"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Biliyorum ben de çok sıkıldım bu anlamsızca ve sonuçsuzca kendimi sorgulamalardan. İyi mi ediyorum kötü mü ediyorum şuan gerçekten bilmiyorum. Bunu ince-ince düşünüp tartmayaysa yok mecalim. Bu hayata bir kez geliyor oluşumun ağırlığı öylesine derinden hissettiriyor ki kendini, öyle namussuz ikilemlerin arasında çaresiz bırakıyor ki beni. Bu hayata bir kez geliyorum ve doğru ve yanlışın gerçekteki o sonsuz uyumunu yavaş ve ağrılı bir süreçte anlamaya başlıyorum. Yani doğru da olsa yanlış da olsa bu hayata bir kez geliyor oluşum onu değerli kılıyor kimi zaman fikrimce, doğru olana layık kılıyor ya da ne bileyim işte… Hata kabul etmeyecek kadar muazzam olmalı diyorum, söz verip de tutmaya en layık gördüğüm kendime bir daha hata yapmayacağıma dair en büyük yeminleri ederek, ama öte yandan öyle çekici geliyor ki kimi şeyler, sonunun yanlışa gideceği ihtimali aklımdan hiç çıkmasa da. Bitmekten korkuyorum, şuan bu mindere çok da işkence etmeyen, cüssemden çok daha az kalmaktan korkuyorum ya da günün birinde hata yapacak ya da doğruyu bulacak bir ben kalmamasından, doğruyu bulamadan tükenmekten… Yanlış ya da doğru, yaptığım şeylerin bedelini ödeyerek geçiyor hayat dediğim şey. Yol, uçurum, akarsu gibi benzetmelere ihtiyaç duymadan hatta küçük görerek benzetildiklerini, önümüze çıkardığı o şaşılası şeylerle, dalga geçiyor hayat belki de bizimle ve ben onu anlamak için saatlerce uğraşıyorum, geçen günlere acımadan. Bir saniye sonramı bilemeyecek kadar acizim onun karşısında, sonuna kadar benim olduğunu sandığım hayatım her an beni kanatabilecek kadar güçlü, her güçlü şey gibi acımasız ve her acımasız şey gibi can acıtıcı. Yıllarca bahsettiğim o, günün birinde çok uzaklara gitme planı, şimdi tüm saçma sapanlığıyla boylu boyunca karşımda duruyor ve hayat bana kahkahalarla gülerek diyor ki: “ben olmadan gidemezsin uzaklarına, senin en uzak sandığın yer yine benim aslında ya da kendinden bile daha yakınım sana. Kendi nefes alıp verişlerini bile duyamadığın anlarda duyacaksın benim nefesimi kulaklarında. Ben hep var olacağım senin kendini en ‘YOK’, en ‘HİÇ’ hissettiğin zamanlarda ve hep şaşırtacağım seni aleni veya imkânsız sandıklarını önüne sererek. Sen çocukken o uçan balonları eline tutuşturup, heyecandan kalp atışlarını hızlandırmalarım gibi güzellikler yaşatacağım sana zaman-zaman. Nasıl şuan çocukluğundan kalma bir uçan balonun yoksa yıllar sonrasına da hiçbir güzelliğin kalmayacak. Güzel diye adlandırdığın her ne varsa hepsi bir uçan balon kimliğinden öteye geçemeyecek; çünkü çok büyük güzellikler bekliyorsun benden. Hiç yanlış yapmamak için yalvarıyorsun bana gecelerce, kimseyi kırmamak için ağlayarak dualar ediyorsun. İmkânsızı bekliyorsun benden, tüm imkânları önüne sermişken ben. Birilerinin yaşamına ortak oluyorsun ve çıkmak korkutucu geliyor sana ve ben hep korktuklarını sana yaşatmakla yükümlüyüm, seni korkularınla sınamaktan ibaret benim doğrularım. Sen yıllarca kendi doğrularını üretsen de benim doğrularımı yaşamaktan öteye geçemeyeceksin. Biteceksin günün birinde her ne kadar istemesen de benim doğru diye adlandırdığım herhangi bir şekilde. İster hatalar yap, ister doğrular. Ne hatalarını ne de doğrularını birden fazla yaşama şansın yok, bir heyecanı ikinci kere yaşayamayacak kadar acizsin ve bir hatanın bedelini her defasında aynı ıstırapla ödeyecek kadar basit ve acınası. Beni sorgulamaya da hakkın yok; senin insanların beni bu güce, bu acımasızlığa ve can yakıcılığa itti. Yüzyıllar boyu sana yaşa diye sunduğum bu senaryoyu kurdurttular bana. Senin ayıp ve günah diye adlandırdıklarının hiçbir anlamı yok. O hasta ve yorgun bedenini kaldır yerden, kendine çekidüzen ver ve artık kabullen diğer tüm insanların gibi gücümü, acımasızlığımı ve can yakıcılığımı.” En çok güvendiğim kalemime bile hükmediyor ve bunları yazdırıyor bana hayat. Yani beni yine en zayıf yerimden vuruyor, yine beni kullanarak konuşuyor benimle. Benim beynimi, benim yüreğimi, gözlerimi ve ellerimi kullanarak, o gür sesiyle bunları söylüyor bana. Yordu beni bu acımasız ses, kalem tutacak hal kalmadı bu gecelik bende. Yavaş ve sancılı bir şekilde bitişime gidiyorum, tükeniyorum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © elif yıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |