Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Hemşire gelip “ Kol saatinizi ve ağzınızdaki protezi çıkarın!” dediğinde son bir kez kol saatine baktı. Yatağının karşısındaki duvarda asılı saatten daha ileri olduğunu farketti. Bu çok iyiydi işte… Fazladan korkmuştu. Hayattan çaldığı üç dakikalık bir rahatlamayı ödül olarak sundu kendine. Hemşirenin beyaz yerine pembe giyişi kendisinde hemşireye sarılma ve omzunda ağlama isteği uyandırdı. Kendisine beyaz giymeyi hiçbir zaman yakıştıramamıştı. Doktoruna kalp ameliyatıyla ilgili ilk sorusu “Çok korkuyorum; ameliyattan başka bir çözüm yok mu? ” olmuştu. Doktorundan, ameliyattan önce cesaret iğnesi vurulduğunu, hastanın böylece rahat bir şekilde ameliyata alındığını öğrenmişti. Hemşirenin elinde tuttuğu iğne cesaret için olmalıydı. Dışarıda yağmurun şarkısı güçleniyordu. Damlaların düştüğü her şey farklı bir tını doğuruyordu. Bazen forte* ve trilli**; bazense puandorklu…*** Fa anahtarıyla açılmıştı ve belki de hüzzam peşrevinin son hanesi artık teslime bağlanıyordu. Şah damarı devr-i kebir**** usulüyle meşke katılıyordu. Daha az önce cesaret iğnesi vurulmamış mıydı? Belki de yanılmıştı. Evet evet… Bu bir aldatmacaydı. Bir doktorun kendisini bu kadar kolay kandıracağı doğrusu hiç aklına gelmemişti. … … Tam dokuz tane ışık topu vardı tepesinde. Kendini bir güneş gibi hissetti. Kutsal bir sezi aldı başını döndürdü. O kadar kuvvetliydi ki, doktorların yeşil önlüklerinin üzerinde defalarca ön yıkamaya rağmen çıkmayan kan lekelerini zar zor görüyordu. Zaten hiçbir deterjan reklamında bir cerrahın üzerine sıçrayan kanların lekesiz temizlenebildiğini görmemişti. Annesine gördüğü rüyayı anlattığında eğer yeşil varsa hayırlıydı anlamı. Zira yeşil cennetin kapısının rengiydi de ondan. Maskelerin ardından biri: “ Hayri Bey az sonra sizi bayıltıcaz. Sakın korkmayın her şey yolunda gidecek. Birazcık dişinizi sıkın!” dedi. Kendisiyle dalga geçen bu çok bilmiş beye : “Ağzımda diş mi var ki sıkayım!” dedi ağzının içine sarkmış dudaklarının binbir gayretiyle. Bir sivri sinek ısırdı kolundan sonra. Hiç istemediği kadar uyuyamamak istiyordu : gözlerini ayakta tutacak bir değnek arıyordu etrafta. Bir doktorla göz göze geldi. “ Evladım, kalbime istediğinizi yapın; ama Mehlika’mın oturduğu odaya asla girmeyin!” dedi. Cerrahlar birbirlerine baktılar; omuzlar ve kaşlar yukarı kalktı ve indi. İşlerine koyuldular ardından. Az önce bu adamla neden göz göze geldiğini düşünüyordu Doktor Hasan. Kendini ameliyathanedekiler arasında en iyi bulmaca çözücüsü seçilmiş gibi hissediyordu. Kutsal bir görev aldığını düşünmeli miydi? Pişmandı, bakmaz olaydı Hayri Bey’in gözlerine. Bir sır oldu masada duran adam. Dilsiz ve kör bir sır. Zaman hızla geçiyordu. Göğüs kafesinin ardında korkak kedi gibi titreyen kalp gözükmüştü. Doktor Hasan ilk ameliyatını yapıyormuşcasına gergindi. Alnındaki ter yüzüne boşanıyordu ıpıslak. Gözyaşının mı, yoksa alnından akan ter damlasının mı daha hızlı yere düştüğünü düşünüyordu. Hangisi daha ağırsa mutlaka oydu. Ağlamak daha kolaydı; emekse çok ağır. Daha bunun gibi kaç tane kalp, yakasına yapışıp: “ Ne olur bir şeyler yap!” diye ağlayacaktı ellerinde… Bu kalp kesinlikle rahatça atmalıydı. Hastasının bayılmadan önce ne demek istediğini sorup öğrenmeliydi. “Katilin elleri bıçağı vurmadan önce feci titriyordu.” diyeceklerdi çevresindeki görgü tanıkları Doktor Hasan için. Bu kabusla ıslanan maskesini değiştirdi. Oysa daha öğrencilik yıllarında ne kadar hevesliyidi bir kalp cerrahı olabilmek için. İnsan kalbi kendisi için bir yumruktan daha da büyüktü. Bir gün fen labaratuvarında ,hazırladığı ödevi sunmak için tahtaya çıkmış, masada duran kalp modelinin başına geçmişti. Kalbin yapısını arkadaşlarına anlatıyordu ki, sağ kulakçığı asılı olduğu yerden oynattı ve çıkardı. Boşlukta rulo yapılmış küçük bir kağıtla karşılaştı. Kağıdı cebine soktu ve ciddiyetini bozmadan devam etti. Sunumu bittiğinde alkışlar ve elle kapanan tebessümlü ağızların fısıltıları henüz susmamışken hayatında okuduğu en güzel şeyi buldu kağıtta : “Sen ne zaman kalbimi açacak olsan, kendine rastlayacaksın daima. Seni seviyorum Hasan!” Hemşirenin eline tutuşturduğu neşterin soğukluğunda uyandı bu imgelemden. Artık toparlanmalı ve zavallı adamın küskün kalbini tekrar neşelendirecek fıkralar yerleştirmeliydi. Pıhtılaşmanın olduğu alanda dikdörtgen bir boşluk açtı. Hayri Bey’in yüzüne döndü gözleri bir kez daha. Sadece esenlik bulabildi. Ameliyathanedeki herkesin gözlerine bulaştı bu yüz ifadesi. 06/05/05 Karacabey/BURSA *Forte: Parçanın güçlü çalınacağını gösteren işaret. **Tril:Notada üzerine konulduğu sesi bir veya yarım ton üst tarafındaki sesle sık ve aralıklı tekrarlatan işarettir. ***Puandork: Değerlerin üzerine konulan ve süresini çalanın belirlediği uzatma işaretidir. ****Devr-i Kebir: Türk Müziği’nde genellikle peşrev tarzındaki bestelerin ritm zamanlarını belirleyen bir usuldür.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çağrı Küçükyıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |