"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Dedim: Dinliyor gölgesi olmayan adam İzin almayı dene bazen işe yarıyor. Kaç kere denedi... Üçüncü tekil bir ses bu ama İçimdeki öteki soruyor Neden vazgeçti (içindeki ötekine soruyor) Vazgeçmek bu günlerde en iyi yaptığı şey, Sanırım fazlasıyla tembel, neden sustu? Anlamaya çalışıyor. Neyi Soruyor! Masalını… Anlatmadım ki daha... Biliyor içimdeki, Bildiği şey sadece yüzüm... Arkanı döndüğünde de bir yüzün var O sadece saçlarımdı… Sadece saçlarımdı. Yukarılar bana sadece bedenlerin yarattığı izlerinin olmadığını söyledi. Ötesinde bir şeyler vardı. Önce inançlarını kaybettiğini. İnanç ne kadarda benim dışımdaydı ne kadar da komik ti. Şimdi komik kendini içine oturttuğun toplu illüzyonların vardı sonra tek kişilik illüzyonuna döndün. Olabilir ama yinede vardı artık oda yok.. Dinlesin o zaman kanatsız kuğu, Dinliyor gölgesi olmayan adam, Gölgesi olmayan adam kokusunu bırakıyor ağaç perilerinin saçlarına. Yürüdükçe asma yaprakları dökülüyor ceplerinden farkında mı Keşke farkında olsaydı o zaman dinlediğin de bu kadar sus pus olamazdı. Her yazının üstüne kondurduğun şekiller gibi, gözlerim kör evet bunu biliyorum deniz ama gitmem bir yol olmalı sustun şimdi duyamıyorum dalgaları bu sessizlikte.. Ve Söylediğin hiçbir şey değilsin. Olduğun şey konuşmaz. Gideceğin en uzak yer kendindir Gitmeli (mi) yim öyleyse, Yola çıkmadı mı çoktan, buğulu camlara ters soru işaretleri çizmedi mi ellerin Sadece yaşıyor ve azaltıyordum kendimi gün doğumlarında, Azalmıyorsun görsene… Azalmalıydım oysa, yine yanlış senaryo ya gülümsedim desene Suskun bakışlı kurt kadar yakındık içimizdeki taşlara. Kapıların açıldığını ve çarpıldığını duyduk. Yüzlerin karıştığı ırmaklarda ellerini yıkadık. Her şey yeni başladı. şimdi git.. Saçlarımdan arta kalan kışları kaplarım alnına. Dedi: Gidişim sonun olmaz mı her şeye rağmen git mi? Dedim: Ağaçların kökündeki su...karışacak toprağına. Şimdi git! 2 Sokaklar düşünsün düştüğümü, Rüyadan az önce başlayan bu titreme arasına sığınan cümlelerim yıkansın nehirlerinde, Uçurumlarımı diyor biri ya içindeki bulutlar Yağmur suyunda halkalanan suretinde kaldı saçlarımın en fiyakalı hali… İlk kez düşündüm D harfini. İçime çarpık bacaklı kızların ihanetleri düştü. Sofradan arta kalan acılarımla sıvazladım diz kapaklarını. Arttıkça derimin altındaki kuzguni gölgeler. Çoğalan ve yine çoğalan kutsal ölümler ısmarladım sana Sana kehaneti çözen sözler ısmarladım, sır değil sırlanmış değil, Gelişi güzel duran bir ses ısmarladım sıyırırken arsız gülüşümü suratımdan ve durmadan akan ve durmadan akan... Sırtımdan arta kaldığım o gecede. Aktın bacaklarıma hiç durmadan. Damladım aynalara, heceledim. Duvarın dibinde ağlayan çocuk seslerini… Alnımın ortasında belirsiz bir ağaç oturttum izlemen için, Kaybetmiş bir orduydu damarlarımda dolaşan. Ve susan sonra çok sonra çizdiğim bir yüzde karışırlaşıp suratınla Kanayan sadece ay başlarının saklanılmış duvar kağıtlarında kanayan bir kadın Olduğunu sadece bir kadın olduğunu ve bir dip not düştüm hemen kulağının arkasına İlk soluğumun değdiği yere 'sadece kelimelersin' Sözlerini önceden hazırlamış bir şeytan bozabilir ancak ruhun bekaretini. İçime girmene izin vermeyeceğim. Lanet bir gecede yaktılar ismini koluma Farklı bedenlere baktım Belki de sendedir cevabım Belki sendedir yüzüm ki unutulmuştur yatılı okul pencerelerinde… Çok keskin bir rüyada gördüm anlattıklarımı, peşinden gittim anlamsızca Hiç düşünmediğim bir anda o isimle yine karşılaştım Hepsi bu Hepsi bu belki o yüzden gitmiyorum bu sahilden... Sen hiç gözlerini dikmek istedin mi? Görmemek için başka bir yüzü ve teni... Ya sen.. hiç bedenini tükettin mi, parmak uçlarından kan damlarken balkona oturup Yağmurda, kanların yayılmasını izledin mi? İzlemedim ben aslanların acizliği bu, sadece kare kare düşündüm, Tek kişilik cehennemle sonuçlanıyor her günün batımı En kurak diplerimde nilüferler besliyorum Çünkü kalbimin sol kenarına değdi içindeki pas tutmuş kelimenin dikeni ve dedi: Ölü bir yaprağın sürüklenişi gibi yaşamayan bedenlerde aradın sonsuzluğunu. Gülüşünün kıvrımında gizliydi oysa ki tüllerle sarılmış bir aşkın olduğu 3 Dedi: Seni çok özledim Dedim: Nasıl iyimi Dedi: Acı çeken bendim. Bilmiyorum, Dedim: Neyin acısını taşıyorsun yokluğunundu…dedi İki harf arasında hıçkırık anı kadar rahatsız edici Hangisi Acı, karnımda doğan bir kelebek aynı yerde ölmek için ağlıyor…Acı. Bu kadar olmamalı, Kim isterdi ki. Oluyor işte Aynı daire içinde yüzüm sana dönük değil.. Bu güzel yürüdükçe bana varacak kelimelerin.. Olmasını istemiyorum. Senin istemelerin artık var etmiyor susuşlarını ve ellerin çiziyor yüzünü aynalara sıska Bir yağmurda, ıslanıyor sesim ıslanıyor sesim! Severim yağmuru… Adımı ve yüzümü teslim ettiğim o gecede düştü suretin hüzünlü mağaraların içine. Tüm sularda olmayan sesinin titreşimi. Ve indiler yukarıdan işaretlediler kolumu. Uyandığımda sesimde yoktu. Duvarlara sustum...sustum. Avuçlarımda sımsıkı tuttuğum deniz kabuklarıyla doğradılar etimi. Ateşten medet uman gözlerim kırmızı bir karanlığın içinde köpürüyordu, şimdi Adalardan söz eden çocuk biliyor muydu okyanusun dibine gittiğimi. Ve göğsünün orta yerine bırakacağım sözlerim olduğunu. Ne far eder ki artık, Kendim olabilirim ancak kendin olabilirisin ancak sözün düşüşüne gölge vurunca, Gitmeliyim sadece gitmeliyim bu sessizlik sıkıyor canımı, Bunu sen istedin. Ben istemedim ben böyle olsun istemedim.. Herkes kendi yalanına aşık oluyor dünyada ve her şeye sahip olmak istedikleri bu Dünyada onlarlaşıyorsun ormanların dilinde konuşarak,doğa bilirisin hazırsın sımsıkı Bir yumruk gibi gölgeni devirmeye doğa bilirisin… Bunu nerden bile bilirisin ki… Bilmiyorum, tanığım sadece susuşlar Susmalısın o zaman Kelimelerim seni akıtıyor nehirlerin yosun diline, bir aynan vardı kimsesiz gecelerin Tanığı olan bir de temiz yatak sıcak su sonraları fazlaca ben olmaların vardı bunu büyüten, Gitmeliyim... Şimdi değil daha sonra anlayacaksın gitmeliyim… gitmelisin, Azteklerin kehaneti bulaşıyor bakışlarına, gitmelisin Neron’ un sözleri bitti ve yanıyor roma, acele edersen yetişirsin son martının kanadına, Ya sen Bu soru için çok geç! Geç-mek istemiyorum cevap vermelisin bir cevap olmalı ama, Yürüdükçe düşecek ceplerimden asma yaprakları ve susacak dilim iki büklüm kalıncaya değin gülüşüm, mabetlerin iki yüzü bir ayna diğeri ayna, nereye baksan göreceğin ancak kendin artık!! Bu aşk bitti ama ben yaşacağım yalnız.. Dedim: Kim ışığın kendin kaynaklandığını iddia edebilir ki.. 4 Dedi: Nerden geldin gölgeme, Dedim: Hatırlıyorum gün sonrası düşlerimi, hatırlıyorum ellerimin kanama sesini… Hatırlanmak istemiyorum… Bu senden bağımsız var oluyor keşke olmasaydı. Alıştım yaşamaya etrafını dolaştım ilk ay, gördüm bazı geceler yabaniler gelip ayin yapıyordu kutsal bir ölümde... Teninde kurbanlar verilmiş bildik bir hükme.. Onları yüce bir suskuydu sanmıştım! Bir palmiye gölgesine sırtı dönük susanlardık palmiyeyi kestin ve git dedin.. .. kalman daha kötü kalmam daha kötü.. .. Kentleri ve çölleri yaşadım, birinde yaşlanmak için karar kıldım… Şimdi ye kadar yaşlanmaya vaktim olmadı çünkü duydum… Duymak yok artık seni. Sabahlarım bana küsecek ve gecelerim…Geçmeyecek. Kanatlarımı yakacağım kanatlarımı yakacağım… Ben bu dünyada ayakları kırılmış bir cennet dansçısıydım ve sen müziği başlatmıştın artık o müziği duymak yok. Yengeç sürüleri ve kutsal sureler terk edecek kıyılarımı senin var olmanın anlamı bu Çünkü... Artık baka bilirisin gök(yüzüne)kendinsin… İçinde bir yerde karnını yararak çıkacak küçük meleklerim, sana söyleyecekler yine duyacaksın sana söz duyacaksın! .. Dedim: Her gece konuştuğun yerden geliyorum ben. Bu dünyada görebileceğim bir şey yok. Düşeceğiz bu satırlardan da. Hiçbir zaman düştüğümüz yerleri bilmeden içimizdeki ötekiler adına denizleri katledecek gözlerimiz, sende biliyorsun, ötekini sana vereceğimi. Diyaloglar hep böyle mi olacak… Yoruluyorum,anlamıyorum…Biraz daha iyimser olsa! Tamam olacak, ancak benim olmayacak! Vazgeçmeli mi.. Geçmeli sadece! Nereye gitmeli, Neredeydi gözleri.. Alıp veremediği ne kendimle kendinle Kaldı bir şeyler kaldı aynalarda… Aynalarında içinde kaldı! Yeri ve yönü yok dedi o zaman. Dedim: Nereye gidersen oraya nere ya gidersen oraya! İncindikçe kabuk bağlar ipekten Başka şeye dönüşmez mi yaraları 5 Özledim çok özledim… Özlemek bile yetersiz kaldı doydum seni özlemeye yeter dedi... Sesi kısıktı! Dedim: Hiç olanlar belki bilir dilimdeki sesi, duymuyor musun! bu kadar yorma beni. Dedim: Kanatlarım inceldikçe insana benzedim. Gün vurmadı yüzüme, sular aktıkça çağladıkça sokaklarda bakmaya korktum, daha derine inse…Bir inse. bakabilir miydi..? Çok önceden denize attığın çakıl taşları için, mavi karanlık, kızıl karanlık. Bir anlamı olmalı bunların. Şarabının içine düşen syka gibi. Ordayım. Dedim: Bulunmalı mı? Dedi: Kayıp değildim ki! Dedim: Gideceği yer yoksa ve uyandığında ordaysa iniltisini duyuyor musun? İnceliyor sesi sana baktıkça, kolundan yüzüne bulaşıyor harfleri. Hiçbir kırmızı küsmemiştir bu kadar akışkanlığına, o son denemesinde ardında bırakmak istiyor kelimelerini. Dedi: Bu kadar tanık olmak yormuyor mu kendini… Dedim: Göğsümde her gece kanayan bir sülük, beni emeceğine kendi kanıyor koynumda, yoruldum evet, başlangıçlar yok artık art arda beni bekleyen sonların içindeyim. Orman fısıldıyor en kötü cadılarıyla, ismini geri aldık. Bıçak sende. Sende.. Dedi: Son anların içinde kayboluyor kendine düşen bir ses kir olup ter kalıyor her sevişme izleri süpürünce çok sonra süpürünce o biliyor artık kendinden kaçmanın sadece bir düş olduğunu ve gördüğü düşün başka bir bedende olduğunu, şimdi daha temiz susmalı ilk yaz boğuntularına yüzü mavi bir güle dönüyor kadının! Kırmızı hummalar ısmarladılar bana nemden yosunlamış masalarda… Boğazımdan damlattılar tüm dünyanın kirini. Hiç bir ırmak temizleyemez ellerimi. Pan’ a inat bir suskunlukla bezedim dudaklarımı. Olmayan bir şey terk edilir mi? Dedi: Olmayan bir şey değildi kimin gölgesi değse eteklerine o oluyor o kalıyordu, şimdi saklandığı etek altlarından çıkmalı yahut denizin içine düşmeli ki o da bilir bir tek deniz yene bilir içimde ki firavunu.. El-aman...el-aman.... 6 Kabuğuma anlam verenlerde olmuştur belki ama ben hiç duymadım seslerini Bir anahtar deliğinden dünyayı ne kadar görebilirsen bende o kadar var oldum işte. Ruhu yok mu sanıyor Var mı? Kelimelerin dışında istiyorsun beni değil mi soluğumu yüzünde, Neden uzak ki? Şu an içimden çıkıyorum sanki. Acayip bir ürpertiyle irkiliyorum, göğsümde çoğalan susuşları getireceğim sana ne zaman bilmiyorum. Dedi: Geldiğinde çok kanayacağım çok kanayacağım… Dedim: Beceremiyor onu da neyi tutmaya kalksa sarnıçtaki sularda bir koyuluk kapladı etrafını. Tuhaf yitik kemanların sesleri patladı dudaklarında. Geç onun için. Ya düşersem, tutar mı? Dedim: Şimdi son atlamadan önce dalındayım. Ayaklarımı sallıyorum aşağıya buradayım bakın diye. Dil çıkarıyorum kuyunun dibindekilere. Hiç kimse kendime ihanetime ortak olmuyordu. Dedi: Kim düşecek peki Dedim :Düşeceğim. Önceden tasarlanmış mor çarşafta yazdılar kaderimi. Dedi: Buna izin vermem Dedim: Su sesinde kendini dile üç kere, dönsün yıldızların sarkaçları başında. Üç kere öl bulunduğun yerde. Dönsün kuşlar yalnız ağaçların doğduğu yerde. Ve üç kere sus. Dedi: Susarsam korkmaz mı geceden yinede sus mu? Dedim: Bana susmasın. Ben üç kereden sonra gelen olayım Dedi: Öldürmeli beni. Bir benzerime vurmalı beni, Dedim: Bıçağın ucundaki yerde kalbim. Bir darbe yeter, yapmalısın öyleyse. Dedi: Yapamıyorum.. Dedim: Bir adam varmış, kendinden başka her şeyi bu dünya için eski olan bir adam. Sabahları begonyaların suyunda beslermiş gözlerini, köşe başlarında çakırdikenleri yolunu gözlermiş emmek için içindeki havayı ama kendisi hariç her şeyi eski olan adam öyle çok su içmiş ki içindeki hava karışmış sokağa köşe başındaki çakırdikenleri boğulmuş ben boğuldum sen değil… Bundan kurtarabilir miyiz içimizdeki canavarı Uyansan da yağmur yağmaya devam edecek Dudaklarımın arasında boğacağım yüzünü Ve uyumaya devam edecek diğer yanım. Dedi: İçimde kanayacağım ve kusacağım sesini ve kelimelerinden kurtulmam için bu şart. Dedim: En kuytu yerinde öldürmene hazır bir ben kalacak her zaman bu bir gidiş midir, ayakları kırılmış bir kedi kendini balkondan atabilir mi Dedi: Gitmeli mi Dedim: Gelmeli Dedi: Nereye Dedim: Benimkide çürüyor istemesem de soğuyor tenim her gün yeni bir cehenneme uyanıyorum. Madem ölmek zorundayız. Bana yüzümü verdiğin gece o karanlıkta, yapmalıyız peki ya çığlığımızı kim koruyacak Dedi: Korkuyorum Dedim: Sadece öleceğiz atla..! 7 Yılan ve akrep karanlığında, Duvardaki kanın kokusunda, Arabesk iplerle sarılmış tenimin çığlıkları tüm şehirlere yayılırdı Biri beni sevdiğinde. Acılı iniltici bir ruhta oyalanan bir gövde bu. Dokunduğunda batardı çakırdikenleri… Kan ve çığlıkla beslenmiş ten kabullenir ancak, Kartondan yapılmış kalpten kuleleri olduğunu. Nefesin duvarlarımı yıkarken nasıl izin verebilirdim içimdeki oyuklara üflemene.. Kaçtım. Uzandım kıyılara. Issız kasabalardan geçtim, Sarkarak ağaçlardan tüylerimi bıraktım yollara… Kanatlarımı kırdım, kanatlarımı kırdım dişimi ne vakit sıksam, Yukarılar ormanlarıyla sevişirken ve her gece deniz kızları yağarken gökten.. Bilirdim ordaydın. Ben bu dünyada ayakları kırılmış cennet dansçısıydım.. Ve sen müziği başlattın... Artık çok geç sesini kısmak için! Bir yağmur gölgesi bıraktın sonra avuçlarıma, Avuçlarım kanıyordu ve ırmaklar sesinden geçmiyordu artık… Issız bir yerde ırmakların yoksa bilincinde olamazdı, Yağmura düşüyordu bakışların gün batımlarında Ve ben kendi ellerimle bozduğum bir cennetin dansçısıydım bütün kıyılarda.. Her gece yağarken gökten, deniz kızları bilirdim ordaydın, Ordaydı yeni yetme sesine düşen aşk, Ordaydı kentin gölgeleri, Ordaydı çocuk ve kadın, Ordaydı ilk fırsatta kaçmak için kıyı çekilmiş bir sandal... Eski bir yüzde tapınağını arayan bir kadın yüzüydün O kenttin ışıkları içinde unutkanlığından gelen bir adamın gölgesinde, Sesinde çok beklemiş bir öfke vardı Ve tapınağın duvarlarının nasıl yıkıldığını izliyordu İki ses önce bedenimi izleyen gözlerin... Acılı iniltici bir ruhta oyalanan bir gövde bu. Dokunduğunda batardı çakırdikenleri.. Ruh değilim,olmadım da ancak kadınlar yakıyordu tenimi Ve ancak onlardan birinde söndürmüştüm tüm yangınlarımı, Alnımdan geçen ateşin gölgesine sığdırdım elimde kalan her şeyi 8 Uysal pembeleri öldürdüm tenimde. Dokunmayın bana. Etrafındakilere bak, Nasıl geldiysem öyle gideceğim kıyından bu gece. Gümüş aynalar ve lacivert taşlar... Orman soğudu… Bıçak bendeydi. Uçacağım bu gece, Hiç kimselerin girmeye korktuğu şehirleri geçerek Kendinden vazgeçmiş bir ağacın en tepesine konup acıyla bağıracağım. Gittiğinde anlayacaksın. Aslında hiçbir gidiş olmadığını, yada sonun. Bir perinin ellerine doğmaya Gökyüzüne ulandığım bu gecede. En çok korktuğum şeyi bırakarak, seni. Kanatlarından çoğalan sular saçlarını ıslattı o gece... Önce titremeye başladı sığındığın odaların… Sonra bir bir açtın kapılarını, O gece bilinmeyen ışığa doğru gidiyordun… Hangi kapıyı açtığından habersiz usulca kurtların sarmaladığı ağacı gördün Belki de her şeye rağmen açtın kapıyı, açmak kolaydı… Karşında yıldızını gömüş o hiç kadın... Hiç...kadın… Bir orman yaprağının kaldırımlarla dansı kadar saçma olsun bana yaslanışın Kimseye anlatamayacağım büyülü sözlerini fısılda Sadece ikimizin bildiği tapınaklar inşa edelim Kaçmak için...Vazgeçmek için... Kim bilir belki de sonunda ölmek için.. Bir ırmağın kendini terk edip denize gitmesi kadar saçma olsun her şey Yaslan bana… Boynuna çakan şimşeklerin altında dokunacağım tenine... Karanlığın içindeki fırtına kopacak, Yengeç sürüleri ve kutsal sureler terk edecekler kıyıları.. Senin olmanın anlamı bu çünkü. Bir gece yine bulunduğumuz bu yerde karşılaşmak için hepsi hepsi Rotasız gemilerin iplere düşkünlüğü gibi. Yanaklarıma kendini çizip gideceksin. Şakaklarım hep zonklayacak Siyah iklimlerle gececek hayatım. Ne fark ederdi ki diyecek kadın Hiçtim..hiç..kadın.. Şimdi yanaklarımda biri var... Geldiğim gibi gitmiyorum yalandı. Ama bir gidiş... 9 ..SON SÖZ.. Ölüm diye bir şey yok diyor kadın. Üzerinde durduğun sandalı ters çevirecek. Boğulurken tekrar doğacaksın kollarına. İnanmıyor mu bana Nefes almak için ... Korkusunu gizlerken Pan tüm nehir kıyılarına kustu tek bir kelime için. Neydi biliyor musun
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur orkun kara, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |