..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Duran Çetin




15 Nisan 2002
Komseri yolla  
Duran Çetin
Dikiz aynasından kendisini kontrol etti. Kravatını düzeltti, birkaç derin nefes aldı. Aşağıya indi. Aslında ne yapacağını hiç düşünmedi. “Küçük bir şeydir”, diye aklından geçirdi. Arabanın önüne dolaştı, vurduğu yere baktı: beklediğinden daha


:BEGB:
Oğlunun doğum haberini aldıktan sonra, resmi işlemlerini tamamlamak için hastaneden ayrıldı. Oldukça heyecanlıydı. Arabasına bindi, yoğun trafikte kendine yol aradı. Kafasında bin bir problem, dalgınlık diz boyu, gözü yolda. Arabanın radyosunda hareketli bir Karadeniz türküsü...
Henüz çocuğunun yüzünü görmediği için hayalinde canlandırdı; kendisine benzeyebileceği umudunu taşıdı. Bir anda fren sesiyle irkildi. Kendisine geldi. Vızır vızır trafiğin içinde olduğunu bir kez daha anladı. Eli radyonun düğmesine gitti; birazcık sesi kıstı.
Trafik lambalarında bekleyen kuyruğa o da eklendi. Kuyruk o kadar çoktu ki, yürümek için ikinci kez bekledi. Sanki zaman durmuş gibi geldi; bir türlü geçmiyordu. İşlerini bitirip küvezden çıkacak çocuğunu görecekti. Doktorun “doğum sırasında ufak tefek sıkıntılar olduğu için küveze aldık”, demesi de kafasını meşgul ediyordu.
Yeşil ışığın yandığını görünce yürüdü. Sola dönüş yapmak için sol sinyali yanan arabanın biri, vazgeçip sağa doğru hareket edince şaşırdı. Vurmamak için manevra yaptığı halde kurtaramadı. Önüne çıkan arabanın sağ arka köşesine vurdu. Vurduğu araba ışıkları geçtikten sonra kenara çekip durdu. “Bunca sıkıntının arasında bir bu eksikti”, diye söylendi. Hiç hareket etmeden, arabayı olduğu yerde stop edip durdurdu.
Dikiz aynasından kendisini kontrol etti. Kravatını düzeltti, birkaç derin nefes aldı. Aşağıya indi. Aslında ne yapacağını hiç düşünmedi. “Küçük bir şeydir”, diye aklından geçirdi. Arabanın önüne dolaştı, vurduğu yere baktı: beklediğinden daha fazla hasarı görünce kızdı. Kendi arabasının sol ön çamurluğu göçmüş, farı kırılmıştı.
Vurduğu arabaya baktı. Az ilerde onun etrafını da seyirciler çevirmişti.
Arabayı süren ve içindeki dört kişi yanına geldiklerinde bağırmaya başladı:
-Kardeşim sola sinyal veriyorsun; sonra vazgeçip önüme çıkıyorsun…”
“Ne olacak şimdi? Benim zararımı kim ödeyecek?...”
Adamlardan genç olanı sükunetle konuşmaya başladı:
-Arkadan vuran sensin; suçlu da sensin. Bizim arabamızda da zarar var…
Bu arada trafik durmuş, korna sesleri ayyuka çıkmıştı. Etraftan gelen seyirciler de çoğalmış, bilir kişi gibi konuşuyorlardı.
Birlikte vurulan arabanın yanına gittiler. Arabada bir hayli hasar vardı.
Adım Ahmet, dedi gururlu bir şekilde. Üzerindeki takım elbiseye güvendi ve havalı havalı konuşmaya başladı. Kendi arabasının zararlarını tazmin edilmesi gerektiğini, olmazsa polis çağıracağını, söyledi.
Seyircilerden bazıları söze karıştı:
-Uzlaşın gitsin; herkes kendi zararını ödesin, dedi. Ahmet ısrarla olmaz, dedi.
Bir diğeri doğruca Ahmet’e yöneldi:
-Suç senin, dedi.
Ahmet kızdı:
-Vururken beni canlı yayında mı izledin? Deyince, bir daha ses çıkarmadı.
Bu arada trafik sıkışmıştı. Haydi uzlaşın da trafik açılsın çağrıları birbirini takip ediyordu. Karşı taraftakilerden uzlaşmaya hazır görünen genç:
-Madem öyle, herkes kendi hasarını yaptırsın, dedi.
Ahmet tekrar olmaz, dedi. Cebindeki telefona sarıldı. Herkes Ahmet’i izliyordu. Etrafını şöyle bir kolaçan etti gözleriyle. Sonra da yüksek bir sesle konuşmaya başladı:
-Oğlum ben ekipler amiri Ahmet. Burada küçük bir olayım var, bana komiser Birol’u hemen gönder, diyerek olay yerini tarif etti.
Bu konuşmayı duyan karşı taraftakileri bir telaş aldı. Anlaşalım abi, demeye başladılar. Sert bir ifadeyle:
-Anlaşmaya yanaşmıyorsunuz ki, dedi. Zararımı tazmin edin; anlaşalım, diyerek tekrar arabanın önüne yürüdü. Hasarı bir daha kontrol etti.
İçlerinden genç olanı:
-Zararınızı ödeyelim beyefendi, dedi.
Seyircilerden birkaç kişi hasarın miktarını kararlaştırdılar. Söylenen miktarı alıp arabasına binmeye çalışan Ahmet’e kenardan biri seslendi:
-Beyefendi! Bir dakika durur musunuz?
Ahmet çok rahat bir şekilde tekrar aşağıya indi. Bu, olay olduktan sonra gelenlerden birisiydi.
–Buyurun, dedi.
–Ben ekipler amiri Ahmet, dedi iğneleyici bir ifadeyle.
Ahmet neye uğradığını şaşırdı. Ne diyeceğini bilemedi. Ekipler amiri olduğunu söyleyen adam konuşmasına devam etti:
-Olaydan sonra buradan geçerken merak edip izledim sizi. Adımın geçtiğini görünce takip ettim. Olayda anlattıklarınıza göre kabahatin yoktu. Onun için ses çıkarmadım.
Ahmet teşekkür ederim beyefendi, dedi ve arabasına bindi.
Adam tekrar yaklaştı:
-Ben ekipler amiri falan değilim. Ama onu tanıyorum. Yaptığınız hiç doğru değildi, diyerek yürüdü gitti.
Ahmet arabanın içinde dondu kaldı. Yaptığının doğru olmadığını iyice anladı. Vurduğu arabaya baktı; çoktan gitmişti.
Yaptığından dolayı çok utandı. Bu olay, kendisi için hayatındaki en canlı, unutulmaz; kalıcı bir dersti. Hiç kimseye bakmadan oradan uzaklaştı.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bireysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Vuslat
umutların bittiği yer
Öte Dünya
Bir Garip Yolcu
Sel
Honça
Çayın Parasınıı Ver

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Küp İçinde Küp
Çerçi
Ay Tutulması
İhtiyaç Anında Kırınız
Ocak
Sorgulama
Yağ desen yağ değil
Konya Dönüşü
Son
Tartalım Abi!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ölüm [Şiir]
Özgür Çocukluğumuz [Şiir]


Duran Çetin kimdir?

1964 Konya doğumlu, öğretmenlik yapıyor. Hikaye ve roman çalışmaları devam ediyor. Yayımlanan kitapları: 1. Bir Kucak Sevgi, Öykü, Beka Yayınları (2. baskı) 2. Güller Solmasın, Öykü, Beka Yayınları (2. baskı) 3. Bir Adım Ötesi, Roman, Beka Yayınları 4. Kırmızı Kardelenler, Öykü, Beka Yayınları (2. baskı) 5. Yolun Sonu, Roman, Beka Yayınları 6. Portakal Kızım, Roman, Beka Yayınları, (2. baskı) 7. Sana Bir Müjdem Var, Öykü, Beka Yayınları 8. Gözlerdeki Mutluluk, Öykü, Beka Yayınları 9. Toprak Gönüllüler Roman, Beka Yayınları

Etkilendiği Yazarlar:
Ömer Lekesiz, Mustafa Kutlu, Necdet Ekici


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Duran Çetin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.