..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Kent > Duran Çetin




13 Eylül 2002
Konya Dönüşü  
Duran Çetin
Sessizlik içinde duraksıyorum. Bir şey arıyorum; bulamıyorum. Yan tarafımdaki oturan amca, nefes almakta zorlanıyor. Motor sesi gibi hırıldıyor boğazı. Bağırıyor; sesi çıkmıyor. Ağzından köpükler akıyor. Çırpındıkça çırpınıyor. Yüzü gözü mosmor ka


:BEBC:


Cebimdeki biletleri çıkardım. Numaraları kontrol edip yerime oturduğumda, tren hareket etmek üzereydi. Düdüğünü uzun uzun çalarak, yolcuları kompartımanlara davet ediyordu.
Akşamın kızıllığı göz alıyordu. Güneş karşıdaki dağların arkasına doğru yönelmiş, kızıl ışınları yüzümüzü yalıyordu.
Valizimi kaldırıp yukarıya koydum. Okumak için yanıma aldığım kitabımı çıkardım. Bir bölüm okuyup önümdeki fileye bıraktım.
Bu arada tren hareket etmiş, yolcular ile, uğurlamaya gelenler birbirlerine el sallıyordu. Bizi yolcu etmeye kimse gelmemişti. Yanımdaki küçük kızım da herkese el salladı.
Yan tarafta oturan, gözlüklü, örme takkeli, beyaz sakallı yaşlı adam, yanındaki koltukta oturan iki genç kıza bir şeyler söyleyip direktifler yağdırıyordu.
Yanındaki boş koltuğa kimsenin oturmaması için, kendince tedbirler alıyordu.
Yaşlı adamın yanına gelip dikilen genç:
-Amca oturabilir miyim ? Dedi.
-Biletin var mı ? Dedi sert bir ifadeyle.
-Var. Beş numara.
Artık yapacak bir şeyi yoktu. Zorunlu olarak:
-Gel otur, dedi ve ayağa kalktı.
Genç, yanına oturdu. Uzunca bir süre hiç konuşmadılar.
Yan tarafta oturan bir başka genç, hep pencereden dışarı bakıyordu. Kim bilir nerede neyi hayal ediyordu?
Bir ara pencereden sol tarafa bakıyorum... Uçsuz bucaksız buğday tarlaları... Olgunlaşmış dolgun başakların, baştan başa sapsarı ettiği, tümseksiz, çıkıntısız, altın renginde bir deniz...
Güneşin son ışınları, hafifçe esen rüzgarın dalgalandırdığı bu altın rengi buğday denizinin üzerinde, daha alımlı, daha kırmızı, daha göz alıcı hale geliyordu.
Kendimi alamadım. Uzunca bir süre baktım. Bu güzelliğe ufukla birlikte bakmak dinlendiriyordu.
Çok uzakta bir köy görünüyordu. Minarenin alemi karşıdaki dağın üstündeymiş gibiydi.
Demiryolunun sağında, meralar vardı. Ekilmemiş; otlak olarak ayrılmıştı. Aralıklarla koyun sürüleri ve inek gurupları görülüyordu.
Yağmurlama sistemi ile pancar sulayanlar vardı. Yakınından geçerken, aşağıya düşen damlacıkların, güneşin kızıl ışıkları ile birleşince öyle bir renk curcunası oluşturuyordu ki, doğrusu seyretmeye değerdi.
Tren katarının çıkardığı toz kütlesi, boşluğa doğru yükseliyor; sanki güneşle ufukta birleşmiş gibi bir manzara oluşturuyordu.
Bir arkadaki bayan, eline aldığı kitabı soluksuzca okuyor; ara sıra da beş altı yaşındaki kızıyla oynuyordu.
Yanımdaki yaşlı adam, dolaşmak için çıkan kızların geri gelmesiyle derin bir nefes aldı. Birlikte oturduğu genç ile koyu bir sohbete başladı.
Artık ufuk tamamen kızıla boyanmış, güneş dağların arkasına çekilmişti. İçerideki hararet, yavaş yavaş soğumaya başlamıştı.
Dağların rengi kurşuni siyaha boyanmış, ağaçları seçilmez hale gelmişti.
Yandaki yaşlı adama baktım. Cebinden çıkardığı Kuran-ı Kerimi okuyordu.Yüzündeki olumsuzluk kaybolmuştu. Dünya ile bağlantısı olmayan bir huzur, gözlerinde parlıyordu. Okumaya bir müddet daha devam etti.
Yanındaki gence döndü:
-Delikanlı ! Müsaade edersen namaz kılacağım, dedi.
Genç, kendisinden istenen karşısında mutlu olduğunu gösterircesine:
-Tabii, tabii buyurun, diye cevap verdi. Ayağa kalktı. Kompartımanın kapısına doğru yürüdü. Namaz kılan bir insana hizmet ettiği düşüncesi yüzünden döküldü.
Yaşlı adam, dizlerinin üstüne çöktü. Ellerini kaldırıp tekbir aldı. Namazını kıldı. Buruşmuş ellerini kaldırdı. Dua etti.
Namazdan sonra, yan tarafta oturan kızların verdiklerini yedi.
Genç kıza döndü:
-Hatice ! Ahmet amcan da duymuş benim kriz geçirdiğimi.
-Öyle mi ?
-Hııı. Geçen gün telefon açtığında söyledi.
-.......
Bir süre kendi aralarında konuştular sessizce.
İçimden yaşlı adamla konuşmak geldi. Tepkisinin nasıl olacağını bilemediğim için vazgeçtim. Ani bir hareketle öne doğru eğildim:
-Amca, nereye gidiyorsunuz ? Dedim.
Gülümseyen yüzüyle bana döndü:
-Kütahya’ya, dedi.
-Oralı mısınız ?
-Evet. Konya’dan geliyoruz.
-Hayırdır ?
-Mevlana’yı ziyaret ettik. Konya’da akrabalarımız var. Yanlarında bir kaç gün kaldık.
Sohbeti epeyce ilerletmiştik. Bana Konya’nın güzelliklerini anlattı... Mevlana’dan Alaaddin’e ... Sırçalı Medreseden Meram’a... Camilerinin güzelliklerinden, şehrin temizliğine kadar:
-Orada yaşamayı isterdim. Mevlana’yı sık sık ziyaret etmek, herhalde huzurumu artırırdı. Ziyaret ettiğimde çok farklı duygular yaşadım. Anlatamam…
Sessizce dinledim. Bazen başımı salladım “evet” anlamında. Konu dönüp dolaşıp; geçirdiği krize gelmişti:
-Çok zor, dedi. Çok zor. Allah, düşmanımın başına vermesin.
O anı yaşıyor gibiydi. Yüzündeki çizgiler derinleşti. Düşündükleri gözlerine yansıdı. Kaldığı yerden devam etti:
-Dünya boş... Anlamsız... Bir varsın, bir yoksun... Daha birkaç gün öncesiydi. Kriz geçirdim. Gidip gelmişim anlayacağın. Hiç bir şey hatırlamıyorum. Gözlerimi açtım ki hastanedeyim.
-Geçmiş olsun.
-Sağ ol evlat ! İnsan hayata pamuk ipliğiyle bağlı. Koptuğu anda her şey biter. Ben o anda ölebilirdim de. Hayat durmadan devam ediyor. Tıpkı bir tren misali. Tren istasyondan kalkınca geri dönmez. Zamanında binersen ne âlâ. Yoksa aynı trene bir daha binemezsin. Önemli olan zamanında binmek. Treni kaçırmamak. Tabii bu arada yolculuk için, yolluk hazırlamayı unutmamak gerekir.
-Doğru söylüyorsun, dedim.
Pür dikkat dinlemem hoşuna gitti. Bana olan ilgisi arttı. Devamlı konuşma isteğini anladım. Konuşup rahatlaması düşüncesiyle yakınlık gösterdim.
-Sen nereye ? Diye sordu.
-Kütahya’ya.
-Kütahyalı olmadığın belli.
-Değilim. Yakınlarımı ziyaret için gidiyorum.
-Çok iyi. Büyük sevap. Akraba ziyaretini terk edip, akrabaları ile ilgiyi kesmeyi dinimiz hoş karşılamaz.
-Evet, derken göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim.
Uyuma isteğim artmaya başladı. “Uyumak isteğimi söylesem ayıp olur mu ?” Diye içimden geçirdim. Yanımdaki amca, konuşmasına devam etti:
-Misafirim ol, diyerek evini tarif etti.
-Nasipse inşallah, dedim.
-Şehir teklifi falan değil ha !
-İnşallah, dedim ikinci kez.
Bu sözlerle esnemelerim arttı. İçimden geçenleri okuyormuşçasına:
-Birazcık uyuyalım, diyerek yüzünü çevirdi.
Trenin tıktık sesli ninnisiyle pencereden dışarıdaki karanlıklara gömüldü gözlerim. Uzaktaki yanıp sönüyor gibi görünen bir köyün sokak lambaları ile yıldızların parıltısı birleşmiş gibiydi. Karanlıkta kaybolan gözlerim ışıklar arasında asılı kaldı...
Sessizlik içinde duraksıyorum. Bir şey arıyorum; bulamıyorum. Yan tarafımdaki oturan amca, nefes almakta zorlanıyor. Motor sesi gibi hırıldıyor boğazı. Bağırıyor; sesi çıkmıyor. Ağzından köpükler akıyor. Çırpındıkça çırpınıyor. Yüzü gözü mosmor kalıyor. Bir şey yapmak istiyorum. Elimden bir şey gelmiyor. Yardımcı olamamak; çaresizlik korkutuyor. Gözlerimin önünde ölüme giden birisi. Ürperiyorum. Ölüm korkutuyor beni. Benliğimi çepeçevre sarmalıyor. Ölmek, ölümü yaşamak... Soğuk bir düşünce. Soğuk bir terleme. Soğuk bir dokunuş. Elimde başlayan demir soğukluğu vücudumda yayılıyor. Titriyorum.
“Kütahya” diye bağıran kondüktörün sesi kulaklarımda çınladı.
Hafifçe doğruldum. Gözlerimi ovaladım. Kendime gelip yanımda oturan amcanın mışıl mışıl uyuduğunu görünce içim ısındı; sevindim.
O anda avaz avaz bağıran Kondüktörün sesi, ahenkli notaların oluşturduğu güzel bir beste gibi geldi.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın kent kümesinde bulunan diğer yazıları...
İftar

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Vuslat
Küp İçinde Küp
Çerçi
umutların bittiği yer
Öte Dünya
Ay Tutulması
Bir Garip Yolcu
İhtiyaç Anında Kırınız
Ocak
Sel

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ölüm [Şiir]
Özgür Çocukluğumuz [Şiir]


Duran Çetin kimdir?

1964 Konya doğumlu, öğretmenlik yapıyor. Hikaye ve roman çalışmaları devam ediyor. Yayımlanan kitapları: 1. Bir Kucak Sevgi, Öykü, Beka Yayınları (2. baskı) 2. Güller Solmasın, Öykü, Beka Yayınları (2. baskı) 3. Bir Adım Ötesi, Roman, Beka Yayınları 4. Kırmızı Kardelenler, Öykü, Beka Yayınları (2. baskı) 5. Yolun Sonu, Roman, Beka Yayınları 6. Portakal Kızım, Roman, Beka Yayınları, (2. baskı) 7. Sana Bir Müjdem Var, Öykü, Beka Yayınları 8. Gözlerdeki Mutluluk, Öykü, Beka Yayınları 9. Toprak Gönüllüler Roman, Beka Yayınları

Etkilendiği Yazarlar:
Ömer Lekesiz, Mustafa Kutlu, Necdet Ekici


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Duran Çetin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.