Şahin bakışlı, ahu gözlü, şirin davranışlı ve tatlı sözlü idi. -Fuzuli, Leyla ve Mecnun |
|
||||||||||
|
Hiçbir ezgi dişlerimin arasında solumaya yetmiyor. İçimdeki çığlık ve akşamüstleri eve yorgun dönen gözlerin yetmiyor ellerinle büyüttüğün şarkıları doyurmaya. Ruhunu gergin bıraktığın dönme dolaplarda kaldı saçların biliyorum ne vakit dokunsam rüzgârı ellerimde… Ellerimde eskimiş bir yığın sözle kapına geldim yok inan hiçbir işaretim noktadan yana, denizkızları ve yosunlar adına vurduk o gece kendimizi dolunaya o gece bir başka hiçbir geceye benzemeyecek biliyorum sus. Kalbim kadar ellerim işte içine alsam seni soluğun hep parmak uçlarımda… Dünya nasılda sana çekmiş gözlerinde batıyor camından yansıyan güneş, kokunu düşürüyorsun daha ilk martı sesinde, kokun sızıyor mobilyalara sırtımı kokuna yaslayıp, kokunla değiştiriyorum kanalı, kokunu kapatıp uyuyorum sonra bir boğulmak mı dersin gerisini? Yok, sanmam gözlerimin içine sızan bir şeysin gün boyu gördüğüm her şeyde bir şeylerini bulduğum ve bir türlü ve hiç bir zaman bütününü bulamadığım bir şeysin… Ama bak sadece bir şeysin… Şeylerin kaderi bu… Dünyaya güvendiğim kadar güvenmiyorum kendime, kendimin çatlaklarından sızıp hep senin vadilerine akıyorum. Akıyorum narin ten yatağına bir başka mevsim bu bütün dalların bana susayıp beni emiyor. Boğulmak bir yaprağın sararıp düşmesi midir ey yapıcı, düşüyor kokun. Karanlık sular ve derin mağaralar gördüm, herkes kadar korkarım yüksekten salıncağın en yüksek yerinde bıraktım kendimi boşluğa düştü kokun düşüyorum hızla geriye doğru… Bir su damlası az gelir ağrılarıma inan yağ sen üstüme uzun uzun… Testilerini kırmış ömürlerle didişip durdum o su hiç kimsenindi anlatamadım, bir avuç çalsam bir şelale ağırlığınca doğurdu kendini… Azalıp durduk zamanla eş değer bütün kum taneleriyle sürüklemesi için beklediğimiz rüzgârlarda vardı bir hayırsızlık biz hazırdık hazır yakalanmıştık ilk veda’ ya ama kokun düştü… Topladım bütün parçalarını topladım tek tek, -nergisler karanfiller güller- topladım tektek bir leke gibi belirgin şimdi çatlakların o vazoda dilimle yaladım kapanmadı hiçbir kırığın. Salgın bu olmalı diye düşünmeye ilk kez o zaman düşünmeye başladım. Masada duran saksıdan başlayarak her yere yavaş ve fakat emin olarak yayılmaya başladı. İşgal budur dedim. Bütün hücrelerimde taşıdım dikenlerini onlar battıkça ben kanadım. Siyaha sardım adını karaya yâda aklımı aldım da aynandan yüzüm kaldı… Yüzüm yarım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur orkun kara, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |