önemli değildi; hakikat önemliydi. Arap kaynaklarından Osmanlı-Arap ilişkilerinin gerçek durumunu günışığına çıkarmanın güçlüğünü görmüş; çünkü Osmanlı’yı karalama esasına dayanan peşin hükümle kaleme alınmışlardı.
|
|
2
|
|
|
|
Akıcı bir üsluba sahip olan Aytmatov, olayları adeta bir zincir halkası gibi ardı ardına bağlayarak akan bir su gibi anlatmıştır. Dili son derece sade ve açıktır. Bu nedenle okuyucu, onun eserlerini eline aldığında, kitabın kalınlığına bakmadan, kitabı elinden bırakmak istememektedir. Bir an önce eseri bitirip sonuca ulaşmak istemektedir.
|
|
3
|
|
|
|
“Osmanlı İmparatorluğu bana ait değil, bu ümmete aittir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin’i hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.” |
|
4
|
|
|
|
Palto’nun bir başyapıt niteliği kazanmasının nedenlerinden biri de gerçekliğinin yanında gerçeküstü, fantastik bir sonla bitmesi olduğu açıktır. Ölmüş olan memurun hayalet olarak şehrin belirli yerlerinde görülmesi ve insanların sırtlarından paltolarını almaları gayet çarpıcıdır. Bu fantastik sonun bir nedeninin de insanların zor şartlarda edindikleri nesnelerin, eşyaların onların hayatında çok önemli bir yere sahip olduğu gerçeği ve kaybedildiği takdirde adeta gözlerinin arkada kalacağı vurgulanmak istenmektedir. Akakiy Akakiyeviç’in ruhu ancak kendisini sıkı biçimde azarlayan “mühim adam”ın paltosunu aldığı zaman huzura kavuşmuştur. Burada bir çaresizliğin ve karamsarlığın var olduğu gerçeği de gözden kaçmamalıdır. Çözümü olmayan bir durum ya da sorun ancak fantastik bir sona dayanılarak çözüme kavuşturulmaktadır ki, bu bir karamsarlık, adaletsizlik ve güvensizlik göstergesidir.
|
|
5
|
|
|
|
‘‘Yıllar yarlardan,yarlar yıllardan vefasız…Kara baht bir kasırga gibi…Bu ne baş döndürücü iş?Geceler günleri,günler geceleri,cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor…’’ Böyle akıcı,böyle sanatkarane ve böyle nesirle bütünleşmiş bir paragraf o dönemde ancak Yahya Kemal ile yeni bir akımı başlatma çabası içerisinde olan birisinde görülebilirdi .
.
.
. |
|
6
|
|
|
|
Bir akşam vaktiydi. Dostumla söyleşi içindeydik. Az sonra gün İda'nın batısından süzülecekti. Uzak Doğu felsefesiyle çok yakından alakalı dostum, gözlerimin içine bakıp "Osho'yu tanıdın mı?" diye sordu. Yutkundum önce. Belleğimde evirdim, çevirdim, Osho hakkında bir bilgi belleğimin arşivine atmamıştım. Dostuma gülümsedim. "Osho'yu sen tanıdın galiba, onu anlatır mısın bana, nasıl biriydi?" diye sordum. |
|
7
|
|
|
|
Türk hikâye sanatı en yakın Sami Paşazade Sezai’ye kadar uzanır. Ama hikâye denince Ömer Seyfettin ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu’nu hatırlarım. |
|
8
|
|
|
|
Beyin felçli olarak doğan, sadece sol ayağını kontrol edebilen İrlandalı yazar Christy Brown’un hayatla mücadelesinin gerçek romanıdır “Sol Ayağım”. Bu roman yaradılışa karşı kazanılan zaferin öyküsüdür aslında. Belki de Gardner’in Çoklu Zekâ Kuramı’na örnek bir yaşam öyküsüdür. Hayata tutunmanın öyküsüdür de diyebiliriz. |
|
9
|
|
|
|
İnsanca yaşamak için insanca bir
toplum düzeni gerekir oysa o dönemde insanca yaşamak sadece bir hayaldi |
|
10
|
|
|
|
Büyük şair, edip ve kültür adamı Necip Fâzıl Kısakürek' in Hz. Muhammed (s.a.v) aşkı işlniyor... |
|
11
|
|
|
|
yazımız edebiyatımızın özgün şairlerinden üstad necip fazıldaki anne unsurunu açıklamak |
|
12
|
|
|
|
Edebiyatımızın çınarlarından biri olan Rıfat Ilgaz’ın yaşam öyküsü çok çetindir; sürgünler, hapislikler ve zorluklarla dolu bir roman gibi. Tıpkı 1944’lerin İstanbul’unu anlattığı, “Karartma Geceleri” adlı romanı gibi… |
|
13
|
|
|
|
Ben İbreti Baba’yı ilk kez rahmetli Feyzullah Çınar’la tanıdım. Mahalli âşıkların içinde çok değer verdiğim, sazını, sözünü, karakterini hayranlıkla takip ettiğim Feyzullah Çınar’ı hâlâ severek dinlemeyi sürdürüyorum. |
|
14
|
|
|
|
Siz hiç pislik içine düşmüş bir altının değerini yitirdiğini gördünüz, duydunuz mu ya da bir altın küpünün içine bir parça tezek düşünce, o tezeğin altın değeri kazandığını gördünüz, duydunuz mu? Ben ne gördüm ne de duydum. |
|
15
|
|
|
|
Türk edebiyatı ayrılmaz bir bütündür.Yani Halk edebiyatı, Divan edebiyatı, Tasavvuf edebiyatı… vb. gibi isimler altında anılıyorsa da bunları birbirinden soyutlayamayız. Bu edebiyatlar daima birbirinden etkilenmiştir. |
|
16
|
|
|
|
Bir sabah erkenden olanlar olmuş. Küçük Kara Balık, annesini uyandırıp şöyle demiş: Anneciğim, burada daha fazla kalamam, gitmeliyim! |
|
17
|
|
|
|
İhsan, Su Şehri’nden bir arkadaştı. Doğduğu şehre adeta âşıktı. Sözünün bir cümlesi mutlaka Su Şehri idi. Orayı anlatmakla bitiremezdi.
|
|
18
|
|
|
|
Cumhuriyet Döneminin ünlü edebiyatçısı Kemal Tahir'in yaşam'ı ve Eserleri |
|
19
|
|
|
|
Bir edebiyat ansiklopedisine giremeyince üzülen arkadaşını Peyami Safa şöyle teselli etmiş: “Bizim gibi ülkelerde bir ansiklopediye girmek, ancak onu hazırlayanın yakını olmakla mümkündür.” Yani üstat kimsenin, bileğinin hakkıyla bir yere gelemediğine, dost ahbap ilişkilerinin önemli olduğuna dikkatlerimizi çekmiş bu sözüyle… |
|
20
|
|
|
|
Günümüzün birçok kalem ustası yazmaya ilk başladığı zamanlarda şiir ile merhaba demiştir edebiyat dünyasına. Daha sonra öyküye, romana, denemeye de zaman ayırmışlar ve bu dallarda da değerli eserler ortaya koymuşlardır. Hani der ya bir büyüğümüz ''Türkiye de her üç kişiden dördü şairdir.'' diye. Kısmen doğrudur da bu tez. Bir bakarsınız komşunuz olan yetmişlik İsmail amca bile şiir yazmıştır, bir bakarsınız babaanneniz size hiç duymadığınız bir maniyi söyler, bir bakarsınız amcanız duygulu bir şiir okur hiç duymadığınız. Onların çoğu yazdığı kitaplara girmemiştir, ama inanın birçok kitabı olup da şairim diye geçinenlerden daha naif ve güzeldir yazdıkları. Duygulu insanlar yurdudur memleketimiz aslında; duygulu ve bir o kadar da sevecen. Dünyanın en güzel tabiatlarından birini Allah cc bizlere armağan etmiştir. Şiir çok özel bir edebiyat sahasıdır ve derler ki ''Başka dillerde yazılan şiirler insanın ana diline zor çevrilir.'' |
|
|
|