Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Bu gün attım evde ne kadar saat varsa, en son elimde kalan kol saatimi de baba yadigârıdır diye verdim bir dilenciye… O da ne ihtiyacım var diye içinden geçirdiyse de ekmekten ziyade olamayacağına göre hiçbir nimet okutmuştur o, zamana köle zavallılardan birine… Şu an kapalı tüm perdelerim, pencerelerim, telefonlarım ve diğer tüm göstergelerim; zamana göndermeler yapan ve de beklemeyi anlamsız kılan… Öyle ya yoktu hiçbir balığın bunlara ihtiyacı ya da kuşun onlar akıntıya karşı yüzerken ve yahut ta bir parça ekmeğin peşinden kanat çırparken… Hattı zatında ölülerin de hiç yoktu gereksinimleri çünkü aşmışlardı yalandan tüm avuntuları… Beklemek; her daim, hiç durmadan beklemek… Bir haber mi hayır, bir kapı çalışı mı hayır, bir anons mu hayır… Bir bakış belki de anlamlı, geçirir miydi? Acılar biter miydi? Susuzluğum diner miydi, söner miydi ateşim, anlamlı mı kılınırdı kelamım… Hiç bilemedim ve bilemeyeceğim de belki… Yoktu hayatın noktasal bir durağı, hiç görmemiştim dinlenme tesisi, bekleme salonu sadece boş sokaklar; anı yutan, insana her şeyin o herkesler yıkılırken, sönerken alevler, biterken umutlar, yeşerirken dallar yaprakların da bir gün düşmeye meyilli oluşunu hatırlatan bomboş sokaklardan başka, yoktu hiçbir mekân… Evrende anımızdan farklı birçok zaman kavramı mevcutken, güvenirken eski medeniyetlerin buluşlarına hiç gelmiyor ki aklımıza görecelilikle ilintili şüpheler… Şairleri vardı bu dünyanın haykırdılar bunları şimdi haklılıklarını görmekteler, saat ustaları vardı bu dünyanın, takvimcileri ve daha birçok zaman işçisi… Şimdi o herkesi bekleyen ve hiç kimsenin beklemeyi aklına getirmediği malum son yataklarında farkında olmayışlarının acısı içindeler… Tüketiyor zamane insanı her şeyi tüketmeye olan meyli ile eş değerde aşkı, ruhu, benliği… Kalmamıştır bu gün eski zaman fedaları, ne de güzel serzenişler… Hepsi tarihte olması gerektiği tozlu raflara yerleşik düzende arada bir çıkara yönelik amaçlar doğrultusunda anılmak suretiyle durmaktalar… Ve bugün artık bize tek kalan oturup ta boş lakırdılar eşliğinde yanmaktır, yanmak; sürerli, nafile...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ihsan eren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |