Bilim şaşkınlıkla başlar. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Bu bir terk ediş projesiydi ve bunu aklının içinde defalarca çalışarak gelmiştin. Defalarca ! Bütün biriktirdiğin sözcükleri arda arda sıralayıp kesintisiz bir şekilde projenin sonunu getirmek için çabalarken ellerin de buna dahildi. Karşımda ne kadar da kalabalık olmuştun birden, her tarafına nesneler, parmaklar, gölgeler ve yabancılar girmişti. Ellerin, kollarınla birlikte akıp giden ve gün be gün beni çileden çıkartan şehrin trafiği gibi birbirine dolanıyor, bir takım garip işaretler yapıyor, birbirlerine sarılıp sonra sanki nefretle birbirlerini itiyorlardı. Sözlerini aklıma ulamaya çalışan oyuncu ellerin, yalancı ellerin. Aslında ellerini, sevgiyle tutarken bile gözlerine bakmalı ellerinin. Ellerin, hiç tutmadığım halin. Tanımıyorum zira, sürekli aklımı savıyor, düşüncelerime salık veriyordu. Birbirine kavuşumuş duran ellerin biribirinden ayrıldığı anda, işte tam o anda anladım rolünü ellerinin. Ayakların daha gizli duruyordu aşağıda. Eğip de gözlerimi aşağıya, onlara bakmayacağımı düşünüyordu ayakların. Rahattı, ama net bir rahatlık değil. Ona düşen üç görev vardır; gelmek, gitmek, durmak... Bir kabullenişin, bir isyanın, bir mutluluğun ya da büyük acıların nöbetçileri ayakların. İhtimal kabullenip de getirmişlerdi seni bu infaz yerine büyük planının. Bütün doğrularının ve bütün yalanlarının izleri ile yazıcı, nöbetçi, kendi nöbetini kendi yazan ayakların. Şimdi ikisi de bana doğru duruyor, arada bir benim sağımdan ya da solumdan gitmek istermişçesine birbirleri üzerinde yer değiştiriyorlardı. Ama eminim herşeyden önce geriye, geri dönmeye, başlangıca, bırakıp gitmeye, arkasını dönmeye kilitlenmişti ayakların. İşte bu yüzden kendilerinden de emin duruyorlardı sanki, onlara baktığımı fark ettiklerinde de ellerin oyununu üstleniyorlardı. Ayakların, senin bu insanlığın en eski oyununun önemli şahitleri. Ayakların, işleyen planının başlangıcına ve sonuna götürecekler seni. Yazık ki ayaklar, çoğu kişide kendilerini bulamayacaklar. Sol yanağımın alt kısmında kurduğun cümleleri pekiştirecek imlalar arıyorken ellerin... Kulakların ise pek fazla bir beklenti içinde değildi aslında. Kabullenecek bir şeyi olmayacağını düşünen kulakların vardı. Kulağını gördüm. Kum vadilerinin ortasında dipsiz bir kuyu, gittikçe büyüyor. Kuyuya düşüyorum. Çok çok ürtkütücü, hayır çok ürkütücü. Büyüyor. Siyah boşluklu delik büyüyor. Bir ses duyar gibiyim... Siyah ! Boşluk! Dinginlik ! Durgun ! Her şey donuk ! Hiçbir hareket yok, iki boyutlu kara bir resmin içindeyim. Ellerim boşlukta sadece süzülüyor. Sadece ! Süzülüyor. Düşüyor muyum, çıkıyor muyum, gidiyor muyum bilmiyorum. Çok boğuk titreşimler duyar gibi oluyorum. Kulaklarıma karanlık doluyor. Ne zaman geldiğimi, nereye geldiğimi, niçin geldiğimi, nasıl geldiğimi, gelip gelmediğimi bilmiyorum. Bağırıyorum. Birden ! İrkildin ! Ama kulağından düştüğümü görmedin. Eeskiden yaptığım gibi eğilip de başının yanına, deniz esintisi üflediğimi deniz kabuğu şeklindeki kulağının iç salyangozuna kadar uzanan şarkılar söylediğimi hatırlamaz gibiydi. Ama söyleyeceğim şeyleri de mutlaka kayıtlara geçirecek gibi gizli bir dikkat içindeydi. İnsandan dönüşmüş kurt kulağı ! Çevik ve korkak ! Bir o kadar vahşi ve sinsi ! Trafik radarları ve tiz siren sesleri yankılanırken sokaklarda kulakların ellerini göremiyorlardı ama işitiyorlar mıydı acaba söylediğin sözleri. Biri bir diğeri gibi mi dinliyordu acaba yoksa dinlediklerinden ve duyduklarından habersiz miydi kulaklarının her biri ? Ben gözlerimle davetkar fısıltılar koparırken iç salyangozuna kulaklarının... Ve dudaklar ! dudakların ! Açılıp kapanışının rüzgarına şaşırdığım. İşleme başlamış olduğun veda projesinin baş sözcüleri. Ellerin, gözlerin, ayakların ve kulaklarının elçisi. Birazdan terk edeceğini tane tane anlatmaya çalışıyorlar sanki, ama bugüne kadar gördüğüm vücudunun, en panik hali. Dudakların, içindeki yalanları ve sarsıntıları ilk hisseden yerin senin. Yazık ki dudakların, benim bilmediğin halin. Onun için şekilden şekile girmekteler şimdi. Dudakların dikey ve yatay titreşimler çizmekte. Çünkü başlamış olduğun geniş çaplı projende en çok kullandığın söz için; “Ben sadece seni...” dudaklarınla birlikte dikey ve yatay geçişlerde sesin. Bazen tebessüm eden dudakların bir çarmıh gibi geriliyordu sanki binlerce yıl öncesinden. Ellerim kanıyor, göğsüm çatırdıyordu benim çarmıhında dudaklarının. Derken “seni seviyorum” diyemeyen biri olduğunu düşündüm, alt dudağının olmadığını, o sıra da “seni seviyorum” demeye çalıştığını, ama bir türlü tam söyleyemediğini, garip sesler çıkararak bağırmaya başladığı ağzından salyaların fışkırdığını, Ne yazık ki; ifade edemeyerek zırıl zırıl ağladığını, ağlamanın bile bir inlemeye dönüştüğünü ve yerlere yığılıp da debelendiğini, garip bir yaratık bir hayvan gibi anırdığını düşündüm. İfadesizlik çılgına çevirir çünkü insanı, delirtir. Dön de bir bak sokaklara, yığınla ifadesiz suratlar göreceksin. Sen onlara baktığında sen ne durumdasın, farklı mI ? Bir yığın ifadesiz surat akıyor sokaklarda, aynı senin gibi ya da sana göre benim gibi. Milyonlarca milyarlarca insan ! Aynanın karşısına geç, bak bakalım sana neyi ifade edebiliyorsun. İyi bak, kendine ifade edebildiğin bir şey var mı ? Konuş, göz kırp, ağzını aç, ya da konuşuyormuş gibi yap. Dudaklarının, yanaklarının, saçlarının hatta gözlerinin olmadığını düşün. Kendine bir şeyi ifade et! Neyi ifade ettiğini düşün sonra ! Oysa tek bir şey yetmişti bana bugüne kadar verdiğin, en güzeli en muhteşemi ifadelerinin. Birden irkildim geri çekildim. Açılıp kapanırken dikey ve yatay mengenelerin. Üzerinde ne kadar düşündüğünü kolayca tahmin edebileceğim, aklında kurmuş olduğun veda projesinin kıt cümleler omurgası üzerinde bocalayarak gezinerek doğaçlamalar yapa yapa sona doğru ilerliyordun. Konuştu...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © serhat merdivenci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |