..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı > serhat merdivenci




23 Şubat 2006
Terk Etme Planının Anatomik Dışavurumu - 2 -  
serhat merdivenci
Saatler önce yanıma, daha doğrusu karşıma geldiğinden bu yana dinliyordum onu. Durmadan açılıp kapanan mengene ağız boşluklarında sıkışmış, sakızlaşmış bir düş gibi izliyordum onu. Konuşuyor, konuşuyordu. O konuştukça ben daha da dinliyor, o daha da konuşuyordu.


:BCJG:
Anlaşılıyordu ki kendi de aslında bir açmazın içindeydi. Cesaretini toplayıp da konuşmaya önce kendisi başlamış olsa da ve aklındaki süregelen "terk planı" nı, nezaket balçığı haline gelmiş hızla büyüyen kurumsal şirketlerdeki eğitimli, saldırgan girişimciler gibi uygulamaya çoktan geçirmiş olsa da, sanki ara ara bir zamanlar ki eski kendisinin kırıntılarıyla karşı karşıya geliyormuş da, anlık kaçışlı münzaralara düşmekten ve bu düşüşlerin, gözlerinde ifade bulmasından kendini bir türlü alamıyordu. Buraya gelip de benimle karşı karşıya gelmeden önce, yalnızken düşündüğünde almış olduğu planlı kararın gücüyle yine de azimli bir sancak nöbetçisi gibi sapasağlam duruyor ve kentlerin en kalabalık caddelerinde ara ara fark edilebilen, gözleri fırıl fırıl oynayan hızlı kurnazlar gibi kendini sürekli savunmada tutuyordu. Çünkü yalnız başınayken alınan bazı kararlar, cesaret ve ürkekliği bir arada getirebiliyordu böyle. Bunu, onun eski "sen"ine hayran olduğum gözlerinden dahi anlayabiliyordum. Gücünün altında kalmış kırılgan çaresizliğini, duruşunun ardındaki sokulgan şefkati ve gözlerinin derininde yitmeye yüz tutmuş ama bozulmamış gelişini hala görebiliyordum. Bahçelerden gelişini, gelişindeki gülleri, güllerdeki sesini, sesindeki bahçeyi...

İşte bütün bunları ve aklımdan hala geçmekte olan yığınla istekli seyelanları bağıra bağıra ona anlatmayı, önümde ve etrafımda ne varsa oraya buraya savurmayı, savururken birden durup, içinde büyüyen ve büyüdükçe küflü yığınlara dönüşen benlerinin kurguladığı tezgahları ona bir bir anlatmayı da düşünebilirdim. Savaştan çıkmış viran bir askeri karargahın içtima alanının ortasında rahat duruşta bırakıp da onu, kulakları delercesine sesler çıkaran, savaştan ve zamandan paslanmış cızırtılı direk diyafonlarıyla bütün bu düşündüklerimi anons ettiğimi ve ona da tekrarlattığımı düşünüyordum. Şu ana kadar sergilediği başarılı oyunundaki rollerini, ellerini, durmadan kasılıp gevşeyen kol ve yüz kaslarını, yani bu harekatını, gözlerime ve düşlerime indirmiş olduğu bu muhtırayı yazmalıydım belki de... Evet bu iyi bir fikir; mesela bir mektup olabilir veya uzunca düşülmüş bir mesaj da olabilirdi. Ya da bir gazetede, tabi ya, bir gazetede küçük bir köşede yazabilirdim veya destansı kelimelerin rüzgarlı oynayışlarıyla şehrin bitmek bilmeyen duvarlarına da yazabilirdim aklımdan geçenleri, şehrin bütün duvarlarına. Ama pek de iyi yazamam ki ben,
ancak okuyabilirim. Bir şarkı olarak sözgelimi; kalabalıkların saplantılı bir biçimde usanmazcasına kutladığı bir yılbaşı akşamında ona hediye gönderilmiş küçük, cicili bir müzik kutusunda cansız bir şekilde vızıldayan bir şarkı da olabilirdi söyleyeceklerim, detone detone..!

Saatler önce yanıma, daha doğrusu karşıma geldiğinden bu yana dinliyordum onu. Durmadan açılıp kapanan mengene ağız boşluklarında sıkışmış, sakızlaşmış bir düş gibi izliyordum onu. Konuşuyor, konuşuyordu. O konuştukça ben daha da dinliyor, o daha da konuşuyordu. Ben bütün bunları aklımda gezinen, akan, yükselen, düşen, fışkıran bütün bu andüşleri ona nasıl anlatacağımı düşünürken, sağ elinin bileğine doğru uzanmış kolları genişçe oyulmuş ince siyah hırkasının altında, tropik bir ada sahili gibi bembeyaz duran teninin üzerindeki saatten iki saati aşkın bir süredir konuştuğunu fark ettim. Annesinin hediyesiydi saat; "Yavrusuna zamanı hediye eden anne" dedim içimden. Ben bunu derken; hizalı törenine beni daha da çekercesine birden tuttu elimden. Yalancı el ile gözcü el ! Gözlerini kısarak ve yüzünü yaklaştırarak..,

--- Bulut ! Neden sen hiç konuşmuyorsun ? Geldiğimden beri konuşuyorum. Sen hiç konuşmadın.... ?
--- Dinliyorum.
--- Hep dinliyorsun zaten... Hep ! Bir şeyler söylemeyecek misin ?
--- Dinliyorum.

İkinci "dinliyorum" dediğim anda bir anda konuşmamı sürdürüp, biraz evvel içimde nükseden ve gittikçe büyüyen büyük rüzgarın hiddetiyle, konuşabilecek her şeyimi oraya kusmak, herşeyin ama herşeyden önce kendisinin değiştiğini ve bu değişimin ne kadar rezilce, vahşice ve düşüncesizce olduğunu ve kendisinin bunu engellemeyi bırak, kendi inşa etmiş olduğu bu saçmalıklar yığınının içinde huzur ve memnuniyetle duygularına yön vermeye yeltenecek kadar cüretkar davrandığını, birtakım basmakalıp, klişeleşmiş, sokak kenarlarında kullanılmaktan pörsümüş kararlara kendini nasıl da dogmaca yasladığını, ellerinin, kollarının, ayaklarının, saç ve omuzlarının, kulaklarının, eski düşgözlerinin ve hatta neredeyse tüm varlığının nasıl da bilmem kaçıncı elden yalanlara karıştığını çığlık kıyamet anlatmak geçti aklımdan. Ya da "İçimden ona uzanan dingin hanımeli bahçeleri arasından çıkmış da oralardan çok daha narin olan varlığına el uzatırken ki düşümsü, hüzünlü ve sevecen sesimle bütün suçları ve cezaları kendimde toplayıp, karara doğru uygun adım giden, tıkır tıkır işleyen planının ve komutanı olduğu bedeninin önünde, topladığım suç ve cezalarda kendimi yoğurup, senin yerine de sorgulaya sorgulaya varlığımı senin bile aklından geçiremeyeceğin açmazlara sürükleyip, hazır bekletilmiş, eskitilmiş, biçimli ve çoğalan kozları ellerine yığıp da arenada telef edilmiş bir boğa gibi yerlere serip, sonrasında alkış tutacağını düşünmemin hüznüyle, güneşin sertleştirdiği büyük bir darağacına sürükleye sürükleye götürüp asabilirdim kendimi, ya da son anda seni !" dediğimi düşünüyordum. Oysa susuyordum hala.

Önümde duran kül tablasını onun önüne doğru elimle iterken, yıllardır orada oturduğumu hissettim. Orada tanışmış, orada yaşamış, yatmış, kalkmış, üşümüş, ısınmış, orada beklemiş, orada saklanmış gibi. Orada, yanında... O hala konuşuyordu. Sanırım nutkunun sonuna yaklaşıyor, konuşmasının sonuç bölümüne giriyordu. Bir sigara yaktı. Yeni atanmış bir ilkokul öğretmeni gibi acemi bir şefkat belirmişti yüzünde.

--- Bak Bulut ! Anlatmak istediğimi aslında sen de çok iyi biliyorsun. Bunları daha önce de birçok defa konuştuk, tabi konuşmak denirse. İlişkimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Seninle en baştan beri bu sıkıntıyı çekiyorum. Ne zaman konuşmaya başlasak, bizim hakkımızda bir şeylerden söz açılsa sonu hep kötüye gidiyor ve sen hep susuyorsun. Rahatsız olduğum şeylerden ve isteklerimden söz etmeyeceğim artık rahat olabilirsin. Artık rahatsız da olmayacağım hem ben ! ve inanıyorum kisen de öyle olacaksın. Yürümüyor bunu sen de biliyorsun, ben artık yürütemeyeceğim. Bulut ! Üzücü biliyorum, ben üzülmüyor muyum sanıyorsun. Ama emin ol böylesi ikimiz için de daha iyi olacak. Yapamıyorum, bunun nedenlerini de defalarca sana açıkladım ve hala da anlatmaya devam ediyorum. Bak sen çok iyisin, gerçekten söylüyorum, aslında ciddi anlamda kötü bir şey de yaşamadık seninle. Ama olmuyor beni anlamaya çalış lütfen, bu gözyaşları senin için Bulut ! Sadece sen değil, emin ol şu an zaten hiçbir ilişkiye de hazır hissetmiyorum kendimi, yorgunum, çok yorgunum anlıyor musun beni ? O görüştüğün insanlarla, arkadaşlarınla da görüşebilirsin artık. O çocukluk arkadaşın vardı, ha bir de okuldan, biri de alt komşun Gök... Onları sevmiyorum, onlar sana zararlı, onlarla görüşmeni istemiyorum dememe rağmen hiç dinlemedin ki beni, kendi tercihlerini oynadın hep. Bana biraz olsun kulak vermek bir yana dursun bana ve özel günlerimize dahi çok az zaman ayırıyordun. Kapanıyordun evine, yanına geliyordum ama gömüldüğün kitapları bana da anlatman da beni deli ediyordu. Ya tamam yaşantının yarısından fazlası benimleydi kabul ! Haklısın bu bir bahane olamazama telefonlarıma geç cefvap veriyor, mesajlarımı da karşılıksız bırakıyordun. Ya bak sanırım benim biraz yalnızlığa ihtiyacım var, duygularım altüst olmuş durumda. Sana karşı olan hislerim zayıfladı anlıyor musun ? İçimde heyecan kalmadı, istek de kalmadı. Çünkü sıkıldım Bulut ! Çok sıkıldım. Suçlu ya da suçsuz aramıyorum. Sadece bir nokta koymak istiyorum. Lütfen beni anla, bak yine görüşürüz, konuşuruz. Seni kaybetmek istemem hiç bir zaman. Beraberken nasıl güzel yaşadıysak bitişin de aynı şekilde güzel olmasını istiyorum ben. Ne bileyim, bir gün karşılaştığımızda birbirimize yüz çevirmeler yaşansın istemiyorum mesela. Dost kalalım ! Benim bir sıkıntım olduğunda yine seninle konuşabileyim, tabi aynı şekilde sen de ! Hem "duyguları sönmüş bir ilişki yıkıma mahkumdur bunu sen söylemiştin, hatırlıyor musun ?
Evet söyleyeceklerim bunlar Bulut ! Şu andan itibaren geçmişte paylaştığımız, konuştuğumuz şeyleri, verdiğimiz sözleri ve yaşadığımız bütün anları ve anıları kendi güzelliklerinde bırakıyorum. Eğer sen de buna hazırsan ki hazır olmak durumundayız ikimiz de.., Bitsin ! diyorum. Eğer bunu diyen sadece ben olacaksam dahi Bitsin! Bulut. Birazdan buradan kalkıp vedalaştıktan sonra ne senin içinde ne de bende küçük de olsa bir kırgınlık, bir kızgınlık ya da bir şüphe olsun istemiyorum. Tamam mı ? Olmayacak değil mi canım ? Ne diyorsun, olmayacak değil mi ?

Bitmişti konuşması. Hiç tutmadığım haldeki ellerine ruhumun aşina olduğu, tanıdığım, tuttuğum, tattığım elleri geri dönüyordu sanki tekrar. Tazeleniyordu sanki onun herşeyi. Rahatlıyordu, hatta rahatlamıştı ve bitmiş anın, sindirilmiş bir duygunun cevabını bekliyordu benden. Bense şaşkınlıkla, gözlerimle temiz tertemiz cümleler okuyordum ellerinde. Eskiden gözlerimdeki uçan yelkenlileri fark eden gözleri bile geri dönmüştü gözlerine. Ayakları da, hep yanımı isteyen ayakları da... Kulakları da dönmüştü geriye, fısıltılı şarkılarıma tutkun kulakları, şu an benden cevap bekleyen kulakları... Ben bir şarkıya akmaya başlamıştım sanki. Nihayet dudakları da.., denizin dingin derinliklerini, sular ve zamanlar boyunca öpen yumuşacık şakayıklar gibi, dudaklarına geri dönmüştü dudakları..Saçları, burnu, kaşları ve o muhteşem duruşu, duruşuna geri dönmüştü. İla nihayet ifadesi de yıllardır karşısında beklediğim o gökiçi ifadesi de ifadesine geri dönmüştü. Her şey geri dönüyordu hızla, eski haline kavuşuyordu, o sanki eski benine gidiyordu. Sevdiğim kendisine akıyordu sanki kendisi. Biraz evvel ki yonta yonta şekillendirmeye çalıştığı ve şehrin uzak yakalarında konuşlanan demir hurdalıklarındaki birbirine sıkıştırılmış paslı ve parlak, iğrenç gürültüler çıkaran demir yığını ifadesinin yerine yine geri gelmişti, o sade, ışıl ışıl, dingin, çekici ve aşık ifade ! İlk defa bu kadar yaban, ilk defa bu kadar uzak gördüğüm kendisine yine uysal ve yakın kendisi dönmüştü. Oysa hala susuyordum. Cevap bekleyen bakışları yüzüme çivilenmişti. İşte o anda bir şeyin eksildiğini, uçup gittiğini ya da hiç geri gelmemiş ve gelmeyecek olduğunu gördüm. Bir tek şey. Bende unutmuştu onu ve asla hatırlamayacaktı. Bende unutulan ve ondan mahrum yaşayacağı bir tek şey ! Cevap bekleyen suratına eğildim ve kulağına yaklaştım. Kulağının iç salyangozuna yolladığım davetkar fısıltılar, geçmişe karışan çocuk bahçesi rüzgarları gibi akıyordu aklımda. Cılız bir kovayı dipsiz bir kuyuya indirircesine, bütün suskunluklarımı da içine üfleyerek cevapladım.
--- Anlam !

--- Ne ?

.Eleştiriler & Yorumlar

:: güzellllll
Gönderen: katy / Bingöl/Venezuela
4 Nisan 2007
nasıl hitap etsem bilemedim serhat merdivenci... okuyunca tüylerim diken diken oldu ürperdim biraz yüzümü buruşturdum canım yandı ... çok ii bir ifade sanki yaşanmış gibi başarılar...

:: dokunaklııııı
Gönderen: kittyy / Edirne/Beyaz Rusya
4 Nisan 2007
domino yandığımı ezberletememe acısında kaçıncı güne girdiğini bahsetmeden böceklere birduruş ve bunun alfabesi karanlık gökkubbenin altında aydınlık mum ışığıtavanları unutmam sesini değişmem kara kabuğun içindeki ölüm dominodur parçalanan beynim domino beynin domino gülüşün için uzaklardan takyonuna değdim bu şiiri hatırladınız mı




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yeraltı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şehrin Patikalarına
"Y" Ye Yazgı
Terketme Planının Anatomik Dışavurumu - 1 -

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çımacı 2
Çımacı
Kedi...
Güneşi Denizlere...
Yüksek Gözyaşı Mahkemesi
Geldim...
Keneset

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Kıyının Ölümü [Şiir]
Batık Şiir [Şiir]
Kestanemtrak [Deneme]
Hurdalık [Deneme]
Kestanemtrak - 2 - [Deneme]
Birkaçından Biri [Deneme]
Biçimleme Nöbetleri / [İnceleme]


serhat merdivenci kimdir?

giyecek kelimem kalmadı. .


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © serhat merdivenci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.