Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
"...Ben çok iyiyim anne, sıkılmıyorum burada eski dostlarla(!) birlikteyim... Evi aramayın telefon bozuk. Böyle mektuplaşmak en iyisi zaten. Sizden bir şey isteyeceğim annecim, babamın daima en çok sevdiği bodur çamını kargoyla gönderebilir misiniz? Babamı biraz da ben koklamak istiyorum kendi evimde... Ellerinizden öpüyorum anne, beni merak etmeyin. Oğlunuz" Kardeşim, seni odamın en güzel köşesine, tam çocuklarımı seyrettiğim camın önüne koyacağım. Onlar şimdiden heyecanlılar seninle tanışmak istiyorlar. Kardeşim gelince duvarlardaki asılı insan suratlarından kolayca vazgeçebileceğim. Ne hoş kurtulabilmek sizden! Hatırlıyorum ilk kesip yapıştırdığım resim ünlü bir psikiyatristindi. İki sessizlik arasında bana "Mutlusunuz aslında!" diyen tatlı, sahte sesini duymak huzur verirdi. Ama her gün aynı yüzü görmekten sıkılmıştım, bir gün de Dalai Lama'nın gülümseyen yüzünü kestim gazetenin hafta sonu ekinden. Faydası yoktu ne yazık ki. Ben de sonunda cinayet haberlerinin bulunduğu resimleri keşfettim. Cinayet öncesinde çekilmiş düğün fotoğraflarını odanın bir duvarına, karşı duvara da birbirini öldüren çiftlerin kanları sansürlenmiş cinayet sonrası resimlerini asardım. Evlilik duvarındaki resme soruyordum "Neden seni sevdi bu kadar?", karşı ki cinayet duvarındakine de "Seni neden sildi albümlerinden, aslında dünyadan?". İki duvar arasında hakimlik zevkliydi; ama fotoğraflardaki kanlar bir türlü silinmiyor, resim hala bulanık kalıyordu. Bir gün fark ettim ki odanın 4 duvarı da dolmuş resimlerle. Aslında hala sonuçlanmayan davalar var. Artık sevmiyorum bu işi. Belki bir gün ben de bir gazete fotoğrafında, cinayet duvarında sorgulanabilirim bir hakim tarafından aynı onlar gibi... Evimin farklı köşelerinde kendilerini, kaderlerinin ağlarıyla hapsetmiş örümceklerin hiçbirine dokunmadığımı anneme söylesem kesinlikle inanmayacaktır. Ama ben değiştim ki... Değiştim. Kervansarayıma hangi sebepten uğradıkları bilinmez ama benimle konuşma konusunda çekingenler.Bilemiyorum belki bir gün içi siyahlaşmış uzun tırnaklarımla ağlarını yırtmamdan korkuyorlardır. Ama inanın Tanrı misafirleri, HERKES BİRGÜN DEĞİŞİR. BİRGÜN HERKESİ DEĞİŞTİREBİLİR..Bir gün o kadar güçlüdür ki, değişmek zorunda bırakır insanı... DEĞİŞTİM... Ağlarımın nasıl yırtılmasına dayanamazsam, korkarım size dokunmaktan. Ama bir şartla! Dişileriniz asla ÖLDÜRMEMELİ erkeklerini sadece ve sadece doğa böyle emretti diye... Telefonumun fişini takmaya hala cesaretim yok. Ya beni ararsa? Kabul edebilir miyim, dayanabilir miyim sesine? Hayır asla aramamalı. Bir buluşma olmamalı bu ya da "sadece sesini duymak içindi". Öncesini, eksikliği, durgunluğu veya sakinliği kaldıramaz bu kadar yorgunken aşk. "Seninle görüşmeliyiz". Niye? Tamamen imkansız! Aşk ilk gelişinde haber vermiş miydi? Birden çıkıvermişti. Akşam üstü sahil yolunda yürürken ne zaman sarı saçları beline kadar inen, hafif kısa boylu bir kadını görsem uzaktan, hemen kaldırıma çöküp yüzümü dönüyorum denize. Yerinden fırlayacak kalbimim üstüne titreyen ellerimi koyup sakinleştirmeye çalışıyorum; uçamayacak kadar yaşlı olduğunu hatırlatıyor. Yalvarıyorum denize: Bizi nasıl ayırdığına, zalimliğine, heybetine, karşısındaki acizliğime ve dalgaların acımasızlığında kumsala çarpmış gururuma aldırış etmeden... Deniz kaçırıyor gözlerini benden, anlıyorum ki yaklaşmakta olan kadının sen olmayacağını! Sonra gemilere bakıyorum. Bacalarındaki siyah dumana. Gözlerimi karartıyor. Bir gemide daha ne kadar diğer yarısı karada bırakılan sevgilerin yanıp siyah duman olabileceğini düşünüyorum. Aşkımız da bir bütün olmalıymış oysa...Yarısının odamızda, diğer yarısının okyanusun yalnızlığında, kamaramda saklanamayacağını öğrettin sen hiçbir iz bırakmadan çekip gittiğinde...BUNU SEN ÖĞRETTİN! İnanmadığımız , inanmak istemediğimiz nasıl gerçek oldu? Aşk hoşlanmalıydı bir sağa bir sola sallanan beşiğinde farklı diyarlara doğru saklanmaktan. Böyle zannetmemiş miydik? Acaba hangi cehennemdesin şimdi!!Nerdesin?... Ben vazgeçmeyeceğim. Odamızın bulunduğu yerde şimdi bir pastane olsa bile, vazgeçmedim... Aynı sokakta, zemin katta, mavi kapılı bir eve taşındım. Tamam sana kimse gösteremeyecektir. "Eskiden bir kaptan kalırdı buralarda" dediğin zaman. Ama biliyorum ki Tanrı birkaç adım daha seni yürütecektir aynı kaldırımdan.Ve...Ve göreceksin gitmeden önce bana aldığın son hediyeyi camıma astığımı. Fark edeceksin 3 kocaman YUNUS un sonu fark edilmeyen denizin üzerinde dans ederken ki posterini. Bir şüphe,korku, ne dersen de, seni kapıya doğru yönlendirecek. Mavi gözlerini biraz kısacak, zilin üzerinde yazan adı merak edeceksin...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çağrı Küçükyıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |