..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sürrealizm > Murat Kayali




10 Haziran 2007
Ölü Harfler Tapinagi  
Murat Kayali
Siyah harfler düşmüştü dilimden, lambalar yeşilden kırmızıya atlarken. İki araba birbirine çarptığında, yayageçidinin beyaz çizgilerine kırmızı damarlar yayılıyordu .Kırmızı, ince ve uzun damarlar, bir ağacın kökleri gibi, bir haritada beliren nehirler gibi, bir piyanistin ellerinin üzerindeki damarlar gibi. Kırmızı damarlar. Dilimden düşürdüğüm o siyah harfler, damarların en ortasında duruyordu. Ağzımda tutamadıklarım yoldaydı.


:CHBB:


Siyah harfler düşmüştü dilimden, lambalar yeşilden kırmızıya

atlarken. İki araba birbirine çarptığında, yayageçidinin beyaz

çizgilerine kırmızı damarlar yayılıyordu .Kırmızı, ince ve uzun

damarlar, bir ağacın kökleri gibi, bir haritada beliren nehirler gibi,

bir piyanistin ellerinin üzerindeki
damarlar gibi. Kırmızı damarlar. Dilimden düşürdüğüm o siyah harfler,
damarların en ortasında duruyordu. Ağzımda tutamadıklarım yoldaydı.
Arabalar durmuş, yayalar durmuş, zaman durmuştu, bir ben yürüyordum.
O harflerin sahibi olduğumun anlaşılacağı korkusuyla, bir o kadar daha
çabuk yürüyordum, nasıl düşürmüştüm onları, hem de burada, bu kadar
insanin içinde, yol ortasında. Piyanistin parmakları düsüncelerimde dola-
nıyordu, onun ellerindeki damarlar, gözlerimin önünde daha çok belirgenleleşirken aynı anda benim alnımdaki damarlarda, bu suskunluğun ortasında
da belirginleşiyordu. Bende bu suskun insanların gördüğü harfleri görüyor
ama onların duymadığı bir müziği duyuyordum.İçimde bir senfoni orkestra-
sı, sadece benim için, dev konserine başlamıştı, bana sessizlik yoktu.Bu
sessizlik benim için değildi. Durmak istemiyordum aslında ama buradan
böylesine,hiç birşey olmamışçasına geçip gitmekte benim yapabileceğim bir
iş değildi,en azından düşürdüklerim adına birşeyler yapmamın gerekliliğinin bilincine varmıştım.Gözler sessiz emirler verebiliyor.
Bana doğrulmuş bakışları görmezden gelmem imkansız olmasa da, yapma-
mam gereken bir davranıştı, bunu biliyordum. Beyaz çizgilerin üzerindeki damarlar birleşerek kaybolmuş ve yerlerini bir gölete bırakmışlardı. Düşürdü-ğüm harfler bu göletin içinde kaybolmuşlardı. Şimdi herkes benden birşeyler yapmamı bekliyordu. Aklıma ilk geleni yapmaya karar verdim.Düşürdük- lerimi alıp gideceğim buradan, olanlarda benim bir sorumluluğum yok nasıl olsa. Harflerimin içinde kaybolduğu kırmızı gölün önünde diz çökerek, onları oradan çıkartıp yanyana sıraladım K Z A C E L A E. Harflerim bu
şekilde yanyana duruyorlardı. İşimin bittiğine karar verip doğrulmak üze- reydim, tam karşımda yine bana o sessiz emirler veren bakışlara yakalandım. Demek henüz görevimi tamamlamış değildim. Yeniden diz çöktüm ve bu sefer aynı harfleri K A Z A E C E L olarak yanyana sıralayarak doğruldum .
Bütün gözlerin harflerimde olduğunu farkettiğimde, onları orada öylece bırakıp
yoluma devam ettim.
Bugün, bir kere daha harflerimi dilimden düşürmek istemiyorum. Bu yüzden,
ağzımı sımsıkı kapalı tutarak, kendime sessiz bir ziyafet verdim. Ne mutlu bana ki; bu şehrin, müthiş cömert ve doyurucu bilboardları var. Bütün gün benimle,
durmaksızın bir diyalog kurdular. Neler neler konuştuk. Doğrusu onlar konuştu- lar, anlattılar ve inandırmaya çalıştılar, bende dinledim. Zaten ağzımı açmamaya kararlıydım,onun için böyle olması beni memnun etti.Bir insanla bu tarz iletişim
kurmanız imkansız bir durum, bütün anlattıklarından sonra, seninde birşeyler anlatmanı bekler. Bilboardlar böyle değiller, sizi dinlemekten çok, onun söyle- diklerinin sonrasındaki eylemlerinizi daha çok seviyor onlar, sadece sizin eyleme geçmenizi istiyorlar, konusmasanız da olur.Tabii bu eyleminizi fazla ertelemezseniz iyi olur, aslında hemen yapsanız en fevkaladesi olur ama ne yapabilirler ki: henüz sizi doğru yoldan zorlama şansları yok sayılır. Onlara obur bir zamanınızda yakalanmazsanız tabii, o zaman gerçekten size hükmedebiliyorlar.
Benim onlarla kurdugum muhabbetlerde, benim için bir tehlike yok. Benim onların, üzerlerinde taşıdıkları modern çağ vahiylerini karalayan çocukları tanıdığımı biliyorlar ve üstelik yollara düşmüş anlamsız şekillerini gördüğümü de biliyorlar. Bazen birilerinin, onların anlatmak istediklerinin, önüne arkasına harfler ekleyerek, onları nasıl madara ettiğini biliyorlar. Onlar da benim gibi bazen dillerinden harflerini yola düşürebiliyorlar.Onun için kimileri harfsiz, sa- dece bir resimden ibaretler ama yine de, o sessiz emir verebilen bakışlar kadar etkileyici ve anlatıcı olabiliyorlar, kesinlikle suskun değiller.
Çok canlı renkler taşımalarına ve bazen devasa büyük olmalarına rağmen, uzun yaşamıyorlar. Aralarında uzun ömürlüleri de var ama bunlar gerçekten cok sıradışı olanları. Onlarda bir şekilde zaman içinde büyük değişikliklere uğruyorlar, değişmeyen bir tek harflerinin sıralanış şekilleri oluyor, çünkü uzun yasamaları- nın tek sebebi bu oluyor, harflerinin sıralanış şekilleri.Sizin gözleriniz onların üzerinde olmalı, siz onlara baktığınız sürece onlar burada kalabilme, yaşayabil me hakkına sahipler. Böyle olmazsa, onları oraya bilerek düşürenler,onları siz- den alıp giderler. Kan göletine düşürdüğüm harflere baktığınız gibi bakın onlara ve bakmaya devam edin. Onlar olmazsa bu şehirde, benim konuşanım olmaz, ağzımı kapattığım günlerde. Bu arada ben yeni harfler buldum yine, birileri dü şürmüş, gerçi hepsini düşürmemiş ama olsun.. İ L M Ş T E I K S A H R .Anlamadığınızı biliyorum, üzülmeyin, ben size yardımcı olacağım, bunu size borçluyum, söylemenize gerek yok. Onları sizin için sıralıyorum, bakın lütfen!
İ L E T İ Ş İ M H A R İ K A S I ( . . . . .)
Boşluğu doldurduğunuzdan eminim, yolumuza devam edebiliriz Bazen böyle eksiklikler olabiliyor. Eksikleri tamamlamaya yarayan harfleri bulma becerinize hayranım, hepimizin belleğinde, sandığımızdan daha çok ölü harf yaşıyor, bunu biliyordum. Harflere kızmayın, onları düşürenin isgüzarlığı bu anlamsızlıklar. Ben hep yanınızda olacağım, düşmüş harfleri beraber toplayıp sıralayacağız, göreceksiniz bana ihtiyacınızın olmayacağı günler bile gelecek. Utanmazlar, böyle yaparak sizleri ne kadar üzdüklerini bilmiyorlar. Aslında biliyorlar, bir tanesi utancından, annesine bile söylemememizi istiyordu, annesi onu bir genelevde piyanist sanıyormuş, böyle olmasını yeğliyordu, utancından tabii.
Utanmayan bir tanesi de, adını bile vererek aynen şöyle söylüyor;

*“ Adım Octave ve APC´den giyiniyorum. Reklamcıyım: evet káinati kirletiyo-
rum. Ben size boku satan adamım. Asla sahip olamayacağınız o şeylerin hayali- ni kurduran. Hep mavi gökyüzü, daima güzel kadınlar, PhotoShop´ta rötuşlan- mış kusursuz bir mutluluk. Kılı kırk yararak yaratılmış görüntüler, moda müzik- ler. Zar zor biriktirdiğiniz paralarla, son kampanyamda itelediğim rüyalarınızın arabasını satın almayı başardığınızda, ben onu çoktan demode etmiş olacağım. Ben üç model önden gidiyorum ve her zaman sizi hüsrana uğratmanın bir yolu- nu buluyorum. **Glamour, attığınız her adımda sizden biraz daha uzaklaşan o masal ülkesinin adıdır. Sizi yenilik bağımlısı yapıyorum. Yeniliğin avantajı, hiç- bir zaman yeni kalmaması. Her zaman bir öncekini eskitecek yeni bir yenilik bulunuyor. Salyalarınızı akıtmak, işte benim kutsal görevim bu. Benim mesle- ğimde kimse mutlu olmanızı istemez, çünkü mutlu insanlar tüketmezler.”

Káinati kirleten ölü harflerin bir ustası, itirafı henüz canlı. Ağzımızı açmadan
yaşayamayacağımızı en iyi bilenlerden birisi, düşürdüğümüz harfleri, biz farkına bile varmadan toparlayıp önümüze sıralayıveriyor, gözlerimizi alamıyoruz, ken- di sözlerimizin ihtişamından…
Görüyorsunuz, yazı yazmak; bir taşa çivi çakma deliliğiyle baslayan akıllıca bir iş. Bu fazla akıllı işin, nasıl bir deliliğe , aslında bir cinnete dönüştüğünü harfler bize gösteriyor.Düşürdüklerimize bakalım.




* Frédéric Beigbeder / 99 Francs
** Cazibe, büyüleyicilik

Düşürdüğümüz harfleri bulmamız için çok uzun bir yolculuk yapmamız gerekiyor, bunu size baştan söylemek istiyorum, gerçi ilk boşluğu doldurmanız hiç zor olmadı biliyorum ama inanın bana yolculuğumuz çok uzun, yirmidört harf deyip azımsamayın, herşey sadece şekilden ibaret olsaydı, belki haklıydınız.

Arayacağız, bulamayacağız cevaplarımızı çabucak, devam edeceğiz.
Keske Katedeceğimiz yolda, her zaman bu süratle ilerleyebilseydik, böyle a b c ç d e diye. Harflerin sadece çizimlenişlerini konu alsak bile, inanın bu süratle ilerleyemezdik. Biz onları yanyana sıralamaktan önce onları devireceğiz, bu- lundukları anlamsız yerlerden onları sürgün edip, olmaları gerektiği yerlerde olmalarını sağlayacağız. Anlamlarını onlara geri vereceğiz, sahiplerini ve yerlerini belirleyeceğiz, Onları kimlerin ve nerede, ne zaman düşürdüklerini ortaya çıkaracağız. Gözünüzü korkutmak istemediğim için, hepsini şimdiden saymayacağım bir sürü işimiz var.Buradan kalkıp, yazının başladığı yere gitmek ve oradan buraya geri gelmek, bunu yapabilmemizi isterdim ama biliyorum ki bu- na bizlerin gücü yetmez. Dünyanın kuruluşunu yirmidört saat sayarsak, insan bunun üç saniyesini oluşturuyormuş. Tık tık tık. Hepsi bu, inanabilirsiniz.Neden başaramıyacağımızı anlatabildim sanıyorum. Sadece birimizin okuduklarının
dökümünü yapsak, anasından doğduğu andan itibaren içine alıp öldürdüğü harfleri yanyana sıralasak, ne kadar bir uzunluk yapar dersiniz ? Bir de, sıradışı okuma tutkunu bir insanın yuttuğu harflerin uzunluğunu düşünün. Bir de bu in- san sayısını o harflerle çarpın, tamam yavaşladım. Sayıların harflere yetebilece- ğini sanmıyorum. Sayıları hiç ele almayacağız, on çizimi, üç katı fazla çizimle yarıştırmak büyük bir haksızlık olur. Bir bilirkişi edasıyla ve sanki bilimsel kanıtlara dayalı gibisinden sizlere bilgiler verirken, sizlere anlatmak istediklerimin özüne dönüyorum. İmkansız birşeyin neden yapılamayacağına. Beraberce bu imkansızlığı irdelerken, imkansız sözcüğünün içinde yer alan harfleri de bulup, nasıl ve neden orada olduğunu göreceğiz. İmkansızlığı, imkan- larımız dahilinde arayacağız. Yazının oluşumu bir imkansızlıktandır. Anlata- mama imkansızlığı, anlatılabilseydi yazılmazdı, yazıldı çünkü anlatılmazdı. Anlatılması İmkansızdı.
Buraya kadar yazmış olduğum satırların akabinde, haklı olarak oluşturduğunuz, bu adam neyi anlatmak istiyor ?, şeklinde oluşan sorunuza, cevabımı veriyorum.
Buraya kadar hiç birşey anlatmadım, sadece yazdım.
İçimdeki ölü harfler, doğmak için ana rahmine düşmedi bile henüz.

Her anlatan biraz yalan söyler, iyi bir anlatımcıysa yalanı biraz söyler. Kötü bir anlatımcı yalanın dozunu kaçırır ve anlatılanların tadı da kaçar. Lezzetli bir yemeğe fazla atılan tuz veya baharatlar gibidir sözler.Lezzetsiz bir yemeğin, bozuk tadındadır kötü anlatımlar, çok yalanlı anlatımların tadı olmaz. Hiç yalansız bir anlatımsa imkansızdır, siz anlattığınızda şimdi dersiniz, o şimdi aslında çoktan bir geçmiş olmuştur, siz bir olayın içinde yer alan, herhangi bir insanı anlatırsınız, o insan çoktan herhangi birisi olmaktan çıkmış ve belki de kahramanlaşmıştır, yapabileceğiniz birşey yok, yalanlara sığınarak, anlatımınıza devam edeceksiniz, yemeğin tadını kaçırmadan, ateşi biraz kısarak, devam.
Size belki yalan gelecek ama bu gerceği baştan söyleyeceğim, biliyorum inanmanız imkansız birşey ama bu gerçeği sizden saklayamam. O zaman bana hiç inanmayacagınızı biliyorum. Sizinle yolculuğumuzun uzun olacağını söy- lemiştim ve buna bende inanıyordum. Hayat işte, en beklenmedik zamanda, en beklenmez bir olayla karşımıza çıkıveriyor. Süpriz!, diye yüzümüze haykırıveriyor. İşte o gün, o iki arabanın çarpıştığı ve benim harflerimi düşürdüğüm gün, hayat karşıma böyle bir süprizle çıkıverdi ve ben öldüm.Yolculuğumuz kısa sür- dü, bu dünyadaki beraber canlı olarak yapacağımız, yaptığımız yolculuk.Bundan başka bir tür yolculuğumuz olacağını bende bilmiyordum ama var, anlatacağım. Aslında ölüm canlılar için hiç süpriz sayılacak birşey değil ama insana kendi ölümü bir süpriz oluyor, ölenler bilir, yaşayanlara anlatması zor. Olanlarda be- nim bir sorumluluğum olmadığını söylemiştim, bu doğru ve düşürdüğüm harf -leri alıp gitmek istediğimi de söylemiştim, bu da doğru. Bunları düşünürken ve yapmak isterken henüz yaşıyordum ve daha ölmemiştim. Yaşayan bir insanla ölü bir insanın düşündükleri ve yapmak istedikleri, daha doğrusu yapmak zorunda kaldıkları şeyler cok farklı, inanın çok çok farklı şeyler oluyor, oluyormuş. Ben bunu öldüğümü ögrendiğim ilk anda hemen anlamak zorunda kaldım.
Başıma gelenin bir kaza olduğunu ve sonucunun ölümümle noktalandığını anladığımda, kıvrık bedenimin kan göletine uzanmış sağ koluyla, sanki oraya birşeyler yazmak isterken,aniden terkedilmiş, hareketsiz uzanışını seyrediyor- dum. Ecel, evet ecelim gelmişti. İşte orada yanyana sıraladağım o harfler, ölümümdeki ilk sözlerimdi. KAZA ECEL, ilk iki sözüm, yaşarken yazamadı- ğım, hiç beklemediğim bir anda ve şekilde, yol ortasındaki bir kan göletine düşürdüğüm harflerim. Benim yeni dilimin ilk sözleri ve yaşamımın son

düşünceleri. Ne tuhaf, yaşarken düşünmek, öldükten sonra yazmak.

Reklamlar mı ?
Evet reklamlar, o kaza öncesiydi, dedim ya!, insan yaşarken düşünüp, ölünce yazdımı böyle oluyor işte, bazen sıralama zorluğu yaşayabiliyor. Ama yine de reklamların yazılışı bir gereksizlik değil, iletişim harikası, bilseniz nasıl neşe- leniyorum bu söze şimdi buradan. İletişim harikası kendim olmuşum, ölü bir insan yazıyor ve yaşayanlar okuyor, bu sizce en mükemmel iletişim harikası değil mi ? Bir canlının diğer bir canlıyla, teknik bir alet sayesinde iletişim kurması,
benim yaptığımla kıyaslanınca hiçte o kadar harika görünmüyor. Harika! Aynen böyle bağırdım, ilk iki sözümün ardından. Ölü olarak yazabilmek, gerçekten
harika. Yolculuğumuza devam edebileceğiz, işte harika olan bu. Başka tür bir yolculuk olacağını söylemiştim, itiraf etmeliyim ki benim için başka olan birşey yok diyebilirim, bu durum sizin için ne kadar başka ona siz karar vereceksiniz. Bir ölünün yazdıklarını okumak ve onunla beraber ölü harfler aramak, toplamak ve onların yerini yurdunu, sahibini aramak, onları anlamak, yapmak istediğiniz bir işmi bunu bilmiyorum. Ben yoldayım zaten, dönmek diye birşey benim için sözkonusu olamaz. Siz kararınızı verin. Ölümlü dünya, fazla düşünüp, vakit kaybetmenizi istemiyorum. En azından, belki sizin yaşarken düşündüklerinizi yazabilmek gibi bir lüksünüz olur bu yolcuğun size getirisi. Belli mi olur. Sanıyorum daha önce bir ölüyle yolculuk yapmış olan birisi yoktur aranızda, en saçma hali bile bir yeni tecrübe olacaktır, hiç bir getirisi ve öğretisi olmasa bile, bir ölüyle yolculuk yapmış olacaksınız, az ve olağan birşey değil bu. Karar vermeden önce iyice düşünün. Bende bu arada, burada ölü harfleri yeniden canlandırma uğraşımın dışında kalan diğer mecburi uğraşlarıma döneyim. Ölünce uğraşların bittiğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz, burada yaşamda olan işlerinizden daha çok yapmak zorunda bulunduğunuz işler var. Hele bir de, benim gibi, bütün bu işlerinizin yanısıra bir tapınağın görevlisi olarak yaşıyorsanız, pardon!, ölü bir tapınagın ölü bir görevlisiyseniz, yapılacak işleriniz çok.

Burada yapmak zorunda olduğum işlerin yanısıra, yapmak zorunluluğum olmadığı halde severek yaptığım işlerimin neler olduğunu ve ne kadar zamanımı aldığını geniş şekilde anlatmadan önce sizlere yasadığım yeri anlatacağım.
Dünyada yaşarken bulunduğum yerlerden çok daha güzel bir yer. İlk olarak bunu itiraf etmeliyim ve bu güzel yaşam ortamımın , yaşarken işlediğim sevaplarla veya yapmış bulundugum iyiliklerle bir alakası yok. Burası böyle olması gerektiği için böyle.

Gerçekten mükemmel bir yer burası, maalesef bu mükemmelliği idrak etme-
den çok önce anlatmaya başladım sizlere.Benim işgüzarlığım.
Müsadenizle ben biraz daha kendime zaman ayırıp, buranın mükemmelliğinin
bilincine tam olarak vardıktan sonra yine sizlere geri dönüp anlatacağım.
Ölü harfler tapınağının kapısından henüz girdim, daha iki adım bile ilerlemiş değilim.
Ben gelinceye kadar yeni ve başka reklamlarla can sıkıntınızı giderebilirsiniz.
Sanıyorum…










Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dallamalardan Sallamalar I
Dallamalardan Sallamalar II
Her İnsanın Bir Meleği Var
Dilagáh / Dilaltindan Cikis Ani
Selvi Dalında Bir Kelebek
Dallamalardan Sallamalar – Komedi
Yol Ortasında
Belleğin Kara Kutusu
Ben Dogmadan Önce
Havana´da Yağmur

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Poşumda Yüreğinin Kokusu Kaldı [Şiir]
Aşk Uçurumları [Şiir]
Avucumda Kendi Söylediklerim [Şiir]
Saklısındayım Aşkın [Şiir]
Bu da Benim İnsan Kusurum [Şiir]
Güle Benzer Bir Avuç Külüm [Şiir]
Kalp Üstüne Kalp Konur Mu? [Şiir]
Tekrar Geldim Tekrar Gidiyorum [Şiir]
Aşk Yükleniyor; Lütfen Bekleyiniz… [Şiir]
Fil ve Kelebek [Şiir]


Murat Kayali kimdir?

Ressam / Yazar. Murat Kayali, 1963 Bursa doğumlu. Almanya’nın Radolfzell Am Bodensee şehrinde yazın ve resim çalışmalarını sürdürmekte. Frankfurt’ta Ambiente Sanat Fuarı dahil, çesitli şehirlerde yirmiyi aşkın kişisel sergileri açıldı. Şiir yazmaya seksenli yıllarda, ilk olarak Tarık Buğra’nın, Tercüman gazetesindeki şiir köşesinde başladı. Zaman içinde çeşitli sanat-edebiyat dergilerinde şiirleri yayınlandı. İlk Öyküsü, “İstasyonun Arka Yakası” almanca olarak 1991 yılında, Dortmund İnternasyonal Danışma Merkezi tarafından, otuz yıllık göç dolayısıyla çıkarılan okuma kitabında almanca olarak yayınlandı. 1996 yılında, ilk dönem şiirlerini “Gökkuşağının Altından Geçerken” isimli şiir kitabında topladı. Aynı isimli şiiri, Mısra dergisi-Yılın Şiiri 1996 seçildi. Sanal ortamda çalışmalarını www. artkayali. de adresli sitesinde sunuyor. Kendisiyle yapılmış söyleşiler, www. almancilar. de ve www. kozmopolit. de sanat dergilerinde yer almakta. Başta İzedebiyat olmak üzere, çeşitli sanal edebiyat sitelerinde şiirlerini paylaşmakta.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Murat Kayali, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.